25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 7 EKİM 2020 ÇARŞAMBA gorus@cumhuriyet.com.tr OLAYLAR VE GÖRÜŞLER NE MUTLU BİZ ANKARALILARA Kİ BÖYLE BİR HEMŞERİMİZ VAR Hemşerimizdir Atatürk! ALI HIKMET AKILLI CHP ANKARA İL BAŞKANI Sonbaharın orta yeridir ekim; dökülmüş sarı yapraklarla dökülmek için gün sayan henüz yeşil yaprakların uyumuna eşlik eden bir aydır. Eylülün “tarihi hüznü”nü atlatıp toplumsal coşkumuza zaman ayırmış bir aydır aynı zamanda. Ankara için ayrı bir önemi vardır ekimin. Atatürk, henüz Mustafa Kemal iken “Efendiler, yarın Cumhuriyeti ilan ediyoruz” sözünü, bu kentte söylediğinde 28 Ekim’in akşamı olmuştu. Yokluk, yoksulluk içinde ve onlarca yıl sürüp giden savaşlardan bıkıp usanmış bir halkı yeniden ayağa kaldırmanın o kadar da kolay olmadığı açıktır. Ankara’nın başkent ilan edilmesinin, yeni devletin yönetim merkezi anlamına gelmesinin ötesinde, bir zihniyet değişikliğini simgelediği ortadadır. O simge, tek maddelik kanun geçtikten kısa bir süre sonra Cumhuriyet kavramıyla karşılığını bulacaktır. Payitahtı başkent yapan irade! Nihayetinde “Benim vatanım da yurdum da aha şu tarlanın ucu. Düşman oraya gelinceye dek benden hayır bekleme” diyen köylülerin yeniden kahramanlaşmasını sağlayan bir liderden bahsediyoruz. Geçtiği her yerde, ulaşabildiği herkesi kurtuluş mücadelesi için ikna eden ve mutlak başarı için öncelikli olarak Ankara’ya varmayı hedefine koyan Atatürk’ün, Nutuk’ta geçen şu sözlerini anmanın yeridir: “Ankara’da, büyük ulusumuzun çok sıcak ve içten gelen yurtseverlik gösterileri arasında, bugün buraya vardı(k). Ulusumuzun gösterdiği birlik ve kararlılık, ülkemizin bağımsızlığını sağlayacağına güven konusundaki inançları sarsılmaz bir şekilde güçlendirici niteliktedir.” Bir karakış günü Atatürk ve arkadaşlarına sevinçle kapılarını açan, onları büyük bir coşkuyla karşılayan Ankara’nın, kurtuluş mücadelesi başarı evresine geçtikten sonra başkent ilan edilmesi de ekimdedir. “Payitaht” teriminin sıklıkla ve İstanbul ile birlikte dillendirildiği bir ortamda Mustafa Kemal, Ankara’ya dair aklından geçeni resmileştirerek yeni başkenti ilan ettiğinde tarih, l3 Ekim 1923 idi. Kabul edilen kanun maddesi şudur: “Türkiye Devleti’nin başkenti Ankara şehridir.” Ankara’nın başkent ilan edilmesinin, yeni devletin yönetim merkezi anlamına gelmesinin ötesinde bir zihniyet değişikliğini simgelediği ortadadır. O simge, tek maddelik kanun geçtikten kısa bir süre sonra Cumhuriyet kavramıyla karşılığını bulacaktır. 27 Aralık 1919’da Ankara’ya gelen Atatürk’ün, Seymenler tarafından karşılanışını resmeden tablo Ankara, bunu fazlasıyla hak etmiş bir kenttir. Ankaralıların telgrafı Ortalık yangın yeriyken ve memleketin her tarafı işgal altındayken toplanıp “işbirlikçi” vali Muhittin Paşa’nın görevden alınması amacıyla padişaha telgraf çekerek görüşme isteklerini bildirdiklerinde tarih, henüz 1919’du ve Mustafa Kemal, henüz Ankara’ya gelmemişti. “Padişah ile öyle ulu orta görüşülemez” yanıtını aldıklarında zaten çoktan kopan gönül bağlarını fiilen de koparan Ankaralıların çektikleri telgrafta, “Padişahı ve onun hükümetini tanımıyoruz” dediklerini de hatırlatalım. İçlerinde kimler mi vardı? Defterdar Yahya Galip, müftü Rıfat Efendi, polis müdürü Mithat Bey, jandarma komutanı Abdurrahman Bey, mektupçu Halet Efendi, bu isimlerden bazılarıdır. Damat Ferit, Ankaralıların ciddiyetini anladığı vakit, alelacele Ziya Paşa’yı Ankara’ya vali yapmak istediğindeyse Ankaralılar, önce Yahya Galip’i vali vekili yapmış; ardından da Rıfat Efendi başkanlığında örgütlenip kapılarını Mustafa Kemal ve arkadaşlarına açacaklarını açıkça ilan etmişlerdi. İşte o Ankaralılar, zamanı geldiğinde Kurtuluş Savaşı’nı yöneten, yönlendiren ve başarıya ulaştıran Mustafa Kemal’i, tasfiye girişimini boşa çıkarmak için hiç tereddütsüz “hemşeri” ilan etmesini de bilmişlerdi. Bu nedenledir ki Ankara, dün olduğu gibi yüzyıllık Cumhuriyet serüveni boyunca da hep başı dik, alnı açık bir kenttir. Kararlılığın kenti Hiç kuşkusuz Ankara’nın da zaman zaman “gaflet ve dalalet”e düştüğü olmuştur. “Cumhuriyetin kurucu kolonları”na sahip çıkması gerekenlerin bir anlık tereddütlerinin, Ankara’yı 25 yıllık süre boyunca kendisine yakışmayan bir yönetime katlanmaya mecbur bıraktığını biliyoruz. Neyse ki “bu ahv al ve şartlar içind e dahi vazife(sinin) Türk istiklal ve Cumhuriy eti ni kurtarm ak” olduğunu bilen ve bu doğrultuda ısrar edip kararlılık gösteren bir kenttir Ankara. İşte o Ankara, Cumhuriyeti ve demokrasiyi sahiplenen yepyeni bir başkan ve o başkanın kurduğu “katılımcı, şeffaf, hesap verebilir” bir yönetim modelini benimseyerek ezeli ve ebedi hemşerisine layık olmayı seçmiştir. Ne mutlu biz Ankaralılara ki böyle bir hemşerimiz var! Bir yanda işgal güçlerine destek veren azınlıklar, her tarafta cirit atan casuslar, İngiliz işbirlikçileri; öte yanda payitahtın işgal altında olmasından dolayı üzgün, güçsüz ve yorgun Türkler... Bu tabloda kurtuluş için çare arayan Mustafa Kemal ve arkadaşları... 6 Ay'ın inanılmaz olaylarla dolu nefes kesen öyküsü... Atatürk diktatör müydü? Kemalizm diye bir düşünce sistemi var mıdır? Laik Cumhuriyetin temel ilkeleri nelerdir? Alev Coşkun, bu ve bunun gibi sürekli kafaları karıştırmak için öne sürülen sorulara, belgelere dayanarak cevap veriyor. Atatürk’ün dış politikasına dönmeli DAVER DARENDE EMEKLİ DİPLOMAT YAZAR Emperyalizme karşı amansız bir mücadele veren acıdır ki Kıbrıs sorununa önem ve öncelik vermemiş, Mustafa Kemal Atatürk, ülkesinin onurunu fırsatlardan yararlanamaTürkiye, her geçen gün çığ gibi büyüyen çetin dış politika sorunlarıykoruyarak ödün vermeden dünyada saygınlık yaratan bir politika izlemiştir. mıştır. Türkiye’ye karşı yaptırım kartını elinde tutan, sıla karşı karşıyadır. Ülkemizi denetim altında tutan küresel projenin aşama aşama uygulandığı bu duyarlı dönemde, emperyalizmin ileriye dönük hedefinin ne olduğu yavaş yavaş belli olmaya başlamıştır. Duyarsızlığımızdan ve olacakları önceden göremememizden yararlanan küresel güçler, sindirme yöntemiyle yeni bir oyunun hazırlığı içinde görünmektedir. Kurgulanan ve sinsice hazırlanan senaryolarla ulusal bilincin ve ülke bütünlüğünün zayıflatılması öngörülmektedir. Ödün verilmeden sorunlar çözümlenkiye karşıtı cephede yer aldığı fark edilmektedir. Yunanistan’ın bölgedeki tahriklerinırlarımızda (Dedeağaç’ta) deniz ve kara üssü kuran, PKK/YPG terör örgütünün ana omurgasını oluşturan Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile petrol anlaşması imzalayan, Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devleti kurmaya çalışan, PKK/YPG’yi kendi “kara gücü” gibi gören ABD’ye tüm bu olumsuz gelişmelerden sonra “müttefik” gözüyle nasıl bakacağız? Doğu Akdeniz ve Ortadoğu gibi çokuluslu çıkarların, şaşırtıcı ittifaklara yol açtığı kaygan zeminde, ABD’nin ve Rusya’nın bölgesel stratejilerine karşı çok dikkatli ve dengeli bir politika izlemek zorundayız. miyor. Uluslararası müzakerelerde eli ni görmezden gelen ABD’nin TürkiVakit kaybetmemeli nizde koz yoksa kaybetmek kaçınılmaz ye karşıtı tutumundan cesaret alan YuABD ve Rusya, bölgemizde devam dır. Hiçbir devlet, anlaşmalarla perçin nanistan Cumhurbaşkanı Katarina eden paylaşım savaşında, PKK/YPG ile lenmiş haklarından vazgeçemez. Vazge Sakelaropulu’nun, 21 Eylül’de ilk kez Suriye’de işbirliğini geliştirmek için birçerse varlığı, ulusal bütünlüğü, üniter Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni ziyaret biriyle yarış içindedir. Ortadoğu’da yeni devlet yapısı tehlikeye girer. etmesi, dikkat çekici bir gelişmedir. bir düzen kuruluyor. Bu yeni düzen içinİhvancılığın iflası Ancak asıl dikkat çekici olan ve önemsenmesi gereken, Yunanistan de ABD ve Rusya’nın anlaşması, Türkiye açısından olumsuz sonuçların ortay çıkİhvan temeline dayanan dış politika, Cumhurbaşkanı’nın KKTC ve Türkiye masına neden olacak, Kuzey Suriye’de Türkiye’yi ne yazık ki yalnızlaştırmış; aleyhine yaptığı açıklamalardır. Sakela kurulacak “mini Kürdistan”, bölgedeki ülkemiz, bölgede artık oyun kurucu ol ropulu, KKTC’yi “işgal altındaki bölge” tüm dengeleri altüst edecektir. maktan uzaklaşmıştır. şeklinde tanımlamış, Türkiye’yi saldırTürkiye’nin bu çıkmazdan kurtulması Doğu Akdeniz’de, Libya’da, Suriye’de, ganlıkla suçlamıştır. için ivedilikle Atatürk’ün dış politikasıIrak’ta, İdlib’de; ABD, Rusya, Fransa, Avrupa Birliği, Yunanistan ve Arap ülke Denge kurmak şart na dönmesi gerekiyor. Atatürk’ün “Yurtta barış, dünyada barış” leriyle zor günler yaşayan Türkiye, küArkasına ABD ve Avrupa Birliği’ni politikası tam bağımsızlık temeli üzerine resel egemenlerin “ipe un serme” anla alan Yunanistan’ın, Türkiye ve KKTC’ye kurulmuştur. Emperyalizme karşı amanmına gelen, hedef şaşırtan politikası ile karşı duyduğu geleneksel kin tarihidir, sız bir mücadele veren Mustafa Kemal Atatam bir çıkmaz içine sürüklenmiştir. bu tutumunu değiştirmesi beklenmeme türk, ülkesinin onurunu koruyarak ödün “Stratejik müttefik” olarak tanımlalidir. Unutulmamalıdır ki Kıbrıs, Türki vermeden dünyada saygınlık yaratan bir dığımız ABD’nin, Yunanistan ve Kıbrıs ye için yaşamsal önemde ulusal bir so politika izlemiştir. Rum Yönetimi ile kurduğu yeni ortaklık rundur. Kıbrıs’ın güvenliği, Türkiye’nin Ulu önder Atatürk’ün dış politikasına ve imzaladığı askeri anlaşmalarla Tür güvenliği demektir. Ancak Türkiye, ne dönmenin artık zamanıdır. Alev Coşkun, dönemin iç ve dış politik gelişmeleri ışığında ve Hasan Âli Yücel'in kimliğinde, o günlerin Türkiyesi'nin sosyoekonomik ve politik analizini yapıyor. Bu kitapta efsanevi Milli Eğitim Bakanı, "Aydınlanma Devrimcisi" Yücel'in eğitim ve kültür atılımları yer alıyor. Alev Coşkun kitabında "yüzyılın tsunamisi" diye adlandırılan bu büyük krizi, ekonominin tarihsel gelişimi çerçevesinde, bilimsel verilere dayanarak inceliyor, liberal piyasa ekonomisinin çöküşünü anlatıyor ve sorulara yanıt arıyor...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle