18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 22 ŞUBAT 2020 CUMARTESİ EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler [email protected] Ulusal güvenlik ve grev hakkı Dr. Engin Ünsal Girne Amerikan Üniversitesi Öğretim Üyesi Anayasamızın 53. maddesine göre işçiler ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek üzere toplu iş sözleşmesi yapmak ve toplu iş sözleşmelerinin uyuşmazlıkla sonuçlanması üzerine 54. maddede tanımlanan grev yapmak hakkına sahiptirler. Grev anayasal bir haktır ve bu hakkın özüne dokunulamaz. Bu hakkın yasa ile düzenleneceği öngörülmüş ve yıllar itibarı ile 275, 2822 ve 3656 sayılı yasalarla bu hakkın düzenlenmesi yapılmıştır. Bu yasalarda grev hakkının kullanılmasına belli sınırlamalar getirilmiş ve örneğin 6356 sayılı yasanın 62. maddesinde bazı işkollarında grev yasaklanmış ve 63. maddesinde de hükümete başlamış bir grevi 60 gün süre ile erteleme yetkisi verilmiştir. Bu süre içinde taraflar anlaşamazsa süre sonunda konu Yüksek Hakem Kurulu’na götürülmekte ve bu kurul bağlayıcı olarak toplu sözleşme hükümlerini belirlemektedir. Erteleme grev hakkının özüne dokunamaz AKP hükümeti ve onun genel başkanı, çalışanlardan yana politikalar sergileyememiş ve çalışma yasalarında emekçilerin yararına yapılması gereken değişiklikleri bir türlü yapamamıştır. Açıkça işverenlerden yana bir tutum sergilemekte AKP bir sakınca görmemektedir ve bunu grev ertelemeleri ile kanıtlamıştır. AKP hükümetleri 2002 yılından bu yana 16 önemli grevi ertelemiş ve partinin genel başkanı işverenlere “Siz rahat çalışasınız diye grevleri erteliyoruz” diyebilmiş buna karşılık sendika ve konfederasyonlar sessiz kalabilmiştir. Grev Anayasanın 54. maddesinde işçilere tanınmış bir haktır. Grev bir anayasal haktır ve uygulanması ancak, istisnai olarak, haklı gerekçelerle yasaklanabilir veya ertelenebilir. Grev erteleme yetkisi AKP hükü AKP hükümetleri 2002 yılından bu yana 16 önemli grevi ertelemiş ve partinin genel başkanı işverenlere “Siz rahat çalışasınız diye grevleri erteliyoruz” diyebilmiş buna karşılık sendika ve konfederasyonlar sessiz kalabilmiştir. metleri tarafından özgür sendikacılığı yok edecek biçimde çok sık olarak, grev hakkının özüne dokunacak biçimde, kullanılmış ve AKP hükümetleri bu yetkinin kullanılmasında sürekli olarak ulusal güvenlik kavramını dayanak yapmıştır. Bu nedenle sendikalar grev hakkını kullanmaktan çekinir olmuştur, çünkü grev sendikalar için pahalı bir girişimdir ve erteleme durumunda Yüksek Hakem Kurulu’nun kararı, kurulda hükümet ve işveren temsilcilerinin ortak hareketi nedeni ile sürekli olarak işçiler aleyhine olmaktadır. Yasa ulusal güvenlik kavramını tanımlamamış ve böylece hükümete sınırsız bir yetki tanımıştır. Bu sınırsız yetki grev hakkının özüne dokunmakta ve grev hakkını kullanılamaz hale getirmektedir. Bu nedenle grev hakkı sendikalar tarafından kullanılamayan bir hak olarak anayasada durmaktadır. Ulusal güvenlik nedir? CCBE (Avrupa Baroları ve Hukuk Dernekleri Meclisi) 2019 yılında yayımladığı Ulusal Güvenlik Kapsamında Temel Hakların Korunması başlıklı bir çalışmada ulusal güvenlik kavramını ayrıntılı olarak incelemiştir. Ulusal güvenlik kavramına Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8,10 ve 11. maddelerinin ikinci paragraflarında, değinilmektedir. Bu maddeler, özel ve aile hayatı, ifade özgürlüğü, toplanma ve örgütlenme özgürlükleri ile ilgilidir ve Sözleşmede ulusal güvenlik kavramının tanımının yapılmadığını söylemektedir. Demokratik toplumlarda temel hakların varlığı asıldır ve bu hakların kısıtlanması için hükümetlerin çok ciddi ve inandırıcı nedenleri olması gerekir. CCBE, bu hakların demokratik toplumlarda gerekliği olduğu ölçüde sınırlanabileceğini belirtmekte ve ulusal güvenlik kavramının bir devletin varlığı ve toplumun esenliği olarak algılanması gerektiğine işaret etmektedir. Grev hakkının kullanılmasının devletin varlığına ve toplumun esenliğine yönelik bir eylem olmadığı açıktır. Bu nedenle hükümetler grev ertelemelerini ulusal güvenlik ve genel sağlık nedenlerine dayanarak uygulayacağı zaman inandırıcı deliller ve gerçekçi nedenler ortaya koymalı dır. Bugüne kadar yapılan ertelemelerin hepsinin içi boştur ve çalışanların bir temel hakkını yok etme anlamını taşımaktadır. Yasa yanlış uygulanıyor 6356 sayılı yasanın grev ertelemesine ilişkin düzenleme yanlış bir uygulama getiriyor ve 60 gün ertelenen grevin süre sonunda anlaşma olmaması halinde Yüksek Hakem Kurulu’na gideceğini ve orada çözüleceğini söylüyor. Bu son derece yanlış bir düzenlemedir çünkü bu kurulda hükümet ve işveren temsilcileri çoğunluktadır ve kararlar sürekli işçiler aleyhine alınmaktadır. Doğrusu, Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) dediği gibi 60 günlük soğuma süresinin ardından grevin kaldığı yerden devam etmesidir. Yasanın erteleme hükmünün bu şekilde değiştirilmesi için konfederasyonlar mutlaka harekete geçmeli ve işçilerin grev hakkını özüne yakışan bir biçimde kullanması mutlaka sağlanmalıdır. Bu yapılmadığı sürece grev hakkı yasada içi boş bir kavram olarak kalmaya devam edecektir. Necati Cumalı kitapları, yeni kapakları ve yeni baskılarıyla... Bu kitabı okurken, yurdumuzun özellikle kırsal kesimlerinde var olan şiddet yasalarının acımasız görüntülerini bir fotoğraf gerçekliği içinde göreceksiniz. ‘Cenneti almak olmaz akça ile Girmek olmaz cennete rüşvet ile’ Salih Özbaran 23Şubat 1997 tarihinde yani 23 yıl önce Cumhuriyet’te çıkan “Okul yok, Lâkin Duagu Çok” başlıklı yazımda 19. yüzyıl Os manlı tarihçilerinden Musta fa Nuri Paşa’nın kurumları esas alan Netayicü’lVukuat adlı ese rinden yaptığım alıntılarla, “hazi ne malları şunun bunun zorbalı ğına ve tasallutuna kaldığından”, “sultan vakıfları ve gümrük ve sair devlet gelirleri”nin “duagu” vazifelilere (dua edenlere) tahsis edildiğinden, askerlerin maaşla rının karşılanamaz olduğundan ve nice fitne ortaya çıktığından bahsettiğini dile getirmiştim. O tarihten 6 yıl kadar sonra yani 2003 yılında, “Suhtegân ve Duaguyân” başlığını ta 2020 şıyan yazımda ise aşa yılında ğıdaki hususlara de geldiğimiz ğinmiştim: Çıkar gereği “Eğitimin, sağlığın, adaletin gereklerinin yere bakın! Yaşanmamış sanki Cumhuriyet; bilinmemiş sanki panları, Tanrı adına iş görme cesaretini sergileyenleri, çaresizlik içinde kıvranıp kurtu karşılanamadığı bir aydınlanmanın luş yolu arayanla ülkede, pasta paylaşı ulaştırdığı ra sahtekârca gü mından aslan payını, üstelik çalışmadan alanların ülkeyi “duagu”larla uygarlık! Ne ya Tanrı adına mer diyelim? hem olanları, bütün bunları inandıkları di donatma çabaları, çıkarla ne dahi saygısızca ve çı rı gereğidir; yoksa bir başkasının kar için yapanları”. yürekten dua edip etmemesi onla Bu anımsatmamdan 17 yıl son rın umurunda değildir. İç dünyası ra, profesör unvanlı Diyanet İş nı Tanrısıyla karşı karşıya getire leri Başkanı’nın, şu vaadiyle (ve rek huzur bulmaya çalışan kişinin dahi muştusuyla!) karşılaştım inançlarını dalgalandırıp oy kap 1011 Ocak 2020 tarihlerini taşı maya uğraşanları, din pazarlığı ya yan medya dünyasında (yıllardır Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş tescilli Atatürk düşmanı, alternatif tarih yazıcısı Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret etmiş ve bu ziyareti büyük tepki toplamıştı. bağnazca yapılan akıl almaz telkinlere ek olarak): “Bir kuş yuvası kadar mescitd yapan ve bu mescitdlerin yolunu açan Kuran kurslarına, Kuran eğitim merkezlerine katkı sağlayan insanlara karşılığı cennette verilecektir”. Bu amellerin karşılığı “ev” olacaktır. İnsan sormaz mı? Bırakalım tarihin ne denli tahrif edildiğini, bırakalım Cumhuriyetin kazanımlarıyla ilgili hüküm ve fetvaları, bırakalım başkalarının okuduğu ve yazdığı tarih bilgilerini. Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına soralım cen nette kendisini bekleyen ev muştusunu ve olası yanıtını. “Ben neden uğraşıyorum gece gündüzaldığım maaş ile geçimimi sağlamak için; devlet neden TOKİ’ye beton döktürüyor gece gündüzbeni ev sahibi yapmak için” demeyecek midir? Ne demeli? Medya, Diyanet İşleri Başkanı’nın bu vaadini ortaçağların Papalık uygulaması olarak değerlendirdi “endüljans”ı anımsatarak. “Günahkâr” potasına oturtan, inançsız sayan ama sapıtmamış saydıklarına cennet için endüljans satan, bilginlere kıyan bir zihniyetten sonra tarih bize başkaldırıları, devrimleri, aydınlanmayı, öğretti, Türkiye Cumhuriyeti ise Mustafa Kemal önderliğinde çağının değerlerini yakalamak için ufuk açtı nice özverilerle. 2020 yılında geldiğimiz yere bakın! Yaşanmamış sanki Cumhuriyet; bilinmemiş sanki aydınlanmanın ulaştırdığı uygarlık! Ne diyelim? Soruna döneyim ve şöyle bitireyim yazımı, değerli tarihçimiz Halil İnalcık’ı anarak, Şair ve Patron kitabında Fuzuli’den yaptığı şu alıntıyı yineleyerek: Zulm ile akçalar alub zâlim Eyler in’am* halka minnet ile. Cenneti almak olmaz akça ile Girmek olmaz bihişte rüşvet ile. ** * Nimet’ten türeyen sözcük: Nimet verme, iyilik etme. ** Bihişt: Cennet Cumalı'nın belirtmek istediği çıplak sahneler değil, asıl sorundur. Bu sorun ekonomiktir, töreseldir ya da her ikisidir. Muzaffer Uyguner Necati Cumalı, Tütün Zamanı üçlüsünün ilk romanı olan Zeliş’te, çarpıcı bir aşk öyküsünü eksen alarak, tütün ekicilerinin yaşamlarını yansıtıyor. “Kitap okuduğunuzu biliyoruz.” http://www.cumhuriyetkitap.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle