12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: ILKNUR FILİZ Liseliler sorguluyorÖğrenciler din dersinde iletilenleri mantık ve bilim süzgecinden geçiriyor 93 OCAK 2020 CUMA Eğitim alanının dinseleştirilmesi, zorunlu din dersleri ve hükümetin “dindar nesil” projesine öğrenciler direniyor. Sakarya Üniversitesi’nden Dilek Menküç’ün Milli Eğitim Bakanlığı’nın İstanbul’da merkezi sınav ile öğrenci alan fen lisesi, sosyal biOZAN limler lisesi ve Anadolu ÇEPNİ liselerinde yaptığı araştırmanın ardından hazırladığı yüksek lisans tezi, akademik eğitim veren liselerdeki öğrencilerin dinselleştirmeye karşı tutumunu gözler önüne serdi. “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenlerinin Görüşleri Işığında Liselerde Deizm Düşüncesi” başlıklı tezde, öğretmenlerin görüşleri örnekler verilerek aktarıldı. Ders içeriklerinin bu çağın ihtiyaçlarına yanıt vermediğini belirten öğretmenler, “Öğrenciler din dersi öğretmenlerinin kuşatıcı olmasını istiyorlar. Ötekileştirici hiçbir eylem ve söylemi istemiyorlar. Öğrenciler bir kere sizi deniyorlar. İnanç konularında mesela direkt derste diyor: ‘Ben ateistim.’ Sizin o anki tepkiniz onun için bir adım. Siz eğer ‘Sen nasıl ateistsin sus, otur çarpılacaksın’ diye yaklaştığında bu çocuk zaten derse ve size karşı tamamen kendisini kapatıyor” görüşlerini iletti. ‘Anlatmak zor’ Öğrencilerin derste iletilenleri mantık ve bilim çerçevesinde sorguladıklarını aktaran öğretmenler, “Puanı 490’ın üstünde olan okullarda din kültürü anlatmak zor. Öğrencilerin mantıkları, zekâları, düşünebilme kabiliyetleri, sorgulama yetenekleri ve becerileri üst düzeyde. Onlara bir şeyleri empoze etme anlamındaki bütün çabalar boşuna. Lise öğrencisi donanımlı, bilgili öğretmen istiyor” diyerek yaşadıklarını aktardı. Bazı öğretmenler de müfredattaki yetersizlikler karşısında öğrencilerin tutumuna ilişkin “Böyle okullardaki zeki öğrencileri müfredat hiç açmıyor. Mesela çocuk deist ya da ateist birinin İslam diniyle ilgili eleştirilerine cevap bekliyor. Müfredat değişti ama anlayış aynı olduğu için hiçbir şey değişmedi. Müfredatlar ve yazılan kitaplar İslamın bin dört yüz yıl önce gelmiş ve orada duran halini anlatıyor” dedi. ‘Feminist takılıyorlar’ Öğrencilerin inanç problemlerinin yanında güncel konuları da din üzerinden tartıştıklarını belirten öğretmenler, İslamda kadının yeri, kadının şahitliği, bir erkeğin birden fazla kadınla evlenebilme meselesi, kadın erkek ilişkisi, kadının dövülmesi, mirasın erkekle kadına eşit bölünmemesi, kadının örtünmesi gibi konuların da derslerde tartışıldığını ve öğrencilerin eleştirilerini aktardı. Öğretmenler, “Kadın mevzuları var. Bir erkeğin dört kadınla evlenmesi durumu var. Buna benzer mevzular başımızı ağrıtıyor. Toplumdaki yaygın konular. Derste bir konu açıyorsun hemen bu konulara geliyorlar, tepkililer. İslam kadını biraz daha alt planda tutuyor. Bazıları feminist takılıyor. Kadınlar arka planda hep kafalarında böyle bir algı var” ifadelerini kullandı. Öğretmenlerin çoğunluğu deist ve ateist öğrencilerle karşılaştıklarını ifade ederken sebep olarak ise öğrencilerin ailesi, arkadaşları, sosyal medya etkisi, Müslümanların İslamı yanlış temsil etmesi, farklı olma isteği, popüler kültürün etkisi, sorumluluktan kaçma, ergenlik döneminin veya sekülerizmin etkisi ile bilgisizlikten yahut çok fazla araştırıp sorgulamaktan dolayı farklı inanç arayışlarına yönelmelerini gösterdi. Öğretmenlerin yarıya yakını da öğrenciler arasında deizm düşüncesinin yaygınlaştığına dikkat çekti. l ANKARA ‘İSMI KONMAMIŞ DEIZM’ D eizmin okullarda öğrenciler arasında etkili olduğunu düşünen öğretmenler, “Yüzde yüz. Hem de ne biçim etkili. Özellikle de nitelikli okullarda. Ben on beş senelik bir öğretmen olarak deizmin özellikle son beş yılda falan popüler olduğunu gördüm. Deizmi kimse bilmezdi biz öğretmenliğe başladığımız yıllarda. Ama şimdi mesela bu okulda bilmeyen az çıkar” görüşünü iletti. Araştırmada öğretmenlerin “İsmi konmamış bir deizmi herkes yaşıyor. Herkesin hayatı bu ama ismi konmamış. İbadetsiz, duasız bir din var. Pasif bir deist yaşam var. Çocuklar deizmi yaşadıklarının farkında değil ama deizmi yaşıyorlar. Siz ona dışarıdan bakınca deizm diye adlan dırırsınız ama çocuk ben deistim demiyor veya deizmi yaşıyorum demez. Bu konunun empoze edilen bir tarafı yok. Kimsenin öğrettiği yok. Ama çocuk otoriteden kaçıyor. Din de kontrol mekanizmasıdır. Bu kontrolden kaçmak için inancı kabul ediyor ama uygulamada eksikliği var. Moda olan bir deizmi yaşıyorlar ama deist değiller” görüşleri yer aldı. Üniversitelilere sert müdahale İstanbul Üniversitesi öğrencileri, yemekhanelerde kahvaltıların kaldırılmasını ve indirimli öğün sayısının üç öğünden bire düşürülmesini protesto etti. Beyazıt’taki Ana Kapı önünde yapılan eylemde üniversiteliler “İÜ, yemeğime dokunma!” dedi. Öğrenciler, yerleşkeye girmek isteyince polis müdahale etti. İÜ öğrencileri dün Beyazıt Meydanı’nda forum düzenleyerek yemekhane ile ilgili getirilen yeni düzenlemenin iptal edilmesi talebiyle dilekçe topladı. Ardından yürüyüş yapan ve topladıkları dilekçeleri rektörlüğü teslim etmek isteyen gruba, özel güvenlikçiler kapıyı açmadı. Rektörlüğü dilekçe vermek istediğini belirten grup, polisin dağılın uyarısına karşın eylemlerine devam etti. Polis, öğrencilere müdahale etti. Müdahale edilen öğrencilerden gözaltına alınan olmadığı öğrenildi. Öğrenciler, müdahalenin ardından kendi getirdikleri yiyecekleri paylaşarak yemekhaneyi boykot ederek alkışlı eylem yaptı. l EREN CAN KEMAN / İSTANBUL Örgütün gerçekYiteirtearzoıinçritgnaeyyraaepkççııkleatsnı:i yüzünden haberdardı ALİCAN ULUDAĞ Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi Bülent Arınç’ın damadı Ekrem Yeter hakkında FETÖ üyeliği suçlamasıyla açılan davada verilen beraat kararına yaptığı itirazın gerekçesi ortaya çıktı. Yeter’in örgütün tepe yöneticileriyle olan görüşmelerine dikkat çekilen itiraz gerekçesinde, “Sanığın gerçek yüzünden haberdar olmasına rağmen hiyerarşiye dahil olarak örgüt talimatlarına uygun hareket etmek suretiyle üzerine atılı suçu işlediği değerlendirilmiştir” denildi. İtiraz gerekçeleri Mahkemenin verdiği beraat kararının kanuna aykırı olduğu belirtilerek şu gerekçelerle kararın bozulması talep edildi: n Organize etti: Gizli tanığın aşamalarda değişmeyen ifadelerinde sanıkla Turgay Baz aracığıyla irtibat kurduğunu ve sanığın yönlendirdiği kişilerin de ken Ekrem Yeter n ‘İndeyim bekliyorum, dedi’ Sanığın birçok tepe yönetimde bulunan kişiyle görüşme kayıtları bulunduğu ve bunlardan Tuncay Delibaş ile yapılan görüşmeye Bülent Çanakçı’nın tanıklık ettiği, sanığın “İndeyim bekliyorum beyefendi gelecekmiş halıları serdik bekliyoruz” şeklinde konuşmayı da bu telefon görüşmesinde gerçekleştirdiği anlaşılmıştır. disi örgüte müzahir evlere yerleştirdiği anlatmıştır. Mehmet Turgay Baz’ın gizli tanığı doğrulaması halinde kendisi açısında sorumluluk doğurabilecek durum oluşabilecek olması nedeniyle olayı bütün ayrıntıları ile anlatmasının da beklenilemeyeceği ortadır. Gizli tanık beyanlarında anlaşılacağı üzere sanığın örgüt üyelerinin irtibatlı olacağı kişileri belirleme ve organize etme görevini ifa ettiği değerlendirilmiştir. n USAF’ı kurdu: Sanığın başkanlığı yaptığı derneğin örgüt liderinin talimatı ile kurulan sivil toplum kuruluşlarından biri ol duğu da tanık beyanları ile ispatlanmıştır. FETÖ isimli örgütün örgütsel faaliyetlerini yürütmek maksadıyla hukuku bir kılıf olarak kullandığı ancak gerçek hedefin ülke yönetimini ele geçirmek olduğu, sağlık alanında da faaliyetlerini yürütebilmek adına sanığın başkanlığını yaptığı USAF’ı kurduğu anlaşılmıştır. n 15 Temmuz’dan sonra: Derneğin faaliyetlerini her ne kadar 15 Temmuz 2016’dan evvel kendiliğinden sonlandırmış ise 2015’e kadar derneğin faaliyetlerini yürüttüğü delil ve beyanlarından anlaşılmaktadır. l ANKARA TÜRBAN KARARI DÜZELTILSIN BAŞVURUSU Emekli Yargıç, Avukat Ömer Faruk Eminağaoğlu, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun ortaöğretimde türban serbestisine onay veren kararına yönelik “karar düzeltme” talebinde bulunarak, onama kararının kaldırılmasını istedi. Danıştay 8. Daire, lise ve ortaokul öğrencilerine türban serbestisinin önü açan Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetmeliğinin iptalini reddetmişti. Eminağaoğlu’nun itirazını görüşen Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, dairenin kararını onamıştı. Eminağaoğlu, bu karara karşı son yasal itirazını yaptı. Dilekçede, “Davanın süresinde sona ermemesi ve adil yargılanma, eğitim hakkı, hak arama özgürlüğü yönünden anayasanın ihlaline yol açmıştır” denildi. l ANKARA BAKAN SELÇUK’A SORU ÖNERGESI Sarılma cezası Meclis’e getirildi CHPmilletvekili Yunus Emre, Van’da doğum günü kutlarken sarılan öğretmenlere ceza verilmesini TBMM gündemine taşıdı. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Emre, “İki öğretmenin doğum günü kutlaması esnasında birbirlerini sarılarak tebrik etmelerinin suç teşkil eden unsuru nedir” dedi. Van Valiliği ise yaptığı açıklamada öğretmenler hakkında so ruşturma başlatıldığını belirterek “İlgili haberlerde iddia edildiği gibi ‘doğum günü kutlaması ortamında yaşanan bir durumun söz konusu olmadığı’ tespit edilmiştir” ifadelerine yer verdi. Özoğuz’dan tepki Athena grubunun solisti Gökhan Özoğuz ise Twitter hesabından #TürkiyeArabistanOlmayacak hashtag’ini kullanarak “Ülkeyi sizin zihniyetinize bırakmayacağız!” diye tepki gösterdi. l Haber Merkezi ‘HARUN BAYIL, BAYILMA NUMARASI YAP’ Arnavutluk’ta 5 ay hapis yatan FETÖ firarisi Harun Çelik, MİT’in yaptığı operasyonla Arnavutluk’tan Türkiye’ye getirildi. Çelik’in götürüldüğü sırada arkadaşlarının peşinden koşarak “Harun bayıl. Harun bayılma numarası yap” diye bağırdıkları duyuldu. Operasyon sırasında araçla götürülen Çelik’in arkadaşları, aracın peşinden koşarak iadeyi engellemek için “Bayılma numarası yap Harun!” diye bağırıyor. l DHA Ercan Birol Emekli Tuğgeneral Ercan Birol’a göre, terör örgütü lideri Abdullah Öcalan’ın yakalanma süreci, askerin Süleyman Demirel’e verdiği brifingle başladı. MAYIS 1998’DE ÜZÜMLÜ KARAKOLU’NDA NE OLDU? Öcalan’ı yakalatan brifing İPEK ÖZBEY 4 Yıl 1998... Süleyman Şah Türbesi, PKK terörü ve Hatay krizleriyle Ankara ile Şam arasındaki ipler kopmak üzereydi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in Meclis’teki “Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı ve sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha dünyaya ilan ediyorum” uyarısı Suriye’de büyük tedirginlik yaratmıştı. 4 Tarihi konuşmanın ardından resmi açıklamalar ve NATO tatbikatında Suriye’nin de hedef ülkeler arasında gösterilmesi üzerine Hafız Esad pes edecek, Abdullah Öcalan’ın Suriye’yi terk etmesini isteyecekti... Teröristbaşının 20 yıl önce şubat ayında Kenya’da yakalanmasıyla son bulan takip sürecinin nasıl başladığını 2. Zırhlı Tugay Komutanı emekli Tuğgeneral Ercan Birol anlattı. n Sayın Birol, önce Mayıs 1998’e gidelim… O tarihte Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Üzümlü Karakolu’nu ziyaret etmek istedi. Çünkü o karakol kış aylarında büyük bir çığ felaketine maruz kalmıştı. Ayrıca o yıllarda hatırlanacağı üzere o karakolumuza pek çok terör saldırısı olmuştu. Hem şehitler için başsağlığı dileme, hem de çığ felaketi için geçmiş olsun deme amacıyla bir ziyaret düzenlenmişti. O ziyarette kendisine 2. Ordu Komutanı olan Orgeneral Rasim Betir brifing verdi. Hazırlıklarını biz karargâh subayları yapmıştık. İçeriği, teröre karşı alınması gereken tedbirlere ilişkin önerilerdi. Bunlar arasında da özellikle terör örgütü üzerinde şok etkisi yapabilecek bir olay olmalıydı, o da terör örgütü liderinin ele geçirilmesiydi.  Terör örgütü liderinin ele geçirilmesi başka zamanlarda da düşünüldü elbet ama sonuç alınamadı. Hatta Suriye, terör örgütü liderinin kendi topraklarında olduğunu inkâr ediyordu. Bizim önerimiz şuydu: Askeri güç kullanarak Suriye üzerinde bir baskı yaratalım ve terör örgütü liderinin teslimini sağlayalım.  ‘36 saat kazandırın’ n Peki Demirel kabul etti mi? “Bunun için ne yapacaksınız” diye sordu. Org. Rasim Betir de “Suriye’ye iki koldan girip iki kulak kopartırsak bu epey bir etki yapar. Terör örgütü liderini bize teslim etmek zorunda kalırlar” dedi. Hatay civarında, İskenderun, Gaziantep, Maraş tugaylarıyla, Afrin, İdlib, Halep bölgesinin ele geçirilmesi ve Urfa, Diyarbakır, Şırnak tugaylarıyla da Kamışlı’ya girilirse başarı elde edebileceğimizi düşünüyorduk. Çünkü o günlerde bir istihbarat almıştık. Bu istihbarata göre Suriye Kara Kuvvetleri çok zayıf bir dönemini yaşıyordu. Ve yaptıkları bir tatbikatta araç ve tankların sadece yüzde 27 kadarının kışlalardan dışarı çıkabildiğini haber almıştık. Demirel, brifingi aldıktan sonra “Bu komşu ülkeye bir taarruzı harekâttır. Ben uluslararası kamuoyuna ne derim?” Emekli Org. Rasim Betir “Bize bir 36 saat kazandırın yeter” dedi.    n 36 saat yetecek miydi? Uluslararası kuruluşların ateşkes isteyebilecekleri ve harekâtı durdurun diye araya girmeleri beklenirdi. Planlarımıza göre de ertesi gün akşama kadar hedefler ele geçirilebilirdi. Amaç Suriye’nin işgali değil, uygulanacak askeri güçle siyasi sonucun alınmasıydı. Bu olay o gün için orada bitti. 16 Eylül 1998’de Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş, Cilvegözü’nde bir konuşma yaptı ve “Sabrımızı taşırmasınlar, gelip alırız” dedi. 1 Ekim’de TBMM’de Süleyman Demirel aynı mealde bir konuşma gerçekleştirdi. Bu konuşmalardan sonra en üst kademede ne tür talimatlar verildi bilmiyorum ama Kara Kuvvetleri’nden 2. Ordu Komutanlığı’na gelen emirler vardı. Göstere göstere Suriye’ye n Size gelen emir, harekât emri miydi? O günlerde düzenlenen NATO tatbikatı için NATO ülkelerinden subaylar Gaziantep’e geldiler, hudut hattındaki faaliyetleri gördüler. O tatbikatın görünürdeki amacı; Suriye’ye karşı ya da Suriye’den bir harekât olursa NATO ülkeleri Türkiye’nin yanında olacaklar. Perde arkasındaki niyet, gerçekten Suriye’ye girmekte kararlı mıyız, bunu ölçmekti. Genel olarak taarruz harekâtı büyük gizlilik içinde yapılır. O günlerde farklı bir davranış biçimi içindeydik. Zırhlıların antenlerine Türk bayrakları çekildi, göstere göstere Suriye’ye gireceğiz diyorduk. NATO subayları ülkelerine döndüler ve yetkili kurullarına aldıkları istihbaratı değerlendirdiler diye düşünüyorum. Bu arada Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek TürkiyeŞam arasında mekik diplomasisi yürüttü. Türkiye’ye “Sakin olun, Apo’yu teslim edecekler”, Şam’a, “Türkler kararlı, Apo’yu verin” diyordu. Ekimin ortalarına doğru Suriye hükümeti resmi bir açıklama yaptı, “Apo Suriye’de değil” dedi. Adana Mutabakatı görüşülüyordu. İkinci Ordu Komutanı’na bir görev verildi. Malatya’daki toplantıda Suriye yetkilileri teröristi gönderdiklerini söylediler. Apo, işte bu görüşmeler esnasında gönderildi. Yunanistan’a gitti, barınamadı. Rusya’ya ve İtalya’ya geçti. Son olarak da Kenya’da yakalandı.  n Ve “Apo’yu Demirel’e verilen brifing yakalattı” diyorsunuz, öyle mi? Öyle olduğu kanaatindeyim. Çünkü Cumhurbaşkanı, terörist Apo’nun teslimi konusunda artık askeri güç kullanmanın zorunlu hale geldiği kanaatine ulaşmıştı. KURTULUŞ ARI
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle