22 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DIZI 9 13 EKİM 2020 SALI ANLAŞMA: YENİ BİR DÖNEME GİRİŞ İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) arasında yapılan, başka Arap ülkeleriyle de imzalanacağı belirtilen “anlaşma”, Filistin davası açısından da yeni bir döneme girildiğini gösteriyor. Söz konusu “anlaşmayla”, ki taraflar buna “normalleşme” diyor, eli hayli rahatlayan İsrail, Filistin sorununu kendisine yarayacak biçimde çözebilme şansına kavuşacak gibi görünüyor. ABD ile İsrail’in, Filistin’siz “yüzyılın anlaşması” da İsrailBAE “normalleşme” anlaşması da Filistin’in bugüne kadarki tüm kazanımlarının kaybedilmesi anlamına geliyor. Sadece İsrail’in “düşmanlarıyla” yaptığı anlaşmalar nedeniyle değil, Filistin mücadelesinin son yıllarda İslamcılaştırılmasından ötürü de kaybedilen kendisini değil Filistin mücadelesini de FILISTIN: SEKÜLER bitirdi. 70’li yıllardan 90’lı yılların sonuna kadar tüm dünya antiemperyalist DIRENIŞ HATTINDAN kamuoyunun büyük desteğine sahip laik karakterli Filistin hak arama mücadelesi, İSLAMCILIĞA FKÖ’nün belkemiğini oluşturan El Fetih ile İslamcı Hamas arasında 2007’de yaşanan 1 MUSTAFA KEMAL ERDEMOL savaşın ardından gerçekleşen bölünmeden sonra hayli geriledi. Geleneksel olarak laik olan El Fetih ağırlıklı Filistin politikası, kazanımlar söz konusu. Filistin halkı laik Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) öncülüğünde yürüttüğü mücadelede elde ettiği kazanımların bugün çok ama çok gerisine düşmüş durumda. “Bitti” denilen siyasal İslam sadece Hamas’la birlikte dinci bir hale büründü. Bu iki yapı arasındaki laik dinci karşıtlığı hem Gazze’de hem de Batı Şeria’da yaşayan Filistinliler için ciddi sonuçlar doğurdu. Hamas’ın yol açtığı “Dinci Seküler bölünme” Filistinliye çok ama çok zaman kaybettirdi, enerjisini boşa harcamasına yol açtı. EL FETIH: LAIK İLERICI FILISTIN HAREKETI Filistin Direnişi’nin öncüsü FKÖ içindeki en belirleyici yapı olan El Fetih, 60’ların sömürgecilik karşıtı mücadelelerinin ürünü olan sol/laik karakterli bir hareketti. Hedefi “bütün Filistin’i özgürleştirmek, sömürgeci, Siyonist işgalci devleti yok etmek” olan El Fetih, 1950’lerin sonunda kuruldu. Başta Sovyetler Birliği olmak üzere tüm dünya kamuoyu, Batı’nın sömürgeci güçlerine karşı birçok kurtuluş hareketine destek veriyordu. Sömürgeci karşıtı söylemden etkilenen devrimci/seküler bir ideolojiyi benimsemiş El Fetih de bu desteği kazanmıştı. El Fetih Batı sömürgeciliğiyle, emperyalizme karşı küresel mücadelenin bir parçası olarak Filistin’in kurtuluşu için mücadeleyi esas almıştı. Sömürgecilik karşıtı kampta yer aldığı için de aynı amaçla küresel çapta mücadele veren “devrimci kamuoyu”nun önemli bir unsuruydu. Bu nedenle tüm dünyanın desteğini kazanmıştı. Programının iki maddesi çok dikkat çekicidir El Fetih’in. Biri, “vatandaşların yasal ve eşit haklara sahip olacağı, ırk, din ayrımcılığının yapılmadığı, egemen, demokratik bir devlet kurmak (Madde 13); ikincisi de kurulacak bu devletlerin ilerici niteliğini korumak. (Madde 14). El Fetih, bu iki maddenin de yer aldığı program doğrultusunda mücadele etti yıllarca. İkinci Dünya Savaşı sonrası bölgede etkin olan PanArabizmin, ilerici / seküler ulus yaratma hedefinden Filistinli Araplar da etkilendiler. Bu hedef çerçevesinde ilerici/seküler bir direniş hattı oluşturarak Filistin’i özgürleştirebileceklerdi. FKÖ de bu anlayışa sahipti. Pan Arapçılığın bir gereği olarak da Arap liderlerle, neyi savunuyor olurlarsa olsunlar, yakın ilişki içindeydi. (Bkz: Helena Cobban, 1984. The Palestinian Liberation Organisation: People, Power, and Politics. Cambridge: Cambridge University Press.) Ancak İsrail’le 1967’de yapılan 6 Gün Savaşı’nda Arapların yenilmesi PanArabizm konusunda güvensizliğe yol açtı. Bu anlayış Filistin’i kurtaramazdı. Bunun anlaşılmasından sonra FKÖ Arap ülkeleriyle olan bağımlılık ilişkisini koparıp Arapçılıktan bağımsız bir örgüt haline geldi. Filistin davasını İslamcılık ‘PanArabizm’in, ilerici/ seküler ulus yaratma hedefinden Filistinli Araplar çok etkilenmişti. İslamcılık bunu sıfıra bitirdi! indirdi. FKÖ’nün İsrail’den daha fazla uluslararası tanınırlığı vardı. Bugün ise BM’de gözlemci sıfatıyla yer alsa da “Filistin Devleti”ni ciddiye alan yok. LAIK, KURTULUŞÇU... YÜZDE 25’INDE BILE EGEMEN DEĞIL Bağımsız örgüt çisgisiyle dünya kamuoyunda bir kurtuluş hareketi olarak büyük destek kazandı FKÖ. Lideri Yaser Arafat, BM dahil birçok uluslararası kurumca “resmi” olarak tanındı. FKÖ de 28 ülke tarafından resmen tanınıyordu, 48 ülkede de temsilcilikleri vardı. Müthiş bir diplomatik çabanın sonucuydu bunlar. Filistin’in yüzde yüzünün bağımsızlığı için çok ama çok önemli mesafeler katedildi. Ancak şimdi Filistin, İsrail’in kendisine lütfettiği toprakların yüzde 25’i üzerinde bile egemenlikten yoksun. Bunun birçok nedeni var. FKÖ’nün de lider olarak Arafat’ın da hataları bunda etkili olabilir. Ancak asıl sorumlu, laik Filistin davasının İslamcılaştırılmasıdır. Bu çizgi, Filistin davasına dünya kamuoyunda verilen büyük desteği yok eden bir çizgi oldu. Filistin bölünmesi, Filistinli grupların, bölgesel ve uluslararası düzeyde birbirileriyle rekabet eden güçlerin ellerine düşmesine yol açtı. Örneğin Gazze’yi yöneten Hamas’tır gibi görünür ama aslında yöneten Müslüman Kardeşler’dir. On üç yıl önce Hamas bir darbe düzenleyerek El Fetih mensuplarını etkisizleştirip Gazze Şeridi’ni ele geçirdi. 2006’da yapılan parlamento seçimlerinde sandalyelerin çoğunu kazanmasından güç alarak yapmıştı bunu. Bu girişim İsrail ile bölgedeki dostu Mısır Yaser Arafat için bulunmaz bir fırsat yarattı. Mısır ile İsrail, Hamas’ın İsraillilere yönelik saldırıları, şiddetten vazgeçmeyi reddetmesi gibi gerekçelerle Gazze’nin sınırlarını yıllarca kapalı tuttu. Bölgenin abluka altında olması, insani hiçbir yardımın ulaşmaması demekti. Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas yönetimi de İsrail’in baskısıyla Gazze’ye sağladığı para yardımı ile erzak akşını durdurdu. Filistinlilerin ezici çoğunluğu Müslüman da olsa, İslam ne Filistinlileri harekete geçirici bir araç ne de Filistin kimliği için bir gösterge. Bunda tabii 60’ların sonundan başlayarak 70’li yılları kapsayan 80’lerin sonuna kadar uzanan dünya genelindeki laik ortamın da payı vardı. İslam dünyasındaki en eski İslamcı örgüt Müslüman Kardeşler’in (MK) çok uzun süre apolitik/etkisiz kalması da etkili olmuştur kuşkusuz. MK, Filistin’in kurtuluşu için Filistin’in yeniden İslamlaştırılmasına inandı hep. Bu nedenle politikadan çok din temelli sosyal aktivizmle ilgilendi yıllarca. (Bkz: Khaled Hroub, 2010. “Hamas: Conflating National Liberation and SocioPolitical Change.” In Political Islam: Context Versus Ideology, ed. Hroub Khaled. London: Saqi, 16181), ya da (Bkz: Mohammed Shadid, and Rick Seltzer. 1988b. “Trends in Palestinian Nationalism: Moderate, Radical, and Religious Alternatives.” Journal of South Asian and Middle Eastern Studies XI: 5469.) SİYASET VE DİN İŞARETLERİ Müslüman Arap coğrafyasında gelişen İslamcılık Filistin’i de etkileyecekti elbette. 1982’de Batı Şeria’da yapılan bir kamuoyu araştırması, araştırmaya katılanların yüzde 56’sının “demokratik bir Filistin devleti”nden yana olduğunu ortaya koymuştu. El Fetih’in laik/ milliyetçi projesine güçlü bir desteğin var olması demekti bu. Ama yüzde 30’dan fazla Filistinlinin de İslami bir devlet istediği bir vakıaydı. Filistin siyasetine dinin girmekte olduğunun işaretleriydi bunlar. (Bkz: William Smith, 1982. “Radical, Resentful, but Ambiguous: An Unprecedented TIME Poll Gauges Feelings in the West Bank.” Time International 2415.) Ancak İslamcılığın “ete kemiğe” büründüğü yıl 1987’dir. Hamas’ın (İslami Direniş Hareketi) bu yıl kurulmasıyla Filistin’de İslamcılaştırma meşruiyet kazandı, Hamas hızla büyüdü. Filistinliler arasında artan dindarlık da yükselişinde rol oynadı. Hamas, El Fetih’in öncülüğündeki laik milliyetçiliğe İslamcı bir alternatif haline geldi zamanla. AŞIRILIĞININ İLK KANITI Hamas’ın İslamcılığını vurgulayan 1988 Sözleşmesi’nde belirtilen nihai hedef, “Filistin toprağının her santiminde Allah’ın bayrağını yükseltmek, İslami bir devlet kurmak” olarak ilan edilmişti. Hamas, İsrail ile anlaşmazlığı müzakereler yoluyla çözme girişimlerinin boşuna olduğunu ileri sürüyordu. Aşırılığının ilk kanıtı bu tutumudur. Hamas’ın aşırı dinci dili, dinciseküler bölünme fikrini körükledi. Sert, şiddet yanlısı söylemi, Siyonizme karşı çıkarken ırkçılığa varan tutumları Hamas’ın uzlaşmaz bir hareket olduğu sonucuna varılmasına neden oldu. (Bkz: Matthew Levitt, 2006. Hamas: Politics, Charity, and Terrorism in the Service of Jihad. New Haven, CT: Yale University Press.) Hamas, Filistin’in kurtulmasından önce İslamcılaştırılmasına öncelik veren tutumuyla Bağımsız Filistin’in bu yoldaki yürüyüşünü engelledi. S Ü R E C E K KKTC’de seçim düğümü! Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldı. Mevcut Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı yüzde 29.8, Başbakan Ersin Tatar yüzde 32.3 oy aldı. İki aday 18 Ekim’de yüzde 50’yi geçmek için yarışacak. Sonucu üçüncü sıradaki Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) aldığı yüzde 21.7’lik oy belirleyecek. Akıncı ve CTP, AB’nin de söylemi olan federal çözümü, yani Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile ortaklığı savunuyor… Tatar’ın başında bulunduğu Ulusal Birlik Partisi (UBP) gelinen noktada iki ayrı devletli çözümden başka yol kalmadığını savunuyor… AKP iktidarı kayıtsızşartsız, açıkgizli Tatar’ın yanında görünüyor. AKP, sadece Türkiye’de değil, Kıbrıs’ta, hatta Balkanlar’da da Türkleri kutuplaştırdı. Erdoğan, iki kez özel uçağını gönderip Saray’da ağırlayacak kadar Tatar’la ilişkiyi derinleştirdi. Son olarak Maraş açılımı da benzetmek gibi olmasın, Türkiye’deki açılımlara döndü. Bu yolla dünyaya mesaj verelim derken KKTC’de hükümet düştü, Tatar’ın ortağı çekildi! HHH Kıbrıs, 1571’de Osmanlı hâkimiyetine girdi… 1878’de Abdülhamit döneminde İngilizlere verildi. 1923’te Lozan’da Türkiye’nin tümüyle devre dışı kalacağı madde İsmet İnönü tarafından reddedildi. Çözüm geleceğe bırakıldı. 1959’da Adnan Menderes döneminde Türkiye’nin devrede olacağı bir statü oluştu. 1963’ten itibaren tüm adada Rum Yunan ortaklığını öngören “enosis” hedefine dayalı, Türklere yönelik katliama varan saldırılar düzenlenmeye başladı. 1974’te EcevitErbakan hükümetinin kararıyla Barış Harekâtı düzenlendi. Bugünkü yapının sınırları oluştu. Harekâtla Yunanistan’da darbeyle işbaşına gelen “Albaylar Cuntası” çöktü. (Ecevit, bir bakıma adaya barış Yunanistan’a demokrasi getirdi.) 15 Kasım 1983’te Rauf Denktaş’ın liderliğinde KKTC’nin kuruluşu ilan edildi. 3 Kasım 2002’de işbaşına gelen AKP, KKTC’yi AB sürecine ve kendisinin uluslararası kabulüne kurban etti. 24 Nisan 2004’te BM Genel Sekreteri’nin adını taşıyan Annan Planı’na, Denktaş “hayır” derken AKP “evet” için her şeyi yaptı. Dönemin Başbakanı Erdoğan’ın iki cümlesi vardı: “40 yıllık politikalarla bu iş çözülmez…” “Biz bir adım önde olacağız…” Birinci cümle Denktaş’ı dışlamaya yönelikti, ikinci cümle Rum yönetimine ve AB’ye selamdı… Annan Planı’na GKRY’nin “hayır”, KKTC’nin “evet” demesinden sonra yeni bir yol haritası çizilebilirdi. Ankara, “Mademki Rumlar hayır diyor, biz KKTC’nin tanınması için yeni bir süreç başlatıyoruz” diyebilirdi. AKP’nin 18 yıllık politikasının özeti şu: KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı, “Türkiye’den tehdit alıyorum” dedi! Olacak şey değil! HHH Geldik bugüne… Günlük siyasi tartışmalar bir yana Kıbrıslıların yüzde 82’si Türkiye Cumhuriyeti’ni bir garantör devlet olarak istiyor. Ancak Türkiye’deki hükümetlerin KKTC’nin iç siyasetine karışmamasını istiyor. Önceki gün yapılan seçime katılımın yüzde 58’de kalması “umut yorgunluğunun” bir göstergesi. Bu, KKTC tarihindeki en düşük katılım. AKP’nin Akıncı’ya cephe alması oylarını azaltmamış görünüyor. Tatar’a verilen destek de sandığa yansımamış. Partisinin oyu yüzde 40, Tatar’ın oyu yüzde 32! AKP’nin atacağı en sağlıklı adım şu olur: “18 Ekim’de sandıktan kim çıkarsa, KKTC’nin temsilcisidir, halkın iradesi kabulümüzdür!” Aksi halde düğüm kalınlaşacak! Muhittin Böcek ECMO cihazından ayrıldı Akdeniz Üniversitesi Hastanesi’nde yeni tip koronavirüs tanısıyla yoğun bakımda tedavi gören Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek’in sağlık durumunun geçen haftaya göre daha iyiye gittiği bildirildi. Hastane yetkilileri, Başkan Böcek’in yoğun bakımdaki takip ve tedavisinin devam ettiğini, sağlık durumunda kötüye giden bir durumun bulunmadığını belirtti. Başkan Böcek’in, “uyandırıldığı” bilgisinin doğru olmadığı belirtildi. Böcek’in “kalpakciğer pompası olarak bilinen” ECMO cihazından ayrıldığı kaydedildi. Böcek, sosyal medya hesabından 17 Ağustos’ta yaptığı paylaşımla Covid19 test sonucunun pozitif çıktığını duyurmuştu. l AA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle