22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR 15 7 EKİM 2020 ÇARŞAMBA İSTANBUL ‘SAHNEMIZ’ OLDU Kundura Sahne’nin “Remote X” performansıyla yapay zekâ tarafından yönlendirildik, şehir yaşantımızı sorguladık. ORHUN ATMIŞ Hafta sonları Koşuyolu’nda, Kadıköy Rıhtımı’nda ve Moda/Bahariye taraflarında aynı tip kulaklıklarla yürüyen, koşan veya dans eden bir grup insan görürseniz şaşırmayın. İsterseniz şaşırabilirsiniz de çünkü onlar da sizi bir tiyatro oyunundaymış gibi izliyor, hareket ve davranışlarınızı gözlemliyor ve sorguluyor. Ama onların sizden farkı şu: O bir grup insan robotik bir sese sahip “yapay zekâ” tarafından yönlendiriliyor. O ses size karşıya geç derse geçiyorsunuz, köprünün üzerinde dur derse duruyorsunuz. Hatta size açık açık sürü olduğunuzu, kendisinin de çoban olduğunu söylüyor. Karanlık bir tarafı da var bu yapay zekânın, sık sık size varoluş sorgulamaları yaptırıyor. Yapay zekâ, aslında sizden şehrin dinamiklerini gözlemlemenizi bekliyor; gündelik koşuşturmalarla bulunduğumuz sokaklarda, AVM’lerde veya bir sahilde şehir pratiğiyle olan ilişkilerimizi düşünmeye çağırıyor. Kulaklıktan gelen ses Beykoz Kundura’nın Kundura Sahnesi, “belgesel tiyatronun” tanınmış topluluklarından Berlinli Rimini Protokoll’ün dünyanın farklı şehirlerinde büyük ilgiyle karşılanan “Remote X” performansını İstanbul’a getirdi. Katılımcılar, yapay zekâ ile insan davranışlarını gözlemlerken, adım adım sese aşina oluyor ve yolculuk boyunca stereofonik sesler, film müzikleri gibi farklı özgün ses tasarımlarının yönlendirmesiyle şehrin dokusunun kendi tınısına dönüşebileceğine ve şehirle bambaşka bir ilişki kurulabileceğine şahit oluyorlar. Kadıköy Belediyesi’nin desteklediği etkinlik Koşuyolu’ndaki Manolya Parkı’nda başlayıp Bahariye’de son buluyor. Rimini Protokoll’ün kurucularından Stefan Kaegi’nin tasarladığı ve yönettiği, gittiği her şehirde oranın kendine has dokusuna, gündemine ve yerel kültüre adapte ederek sunulan “Remote X”, 2013 senesinde Berlin’de ilk performanslarını yaptı. Ardından bugüne kadar Londra, Paris, Lizbon, Milano, Madrid, Kopenhag, New York, Los Angeles, Miami, Buenos Aires, Santiago, Moskova, St. Petersburg, Kiev, Tahran, Hong Kong, Şangay ve Abu Dabi dahil olmak üzere 50’nin üzerinde farklı şehirde izleyicilerle buluştu. İstanbul uyarlamasının yönetmenliğini ise Jörg Karrenbauer yaptı. Türkçe ve İngilizce seçenekleriyle sunulacak olan performanslara bilet almak ve Kundura Sahne’nin “Remote Istanbul”a paralel olarak düzenleyeceği atölye etkinlikleri ve çevrimiçi gösterimlere katılmak için beykozkundura.com adresi ve sosyal medya hesapları takip edilebilir. Etkinlik 15 Kasım’a kadar hafta sonları yapılacak. ! ‘Mesafeliamabirlikte’ SANATA ERIŞIYORUZ Aylar sonra yeniden perde: Zorlu PSM de Cem Yılmaz’ın yeni gösterisiyle sezonu çevirim içi değil, canlı canlı açtı. Hiç kolay değil, bu kadar büyük bir kurum, bu kadar yatırım, bu kadar çalışan ve aylardır pandemi koşullarında ayakta kalma çabası. Yöneticiler, bizden heyecanlıydı. Önceden HES kodu edinmemizi önermişlerdi ki zaten vardı. Biletler online gelmişti. Yarım saat kaYAZGÜLÜ dar önce gittik ama kapı giALDOĞAN rişinin bu kadar uzun süreceğini tahmin etmeliydik, kuyruk dış kapıya uzuyordu! Çünkü hâlâ herkesin HES kodu yok, alın kardeşim birer HES kodu, belediye otobüsüne bile binemeyeceksin artık, bu yoksa. Süresiz alın, tepe tepe kullanın. Parayla değil ya! Ya varsa? Kendi telefonunuzdan gösteriyorsunuz, kare kodunu istiyor, onu da gösteriyorsunuz, bu kez kimlik istiyor! Neyse ki akciğer röntgeni istemiyor! Tedbirin fazlası seyirciyi kaçırır. Bunu da hatırlatmış olayım. Benim telefonumda HES kodu varsa o benim demek ki? İçeriye girince bir hüzün çöktü. Buraya sık sık gelir, cheers’te oturur, gösteriyi beklerken bir şey içer, arkadaşlarla sohbet ederdik. Hayatımız ne kadar değişti! İçeri girince şok şok şok! Sosyal mesafe için iki kişi yan yana oturamıyor. Birlikte gelmiş olsalar bile. İKSV’nin konserlerinde ikili ve tekli koltuklar vardı. Burada bir boş, bir dolu, iki boş, bir dolu. Sevgilisiyle gelen fena bozulur, benden söylemesi, o kadar para ödeyip gelmiş, yan yana oturup iki fısıldaşmak ister yani. Ama koca salon, üç kat, her yer dolu, biletler de can yakıyor yani, Cem ağabeye para lazım, aylardır çalışmıyor! Her zaman pahalıdır onun biletleri, benimki şaka. Hep o yapacak değil ya. Zorlu PSM de aylar sonra ciddi güvenlik önlemleri ile tiyatroya ağırlık vererek sezonu açtı, maske, mesafe ve perde! GÖSTERI HEP KOMIK Cem Yılmaz Cem Yılmaz, pandemiyle nasıl dalga geçecek diyordum, çok da takılmadı. Ama hep komik. İki buçuk saat adam nasıl hiç durmadan konuşur, o bile müthiş. Karakomik filmleri seyredilmedi diye üzülmüş, onu da fark ettim, ama onlar komik değildi? Film yapmayı seviyor, yine yapacak, içkisi yok, kumarı yok, bir film yapıyor işte, parası var yapıyor, kime ne? Seyircilerin çoğu çok gençti, şaşırdım. Genç erkekler, ben orta yaş üstü kadınları bekliyordum halbuki, seyirci olarak. Yeni kuşakları yakalamış. En çok güldüğüm espri de gösterinin adında olan “plus”la yancıları kastetmesi oldu! Başka ne mi anlattı? Yok ya, gidin dinleyin! Espri anlatılır mı havası kalmaz! Gösteri bitti, önlemler bitmedi, Ninja kaplumbağaları gibi görevliler geldi, önümüze şeritler çekti ve salonun boşalmasında da grup grup çıkış sağlandı. Tabii salon dışında insanlar yine yakındı, biz Akdeniz insanı, seviyoruz teması! Ama bu kadarı da müthiş. Turuncu maske ne için diye sorulmuş Instagram’da, herhalde takmayanı daha rahat görmek ve maskenin kalitesinden emin olmak için diyorum? Zorlu PSM’de ekim Benim biraz fazla bulduğum bu covid önlemlerinin adı #mesafeliamabirlikte; bu mottoyla ekim ayında daha çok tiyatro yapımları sahnede olacak. Cem Yılmaz’ın son şovu CMYLMZ – Diamond – Elite – Platinum Plus, İbrahim Selim’in sevilen Late Night programı “İbrahim Selim ile Bu Gece”, kadınların ortak dertlerini dertlenmeden sahneye taşıyan Türkiye’nin ilk standup grubu Çok da Fifi, ki bunu çok istememe rağmen geçen sezon yer bulunamadığı için izleyememiştim, Bergüzar Korel’in tek kişilik performansı ile dikkat çeken tiyatro oyunu “Kızlar ve Oğlanlar”, ve geçen sezonun flaş oyunu, Wolfgang Amadeus Mozart ile Antonio Salieri’nin sıra dışı hikâyesini anlatan müzikal “AMADEUS” tiyatro izleyicisiyle buluşacak. Hiçbir çevrimiçi gösterim, canlı canlının yerini tutmuyor. Önlemler süper. Tiyatro seviyorsanız, gideceksiniz. Marmaris’te ‘kısalar’ ödüllendirildi 6. Marmaris Uluslararası Kısa Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu. Kurmaca kategorisinde En İyi Film Ödülü, “Göremediğimiz Tüm Işıklar” filmiyle Şeyhmuz Altun’un oldu. Belgesel kategorisinde ise ödül, “Adana: Köprübaşı” filmiyle Necati Öz’e gitti. Şeref Öztürk’ün festival direktörlüğünü üstlendiği; Burak Abatay, Anıl Kurtuldu, Hilal Solmaz, Bülent Çaplı ve Bülent Özkam’ın danışma kurulunda yer aldığı festivalde 5 farklı kategoride toplam 12 ödül verildi. 42 filmin yarıştığı festivalde Animasyon kategorisinde ödülü “Weight of Consciousness” filmiyle Alemşah Fırat aldı. Deneysel Film Ödülü ise “Çerçeve” filmiyle Mert Sata ve Berk Sata’nın oldu. Halk Jürisi Özel Ödülünü’yse “Taş” filmiyle Alican Yücesoy aldı. Netsel Marina Jüri Özel ödülü de “Tor” filmindeki performansıyla usta oyuncu Rüçhan Çalışkur’un oldu. Engelsiz Engelsiz Filmler Festivali, bu yıl 8. kez 1218 Ekim tarihlerinde sinemaseverlerle buluşacak. Festival, COVID19 salgını nedeniyle çevrimiçi olarak yapılacak. Festival, programında yer verdiği tüm filmleri filmlere her yıl olduğu gibi göremeyenler için sesli betimleme, duyamayanlar için ayrıntılı altyazı seçenekleri ile erişilebilir ve ücretsiz olarak izleyiciye sunacak. Festival’in film gösterimleri “eff2020.muvi.com” adresi üzerinden yapılacak. Engelsiz Filmler Festivali’nde film gösterimlerinin geri sayım yanı sıra film ekipleri ve aktivist söyleşileri de erişilebilir olacak. Filmlerle ilgili ayrıntılara, gösterim ve söyleşi takvimlerine festivalin web sitesi olan engelsizfestival.com adresinden ulaşılabilir. Ankara’nın ilk kez görülen fotoğrafları “Meçhul Seyyahların Ankara Fotoğrafları, 1933 Ankarası, Törenler ve Günlük Hayattan Kesitler” fotoğraf sergisi Çankaya Belediyesi Zülfü Livaneli Kültür Merkezi’nde açıldı. Sergi, Çankaya Tarihi Kent Proje Ofisi’nin araştırması sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. yıl kutlamalarında, Ankara’da çekilmiş ve daha önce hiçbir yerde yayımlanmamış fotoğraflardan oluşuyor. Sergi, 1 Kasım tarihine kadar Ankaralı sanatseverleri bekliyor. Filarmoni ve senfoni Hep sorarlar: Filarmoni orkestrası ile senfoni orkestrası arasında ne fark vardır? Aslında yapısal olarak hiçbir fark yoktur. “Philharmony” bir orkestranın maddi açıdan, özel bir kuruluş tarafından sahiplenilmesidir. Örneğin Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası gibi. Bunun karşıtı devletin sahip çıktığı, “devlet senfoni” orkestralarıdır. Kelimenin kökü olan “phil”den yola çıkarsak “philatelisti”i (pulseverler) örnek alabiliriz. Harmony (uyumsever) karşılığında, bir derneğin adı ve orkestrasıdır. Senfoni orkestrasıyla kadro, dağarcık ya da çalgısal yönden hiç farklı değildir. New York Philarmonic ve New York Symphony aynı kentte kurulmuş aynı sayıda sanatçıyı içeren topluluklardır. Birinin organize, parasal destekçileri vardır, diğeri devletin kadrolu elemanlarından oluşur. Senfonik orkestralara gelinceye dek çalgı topluluklarındaki gelişime bir göz atalım: Oda müziği, on yedinci ve on sekizinci yüzyıl Avrupası’nın soylu malikânelerinde verilen küçük topluluklarla seçkinleşir. Büyük sahneler, büyük konser salonları icat edilmeden öncesinin sıcacık ortamını yaşatan müziktir. Hani eski zamanlardan kalma tablolar vardır: Süslü bir klavsenin ya da küçük bir kare piyanonun çevresine toplanmış bir “viyola da gamba” çalan, onun yanında bir yan flüt çalan, bir şarkı söyleyen ya da bir iki kemancı; başlarında lüleli perukalar, kadınlarda kabarık tafta etekler, ışıltılı bir avizenin altında izleyicilerle diz dize oturmuşlar. İşte o sıcak ortamda müzik yapıyorlar! Küçük salonlarda, az çalgıyla icra edilmek üzere yazılan “oda müziği yapıtları” da yalnız dar mekânlarda değil, on dokuzuncu yüzyıl sonlarına doğru konser salonlarının sahnelerinde de icra edilmeye başlanır. Oda müziği iki çalgıdan sekiz, dokuz çalgıya kadar bestelenmiş toplulukların müziğidir. On sekizinci yüzyıl Avrupası’nda duo, trio, kuvartet, kentet, sextet gibi grupların baş tacı olduğu günlerdir. Sonradan daha kalabalık toplulukları gerektiren, örneğin yirmi beş, otuz çalgı için yazılan yapıtlar gündeme geldiğinde Haydn’ın ikili orkestrasını duyarız. Her çalgıdan ikişer tane yer alır. Sonra da Klasik Dönemde yaylı sazlara üfleme, ardından vurma çalgılar da eklenince “oda orkestraları” doğar. Derken Romantik Dönemin devasa senfoni orkestraları çıkar ortaya. Burada besteciyle çalgıcılar arasında karşılıklı bir alışveriş vardır: Besteci, yapıtını daha çok çalgıyla duyurmaktadır. Buna göre, artan ve geliştirilen çalgıları alacak sahneler ve kalabalık topluluğun daha zengin tınlayacağı akustiği içeren büyük konser salonları inşa edilir. Ayrıca nitelikli yorumcuların sayısı da artmıştır. Soylu malikânelerin salonlarında ya da kilisenin dar alanında yorumcuyla dinleyicinin aynı ortamda oturduğu oda müziği toplulukları yerini büyük orkestralara bırakmaktadır. Büyük senfoniler, daha kalabalık orkestraların eşliğindeki konçertolar ve dolayısıyla daha geniş kitlenin dinleyebildiği yeni bir müziksel karakter ortaya çıkmıştır. Bu dönemde artık dinleyiciyle icracıların ortamları da değişir. İcracı dinleyicinin yanı başından ayrılmış, yüksek bir sahneye yerleşmiştir. Böylece senfoni (veya filarmoni) orkestraları doğmuş ve yeni bir bilimsel dal olan “akustik” donanım da konser salonlarının bir etmeni olmuştur. Yirminci yüzyıla gelince, bestecilerin büyük senfonik kuruluşlar yerine yeniden oda müziği gruplarına dönmesinin başlıca nedeni ekonomikti. Büyük çalgı topluluklarını beslemek, onları turnelere taşımak son derece masraflı olmaktaydı. Yeni filarmoni derneklerinin kurulması da eski çağlardaki gibi etkin değildi. Bu arada besteciler de çalgıların tını özelliklerini irdeleyerek daha az sayıda çalgıdan daha zengin bir ötüşüm (sonorite) elde etmenin yollarını araştırdılar. Böylece oda müziğini seslendirmek daha kolaylaşırken, oda orkestrası da yeniden gündeme geldi. Üniversite ve konservatuvarlarda kurulan oda müziği topluluklarının yeni besteleri çalabilmesi daha kolaylaştı. Günümüzde yine 18. yüzyıldaki gibi dinleyicinin daha yakından içine girebildiği oda müziği dinletilerinin sıcaklığı yaşanabiliyor. Böylece çağdaş besteler de klasiklerin arasına yerleştirilmiş bir sandviç olarak ikram ediliyor. ‘Sanal Dedektifler’ sanat turunda! İstanbul Modern’deki “Sanatçı ve Zamanı” sergisi çocuklara özel hazırlanan Sanal Dedektifler adlı eğitim programıyla gezdiriliyor. TAİDER desteğiyle tüm çocuklarla ücretsiz olarak buluşan Sanal Dedektifler; sesli tur, soru ve bilgi kartları ile sanatçıların İzinde etkinlik videolarından oluşuyor. 47 yaş gurubu çocuklu aileler ve 812 yaş çocuklara özel tasarlanan “Sanal Dedektifler” dört bölümden oluşuyor. Öykü Gülersönmez’in seslendirdiği Sesli Tur, sanat yapıtlarının özelliklerini bulmacalarla işleyen eğlenceli bir oyundan oluşuyor. Sanat yapıtlarına dikkatli bakmayı teşvik eden Soru Kartları, yapıtları incelemeye yönelik sorular içeriyor. Bilgi Kartları ise sanat çalışmasının ayrıntılarını keşfetmek ve sanatçının hayat hikâyesini öğrenmek için hazırlanmış. Sanal tur içinde yer alan Sanatçıların İzinde adlı etkinlik videoları ise çocuklara, sanat çalışmalarından ilham alarak evde yapabilecekleri etkinlik önerileri sunuyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle