16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 13 6 KASIM 2020 CUMA Selma Gürbüz’ün üç yıl aradan sonra İstanbul Modern’de açılan “Dünya Diye Bir Yer” sergisinde sanatçının 35 yıllık sanat üretiminden eserlerin yanı sıra en son yaptığı hayaletleri de adıyla yer alıyor. Herkesin dünyası kendine YAZGÜLÜ ALDOĞAN Dümdüz simsiyah bir elbise giymiş, kollu, boğazına kadar kapalı, etek boyu yere kadar inen. Kısa siyah saçları arkaya taranmış. Ağzında, en komplikesinden bir maske. Selma Gürbüz’le daha önceden tanışmıyoruz. Kendisini ilk kez görüyorum. Yüzü hayli solgun. Bu serginin açılışına özel bir önem verdiğini biliyorum, çünkü çok emek isteyen yeni işlerini bitirmiş, sergiye yetiştirmiş, açılışını da yapacak ve ertesi gün, bir tedavi için birkaç günlüğüne hastaneye yatacak. Konuşmasına “Nefes alışımda zorluk var, bundan sonra resimlerim konuşacak” diye başlıyor. Maskeyle hepimiz için öyle, ama sanki onun için biraz daha fazla. “Bu dünya benim dünyam, kadınlarıyla, hayvanlarıyla, aşkla resmettiğim dünya! Başka bir gezegenden bakar gibi bakıyorum ona!” Bir sanatçı daha nasıl açar kalbini? Serginin adı da “Dünya Diye Bir Yer”... Selma Gürbüz’ün küratörü Öykü Özsoy’la birlikte geziyoruz sergiyi. Devasa bir video karşılıyor ilk girişte: Tanzanya’da Masai yerlilerinin bir kaSelma Gürbüz, sergisinde kadınlardan ve hayvanlardan oluşan bir dünya yaratmış. bile ritüeli, zıplıyorlar, ne kadar yükseğe zıplarlarsa o kadar korunacaklarına inanıyorlar ve sanatçının videoya dokunuşuyla, sanki biz de zıplıyoruz, yıldızlarla! Özsoy, “Görmediğimiz, görmek istemediğimiz şeyleri gösteren bir sanatçı” diye tanımlıyor, bir yıla yakın çalıştığı sergi ve sanatçısını. Sanatçının da önceden uyardığı gibi kadınlardan, hayvanlardan oluşan bir dünya bu. Japonya’dan getirdiği el yapımı özel kâğıt üzerine mürekkeple yaptığı, zaman zaman o kâğıtla kakma tabir ettiği dokunuşlar eklediği, hatta kaplanlarına kirpikler taktığı emek ve yaratıcılık içeren resimler, işler. Yeni yaptığı resimlerde bolca iskelet var. Ölüm, hayatın bir parçası olarak görülüyor bu iskeletlerde, korkutucu değiller, hatta neşeliler? Balık Kadın, Ayna Ayna Söyle Bana ve Otostopçular üçlemesi çok anlamlı. İskeletlerin yüzünde korku değil, gülümseme var ölüm ve yaşam ikilemini yansıtan resimlerde. Çıkılan yolculuğa itiraz eden yok sanki. Sanatçının 35 yıllık sanat üretiminden ve son yaptıklarından oluşan sergi sizleri bir düş dünyasına götürüyor, ben “Otostopçular” sanatçının ya da küratörünün anlatması kadar kendi hikâyelerimi yazmayı da seviyorum, resimlere bakarken herkes farklı dünyalara dalabiliyor! Oya Eczacıbaşı, sergilenen eserlerden “Birbirimize İyi Bakalım” isimli yapıtı “Kadın Sanatçılar Fonu” desteğiyle İstanbul Modern Sanat Müzesi koleksiyonuna kazandırıldığını duyuruyor. Selma Gürbüz’ün eserleri, British Museum’dan İstanbul Modern’e kadar pek çok müzede bulunuyor. Sergi, 31 Mart’a kadar gezilebilir. ‘Varoluşumuz VİZYONDAKİLER için savaşmalıyız’ Nesrin Kazankaya’nın yazdığı, yönettiği ve oynadığı yeni oyunu “Aklımda Bir Yer” bugün ilk kez sahneleniyor. Oyunu yazarken “Bir tek ‘tilki’ metaforu için bizzat bir tilki ilham verdi bana” diyor. Kültür Bakanlığı’nın Tiyatro Pera’yı görmezden geldiğini ve her yıl olduğu gibi bu yıl da ödenek desteği ÖZNUR alamadıklarını söyleyen Kazankaya, OĞRAŞ ÇOLAK “Varoluşumuz için savaşmak zorundaydık” diyor. Üreten ve çalışan sanatçılar neden görmezden geliniyor? Nerede hak, adalet, eşitlik! Bu soru ile yazıma başlamak istiyorum. Çünkü bu soruyu birbirimize sormaktan hiç sıkılmıyoruz. Bıkmıyoruz, umutsuzluğa kapılmıyoruz. ‘Ülkemizde sanata yeteri kadar değer verilmiyor’ cümlesini söylemekten ise hiç vazgeçmiyoruz. Evet biz vazgeçmiyoruz! Tıpkı pandemi sürecinde, ayakta kalmaya çalışan özel tiyatrolardaki sanat emekçileri gibi, ya da müziğini yapmaktan vazgeçmeyen müzisyenler gibi... Tıpkı Nesrin Kazankaya gibi... Tiyatro Pera, yeni mevsimde yine ödenek alamayan tiyatrolar arasında. “Yine görmezden geldiler bizi” diyor Kazankaya ve ekliyor; “Başvuru belgelerinde hiçbir eksiğimiz olmamasına rağmen bize destek verilmedi. Nedenini 19 yıldır anlayamıyorum. Şikâyet etmeyi hiç sevmem ama Tiyatro Pera, Kültür Bakanlığı tarafından sürekli olarak görmezden geliniyor”. Pandemi sürecinin başından beri hükümetin genel yaklaşımı, kararsızlıklar, çelişkiler, gelgitler yumağı. Kazankaya, “Tiyatrolar da bundan nasibini aldı” diyor ve şöyle devam ediyor, “Hükümetin yarın ne karar alacağını tahmin etmek olanaksız. Güven duygumuz zedelendi. Gerçekleri saklamadan, doğru bilgileri paylaşarak yönetmeliydiler. Özel tiyatrolara hükümetin vermediği destek Büyükşehir Belediyesi’nden geldi. Sahnelerini açtılar, konuk oyun olarak pek çok tiyatroyu ağırladılar. Biz de iki oyunumuzu sergileyip sezonu eylül sonunda açma fırsatı bulduk. Başkanımız Ekrem İmamoğlu’na ve Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Mehmet Ergen’e bu dayanışma için yürekten teşekkür ediyorum.” 3 kişilik bir oyunla yeni sezonu karşılayan Tiyatro Pera, Covid19 pandemisi nedeniyle yeni bir repertuvar hazırladı. Kazankaya, “Geniş kadrolu oyunlarımızı bu süreçte oynayamazdık. Varoluşumuz için savaşmak zorundaydık. Öncelikle eski oyunlarımızın videolarını elden geçirip YouTube üzerinden paylaşmaya başladık. Ayrıca Zeynep Özden’in yönettiği “İç Savaşlar adlı bir video performans da ürettik” diyor. Oyunun konusunun yıllardır ilgi alanında olduğunu söyleyen Kazankaya, “Akıl oyunları. Gerçeğin göDramaturgisini Şafak Eruyar’ın yaptığı oyunda Nesrin Kazankaya’ya Oğuz İşçi ve Meva Gökalp eşlik ediyor. Oyun kasım ayı boyunca saat 20.30’da sahnelenecek. receliği. Yaşanan, anımsanan ve hayal edilen gerçekliğin, insan aklında yarattığı karmaşa. Aldığımız kararlar, yaşamı geri dönülmez bir şekilde yönlendiriyor. Anılarımızda o dönüm noktalarını değiştirmeye kalksak, paralel yeni gerçeklikler yaratabilir miyiz?” diyor. Oyun, anne, oğul ve torun; üç kuşak figürlerin tuhaf ilişkileri, zaman zıplamalı sahnelerle anlatılıyor. Aklın gizemli kıvrımlarında dolaşırken, bir yandan da kuşak çatışması, bireysel seçimler, zorunlu ya da öğretilmiş sevgi, eskiyeni edebiyat kavramları tartışmaya açılıyor. Oyunu hayal gücünden yola çıkarak yazdığını söyleyen sanatçı, “Bir tek ‘tilki’ metaforu için bizzat bir tilki ilham verdi bana diyebilirim. Rastlantı sonucu Cunda Adası’nda karşılaştığım ve sesiyle beni dehşete düşüren tilkiyle ilgili araştırma yaptığım zaman, hiç bilmediğimiz yanları olduğunu öğrendim. Vahşi ama sevgiyle eğitilirse evcil bir hayvan olabiliyor” diyor. “85 Yazı” Bu hafta 2’si yerli 7 film vizyona girecek. 4 Gitmesine İzin Ver: Thomas Bezucha’nın yönettiği filmin başrollerinde Kevin Costner, Diane Lane, Jeffrey Donovan, Booboo Stewart ve Lesley Manville’nin yer alıyor. Film, gerilim türünde. 4 Dürüst Hırsız: Liam Neeson’un başrolünde oynadığı “Dürüst Hırsız”, aşkı uğruna teslim olmaya niyetli bir banka soyguncusunun yozlaşmış FBI ajanlarıyla olan mücadelesini anlatıyor. Filmin yönetmeni Mark Williams. 4 Yabancı: Visar Morina’nın yönettiği filmde Sandra Hüller, Misel Maticevic, Rainer Bock ve Thomas Mraz yer alıyor. 4 Derin Korku: Neasa Hardiman’ın yazıp yönettiği filmde Hermione Corfield, Dag Malmberg, Jack Hickey, Olwen Fouere ve Dougray Scott gibi isimler yer alıyor. Film, balıkçı tekneleriyle denizde mahsur kalan tayfanın, su kaynaklarında ortaya çıkan bir tür parazite karşı verdikleri hayat mücadelesini konu ediniyor. 4 85 Yazı: François Ozon’un yazıp yönettiği “85 Yazı”, Normandiya’da bir sahil kasabasında büyüme buhranıyla mücadele eden 16 yaşındaki bir gencin, arkadaşı ile tanıştıktan sonra değişen hayatını anlatıyor. 4 Aşk Seni Bulur: Romantik komedi türündeki Türk filminde Fırat Kaya, Aslı Şimşek, Şevki Özcan, Tolga Öz ve Gökhan Daldık rol alıyor. Filmi Hakan Yücel yönetti. 4 Son Şaka: Erkam Bülbül’ün yönettiği haftanın bir diğer yerli yapımı “Son Şaka”, komedi türünde. Filmde Serdar Gökalp, Ege Kökenli, Gökay Müftüoğlu, Perihan Ünlücan ve Özer Arslan rol alıyor. Şehir Tiyatroları’ndan saat açıklaması Şehir Tiyatroları koronavirüs önlemleri kapsamında açıklanan yeni düzenlemenin ardından saat açıklaması yaptı. Şehir Tiyatroları’ndan yapılan açıklamada, bugünden itibaren oyunların başlangıç saati 19.30 olarak değiştirildi. Elif ile Ayda Depremden 65 saat sonra enkazın altından çıkarılan üç yaşındaki Elif, önce kurtarıcısı AFAD’lının parmağını tuttu. Hastane yatağında bebeğine bir şeyler söylerken, çevresindekilere el sallıyordu. Ekran başında olanları ağlatan, içinde hayat ışığını yakan onun minik elleriydi. Zaman 90 saatten 91’e doğru yol alırken sıkıştığı yerden çıkarılan dört yaşındaki Ayda ise gözünü açınca kurtarıcısına gülümsedi. Sağlık kontrolünde köfte ekmekle ayran istedi. Orada bulunanlar değil, ekran başındaki milyonlar da köfteekmekayran dağına çevirdi Ayda’nın hastane odasını... Elif’le Ayda’nın canlı kurtarılmaları yalnızca Türkiye’de değil, dünyada da sevinç yarattı. Almanya’nın 1’inci programı ARD, Elif’in parmağa tutunmasını, Ayda’nın gülümsemesini taşıdı ekrana. Dayanışma ruhu 1999 Marmara depreminde olduğu gibi İzmir depremi de dayanışma ruhunun nasıl soylu bir duygu olduğunu yaşattı Türkiye’ye. AFAD’lılar bir hafta boyunca artık güçten kesilince bir köşeye yığılıp üç beş dakika uyudu. Uyumayı aklından bile geçirmeyen gazeteTV muhabirleri sevinç haberlerini bir an önce halka ulaştırmaya çalıştı. İnsanımız, özünü hep dar günlerde göstermiştir. Enkaz çevresinde toplaşan sıradan kadın, erkek bile orada özveri anıtına dönüşmüştü. Belleğimde Kurtuluş Savaşımız canlandı, onları öyle görünce. Anladım ki aç susuz cepheden cepheye koşan askerimiz o büyük savaştan yenilmeden çıktığı gibi 21’inci yüzyılda, dışta ya da içte yurdumuza kötülük yapanların kökünü de kurutacaktır! Bilimsel güç Olayları TV’den izlerken, bir gün Türkiye’ye halkın egemen olacağına inandım. Yeter ki avuntuculardan değil, gücünü bilimden alsın. O zaman bir lokma ekmek için gece gündüz didinirken, refahından başka bir şey düşünmeyenin oyununu bozacaktır. Bilimsel düşüncenin önemi şundan belli ki yerbilimciler son bir ay içinde, fay hatlarının ne durumda olduğunu gazetelerde, TV’lerde açıklayarak İzmir dolaylarında deprem olacağı yorumunda bulunmuşlardı. Başımızdan geçmeden, doğasal yıkıntıların milyonları etkileyeceğini bilmezden geliyoruz. Oysa 1939 yılında Erzincan’ı neredeyse insansızlaştırandan 1999 İstanbul depremine değin ülkemiz büyük yıkımlara uğramış, insanımız evini ocağını yitirmekle kalmamış, canından da olmuştur. Depremlerin ardından birtakım göstermelik önlemler alınsa da bir süre sonra hemen her düzeydeki insan, yazgı deyip işi oluruna bırakmıştır. Deprem gerçeği Deprem, insanı yıkıma sürükleyen bir doğa olayıdır. Oluşumu durdurulamazsa da Japonya örneğinde olduğu gibi etkisi en aza indirilebilir. Nitekim yerbilimciler İzmir depreminde sistemin, zeminin çürük olduğunu, bina yapımında beton değil, çamur gibi bir malzemenin kullandığını saptadılar. Ekranlarda da denendi bu, çekiç vurulan kolonlar toz yığınına dönüyordu. Binaların beş saniye içinde çöküşü bunun kanıtı değil mi? Tez çökmelere, bazı binaların altında kolonları kesilen dükkânların yol açtığını ileri sürenler de oldu. Bina çöküntülerinin de hep kötü malzeme kullanımından doğduğu açıklanmıştır. İzmir depreminde 100’ü aşkın kişi ölmüş, 1100’ü aşkın kişi de yaralanmıştır. İçimden soruyorum: Bunca ölüm, yaralanma karşısında kötü malzeme kullanan yapımcıların vicdanı hiç mi sızlamıyor? Aynı anda da William Shakespeare’in Atinalı Timon oyununda geçen sözleri sıralanıp duruyor belleğimde: “Sarı altın! Pırıl pırıl, halis altın! Şu kadarı bile yeter bunun, karayı aka, eğriyi doğruya, kötüyü iyiye, soysuzu soyluya, kocamışı gence, yüreksizi yiğide çevirmeye...” ‘ON KIŞIYDILER’ PERDE AÇACAK Agatha Christie’nin “On Küçük Zenci” eseri yeni adı “On Kişiydiler” ile Tiyatro Ak’la Kara’da seyirciyle buluşuyor. Yeşilçam’ın efsane aktörü Ediz Hun’un da başrolünde yer aldığı oyun, 8 Kasım Pazar günü saat 17.00’de perde açacak. Biletler Biletix’te satışta. Burak Karaman’ın yönettiği oyunda Ediz Hun dışında Savaş Özdural, Pelin Turancı, Fatih Gülnar, Hakan Akın, Oya İnci, Özdemir Çiftçioğlu, Cengiz Eşiyok, Ilgın Angın, Ozan Altuntaş rol alıyor. Oyunun konusu: Birbirini tanımayan 10 kişi Bay ve Bayan Owen isimli bir çiftten Zenci adasında verilecek bir parti için davet mektubu alır. Farklı mesleklere ve apayrı kişiliklere sahip bu on kişi aslında neden orada olduklarını öğrendiğinde artık herkes için çok geçtir... ‘İMGENIN İCADI’NA ÖDÜL Nilüfer Belediyesi’nin, çağdaş Türk şiirinin en önemli eleştirmenlerinden Mehmet H. Doğan anısına bu yıl dördüncüsünü düzenlediği “Mehmet H. Doğan Ödülü”nün sahibi, “İmgenin İcadı” adlı eseriyle Yalçın Armağan oldu. Şiir, inceleme ve eleştiri türünden eserlerin katıldığı Mehmet H. Doğan Ödülü için bu yıl, 10 eser incelemeye alındı. Ödüle katılan eserler Seçici Kurul üyeleri Metin Celal, Orhan Alkaya, Gültekin Emre, Haydar Ergülen ve Orhan Tekelioğlu tarafından değerlendirildi. Seçici Kurul üyeleri ayrıca oybirliğiyle aldığı kararla, Murat Gülsoy ve Olcay Akyıldız’ın editörlüklerinde hazırlanan “Şiir Dünyadan İbaret” adlı eseri de Nâzım Hikmet gibi hakkında pek çok çalışma yapılmış bir şair üstüne, yine de yeni fikirlerle dolu yazıların yazılabileceğini göstermesi ve bu bağlamda, akademik eleştirinin gücünü ortaya koyan bir derleme olması nedeniyle, “Anılmaya Değer” eser olarak seçti. Mehmet H. Doğan Ödülü”nün sahibi, “İmgenin İcadı” adlı eseriyle Yalçın Armağan oldu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle