15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 3 26 KASIM 2020 PERŞEMBE Gerçekler açıklansa ABD’yi geçeriz CHP’li Adıgüzel: Tam kapatma gerekli CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel, Sağlık Bakanlığı salgın verilerinin gerçeği yansıtmadığını belirterek “Sadece üç ilimizin bile Covid19 vefat sayısı 315. Gerçek vefat sayıları girilmiş olsa ABD’nin önünde dünyada ilk sıradayız” dedi. 3 büyük kent felaket CHP Ordu Milletvekili Mustafa Adıgüzel, sosyal medya hesabından Sağlık Bakanlığı’nın koronavirüs salgınına ilişkin açıkladığı verilerin doğruyu yansıtmadığını belirterek, 3 büyük ilin vefat sayılarını açıkladı. Adıgüzel’in açıkladığı verilere göre İstanbul’da 11 bin 600, İzmir’de 2 bin 87, Ankara’da 2 bin 923 kişinin yaşamını yitirdiğini ifade ederek bu 3 büyükşehirde 16 bin kişinin salgın nedeniyle hayatını kaybettiğini belirtti. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın açıkladığı verilere göre, 25 Kasım’da 168 kişi, toplamda ise 12 bin 840 yurttaşın yaşamını öne sürülmüştü. 315 defin Üç büyük şehrin 24 Kasım’daki vefat sayısını açıklayan Adıgüzel, “İstanbul’da 221, İzmir’de 73, Ankara’da 31 vefat var” dedi. “Damat istifa etti, dolar kendiliğinden düştü” diyen Adıgüzel, “Fahrettin Koca istifa etsin, vakalar kendiliğinden düşecek. Çünkü yalan söyleyerek milleti rehavete sevk ediyor. 20 günlük tam kapatma hayatlar kurtaracak. Önlem alınmadığı için ölen her yurttaşın sorumlusu bu hükümettir. Belediyelere intikal eden bütün bulaşıcı hastalık ölümleri Covid19. Çünkü ölüm bildirimi yapılırken testi pozitif değilse ‘bulaşıcı hastalık’ seçeneği işaretlenemiyor. Bu yüzden Sağlık Bakanlığı yalan söylüyor. Sadece 24 Kasım’da üç ilde resmi defin sayısı 315. 83 milyon Türkiye için binin üstünde günlük kaybımız var. Dünya Sağlık Örgütü’nün Covid19’dan günlük ölüm sayılarında, gerçek vefat sayıları girilmiş olsa ABD’nin önünde dünyada ilk sıradayız. Haftalık değerlendirmede de ikinci sıradayız. Artık tam kapatma şart” ifadelerini kullandı. l İç Politika Yenikapı metro hattında yoğunluk yaşandı, sosyal mesafe kuralına uyulmadı. l DHA 1 hafta içinde üç acıya dayanamadı Mersin Tarsus’ta, 1 hafta içinde eşi, kayınvalidesi ve görümcesini koronavirüs nedeniyle kaybeden 7 aylık hamile Buket Karabulut’un (32) yaşadığı üzüntü ve stres nedeni ile bebeği karnında öldü. Bebek, sezaryen ile alınarak defnedildi. İki çocuk annesi Buket Karabulut’un diğer kızı Şehriban Bircan’ın da koronavirüs tedavisi gördüğü, durumunun ağır olduğu öğrenildi. l DHA Hemşire Say, Covid19 nedeniyle hayatını kaybetti Türk Tabipleri Birliği (TTB), dün yaptığı açıklamada Eskişehir Özel Ümit Hastanesi Acil Servisi’nde çalışan hemşire Mehmet Say’ın Covid19 nedeniyle hayatını kaybettiğini duyurdu. TTB, Say’ın ailesine ve tüm sağlık camiasına başsağlığı diledi. l Haber Merkezi Dörtyol Belediye Başkanı koronavirüse yakalandı Hatay’ın Dörtyol İlçe Belediye Başkanı Fadıl Keskin, koronavirüs testinin pozitif çıktığını duyurdu. Keskin, “Kurallara mutlaka uyalım. Temizlik, maske ve mesafe hepimizin sağlığı için çok önemli” dedi. l DHA sı yüzde 300 arttığı halde, doğalgaz kullanımı yüzde 35 azalmıştı. Tabii ki yanan kömür, büyükşehirlere hava kirliliği olarak geri döndü. Haber, ölçüm sonuçlarını da veriyordu. Peki Erdoğan, kendi yönetimini uyaran, açıkçası Türkiye’nin fotoğrafını çeBülent Arınç’ı bırak, ken bu haber karşısında ne yaptı? Aynı gün kürsüye çıktı. Küçükkaya’yı patronu Karamehmet’e şikâyet etFatih Ürek’e bak ti. “Ya gazeteni kapatacaksın ya da yalan yazmayacaksın” diye bağırdı. “Eğer ben, yasak meyve konusunda meleklerle istişare etseydim, musibete maruz kalmazdım”. Rivayete göre insanın ilk günahının sorumlusu, şeytan kandırığı ısırık değil, konuşmamaktı. Bir kişinin her şeyin en iyisini bildiği suskun düzenlerin akıbeti hep kötü oldu. Bülent Arınç’ın istifa ettiği sırada, gazeteci İsmail Küçükkaya’nın yeni kitabı “Fikri Hür Vicdanı Hür”ü okuyordum. (Nemesis Kitap) Bir yanlışlık olmasın. Arınç, AKP’den ayrılmadı. “Helalleşerek ayrıldım” dediği, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyeliği. Kurul, 15 Mayıs 2019 tarihli kararnameyle kuruldu. Gerekçesine göre, Erdoğan’a göre kömür dağıtılan bölgede doğalgaz yoktu. “Mehmet Emin Bey ilk defa o gün arayarak kibar bir şekilde yanıt vermememi rica etti” diyor Küçükkaya, “imkânsızdı” diye de ekliyor. Erdoğan, “Eğer iddialıysan gel seninle o eve ben gideyim” diye sesleniyordu. Küçükkaya, aynı gün beklemeden yapmıştı. Ertesi günkü yazısı şöyle bitiyordu: “Sayın Başbakan biri sizi yanıltmış. Üzgünüm. O eve biz bir daha gittik. Gelin beraber de gidelim”. Fotoğraflar da Küçükkaya’yı doğruluyordu. Gazetenin manşetindeki evin duvarında, doğalgaz dönüşümünü yapan firmanın adı dahi yazıyordu. “millete ve devlete hizmeti geçmiş, bilgi ve birikim sahibi kişilerin bu kazanımlarından istifade edilebilme” amacı taşıyor. Haliyle Erdoğan için yaşanan bütün zikzaklara rağmen Arınç bu özellikleri sağlıyor. Birçok kişiye göre YİK; AKP’nin vitrinden indirilmiş ağır toplarını, Erdoğan’a yakın tutmak için tasarlandı. Yine de Küçükkaya’nın kitabını okuduğumda sormadan edemedim: Erdoğan sahiden hiç istişare ediyor mu? Öyle ya, biz “istişare”yi Arapçadan aldık. Bir başkasına görüş sormayı, danışmayı anlatıyor. Haliyle farklı fikirdekileri dinlemeyi gerektiriyor. Ancak Küçükkaya’nın kişisel hikâyesi gösteriyor ki Erdoğan başka görüşleri dinlemek bir yana, onların yaşamaması için elinden geleni yapıyor. Üstelik... Küçükkaya’nın, minibüs parası yetişmediği için gazete kanepesinde uyuyacak kadar aşkla başladığı meslekteki derdi, “muhalif gazeteci olmak” da değildi. Kendisinin ifadesiyle o, iyiye iyi, kötüye kötü demeyi istiyordu. Merkez medyada kalarak, iktidarla mesafeli ama çatışmasız bir ilişki kurmaya çalışıyordu. Ancak ne zaman hoşa gitmeyen bir şey söylese karşılığını “susturulmak” ile ödedi. Nasıl ‘sakıncalı’ oldu? Yayın yönetmeniyken Erdoğan’ın gezilerine katılabilen Küçükkaya, sık sık sakıncalı oluşunun öykülerini anlatıyor. Örnek mi? Erdoğan’ın değil Gül’ün Cumhurbaşkanı adayı olacağını Türkiye’ye duyuran Küçükkaya, sonrasını şöyle aktarıyor: “Erdoğan’ın bir danışmanı ‘Beyefendi çok sinirli’ demişti ve bu manşetten sonra uzun süre seyahatlere davet edilmedim.” Ya da Erdoğan’ın katıldığı programın reytingiyle Kılıçdaroğlu’nunkini karşılaştırınca neler yaşadığını: “Ertesi gün başbakanın ekibinden ve ona en yakın isimlerden olan biri beni davet etti. Başbakanın bu manşete çok sinirlendiğini söyleyip böyle bir mukayeseye neden gerek duyduğumuzu sordu.” Erdoğan’ın müdahaleciliği öyle hale geliyor ki Küçükkaya trajikomik durumu aktarıyor: “Mehmet Nazif Günal’ın TV8’in sahibi olduğu dönemdi. Erdoğan, Günal’a ‘Benim ulusa seslenişimi neden yayımlamıyorsun’ diye çıkışmıştı. ‘Yayımlıyoruz efendim’ diye yanıtladı Günal. Erdoğan’ın yanıtı ilginçti: Hayır, gecenin bir yarısında ya‘Gazeteni kapatacaksın’ yımlamışsın.” En meşhuru, 2008 yılında olanlar... Yönettiği Akşam gazetesi, 20 Aralık’ta “Doğalgazı kıstık, seçim kömürüne yükFatih Ürek’i bile susturan düzen lendik: Bedava Zehir” manşetiyle çıkmıştı. Aslında haberin mantığı basitti. Bir yıl içinde doğalgaza yüzde 80 zam gelmişti. Buna karşın yoksul halkın geliri artmamıştı. Kömür yardımlarına dayanan halk, kombiyi kapatmıştı. Doğalgaz aboneliğinin sayıTürkiye “istişaresiz” bir topluma dönüşürken bundan herkes nasibini alıyor: “Şaşıracaksınız ama 2020 Eylülü’nde Ankara’dan gelen bir telefonla büyük bir televizyon kanalı Fatih Ürek’in sunduğu bir televizyon programına müdahale etmiş ve sunucuyu değiştirtmiştir. Fatih Ürek’le birlikte 910 yedek program çeken kanal bunların hiçbirini yayımlayamamıştır.” Erdoğan’ın bu “her şeyi bilen” düzeni yılların gazetecilerine bile nizam veriyor, susturuyor: “Bir yurtdışı seyahatinde diğer gazetecilerle birlikte Erdoğan’a eşlik ederken, Erdoğan’ın bir haberi kullanma biçimi konusunda Enis Berberoğlu’na çıkıştığına şahit olduk. Berberoğlu haberi kullandıklarını, ama iç sayfada olduğunu söyleyince Erdoğan, ‘İnsanlar içeriye bakmazlar, birinci sayfada kullanmalıydınız!’ diyerek yanıtladı onu. Gazeteciler ve patronlar, Erdoğan’ın bu tutumunu bildikleri için şu an Türkiye’de birinci sayfa mühendisliği yapılıyor. İktidar medyası, Erdoğan’ın hoşuna gidecek bütün haberleri birinci sayfadan verirken, Erdoğan’ın hoşuna gitmeyecek veya onu kızdıracak haberleri de küçülterek iç sayfalarda kullanıyor.” Medyanın yüzde 90’ını kontrol eden Erdoğan’ın, buna rağmen hâlâ neden FOX TV’ye takıntılı olduğunu İsmail Küçükkaya’nın anılarından okuyoruz: “Erdoğan’ın yanında kendimizi neden anlatamıyoruz konusu açılmış. Biri, ‘efendim bizim evde hanımlar sabahları FOX’u izliyor.’ Bir başkası ise ‘Sayın Cumhurbaşkanım, çocuklar bizim partiye ilgi duymuyor, oy vermiyorlar’ demiş.” Polis müdürü mü, parti çalışanı mı? Yerel seçimde, Ekrem İmamoğluBinali Yıldırım tartışması öncesine ait, The Marmara görüntülerinin nasıl servis edildiğini Küçükkaya şöyle anlatıyor: “Ankara’dan ve İstanbul’dan benim de bildiğim üst düzey yöneticiler devreye girince otel yönetimi, ‘Bir soruşturma olmadan ve biz bu soruşturma yazısını görmeden görüntüleri veremeyiz’ diye karşı çıkıyor. Ancak ismini yine bizim bildiğimiz bir emniyet yetkilisi, bir ilçe emniyet müdürüne telefon açıp otele böyle bir yazı göndertiyor. Otel bunu dayanak yaparak, o tarihe ait 24 saatlik kamera görüntülerini polise veriyor. Sonra da Sabah grubu yayınlara başlıyor. Ve akabinde acımasız bir algı operasyonu...” Devletin gömleği kullanılarak Türkiye, “istişaresiz bir toplum”a dönüştürülüyor. Demokrasi, konuşma düzenidir. Meclislidir. Bir insanın dostlarıyla karar alması gibi, anayasaya dayalı sistemlerde kurumlar ve toplum birbiriyle konuşur. Bu yüzden düzen yavaş ama emin adımlarla ilerler. Otoriter düzen ise konuşmayı lüks kılar. Hızlı ilerleyen sistemde, bir kişinin arzusuna göre her gün her şey yıkılıp kurulur. Bugün en tepede olan yarın tepetaklak olurken vasat, biadının mükâfatını hızlı yükselişle alır. İsmail Küçükkaya’nın “Fikri Hür Vicdanı Hür”deki anıları bize aslında kendi hikâyemizi anlatıyor. “İstişare”yi öldüren düzen, Bülent Arınç’ın “istişare öyküsü”nü film gibi izletiyor. Boş verin. İstifa etmiş ya da etmemiş. Hepimizin kurtuluşu, her şeyi baştan oturup konuştuğumuz gün olacak. DAYANIŞMA Basın İlan Kurumu’nun belgeli haberleri nedeniyle Cumhuriyet Gazetesi’ne uyguladığı resmi ilan kısıtlamasını kınıyoruz. Basın özgürlüğünü yok sayan kararı protesto ediyoruz. Haber alma özgürlüğümüz için C’in yanındayız. Özgür basının Türkiye’deki güçlü sesi olan gazetemiz Cumhuriyet susturulamaz. Cumhuriyet’in yanındayız. Yaşasın Cumhuriyet! Cumhuriyet yaşasın! Brüksel’deki Cumhuriyet Okurları ve Dostları CUMHURIYET OKURLARI VE DOSTLARI BRÜKSEL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle