19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER/YORUM EDİTÖR: HAKAN AKARSU 11 31 MART 2020 SALI Dünya ilk defa ‘ortak düşman’ gördü! Küreselleşmiş dünyamız koronavirüs ile ilk defa “ortak düşmanını” anlayabildi. Bugüne kadar düşmanlar kimlerdi: Romalılar için Hıristiyanlar en başta gelenlerdi: Hıristiyanlar için Müslümanlar düşman sayıldılar: kapitalistler için sosyalistler ezilmesi gereken halklardı: Sünniler için Şiiler baş düşman oldular: soğuk savaş sonrasında ABD’nin düşmanı olarak Çin ilan edildi! Ve koronavirüs başkaldırınca, “küreselleşmiş dünyamız ilk defa olarak ortak düşmanı keşfetti”! Çünkü bu düşman ÇinABD, kapitalist sosyalist, SünniŞii, zenginfakir, işçipatron ayrımı yapmadan herkese saldırıyordu, prensler, başbakanlar dahil: yıldız savaşları filmlerindeki uzaydan gelmiş saldırganlardan farkı yoktu: Çin’den ABD’ye, Küba’dan İtalya’ya herkese düşmandı. Dünyamızın bugüne kadar, atom bombaları dahil her türlü araçlarla birbirlerine saldıran insanları (ve devletleri) ilk defa hiç yapmadıkları bir işbirliğine girmek zorunda kaldılar: karşılarına, tüm dünya için “ortak bir düşman” çıkmıştı. Şimdiye kadar birbirlerine karşı kullandıkları kimyasal silahların, virüslerin bir benzeri, dünyaya karşı savaş açmıştı. Birbirlerine karşı parasal silahları, atom bombasını, kimyasal silahları kullanan devletler bu sefer “virüs familyasından” bir ortak düşmanla karşılaşmış bulunuyorlar. Bu musibetten fırsat yaratmaya yeltenenler oldu: Trump düşman bellediği Çin’i yermek için virüsün adını “Çin virüsü” koymaya kalktı ama tutmadı. Trump’ın aklına “barutun keşfi” gelmiş olmalı! Bizde bile “Tekstilde işimize yarayabilir” şeklinde hem de ciddi ciddi kelam edenler oldu ama Trump gibi vazgeçtiler! Kamu yararını gözeten ülkeler ve ‘azgelişmişler’… Kamusal yararı ve ulusal çıkarı gözeten ülkeler en baştan “akılcı ve bilimsel” uygulamalara başladılar ve sonuçlara bile ulaştılar: Çin, Güney Kore, Almanya, Küba örneklerinde yaşandığı gibi. Kendi halkının yararını ön planda tutan, iç politika hesapları yapmayan yönetimler, zararı fazla büyümeden önleyebilecek önlemleri uygulamaya başladılar. Koronavirüs olayı birçok ülkenin iç politik yapıları ve yönetimleri açısından “bir turnusol kâğıdı gibi” işlev gördü. Halkın yararını ön planda tutmayan, iç politika ve iktidar hesapları içinde olan iktidarlar ise önlemler konusunda bilimsel ve akılcı yöntemlere uzak kaldılar ve felaketin büyümesine ortam hazırladılar. Ankara ne yazık ki bu yanlışlar zincirinin bir parçası oldu: planlı, disiplinli, kararlı sıkı önlemler yerine işi gevşek tuttu, umre ve camilerin kapatılmasındaki yanlışlar gibi. İnsan ve insanlık odaklı yeni bir dünya Günümüzde, iletişim teknolojisinin küresel boyutta ulaştığı olağanüstü düzey, koronavirüsün yerküremizin “ortak düşmanı” olarak algılanmasını sağladı. Ülkelerin tamamını, “değişik düzeylerde de olsa”, ortak bir düşmana karşı işbirliğine “mecbur eden” koronavirüs salgını umarım bazı “kadim” küresel hastalıkların da azalmasına ortam hazırlar. Dünyamızın devletleri (ve halkları) artık, “ortak çıkar” arayışlarının üreteceği iktisadi, sosyal ve siyasal yararlar toplamının, sömürme, bölme, parçalama, kendine bağlama sonuçlarından daha yararlı olacağını görmeye, anlamaya, özümsemeye ve sonuçta da uygulamaya başlarlar. Güçlü devletlerin küresel çatışma, bölme ve sömürme alışkanlıklarına Azgelişmiş ülke iktidarlarının, “iktidarda kalmak uğruna, içeride uyguladıkları antidemokratik ve faşizan uygulamalara”, koronavirüs felaketi bir ders vermiş olur. Korona (taç) zaten tarih boyunca, “taçlılara” karşı bir başkaldırı olarak gelişmedi mi? Fransız Devrimi böyle ortaya çıkmadı mı? Koronavirüs sanki krallara, diktatörlere, emperyalistlere karşı direnmeyi uyaran bir “musibet” haline dönüşmeye başladı, umarım öyle olur… Trump da neredeyse, efsane Fidel’in Küba’sından yardım isteyecek noktaya geldi, oldukça trajikomik bir durum… 31 MART 2020 SAYI: 34509 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni AYKUT KÜÇÜKKAYA Yayın Koordinatörü Serkan Ozan Yazıişleri Müdürleri İpek Özbey / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Hakan Akarsu (Ek Yayınlar) Görsel Yönetmen Münevver Oskay Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Gece: Ayça Bilgin Demir l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Jale Özgentürk l İç Politika: Ali Açar l Kültür Sanat: Yazgülü Aldoğan l Fotoğraf: Uğur Demir l Spor: Sami Gürel l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. NAMAZ VAKİTLERİ İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatsı İstanbul 05:15 06:42 13:13 16:46 19:35 20:56 Ankara 05:02 06:27 12:58 16:31 19:18 20:38 İzmir 05:38 06:51 13:21 16:53 19:40 20:58 Milli Eğitim Bakanlığı ve TRT “Koronovirüs”ün eğitimi etkilemesi nedeniyle, harika bir işbirliğine gittiler. TV’den tüm yaştaki öğrencilere ders vermeye başladılar… Acaba öğrenciler boş zamanlarında ne yapıyorlar? HHH Çocukluğumu ve gençliğimi İzmir’in Eşrefpaşa semtinde yaşadım… Futbol oynamak için topumuz yoktu… Ya annemin eski bez parçalarıyla oluşturduğu topla, mahalle arasında komşu çocukları ile futbol oynardık. Ancak top 510 tekmeden sonra parçalanırdı… Ya da “sidiktorbası” ile futbol oynardık. Arkadaşlarımızdan biri sokağımızdaki kasaba gider, ona kemiklerdeki eti, bıçakla sıyırmaya yardım ederdi. Kasap da arkadaşımıza hayvanın “sidiktorbasını” verirdi. Koşarak bize getirir, şişirir, ağzını sicimle bağlar, onu futbol topu yapardık. Ama kısa bir süre sonra o da patlardı… Nice sonra, bir komşu çocuk “saraç” dayısından bir “voleybol” topunu ucuza satın aldı… O topla “futbol” oynarken, dünyanın en mutlu çocukları olmuştuk… HHH Bu arkadaşlarım arasında “alt komşum”, sonra İzmirspor’da başrole çıkan, daha sonra çalıştırıcı olarak Samsunspor ve Giresunspor’u “Süper Lig’e” çıkaran Kamuran Soykıray da vardı. Ayrıca Damlacık’taki komşum Metin Oktay, sonrasında İzmirspor’da “gol kralı” oldu. Galatasaray’a geçince, ligde attığı gollerle üç mevsim üst üste “gol krallığını” kazandı. Adı “taçsız krala” çıktı… HHH En büyük zevk; komşu kızlarla saklambaç, kova Bağımlılık çağı (1) lamaca, sek sek, körebe oynamaktı… Erkek çocukları olarak da birdirbir, uzuneşek sevdiğimiz oyunlardı. Okul zamanları daha çok derse zaman ayırır, daha az sokakta oynardık… Ama “yaz tatili” demek, bizim için “sokakta oyun ve yaşam” demekti! Acaba günümüz çocukları bu güzel oyunları biliyorlar mı? Sokaklarda bu oyunları oynuyorlar mı? Bu oyunlar; kaslarımızı geliştirir, ciğerlerimizin daha iyi çalışmasını sağlar ve dikkatimizi pekiştirirdi… HHH Ama günümüz çocukları, evin içinde oynuyorlar! Nelerle oynuyorlar? Küçük çocukların ellerindeki cep telefonlarında, tabletlerde; bilgisayarda, kimlerle ne konuştukların, ne oynadıklarını anneler babalar biliyorlar mı? Günümüzde zaman zaman karşıma çıkıyor, ya da internette görüyorum… Özellikle anneler, daha bebeklik (!) çağındaki çocuklarının ellerine “sussun, bağırmasın, oyalansın, bıraksın da ben işime bakayım!” diye “tablet” veriyorlar! Ne büyük hata! Bu ne biçim annelik? Buna Batı’da “(dijital) sayısal velilik” deniliyor... HHH Bu durumun günümüz çocuk gövdesinde nasıl bir yapılaşmaya yol açtığına göz atalım: İstanbul Üniversitesi Ergoterapi Bölümü Araştırma Görevlisi Başak Çağla Arslan, “bebeklerde ve çocuklarda bilgisayar kullanımı nedeni ile oluşan ‘postural (vücudun duruş biçimine)’ gövde kaslarında görülen zayıflık artışına” dikkat çekiyor!” Ayrıca, çocukların parmaklarının “tablet” ya da “cep telefonu” kullanırken aldığı konum nedeniyle yaşanan sıkıntılarının yanı sıra, bu araçların iki boyutlu bir dünyaya sıkışmış olmasının, “algı prob lemlerine de yol açtığını” söylüyor. HHH Avrupa genelinde 2012’de, 916 yas¸ grubundaki çocuklar üzerinde yapılan “Avrupa Çevrimiçi Çocuklar Araştırması”, çocuklar açısından yol gösterici bilgiler içeriyor. Aras¸tırmaya göre, Türkiye’de çocukların yüzde 25’i interneti “bağımlılık” derecesinde kullanıyorlar. Ayrıca Türkiye’deki çocukların yüzde 3’u¨ “siber zorbalıkla” karşılaşıyor, yüzde 18’i tanımadıkları yabancılarla yanlış iletişimdeler, yüzde 13’u¨ cinsel sitelerle uğraşıyor, yüzde 15’i de çeşitli zararlı içeriğin (intihar, uyuşturucu gibi) etkisine giriyor… Kim bilir 2020’de bu oranlar ne oldu? HHH Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kişi internetsiz ve telefonsuz ortamda krize giriyorsa sorun başlamıştır” diyor ve şunları ekliyor: “ ‘Nomofobi’, İngilizce ‘no mobile phobia’ kelimelerinden türetilen bir sözcük… Bir kişi internet olmayan ortamda bunalıma giriyorsa, kendini kötü hissediyorsa, bağımlılık başlamış demektir. Kişi normalden daha fazla internet kullanıp günlük işlerini aksatıyorsa bu; aynı madde kullanımı gibi bağımlılık işaretidir…” Bağımlı olmuş bireylerin başta yakın çevresi ve aile üyeleriyle iletişimi ve ilişkileri bozulur. Kişinin akademik başarısı düşer, iş yaşamında da başarısızlıklar baş göstermeye başlar. HHH İngiltere’de Manchester Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre 1625 yaş arasındaki gençler “dijital bağımlılık” nedeniyle toplumsal yalıtım yaşıyor ve yalnızlık sorunuyla karşı karşıyalar. Bu gençler sıcak yemek yemiyor, kişisel bakımlarına özen göstermiyorlar. Dişlerini fırçalamıyor. Sonuç olarak “dijital bağımlılık”, bireyin yaşam kalitesini düşürüyor ve ilişkilerini zedeliyor. (Sürecek…) Yazarımız Barış Terkoğlu hakkında bir soruşturma daha Başvurudan 10 ay sonra soruşturma Tutuklanan gazetemiz yazarı ve OdaTV sorumlu yazıişleri müdürü Ba rış Terkoğlu hakkında bir so ruşturma daha açıldığı orta ya çıktı. Sabah gazetesi yaza rı Hilal Kaplan, OdaTV’de yer alan bir haber nedeniyle Ter koğlu hakkında İs tanbul Cumhuri yet Başsavcılığı’na suç duyurusun da bulundu. Baş ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR savcılık, başvurudan 10 ay sonra, Terkoğlu’nun tu tuklanmasının he men ardından 16 Mart’ta hak kında soruşturma açtı. Terkoğ lu, ifadesini Silivri’de yazılı ola rak verdi. Sabah gazetesi yazarı Hi lal Kaplan, 5 Nisan 2019’da OdaTV’de yayımlanan “Kim bu yeni paralel Pelikancılar” baş lıklı haberdeki “Pelikancı ve yeni paralel” ifadelerine “ki şinin itibarını zedeleyici, ger çekdışı ibareler ve açıkça ifti ra içeren, kendisine ‘yeni pa ralel’ demek suretiyle terör örgütüne üye olmakla suçla yan ifadeler” kullanıldığını ile ri sürerek, sorumlu yazıişle ri müdürü Terkoğlu’na mane vi tazminat davası açtı. Kap lan, ayrıca, İstanbul Cumhuri yet Başsavcılığı’na, 29 Mayıs 2019 tarihinde, Terkoğlu hak kında kamu davası açılmasını talep ederek suç duyurusunda bulundu. Başsavcılık ise suç duyuru sunu, başvurudan 10 ay son ra, Terkoğlu’nun tutuklanmasının hemen ardından işleme aldı. Terkoğlu’nun tutuklu bulunduğu Silivri Ceza İnfaz Kurumu’na 16 Mart 2020’de tebligat gönderilerek, hakkında soruşturma açıldığı bildirildi. Savcılığa verdiği ifadede, haberin yayımlanmasının kendi sorumluluğunda olduğunu belirten Terkoğlu, haber metninin içeriğinde hiçbir hakaret ifadesi yer almadığına, “somut bilgilere dayanılarak” tespitler yapıldığına dikkat çekti. Terkoğlu, “terör örgütü üyeliği” yakıştırmasının şikâyetçinin vekilinin yorumu olduğunu, metinde buna ilişkin bir ifade olmadığını da dile getirdi. Terkoğlu, ifadesinde şunları kaydetti: “Metin, okuyan herkesin anlayabileceği gibi Başbakan Ahmet Davutoğlu’nu istifaya götüren ve yazarlarının kendilerinin ‘pelikanwordpress.com’ adresinden ‘Pelikan Dosyası’ adını vererek yayımladıkları bil diriyi konu almaktadır. Pelikan ya da Pelikancı ifadesi bildiriyi yaratanları tarif etmek için kullanılmaktadır. Nitekim bu da kendi seçtikleri isimdir. Şikâyetçi Hilal Kaplan (Öğüt), bu bildiri ile bağlantılıdır. Bu da açık kaynaklardan çok kolay şekilde tespit edilebilir. Nitekim şikayet dilekçesi incelenirse, avukatı da bu bildiri ile bağlantılı olmadığını söylememektedir. Haber metnindeki YSK açıklama yapmadan Hilal Kaplan’ın (Öğüt) 1 Nisan günü ‘YSK tüm oyların sayılmasına karar verdi’ mesajı ve ardından bunun yalanlanması yine açık kaynaklardan doğrulanabilir. Kamuoyunu yanlış yönlendirip karışıklık çıkarmak sonucuna varabilecek mesajın sahibi şikâyetçinin kendisidir. Nitekim devlet kurumları da bu mesajı yalanlamıştır. Şikâyetçinin “Pelikan Bildirisi’yle gündeme gelen Bosphorus ekibinden Hilal Kaplan” ifadesinden rahatsız olduğu anlaşılmaktadır.” ‘İvedilikle karar verin’ Terkoğlu’nun avukatı Celal Ülgen, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yaptığı başvuruda, başsavcılıktan, düşünce ve basın özgürlüğü ile hukuka uygunluk nedenleri dikkate alınarak kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmesi ve kararının da tebliğ kararı kadar gecikmemesi, ivedilikle alınması talep edildi. l İSTANBUL BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 78 9 1/ “Lahos” da de 1 M A Z O Ş İ Z M nen, eti lezzetli bir balık... Bir nota. 2/ Uzak... Halkın sadakalarıyla geçinen gezici Katolik 2 3 4 5 A L İ DA T EM NAR K İ RVE C VUALET OK E Y AMA T tarikatların üyele 6 R O S O F A A rine verilen ad. 3/ 7 N A C A K Y E R Gezgin samuray... 8 A L İ L G Ö C E Borç ödeme. 4/ 9 En kısa zaman sü AN ROZ E T resi... Din işlerini devlet işlerine karıştırmayan. 5/ Yerölçümünde, yükseklik farklarının belirlenmesinde uygulanan yöntem. 6/ Parola... Müzikte üç ya da daha çok sesin bir arada tınlaması. 7/ Yapısına girdiği söz cüğe “kendi kendine” anlamı katan yabancı önek... Kansızlık. 8/ Necati Cumalı’nın bir romanı... Çok ince duruma gelmiş toprak. 9/ Gelin olacak kıza erkeğin verdiği para ya da armağan... Tavlada “üç” sayısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ “Sarıağız, kaya levreği” gibi adlar da verilen bir balık. 2/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapı lan ince alay... Bir kadeh içki. 3/ Nâzım Hikmet’in soyadı... Kemandan büyük bir çalgı. 4/ İki önerme si bulunan ve her iki önermenin vargısı aynı olan 1 23 4 5 6789 1 2 3 4 5 6 7 8 9 tasım... Vilayet. 5/ Hizmet hayvanlarının ayağına çakılan demir... Daha iyi ürün elde etmek için bir ağaçtan başka bir ağaca dal nakletme işi. 6/ Bağışlama... Kutsal inanç. 7/ Kekemelik, pepemelik. 8/ ABD Merkez Bankası’nın kısa yazılışı... Eski Mısır’da idari bölüm. 9/ Cennet ile cehennem arasında bulunduğuna inanılan yer... Bir ilimiz. Geleceğe dair öngörüler Bir gezegen dolusu insan Covid19 ile boğuşuyor. Büyüklüğü 125 nanometre olan bir virüs. 1 nanometre, 1 metrenin milyarda biri! Ama gözle görülemeyen bu virüs dünyayı mat etti. Tarihin akışı değişiyor. Geleceğe dair endişe, toplumların üstüne karabasan gibi çöküyor. Herkes farkında ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kâhin değiliz elbette ancak tahminde bulunabiliyoruz. Bu sürecin, uzun süredir yakından takip ettiğim bir gelişmeyi hızlandıracağı açık. Artık daha net bir şekilde gelecekte etin bitkisel olacağını söyleyebiliriz. İnsanlığın “et” bağımlılığının sonucu olarak, yılda yaklaşık 100 milyar “çiftlik” hayvanının öldürüldüğü bir endüstri sürdürülebilir değildir. 100 milyarın içinde sayıları bilinmediği için balıklar yok ama bilim insanları tüketim bugünkü hızıyla sürerse 2048 yılına kadar deniz ve okyanuslarda balık kalmayacak diyor. Son yıllarda hayvancılığın küresel ısınmaya doğrudan etkisini ortaya koyan çok sayıda bilimsel araştırma ve rapor yayımlandı. Dünya Vahşi Yaşam Fonu tarafından yapılan bir araştırma, dünyadaki biyolojik çeşitlilik kaybının yüzde 60’ının “et” yüzünden olduğunu gösterdi. Yağmur ormanlarının yok olması, sera gazının artması, su kıtlığı ve kirliliği, topraksızlaşma, okyanuslardaki ölü bölgeler, türlerin yok oluşu... Hepsine yol açan neden hayvansal tüketim... Ancak insanlık tüm uyarılara karşın bunları görmezden gelmeyi tercih etti. Doğanın dengesi ve biyolojik döngü bozuldu. Pek çok ülkenin lideri, büyüme hırsıyla, gerekeni yapmaktan kaçındı. Koca koca insanlar, iklim krizi için okul grevi başlatan çocukların gerisinde kaldı. İnsan nüfusunun 7.8 milyarı bulduğu dünyada, hayvanların doğal yaşam alanları yağmalanırken, hayvan türleri yok edilmeye devam etti. Türler yok olunca hayvanların bedeninde onlara zarar vermeden yaşayan virüsler, kendilerine yeni mekân arar oldu ve insanlar onların yeni ev sahibi konumuna geldi. Tüketim çılgınlığını sürdürmek için gezegende yaşayan devasa insan toplumunun hayvansal ürün talebi sürekli pompalandı. Talebe yetişmek için üretim kapasitesi artırılmalıydı... Bu nedenle insan eliyle yapay yolla döllenen hayvanlar, türlü işkencelere maruz bırakılarak makine gibi kullanıldı. Fabrika çiftliklerinde seri üretim hızlandı, hatta daha kısa sürede daha çok hayvan bedenini parçalayan makineler geliştirildi. Bu da yetmedi. “Ucuz et” politikası geliştirilerek hayvanlar dünyanın bir ucundan diğerine gemilerle köle gibi gönderildi. Antibiyotik direnci daha büyük bir sorun İdrar, dışkı, irin ve kana bulanarak istiflenen hayvanlara, korkunç koşullara dayansın ve aynı zamanda da irileşsinler diye sürekli antibiyotik verildi. ABD’de 1 yıl içinde üretilen antibiyotiklerin yüzde 80’i hayvancılıkta kullanılıyor. Dünya genelinde pek çok ülkede ise bu oran yüzde 50 civarında. Veriler, tüketim aynı hızda sürerse, bu oranların giderek artacağını ortaya koyuyor. Antibiyotik direnci geliştiren bakteriler bunun sonucunda ortaya çıktı. Bu yüzden her yıl yüz binlerce insan hayatını kaybediyor. Princeton Üniversitesi’nde geçen yıl yapılan bir araştırma, gelişmekte olan ülkelerde hayvansal protein için talebin artmasının sonuçlarını ortaya koydu. Buna göre, 20002018 yılları arasında, hastalığa neden olan bakterilerde antibiyotik direncini üç katına çıkaran antibiyotik kullanımı meydana geldi. Her yıl dünyada antibiyotik direnci yüzünden yüz binlerce insanın hayatını kaybettiğini düşünürseniz, bu sorun Covid19’dan da korkutucu... Veganizmin yükselişi sürecek Hayvanlara ve doğaya yönelik yıkım zincirinin sunucudur Covid19. İnsan türünün yüzyıllardır vicdanını körelterek, gözünü ve kulağını kapatarak sessiz kaldığı bir sömürü sisteminin eseridir. Böyle bir dönemde... “İnsana, hayvana, yeryüzüne özgürlük!” sloganı ile ortaya çıkan... her türlü sömürüye karşı duran... yaşam hakkını savunan veganizmin yükselişi ise tesadüf değildir. Ve elbette bu yükseliş sürecektir!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle