18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 9 EKİM 2020 CUMA DİZİ ECEVİT, HÜKÜMET ALEYHİNE VERİLEN TAM SAYFA İLANLARA SERT TEPKİ GÖSTERİR ‘Hepsini savcılığa vereceğim’ Bülent Ecevit TÜSİAD’ın gazetelere verdiği ilanlardan. Mersin Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Halit Velioğlu ve eşi, biri kadın üç terörist tarafından, 8 Mayıs’ta evinde öldürüldü. Üç gün sonra, İstanbul’da üç Amerikalı asker saldırıya uğradı, biri öldü. Hükümete yönelik her kesimden tepkiler giderek artıyordu. 14 Mayıs’ta TÜSİAD, hükümet aleyhine tam sayfa ilanlar vermeye başladı. Hükümet istifaya çağrılıyordu. Ecevit’in tepkisi sert oldu. “Bu devlet, işadamlarının muhtırası ile hükümet kurmaz, hükümet düşürmez, bu ülkede halkın dediği değil... TÖBDER ve POLDER siyaset yaparsa suç, sanayici kuruluşlar siyaset yaparsa suç değil... Hepsini savcılığa vereceğim.” 11 Haziran’da Ecevit Hükümeti IMF’nin istediği şekilde devalüasyon yaptı. Dolar 47.10 lira oldu. 30 Haziran’da MHP Genel Merkezi bombalandı, makineli tüfeklerle tarandı, iki kişi öldü. 5 Temmuz’da THKPC İstanbul’da bir polisi vurdu. 13 Temmuz’da Ankara’daki Mısır Büyükelçiliği üç Filistinli eylemci ÇÖKÜŞÜN misillemede bulundu. 2 kişi öldü. 29 Ağustos’ta THY’nin Frankfurt büBAŞLANGICI: rosuna yapılan bombalı saldırıyı, ASALA üstlendi. 1979 11 Eylül’de Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı Adana’da saldırıya uğradı. Prof. Dr. Fikret Ünsal hayatını kaybetti. 26. Genelkurmay Başkanı Orgeneral İLKER BAŞBUĞ 19 Eylül’de Hergün gazetesi tarandı, 4 olayda bir kişi öldü. 28 Eylül’de bu sefer Adana’da solcu olarak tanınan Emniyet Müdürü Cevat tarafından basıldı. Elçilik personeli rehin Yurdakul öldürüldü. alındı. Polis, büyükelçiliğe baskın yaptı. 2 Ekim’de başka bir siyasi cinayet işlenBir polis ve bir bekçi öldü. Eylemciler di. Kars Göle’de AP senatör adayı Salim teslim alındı. Dursunoğlu öldürüldü. 15 Temmuz’da Kars AP İl Başkanı Adana’ya ve Güneydoğu illerine asayişi öldürüldü. sağlamak üzere 15 bin asker sevk edildi. YURDAKUL CINAYETI 20 Kasım’da İstanbul Üniversitesi Siyasi Bilimler Fakültesi Dekan Yardımcısı, Prof. Dr. Ümit Doğanay öldürüldü. 19 Temmuz’da IMF, Türkiye’ye 320 mil 7 Aralık’ta bir başka üniversite öğretim yon dolarlık krediyi onayladı. üyesi, Prof. Dr. Cavit Orhan Tütengil, üni30 Temmuz’da AP Urfa Milletvekili versiteye giderken saldırıya uğradı. HayaMehmet Celal Bucak ve yakınlarının bu tını kaybetti. lunduğu köy evi, yirmi kişi tarafından 1978 yılında olaylarda hayatını kaybeotomatik silahlarla tarandı. 4 kişi öldü. denlerin sayısı bin civarındaydı. 1979’da İki gün sonra, Bucak ailesi olaya Siverek’te bu sayı 1500’e yaklaşmıştı. Öcalan, Suriye’ye geçti GÜLEN FAALIYETLERINE DEVAM ETTI Türkiye’de terör olayları bütün şiddetiyle devam ederken, 25 Kasım 1978’de Diyarbakır/Fis köyünde yapılan toplantıda PKK’nın bir parti olarak kurulmasının adımları atılmıştı. Partinin hedefi, silahlı mücadeleyle Türkiye’nin güneydoğusunda bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıydı. 1979 baharında, kurulan partinin merkez komitesinde yer alan Şahin Dönmez, Elazığ’da polis tarafından yakalandı. Bu olay sonunda, Abdullah Öcalan, Türkiye’den ayrılmasının doğru olacağını düşündü. Öcalan aslında PKK’nın sonunun geldiğini düşünüyordu. Çare dışarıya gitmekti. Temmuz 1979’da Öcalan, Suriye’ye geçti. Fethullah Gülen de faaliyetlerine devam ediyordu. 1979’da başyazarlığını kendisinin yaptığı “Sızıntı” isimli dergi yayımlanmaya başladı. Yayın yoluyla, örgütsel bir kitle oluşturmayı hedefliyordu. Eğitim kurumlarındaki Fethullahçı kadrolaşmanın da 1979 yılından itibaren artarak devam ettiği görülmektedir. ‘IŞIK EVLERİ’ VE POLİS KOLEJİ Yazar Zübeyir Kandıra bu kadrolaşmayı şöyle anlatmıştı: “1979 yılı Polis Koleji için her açıdan önemli bir yıldı. Polis Koleji dört yıllık öğretim süresi uygulamasını o yıl ilk kez başlattı. Koleje ilk, hazırlık sınıfı öğrencileri geldi. Bu öğrenciler için okul dışında yeni ‘dershaneler’ oluşturulmuştu...1979 yılı ve izleyen yıllarda, ‘Işık Evleri’ne öğrenci götürme sistemli bir hal aldı. 1979 yılında hazırlık sınıfına başlayan öğrencilere yönelik ‘adam kazanma’ yöntemi, henüz birkaç yıllık, yeni bir uygulama olsa da başarıyla yürütüldü. O yıldan sonra da bu operasyon hız ve güç kazandı... Fethullahçı polis, komiser, amir ve müdürlerin büyük çoğunluğu bu dönemde ‘Işık Evleri’nde yetiştirilenlerdi.” Gülen 1979’da İzmir’de Akyazılı Orta ve Yüksek Eğitim Vakfı’nın idaresinde bir üniversite hazırlık kursu açmıştı. Bunu İzmir’de açılan öğrenci yurtları izledi. 10 yıl içinde, kurslar ve yurtlar tüm Türkiye’ye yayıldı. 14 Ekim 1979’da açık bulunan beş ilin milletvekilliği ve Senato’nun üçte bir oranında yenilenmesi seçimleri yapıldı. Bütün milletvekilliklerini AP kazandı. Ecevit azınlık hükümeti hâlâ çoğunluk desteğine sahipti. Ancak Ecevit istifa etti. 12 Kasım 1979’da Demirel MSP ve MHP’nin dışarıdan desteğiyle bir azınlık hükümeti kurdu. 1979 yılının sonuna doğru iki önemli gelişme daha oldu. 28 Kasım 1979’da Papa II. Jean Paul Ankara’ya geldi. 1 Aralık 1979 günü de Başbakan Demirel, Turgut Özal’ı Başbakanlık Müsteşarlığı’na atadı. 1978 ve 1979 yılları toplumsal ve siyasal terör ve şiddet olayları açısından Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı en kötü iki yıldır. Bu iki yılın büyük bölümünde ülke yönetiminde Ecevit hükümetleri bulunmaktaydı. 1979’da dünyada yaşanan muhafazakâr devrim çerçevesinde, Türkiye’nin “sol”da olduğu düşünülen bir hükümet tarafından Eğitim kurumlarındaki Fethullahçı kadrolaşmanın 1979 yılından itibaren artarak devam ettiği görülmektedir. yönetilmesinin istenilmeyeceği ileri sürülebilir. Ecevit’in U2 uçuşlarına izin vermemesi üzerine, Ecevit hükümeti ile ABD ilişkileri olumsuz bir sürecin içine girdi. Sovyetler ise nasıl bir Türkiye istiyordu? İstikrarlı bir Türkiye mi? Sovyetler de çalkantılı bir Türkiye’den rahatsızdı. Ama her yönden güçlenen ve iç sorunları olmayan bir Türkiye’yi tam olarak istedikleri de söylenemez. O zaman, Türkiye’deki olayları kim yapıyor, kimler yaptırıyordu? PROJENIN BAŞLANGICI VI. Demirel Hükümeti, 12 Kasım 1979 günü kurulmuştur. Üç hafta sonra, Turgut Özal’ın Başbakanlık Müsteşarlığı’na atandırılmasıyla, Türkiye’de “muhafazakâr devrim” sürecinin başlamasına mı karar verilmiştir? Yoksa Türkiye bu yola girmesi için zorlanmış mıdır? Abdullah Öcalan Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad’ın izni ve çağırması ile 1979 Temmuzu’nda Suriye’ye gitmiştir. Böylece PKK’ya Suriye ve Lübnan’da Filistinliler tarafından eğitim verilmeye başlanmıştır. Bu olaya da uluslararası bir projenin başlangıcı olarak bakılmalıdır. Aynı süreçte, Fethullah Gülen cemaatinin de güçlenmeye başlaması sadece bir rastlantı mıdır? 1979 yılı 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan siyasal ve ekonomik düzenin çöküşünün başlangıcı olmuştur. İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ın başlattığı “muhafazakâr devrim” dünyayı süratle küreselleşmenin içine itmiştir. Bu gelişmede Çin’in oynadığı önemli rol unutulmamalıdır. Bütün bunlar olurken, İran’da Humeyni’nin gerçekleştirdiği devrim ve Sovyetler’in Afganistan’a müdahalesinin de aynı yıl içinde, 1979’da yaşanması bir tesadüf müdür? Sonuçta, Sovyetler’in temsil ettiği siyasal ve ekonomik sistem çökerken doğan boşluğu küreselleşme ve küresel güçler doldurmuştur. 1978 ve 1979’da Türkiye’de yaşananlar ve Türkiye’nin adım adım 12 Eylül 1980 askeri darbesine itilmesi de dünyada yaşanan bu radikal değişimin planlı bir parçası değil midir? 1979’da temeli atılan “sosyal devlet” ve “ulusal devlet”in varlığını sorgulayan, büyük ölçüde de bu düşünceleri rafa kaldıran “küreselleşme” ve “tek kutuplu” dünya düzeninin yaklaşık 40 yıl sonra, 2020’lerde sorgulanmaya başlandığı görülmektedir: Dünya ekonomisinin yüzde 8 veya 9 civarında küçülmesi gerçekleşirse, bu krizden dünya nasıl çıkacaktır? “Sosyal devlet” ve “ulusal devlet”e dönüşler zorunlu mu, olacaktır? Ülkeleri yönetenler sadece kriz yönetiminin yeterli olmadığını, çözümlerin uzun vadeli planlamalarda olduğunu artık görecekler midir? B İ T T İ Sehven demokrasi İşin kolayını bulmuş bizim muhteremler. Herhangi bir ayıbı, yamukyumuğu, yolsuzluğu, hırsızlığı, kepazeliği ortaya çıkardın mı, önce okkalı bir hakaret işitiyorsun. Ardından hemen “sopa gösterme”. Malum “asarım keserim, dilini koparırım, valideni bellerim...” babında bir “çirkeflik.” Bunlarla örtülemeyecek, belgelikanıtlı bir şekilde “çaktın” mı da en ucuz ve en bayat numaraya başvururlar. Şu mahut, “sehven” numarası. En pişkin, en yüzsüzce “sıyrılma” egzersizi. Bu işin geçmişi uzun yıllar öncesine kadar dayanıyor. Hatırlar mısınız, Ergenekon kumpası sanıklarından (halen CHP İzmir Milletvekili) emekli Pilot Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin başına gelenleri? Utanmaz bir kumpasçı, gözaltına aldıkları Teğmen Çelebi’nin telefonuna bazı numaralar yüklemeye çalıştığı sırada suçüstü yakalanınca “sehven” deyip işin içinden sıyrılmaya çalışmıştı da rezil kepaze olmuştu kumpasçılar. Pek çoğu bunun gibi suçüstü yakalanmadı ama Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk, OdaTV, Cumhuriyet gazetesi, Gezi kumpas davaları sürecinde pek çok benzer “sehven şerefsizlik” hadiseleri bu ülkenin kapkara “hafıza disk”ine tarihi lekeler olarak kazınmıştı. Ama bu “sehven” işini moda edindiler. Geçenlerde, bir eski ünlü siyasetçinin “hakem” olarak vazife yaptığı bir mahkemede “Lehine karar çıkardığı bir büyük inşaat şirketinin yönetim kuruluna atanması” ortaya çıkınca, hemen bu “sehven can simidi”ne sarıldılar. “Aa.. Öyle mi yapmışız? Yok canım. Sehven yapılmış bir açıklama o. İletişim kopukluğu şeysi” diye utanmazca su yüzüne çıkmaya çalıştılar. Oysa, atanma kararı, ilgili kamu kuruluşuna “babalar gibi” bildirilmişti. Bir başka hadisede, Ana Muhalefet Partisi’nin bir milletvekili Sağlık Bakan Yardımcısı’nın da dahil olduğu bir bilimsel bildirim metninde “COVID19 olgularının şubat ayından itibaren kaydedildiği” bilgisinin yer aldığını açıklayınca... Yine, “Aa.. Öyle mi? Yok canım. Sehvendir o. Yapar mıyız öyle şey.. Dilkalemklavye sürçmesi” mealinde bir yanıt veriliyor. Yakın geçmişte, resmi belgelerde, bildirimlerde, tablolarda yer alan ve “ortaya çıktığı anda yüzlerini kızartacak” her türlü istihbarat, malumat ve veriye aynı muameleyi yaptılar, göz göre göre: “Sehven yazılmış, sehven söylenmiş, sehven yer almış...” Zaten, TÜİK’ten TFF’ye, Sağlık Bakanlığı’ndan Merkez Bankası’na, Milli Eğitim’den Ticaret Bakanlığı’na kadar, yayımladıkları her bir sayfa duyuruya güven kalmamış bir rejimden söz ediyoruz. Bir de tam anlamı ile “kör parmağım gözüne” niteliğindeki ayıplar suratlarına vurulduğunda, pişkin pişkin “sehven” diyerek işin içinden sıyrılma çabası... Olmuyor hanımlar/beyler. Bu ülkenin itibarı sizlerle ağır yaralar aldı, alıyor ve öyle anlaşılmakta ki o koltuklarda, o makamlarda oturmaya devam ettiğiniz sürece almaya da devam edecek. İçeride ve dışarıda “itibar”, altın varaklı koltuklarla, altın işlemeli suşerbet bardakları ile milyon liralık gıcır gıcır, siyah renkli, tercihan tepesinde arkasında ön ızgaralarında mavikırmızı çakarlı, iri kıyım ve kırmızı plakalı araçlarla olmuyor. İtibar tam da budur işte: Sözüne, yaptığına, açıkladığına güvenilmek ya da güvenilmemek meselesidir. Bir sıçrarsın “sehven”, iki sıçrarsın “sehven”.. Üçüncü de “üç paralık” olur itibarın. Üzgünüm Leyla. Seçmece virüs Şimdi de tıp kitaplarını yeniden yazmaya başladılar. Virüs denen kahrolası yaratığın, “insan seçtiğini, kitle seçtiğini” öne süren teoriler geliştirdiler. Mesela, kahvehanelerde insanların birbirlerine bulaştırabileceğine ama mekânın adı “cafe” olunca virüsün daha kibar ve insaflı davranabildiğini iddia ediyorlar. Mesela, konser salonuna, tiyatro salonuna “gıcığı” olan bu melun “Covid hayvanı”nın, cami cemaatine ve AVM müşterisine dokunmaktan imtina edebileceğini söylüyorlar. Mesela, baro seçimi için toplanacak avukatlara “acımasızca davranabilme ihtimali” olan virüs hazretlerinin siyasi parti kongresinde “mum gibi” edilebileceğine dair bir yerlerden fetva aldıkları sanılıyor. Yapmayın hanımlar/beyler... Bu ülke sizinle rezil ü rüsva oluyor. Bahçelievler’de öldürülen 7 TİP’li genç anıldı Katliamın 42’nci yılı Bahçelievler Katliamı’nda öldürülen 7 genç, katliamın 42. yılında da unutulmadı. Koronavirüs salgını nedeniyle anmalar sosyal medya üzerinden gerçekleştirildi. Ankara Bahçelievler’de 8 Ekim 1978’de aralarında Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı’nın da bulunduğu bir grup, Türkiye İşçi Partisi (TİP) üyesi öğrenciler Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses evde kurşunlayarak, Osman Nuri Uzunlar’ı ise telle boğarak öldürdü. Salih Gevenci ile Faruk Ersan’ın iple bağlanmış cesetleri, Eskişehir yolunda, başlarından kurşunlanmış olarak bulundu. Ağır yaralı kurtulan Serdar Alten de 8 gün sonra yaşamını yitirdi. Türkiye Komünist Hareketi, anmanın 42. yılı nedeniyle yazılı açıklama yayımladı. Açıklamada, “Bahçelievler Katliamı başta olmak üzere çeşitli siyasi cinayetlere imza atmış olan kişiler yeri geldiğinde ellerini kollarını sallayarak dolaşmış, yeri geldiğinde milletvekili olmuş, en sonunda ise cezaevindekiler AKP’nin 2012 yılında çıkardığı yargı paketi sayesinde tahliye olmuşlardır. Bahçelievler Katliamı’nda yitirdiğimiz 7 TİP’li genci unutmadık, unutturmayacağız” ifadeleri yer aldı. Katliamla ilgili sosyal medyadan da çok sayıda paylaşım yapıldı. Türkiye İşçi Partisi, sosyal medya hesabından “42 yıl önce faşist katiller tarafından katledilen 7 TİP’li devrimci genci unutmadık, unutmayacağız” paylaşımında bulundu. Çok sayıda yurttaş da öldürülen gençlerin fotoğrafını “Unutmadık unutturmayacağız” notuyla paylaştı. ‘İntikam’ demişti Öte yandan, katliamın sorumlularından Haluk Kırcı, son olarak bir televizyon kanalında katıldığı programda “Katliam katliam denilip geçiliyor. Bahçelievler katliam değildir. Biz öldürülen iki arkadaşımızın intikamı için oraya gittik” ifadeleriyle gündeme gelmişti. Kırcı’nın sözleri hakkında açılan soruşturmadan takipsizlik kararı çıkmıştı. l ANKARA/ Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle