23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER 5 4 EKİM 2020 PAZAR Allah ile Aldatmak, artık aramızda olmayan Yaşar Nuri Öztürk’ün kitabının adıydı. Din, siyasetin ve ticaretin her zaman aracıdır. Hem para kazanma hem kitleleri aldatma ve iktidara konmanın aracı. Bunu biliyoruz. Aldatma işin içine girince hemen her konuda bir yönteme dönüşüyor. Verilerle aldatma... Gerçeği saklama... Olanı tozpembe görme ve gösterme. Durumu kötü gösteren verileri veya kalemleri ne sihirdir ne keramet diyerek hesaptan çıkarma.. Hatta olmayanı olmuş veya oluyor gibi gösterme.. Bunları özellikle ekonomi açıklamalarından biliyorduk. İktidar “işime nasıl geliyorsa size öyle göstereceğim” politikasını korona vakalarında da kanıtladı. İlk devrede, “korona ile en iyi mücadele eden iktidar ve ülke biziz” cümlesi hemen her konuşmada bir siyasi kazanç oldu. Yandaşlar ve oydaşlar inandı. Amaç da buydu. Derken bu savaşta da dünyanın en başarılı ülkesi olduğumuzu ilan ettik. Öyle olmadığını, verileri sakladıklarını veya vaka saptamalarında standartlara uyulmadığını yazıp çize çize bugüne geldik. Sepetteki yumurtalar kırılınca Ve... Bakan Bey sıkıştı, bunaldı ve vaka olmaktan kaçan tonla insan var... Sayı dışı... Testten pozitif çıkıp da hastalık belirtisi göstermeyenler de sayı dışı.. Hasta olup da hastanede değil, eve gönderilenler de Bakanın korona resmi sayı dışı.. Geride ise Koca’nın beğendiği hastalar kalıyor ve bunlar tablosu tam bir vaka olarak açıklanıyor. Açılımdan sonra müthiş bir vaka bulaşması ve patlaması çöplüktür ile karşı karşıya kalınca mızrak çuvala sığmadı. Tablolasırtındaki sepette dikkatle taşıdığı korona yumurtalarını sonunda kırdı ve gerçek ortaya saçıldı. Koca, yumurtaları kırmayacaktı! “Her vaka hasta değildir” dedi. Testi pozitif olup da belirti göstermeyenrın adı değiştirildi, gerçek durumun saklanması için Sağlık Bakanlığı elinden geleni yaptı. Fakat saha verileri gerçek durumla örtüşmemeye ve sorular yağmur gibi yağmaya başlayınca, Sağlık Bakanı Koca artık bu durumu saklayaler meğer hasta değilmiş ve sayılmı maz oldu, bir de buna ulusal çıkar yormuş. “belirti göstermeyen vakalar kılıfı uydurdu. ise sadece taşıyıcı” imiş. Hasta başka Tabloya itiraz edenleri vatan hainlivaka başka imiş... Hasta başka ağır ği ile suçladı mı, bilmiyorum, gözümhasta başka. Uyduruk bir sınıflandır den kaçmış olabilir ama bu kadarını ma ile yolun sonuna gelindi. da yapmamıştır! Çanak çömlek patladı. Böylece virüslü ve neredeyse entü Baştan beri yalan be düzeyine gelmemiş hastalar sayı dışında tutulur oldu. Ve şimdi kesin olarak söyleyebiliriz, korona vakaları, baştan beri yalan Sayı dışı.. sayı dışı üzerine inşa ediliyordu. Korona vakaları, izleme indekslerinde hiç de açıkŞimdi düşünün: Zaten PCR testleri landığı gibi seyretmiyordu ve sürekli yüzde 5060 doğruyu söylüyor. Yani anormallikler veriyordu. İki mühendis koronalı olup da testten ve dolayısıyla dostum açıklanan verilerin bilimsel dağılım ve gelişmelere uygun olmadığını görüyor ve ateş püskürüyorlardı. Sonra, “ya biz salak mıyız, yalan veriler üzerine kafa patlatıyoruz” diyerek işi bıraktılar! Zaten vaka sayılarının azlığı ile ölüm sayılarının yüksekliği, ülkemiz için büyük bir anormalliğe işaret ediyordu. Vaka / ölüm oranı en yüksek ülkelerden biri olmuştuk. Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 2 kadarken, bizde yüzde 7’nin üstüne çıkmıştı. Bu durum açıkça, vaka sayılarının mümkün olduğu kadar azaltıldığının kanıtıydı. Gerçek vaka sayısı kaç? Gerçek vaka sayısını bilmek istiyor musunuz? Yüzde 2 ölüm ortalamasına denk düşen vaka sayısını hesap edin, odur.. Fakat burada bile bir sorunumuz var: Önemli ölçüde koronalı ölüm, testi korona göstermediği için korona ölümü sayılmıyor. Buna bir de benzer düşüncelerle ölümlere uydurulan başka kılıfları ekleyin. Evlerinde ölen koronalı var mı hiç bilmiyoruz. Bunları da katarsanız belki de açıklanan ölüm sayısını iki ile çarpıp, gerçek vaka sayısı hesabına öyle ulaşabiliriz. Resmi vaka sayısının şimdi kaç katına ulaştık? Avrasya Tüneli için yapılacak garanti ödemesi, tutarın 30’da biri oranında kaydedilmiş Garanti bedeli gizlenmiş Sayıştay; Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın Avrasya Tüneli’nde verdiği geçiş garantisi kapsamında 2026 yılına kadar yapılacak toplam 963 milyon TL tutarındaki ödemeyi muhasebe kayıtlarında 31.2 milyon TL olarak geçirdiğini tespit etti. Sayıştay’ın TBMM’ye sunduğu Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın 2019 Yılı Denetim Raporu’nda kamuoyunMAHMUT da tartışmalara neden LICALI olan otoyol ve köprülerde geçiş garantisiyle ilgili bir skandal yer aldı. Avrasya Tüneli’ne ilişkin verilen garantilerin bakanlık tarafından hatalı muhasebeleştirildiği tespit edilen raporda, yapişletdevret modeli ile gerçekleştirilen Avrasya Tüneli ile ilgili olarak bakanlık tarafından verilen talep garantilerinin tam, doğru ve gerçeğe uygun bir şekilde muhasebe kayıtlarına alınmadığı tespit edildi. 25 milyon araç Raporda, “Avrasya Tüneli projesine ilişkin Uygulama Sözleşmesi’nin ‘Garanti Edilen Araç Sayısı’ başlıklı 23. maddesinde, idarece görevli şirkete işletme döneminin ilk yılında çift yönde yıllık 25 milyon araç geçiş garantisi verildiği ve bu sayının takip eden yıllarda yüzde 0.5 artış katsayısı ile hesaplanacağı düzenlenmiştir” denildi. Sayıştay raporunda; kamu özel işbirliği modeline ilişkin sözleşmelerin muhasebe edilmesinde kamu idaresince ödenmesi tahmin edilen hesaplamaların yer alması gerektiği vurgulandı. Buna göre bakanlık tarafından Avrasya Tüneli projesi kapsamında verilen talep garantilerinden ödenmesi muhtemel olan hesaplanmış tutarların her yılın sonunda yapılması gerektiğine işaret edilen raporda, bakanlığın mali tablolarında “Verilen Garantiler Hesabı” başlığında kayıtlı olan tutarların 31 milyon 27 bin TL olarak görüldüğüne dikkat çekildi. Tutar 963 milyon TL Sayıştay raporunda, Ulaştırma Bakanlığı tarafından Avrasya Tüneli’ne ilişkin muhasebe kayıtlarına esas teşkil etmek üzere hazırlanan kamu özel işbirliği projelerine ilişkin bildirim formunda yer alan tahminin mali kayıtlara ise yansımadığı belirtildi. Raporda, “Bildirim formunda yer alan tahminlerde 2026 yılından itibaren garanti edilen araç sayısına ulaşılacağı ve 20192025 dönemi için toplam 963 milyon 167 bin 225 TL garanti ödemesinin yapılacağı öngörüldüğü halde söz konusu tahminlerin muhasebe kayıtlarına alınmadığı görülmüştür” tespiti yer aldı. Başka bir deyişle bakanlık, 963 milyon TL olan garanti ödemesini mali kayıtlara 32 milyon TL olarak geçirdi. Söz konusu yanlışlığın düzeltilmesini talep eden Sayıştay ayrıca tünelden kaçak geçişlerle ilgili sorumluluğu yerine getirmeyen bakanlığın, 2019 yılında 10 milyon TL’nin üzerinde ek garanti ödemesi yaptığını da belirledi. l ANKARA CHP’Lİ AKIN: KAMUYA FAZLADAN 1.25 MILYAR MALIYET Enerji ve altyapı projelerinden sorumlu CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, Ulaştırma Bakanlığı’nın Avrasya Tüneli’ne ilişkin verilen gelir garantilerinin boyutunu saklama girişiminde bulunduğuna dikkat çekti. Gelir garantilerinin her yıl yeniden incelenerek kamuya getireceği yükün mevzuat gereği hesaplanması gerektiğini kaydeden Akın, “Ulaştırma Bakanlığı söz konusu muhasebe güncellemesini 2019’da değil de Mayıs 2020’de yapınca takke düşmüş kel görünmüştür. Avrasya Tüneli için verilen gelir garantisi kapsamında 2025 sonuna kadar Hazine’nin yapacağı ödemenin 963 milyon TL olarak bakanlık tarafından tahmin edildiği ortaya çıkmıştır” değerlendirmesinde bulundu. Akın; Ulaştırma Bakanlığı’nın garantiyi saklamaya çalıştığına işaret ederek “Garantiyi en çok karşılayan proje olan Avrasya Tüneli’nin bile kamuya ekstradan 1.25 milyar TL maliyet getireceği ortaya çıktı” diye konuştu. ERDOĞAN AÇILIŞ TÖRENİNDE SURİYE’YE İLİŞKİN KONUŞTU: Söz tutulmazsa kendimiz yaparız Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Reyhanlı Barajı, Afrin Çayı Davutlar Regülatörü ve Derivasyon Kanalı, Tahtaköprü Barajı Yükseltilmesi ve Hatay İçme Suyu Arıtma Tesisi Açılış Töreni’ne dün Vahdettin Köşkü’nden canlı bağlantıyla katıldı. Burada konuşan Erdoğan, “Reyhanlı Barajı, Amik Ovası’nın taşkınlardan korunmasını ve sulanmasını sağlayacak önemli bir yatırımdır. 585 bin dekar arazi çiftçilerimize gelir artışı sağlayacak ve 52 binden fazla kişiye ilave istihdam sağlayacaktır. Amik Ovası’nda afet riskinin de önüne geçilmiş olacaktır” dedi. Hatay’ın Suriye meselesinde en çok bedel ödeyen şehirlerin başında geldiğini kaydeden Erdoğan, “Suriyeli kardeşlerimizin yalnız olmadığını gösterdik. Tıpkı Balkanlar’da Kafkaslar’da Akdeniz’de olduğu gibi sınır hattımızda istikrar sağlanana kadar aktif şekilde yer almaya devam edeceğiz. Terör örgütlerine ses çıkarmayanlar bizi yolumuzdan döndürememiştir, döndüremeyecektir. Suriye ya bize söz verildiği şekilde temizlenir ya da bunu gider kendimiz yaparız. İdlib’de insanlık trajedisine hiçbir zaman müsaade etmeyeceğiz. Hiç kimse kusura bakmasın, bu ülke ve bu millete husumet besleyenleri rahatsız etmeyi sürdüreceğiz” diye konuştu. l İç Politika MEDENI KANUN’UN 94. YILI Laikliğin ve hukuk birliğinin simgesi Cumhuriyetin ilk yıllarında yapılan hukuk devriminin ilk akla gelen yasası olan Medeni Kanun’un bugün yürürlüğe girişinin 94. yılı. İstanbul Barosu Başkan Yardımcısı ve İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği (İKKB) Koordinatörü Nazan Moroğlu, Medeni Kanun’un laik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti için yurttaşlar için ve özellikle kadınlar için önemine ve değerine bir kez daha dikkat çekerek son dönemlerde yaşanan sorunları kamuoyuyla paylaştı. Moroğlu tarafından yapılan açıklamada, “17 Şubat 1926’da kabul edilen ve 4 Ekim 1926’da yürürlüğe giren Medeni Kanunumuz laik hukukun simgesidir ve aynı zamanda ülkede hukuk birliğinin yaşama geçirilmesini sağlamıştır. Kadınlar, evlenme, boşanma, mal varlığı, miras gibi özel yaşamlarına ilişkin haklar açısından eşit yurttaş konumuna gelmişler; evlilik yaşı kuralı getirilmiş; erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi yerine tekeşlilik ve evlilik birliğinin “resmi nikâh” ile kurulması kabul edilmiştir. ‘Erkeğin boş ol’ demesiyle boşanma yerine ‘Hâkim kararıyla boşanma’, kız ve erkek çocuklara ‘eşit miras payı’ gibi kurallar kadın haklarının güvencesi olmuştur. Ne yazık ki günümüzde, Medeni Kanun’un yok sayılmasına yol açan söylemlere ve yasalarda yapılmak istenen ve yapılan değişikliklere tanık oluyoruz. İstanbul Barosu Kadın Hakları Merkezi ve İstanbul Kadın Kuruluşları Birliği olarak, laik Cumhuriyetimizin kurucu değerlerini savunan herkesi bir kez daha kadın erkek eşitliğini bir demokrasi meselesi olarak dikkate almaya, kadını BİREY olarak gören zihniyetin yerleştirilmesine destek olmaya ve Medeni Kanunumuza sahip çıkmaya çağırıyoruz” ifadeleri kullanıldı. l Haber Merkezi Anayasa Mahkemesi çökerse! Türkiye’de hukuk devleti emarelerinin olduğunu gösteren başlıca kurum Anayasa Mahkemesi’dir (AYM). Bu nedenle de iktidarın hedefindedir. Pek çok yerinden gedik açılmasına karşın AYM, adalet aramak için başvurulan son kurumdur. Genel gözlemimiz şu: AYM, bireysel haklar için hukuk zemininde karar verme cesaretini sürdürüyor, ancak devletin temel yapısına ilişkin kararlarda zorlanıyor. Son üç kararı bunun göstergesi: Soma maden işçilerinin hak aramak için yollara düşmesini haklı buldu, Osman Kavala için kararı erteledi, çoklu baroya oyçokluğuyla yol verdi! İlk kararı hukuktan bağımsız İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ağır eleştirdi. Kavala için durum çok açıktı; iddianamesi düzenlenmemiş soruşturmadan tutukluydu. 29 Eylül’de AYM karar verecekti, öğle saatlerinde erteledi. Öğleden sonra iddianamenin yazıldığı duyuruldu! Çoklu baroyu görüşeceği 1 Ekim’den önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AYM’nin yeni sisteme uydurulması gerektiğini açıkladı! Yukarıda sıraladıklarımız demokrasisi oturmuş bir ülkenin 50 yıllık tarihinin toplamında belki yaşanır. Biz, 15 günde yaşadık, önümüzdeki hafta olacaklara bakıyoruz! HHH Dünyanın demokrasi ile yönetilen hemen tüm ülkelerinde Anayasa Mahkemesi vardır. Bu, o ülkenin hukuk devleti olma temelidir. Türkiye bu temel üstüne oturdu ama sürekli yıpratılıyor. Kimi devletler hukuku, siyasal sistemin etkisinden çıkarmak için fiziki olarak da ayrı yerde tesis etmiştir. Örneğin Almanya Anayasa Mahkemesi bu bilinçle 1951’de Karlsruhe’de kurulmuştur. Güney Afrika Cumhuriyeti’nde hükümet Pretoria’da, yargı kurumları Bloemfontein’de, meclis ise Cape Town’dadır. Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı’da temeli atılan sağlam kurumları aynen taşımıştır. Bugün Yargıtay ve Danıştay 152, Sayıştay 158 yaşındadır. Osmanlı dahil hiçbir dönemde bu kurumlarla bugünkü kadar oynanmamıştır. MHP, bugün ayrıca irdelenmesi gereken bir işlev üstlenmiş durumdadır. MHP’nin 12 Eylül 1980 öncesindeki işleviyle ilgili tartışmanın ciddi bölümünü bizzat o dönemin MHP’lileri yaptı. Bugünkü işleviyle ilgili ayrı bir değerlendirme gerekiyor. Zira Bahçeli’nin önerdiklerini Sarayistler bile, “Bu kadarını nasıl yaparız” diye karşılıyor. Oldu olacak; Anayasa Mahkemesi ya Banayasa Mahkemesi olsun ya da Sarayasa Mahkemesi. Halkın önüne demokratik bir seçenek koyalım. Bu mahkemenin tek işi şu olsun: Kurumlar ve kişiler Saray’la ne kadar uyumlu! Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay birleştirilsin, Saraytay olsun! Gelinen noktada iş kara mizaha kalıyor! HHH AYM’ye dönersek... 1961’de kurulan AYM, 2012 yılında bireysel başvuru hakkıyla birlikte daha çok kamuoyu gündemine geldi. Bireysel başvuru 12 Eylül 2010 anayasa değişikliği referandumunun halka anlatılmasını sağlayacak maddeleri arasındaydı. Olayın bir yanı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvuruyu azaltmaktı. 2012’ye de en çok başvuru Türkiye’dendi. İç hukuk yollarına bir de AYM eklenince azaldı. 2019’da Rusya, Romanya ve Ukrayna’nın ardından dördüncü sıradayız. AYM hakkı AİHM’nin de işine geldi, yükü bir nebze azaldı! AYM tartışması hukuk devleti bağlamında son kaledir. Yıpratılmış, hasar görmüş bu kurumun cesaretle kararlar alması toplumun beklentisidir. Cesaret bütün bir sözcüktür, parçalanmamalıdır... Örneğin baştaki “C” düştü mü, felaket! İYİ PARTİ İLÇE BİNASINA SALDIRI Atatürk posteri tahrip edildi Çankırı’da Orta ilçe merkezinde bulunan İYİ Parti İlçe Başkanlığı’nın penceresine yapıştırılan Atatürk posteri, önceki gece kimliği belirsiz kişilerce boyanarak tahrip edildi. İlçe başkanlığı binasının ön giydirmelerine saldırı yapıldığını, camda bulunan Atatürk’ün posterinin boyanarak tahrip edildiğini kaydeden İYİ Parti İl Başkanı Aydın Akbaş, “Bu saldırıyı hem partimize hem Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e yapılmış hain bir saldırı olarak görüyor, şiddet ve nefretle kınıyorum. İlçe Başkanımız Hasan Canbaz, konu hakkında adli mercilere suç duyurusunda bulunmuştur. Çankırı İl Başkanlığı olarak bu eylemi düzenleyen partimiz ve Atatürk düşmanı şahısların bir an önce yakalanarak Türk adaletine hesap vermelerini bekliyorum. Konunun takipçisi olacağız” dedi. l DHA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle