16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 11 19 KASIM 2020 PERŞEMBE Başöğretmen Atatürk Okula ilk adımını atan çocuklar, tıpkı Behçet Necatigil’in “Resim” şiirindeki gibi, sınıflarında Atatürk resmiyle karşılaşırlar. Bu karşılaşma içtendir: Kürsünün üstünde bir resim: Gözleri denizlerden mavi Bakışları güneşlerden sıcak, Dört mevsim ... Bu duygularla ellerine kalemi alıp okuma yazma için alfabemizin ilk harfi “A” ile başlarlar. Buna ünsüz harf ekler, yeni ekleriyle okuyup yazarlar. İlkin “Ata”, sonra “Atatürk” yazarlar... Cahit Külebi’nin “Atatürk Kurtuluş Savaşında” şiirinde dediği gibi de önce onun adını öğrenirler: Önce adını öğrenir çocuklarımız Eli kalem tutup yazanda. Böylece sanatçı Ali Rıza Binboğa’nın türküsündeki “İlk öğretmenin kim senin/Kim öğretti alfabeyi” sorusuna yanıt olacak deneyim kazanırlar. Dahası öğretmene, bir harf öğretene, kırk yıl köle olmaya hazırdırlar. Çünkü o bu türküdeki gibi, anne baba gibi kutsaldır. Yazı devrimi Evet, hepimiz bu kutsal değerlerimiz öğretmenlerimizden öğrendik okuma yazmayı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 1 Kasım 1928’de yeni Türk alfabesinin kabulü yasasıyla yazı devrimini gerçekleştirdi. Okuma yazmayı kolaylaştırdı. Çünkü Türklere 8. yüzyılda Arap alfabesi zorla kullandırılmış, alfabeleri ellerinden alınmıştı. Bir ulusun alfabesine kavuşması, hem kendi benliğine dönmesi hem de geleceği/çağdaşlığı görmesi demekti. Atatürk bunu yaptı. Yeni yazı 1929 yılbaşından başlayarak her alanda kullanıldı. Anayasamıza göre de değiştirilemez yedi Devrim Yasası arasında yerini aldı. Atatürk, 8 Ağustos 1928’de şöyle seslendi: “Arkadaşlar, bizim ahenktar, zengin insanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. Asırlardan beri kafalarımızı demir çerçeve içinde bulundurarak anlaşılmayan ve anlayamadığımız işaretlerden kendimizi kurtarmak, bunu anlamak mecburiyetindesiniz.” (Zafer Toprak, Atatürk/Kurucu Felsefenin Evrimi, İş Kültür Yayınları, 2020) Atatürk’ün dediği oldu. Kısa sürede, önce kurulmuş olan halk mektepleri, halk dershaneleri ve gece kursları, Millet Mektepleri’ne dönüştürülerek büyük bir okuma yazma seferberliği başlatıldı. Amaç, “kafalarımızı demir çerçeveden kurtarmak”, halkı hızla okuryazar hale getirmek, ona yaşamda gerekli olan temel bilgi ve becerileri kazandırmaktı. Atatürk, Millet Mektepleri’nin Başöğretmeni oldu. Karatahta başına geçti, beyaz tebeşiri eline aldı, halka okuma yazma öğretti. Bu nedenle daha sonraki yıllarda bu tarih 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanmaya başlandı. Ancak öğretmenlerin anne babadan sonra gelen kutsallığına, önemine ne yazık ki özen gösterilmedi. 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü ile bu özen gösterilmeli. Öğretmenler Günü’nde öğretmenler Toplum öğretmene büyük bir değer veriyor. Ancak siyasal iktidarların ücret, eğitimöğretim politikası, bu değeri altüst ediyor. Bunun zararı da hem öğretmene hem de topluma yansıyor. Geleceğimiz demek olan çocuklar, gençler çağın koşullarına uygun yetiştirilemiyor. Bunun ilk göstergesi, öğretmen yetiştiren Köy Enstitülerinin, öğretmen okullarının kapatılması, onların yerine geçen/açılan eğitim kurumların da yeterli olamaması, öğretmene de hak ettiği ücretin ödenmemesidir. Bu devleti kuran Mustafa Kemal Atatürk, yüz yıl önce öğretmen maaşını ölçü alıp milletvekili maaşının belirlenmesini istemişti. Hatırlayalım: 1923’te TBMM’de milletvekili maaşları ele alınmıştı. Maliye Bakanı Hasan Fehmi Bey (Ataç), Mustafa Kemal’e “Paşam vekil maaşlarını düzenleyeceğiz; ne kadar verelim” diye sormuştu. Mustafa Kemal de “Öğretmen maaşlarını geçmesin!” demişti. Günümüzde vekil maaşları öğretmen maaşlarını dört beş kat geçmiş durumda. Yani dört beş öğretmen maaşı ancak bir vekil maaşına ulaşabiliyor. Dahası bunun da bütçeye yük getirdiği söyleniyor! Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden giden öğretmenler, elbette anne baba gibi kutsaldır. Günümüzde Öğretmenler Günü’nü kutlamak için öğretmenlerin önce ekonomik ve sosyal sorunları çözülmeli ki onlar da “fikri hür, vicdanı hür nesiller yetiştiren” gerçek öğretmenliği yapabilsinler. Tüm öğretmenlerin Öğretmenler Günü’nü yürekten kutluyorum! ‘Bir Başkadır’ BirTVdizisi hayatımıza girdi ve “iki ayrı mahalle”nin ahalisi karşı karşıya birleştirdi mi, kaldı.FerdiÖzbeğen dinleyip ağlamaya, kıymalı ekmek yemeye, mahallenin hocasına sempati duymaya ayrıştırdı mı? başladık. Yerli ve milli derken dizi, 16 ülkede Netflix listesinde “Top 10” oldu! Hukukun boşluğunu zulüm doldurur... Demokrasi reformunu bilemeyeceğim ama doğrusu şu “hukuk reformu” faslı muhteşem, harikulade... Ne de güzel başladılar şu huda kalbi fazla dayanmadı. Enver Gökçe’nin şiiri, halk türküleri, halk masalları, halk sanatlarıyla beslendi. Folklor çalışmalarından kuk reformuna! ve araştırmalarından çok Korona belası yüzünden eve kapanmak zorunda kalıp tartışma programları ve büyük kanalların dizileri de bayınca Netflix gibi ticari kanallara gün doğdu ve tam da o sırada bu kanal için çekilmiş özgün Dizide Meryem karakterini Öykü Karayel, Ali Sadi bir yerli dizi, “Bir Baş hoca karakterini ise Settar Tanrıöğen canlandırıyor. kadır” patlama yaptı. Berkun Oya’nın yazıp çektiPsikiyatrist Peri karakterini Defne Kayalar canlandırıyor. Mesela Kılıçdaroğlu için fezleke hazırlanması: Ne yani muhalefet lideri diye Meclis kürsüsünden eleştiri yapacağını mı sanıyor... Mesela Ekrem İmamoğlu’na İçişleri Bakanı’nın soruşturma açması: Vay sen nasıl karşı çıkarsın devlet şahsının İstanbul Kanalı’na... Mesela Cumhuriyet gazetesine bir ay boyunca resmi ilan yasağı konması: Gazetenin attığı manşeti beğenmezetkilendiğini hep açıklardı. Gelenekselden kaynaklanıp evrensele açılan bir çizgide çalıştı. 40 kuşağı şair ve yazarları gibi o da hep günlük yalın bir dili yeğledi. Hiç unutmuyorum, Sanat dergimizde onunla yaptığımız bir konuşmada, “Şiirimin türkü gibi bozlaklarımız gibi okunmasını, söylenmesini isterim” demişti. Nitekim isteği bir bakıma gerçekleşti. Başta Ahmet Kaya olmak üzere Zülfü Liği ve Türkiye’nin iki ayrı mahalleye savrulduğunu, birbirini anlayamadığını ve iletişim kuramadığını anlatan dizi, tam da yerdiği mahalleden olumlu ses getirdi. Belli bir kesim, dizideki kaÜnlü oyuncu Zerrin Tekindor, Instagram hesabından Öykü Karayel’e “Öykü delirdin mi, o nasıl oynamak öyle? Hayran kaldım, heyecanla devamını bekliyorum. Enfes dizi” yorumunu yapıyor. Ters köşe yapıyor sem Basın İlan Kurumu’na bir emir, keserim ilanlarını... Bir de “vatan haini”, “terörist”, “casus” diye diye ötekileştirilen, sadece düşünceleri, sözleri, yazıları nedeniyle hapiste tutulan vaneli, Timur Selçuk, Sadık Gürbüz şiirlerini besteleyip söyledi. Hepimizin kıldılar. Bir hatırlatma: Bu yıl 2020 Enver Gökçe Toplumcu Gerçekçi Şiir Ödülü şarakterlerin üzerinden özeleştiri yapıp biraz da “Ben aslında karşı mahalleyi anlıyorum ama hep bu anlamayanlar yüzünden başımıza bunlar geldi” gerekçesiyle diziye sarıldı gitti. İBB bile “24 numaralı bir otobüs hatları olmadığını, gerektiğinde hatOlayı psikolog gözüyle izleyen sinema ve müzik eleştirmeni Cenk Erdem ise diziyi “Kitle histerisi yaratmaktaki başarısından dolayı” kutlarken birçok açıdan ters köşe yapıyor: “Sosyal medyadaki meşguliyet dönüp dolaşıp bizim öyle aynı gemide olmalar konusunda yardımcı olabiledığımızı, birbirimize çok da baceğini” duyurdu sosyal medyayılmadığımızı umarım netleştirsından! Bir gecede bütün diziyi izleyenler, Ferdi Özbeğen dinlemeye başlayanlar, bundan böyle kıyma kavurup ekmek arası yemeye niyetlenenler, sabaha uykusuz uyananlar, aslında en çok da dizideki oyunmiştir. Birbirimizi sevmek zorunda da değiliz, aynı haklara sahibiz ve birbirimize karışmadan geçinmek zorundayız. Son derece ‘yetmez ama evet’çi alt metinlerle, yer yer asla tarafsız olmayan bir dille zoraki ortak hisler ve keculukların etkisinde kaldılar. Özellikle Meryem’i canlandıran Öykü Karayel’in doğal oyunu, diğer oyuncuların da bundan aşağı kalmayan performansları herkesi etkiledi. Çoğunu başka dizilerde Dizede Yasin'i Fatih Artman, Ruhiye karakterini ise Funda Eryiğit canlandırıyor. de izlediğimiz oyuncular, yıllardır böyle bir senaryo ve samimi diyaloglar beklediklerini, o nedenle işlerini inanarak ve gerçekçi yaptıklarını ortak katıldıkları bir zoom röportajında dile getirdi. zi bu yönüyle ‘yerli ve milli’ kalmış, uluslararasılaşamamış!” diyor. Netflix ise dizinin 5. gününde 16 ülkenin Netflix Top 10 listesine büyük bir başarıyla girdiğini açıklıyor? Berkun Oya’nın bazı “ezberlerden” kaçamadığıHer konu var TV ve dizi eleştirmenleri de çok beğenmişti çıkan işi. Milliyet’in TV yorumcusu, müzisyen Sina Koloğlu, “Bir Kadın portresi bu kadar iyi gözlenir” başlığıyla şunları yazıyordu: “Etnik kimlik, türban, laik ve muhafazakâr kesim, eşcinsel, trans her şey mevcut dizide. Bu sadece bir ‘tozunu aldık’ dizisidir. Tabii dünya görüşüne bağlı olarak değişkenlikler de gösterir diyelim!” Sina Koloğlu da Öykü Karayel’in oyunculuğunu övenlerden: “Soba dumanı kokan mahalle kızını olağanüstü oynamış. Fazladan bir türban ile 2000’li yılların çerçevesini çiziyor” diyor. Şenay Aydemir ise Evrensel gazetesindeki yazısında diziyi fazlasıyla “yerli ve milli” bulduğunu belirtiyor. Aydemir, yazısında “Bir Başkadır” dizisinin “Türkiye sınırları dahilinde üretilmiş en iyi Netflix işi” olduğunu kabul ederken dizinin bütünlüklü bir hikâye anlatamadığı eleştirisini getiriyor. “İspanya’daki Netflix izleyicisi hangi olay örgüsünü takip/merak ettiği için izlesin ‘Bir Başkadır’ı? Dinı da savunan Aydemir’e göre dizideki Kürt karakter üzerinden “AKP ile anlaşan” imajının da yine Kürtlerin başına patladığını kaydediyor. Bir başka kritik: Ali Şimşek ise dizinin “Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim gibi kendine sadece festivallerde yer bulabilen, yavaşlığı ve kasveti ile eleştiriye de uğrayan film dilinin dizi formatındaki ilk örneklerinden biri olduğunu” vurguluyor. Dizideki karakterlerin iç içe geçmişliğini ise “Dizinin çekirdeğinde eğitimli yeni orta sınıf ile yüzlerce yıla yayılan geleneksel İslam ile harmanlanmış alt sınıfların (yoksulların) samimi bir karşılaşması yatıyor aslında... “Özellikle AKP’yi uzun dönem imtiyazlandıran halkından memnun olmayan seküler Cumhuriyetçi kesim ile hep ezilen, Cumhuriyetin dışladığı kavruk Anadolu insanı çatışması gibi” derken bir yandan da “AKP muhafazakârlığının sıkıştırdığı hayat tarzları üzerinden bir gerilimi kendince uzlaştırma isteğini normalleşmeyi okumak da mümkün” diyor. Sinema eleştirmeni Mehmet Açar ise “İki farksişen hayatlar üzerine kurulmuş bir dizi. Psikiyatrist Peri’yi yerden yere vururken muhtemelen yaşam koçundan esinlenmiş. İyi bir psikolog ya da psikiyatrist spiritüellikten faydalanır ama saplanmaz. Hem devlet hastanelerinde hiçbir psikiyatrist danışanı 15 dakikadan fazla dinleyemez, ilacını yazar, yollar. Böyle bir lüksü yoktur. Dizide alt metinde kurtulmamız gereken tüm yanlış inançlar da var: Muhafazakârlık ne hikmetse çok cici! Sürünseler de evlilik kurmak mutluluktur, her türlü şiddet ve ilkellik olsa olsa sevgilerindendir! Tüm şehirli ötekiler savrulur, perişan olur. İki genç kızın aşkı da mümkün olduğu kadar sansürlü. Dizide haksızlığa uğrayan tek hikâye onlarınki değil, Kürt meselesi de içten olmayan bir tavırla dizinin içine katılırken serebral palsi kardeşin harika oyunculuğu dışında ortada hikâye bile yok, hikaye felç!” diye sert bir şekilde eleştiriyor. lı kültürel dünya arasındaki çatışmalar kadar geçişlere, uzlaşma ve sızıntılara” özellikle dikkat çekiyor. Ayrıca dizinin çok önemli bir yanı olan müzikleri de incelemiş Mehmet Açar: “Müzikler sayesinde her şeye biraz daha dışarıdan, duygusal bir yerden bakıyoruz” diyerek Ferdi Özbeğen’in Türkiye’yi birleştiren şarkılarını, Çoban Yıldızı’nı, Cahit Berkay’ın Arkadaşım filmi için yaptığı müziği işaret ediyor. l Kültür Servisi yüz kadar gazeteci, yazar, milletvekili var... Güldürmeyin beni! Yoksa siz bu “hukuk reformu”nun biz Türkiye vatandaşları için mi ağza alındığını sandınız! Yok hayır, o sözler yabancı yatırımcılar içindi. Bizim payımıza düşen ise çok eski ve evrensel bir atasözüdür: Hukukun boşluğunu zulüm doldurur. Enver Gökçe’yi anarken Bugün 19 Kasım. Enver Gökçe’nin ölüm yıldönümü. (19 Kasım 1981) Ama bu yıl onun aynı zamanda 100. yaş günüydü. Kendi söylemişti: “Adı, haritalarda bile bulunmayan / Bir köyündenim Anadolu’nun...” 1920 yılında Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Çit köyünde doğdu. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı... Türk dilinin tüm kolları, Türkmence, Kırgızca, Karaimce, Göktürk ve Oğuz lehçeleri üzerine çalıştı. Sayısız derleme ve çeviriye imza attı. Toplumcu gerçekçiliğin önemli temsilcilerinden oldu. Enver Gökçe komünistti. 1951 Türkiye Komünist Partisi Tevkifatı’nda tutuklandı. İstanbul Sirkeci’deki Siyasi Şube, Sansaryan Hanı’nın tabutluklarında iki yıl boyunca çok ağır işkence gördü. Tüm yaşamını etkileyecek maddi, manevi bir zulmü yaşadı. 12 Eylül faşist askeri darbe sonrasınir Nihat Behram’a verildi. O da zulme karşı savaş veren şairlerimizden biri. Çok yerinde bir seçimdi. Sevgili Nihat Behram’ı bir kez daha buradan kutluyorum. Ödül töreni Nihat Behram’ın da katılımıyla bu cumartesi (21 Kasım) Çankaya Belediyesi Yılmaz Güney Sahnesi’nde yapılacak. ‘Her gün bir başka zehir’ Enver Gökçe’yi sevgiyle saygıyla anıyorum. Özür dilemek için devlet geç kaldı, bari biz teşekkür edelim: Buyurun şairin “Oy Beni” başlıklı şiiri: I “Türkiye yaşanmaz oldu! Her gün bir başka zehir. Görmedik, Bir bahçe, bir çiçek, bir şehir, Görmedik bir gülen, Hasılı bir ferah, bir rahat: Uğruna çekilen, Derttir, mihnettir Senden yana olduğumuz sebeptir Kolektif hayat! II Türkiye yaşanmaz oldu! Gel gör halimiz yaman! Haramiler, bezirgânlar elinden Aman, el aman! Kesilmiş mümkünüm, çarem Vay ne hal olmuş vatan! Güzel yârim İstanbul’dan ne haber? DilTarih’ten, Emekçi’den, Sendika’dan? Şiddetin sabahı yakındır Dayan dizlerim dayan”. “Herkes evde, onlar cephedeydi” Hayatlarını hiçe sayarak bizler için gece gündüz çalışan, sağlık emekçilerine minnettarız. Covid19 Pandemi süresince hayatını kaybeden tüm “Sağlık Çalışanlarına Saygı Anıtı”nın açılışına katılmanızdan onur duyarız. Dünya Felsefe Günü online UNESCO tarafından her yıl kasım ayının üçüncü perşembe günü kutlanan “Dünya Felsefe Günü” dolayısıyla Türkiye Felsefe Kurumu Başkanı ve Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, yayımladığı mesaj ile kişilerin bencilliğini okşayan her türlü olguya karşı insanların insan olma bilincini kazanmalarına yardımcı olmak için felsefeye ve eğitimine görev düştüğünün altını çizdi. Prof. Dr. Güncel Önkal’ın vereceği “Filozofların Gözüyle Küresel Salgın ve Sonrası” başlıklı çevrimiçi söyleşi, bugün saat 14.00’te aşağıdaki link’ten izlenebilecek. https://eu.bbcollab.com/ collab/ui/session/guest/5 f5ef37152a54edaac255db89bc036ce Tarih: 20 Kasım 2020 Cuma Saat: 14:00 Yer: Zuhuratbaba Mahallesi Dr. Tevfik Sağlam CaddesiBakırköy (Dr. Sadi Konuk Devlet Hastanesi giriş kapısı karşısı)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle