11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 24 OCAK 2020 CUMA [email protected] EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Kalpaksız Kuvayi Milliyeci: Uğur Mumcu U“U“hYBğiğçeiuuzbtrrmiirMdMeebzuuikamçmaimmcncuauddıegegrvaadyezzıetele”rattçereai”ccldimiclleüiiağğğmdiiilnıld.ediseri. ALEV COŞKUN Uğur Mumcu ile simgeleşmiş isimler vardır: “Sakıncalı piyade”, “araştırmacı gazeteci”, “Uğur Mumcu gazeteciliği”, “Kalpaksız Kuvvacı” gibi... Yazımda başlık olarak, “Kalpaksız Kuvayi Milliyeci Uğur Mumcu”yu seçtim. Bugünün koşullarında bu isim, Uğur Mumcu’yu eksiksiz anlatmaya yeterlidir. Son Görüşmem Dostum, yol arkadaşım, fikir yoldaşım Uğur Mumcu, bundan 27 yıl önce, 24 Ocak 1993’te saat 13.15’te arabasına konulan bir bombanın patlamasıyla şehit edildi. 21 Ocak 1993 günü Uğur Mumcu, Cumhuriyet gazetesinin toplantısı için Ankara’dan İstanbul’a gelmişti. 22 Ocak Perşembe günü, gazetenin Cağaloğlu’daki eski merkezinde Nadir Nadi’nin odasında Uğur Mumcu, İlhan Selçuk ve ben, üç kişi uzun bir toplantıda bulunduk. O sırada Cumhuriyet gazetesini yayımlayan Cumhuriyet Gazetecilik ve Yayıncılık Anonim Şirketi’nin Yönetim Kurulu Başkanı’ydım. Cumhuriyet gazetesi için planlanan, tasarlanan Cumhuriyet Vakfı kuruluşunun ayrıntıları üzerinde uzun uzun konuşuldu. Uğur Mumcu, o tarihte yazdığı yazılardan söz etti ve hazırlamakta olduğu PKK ile ilgili kitap taslağını anlattı ve o gün Ankara’ya geriye döndü. Alçakgönüllü Aile ve Etkin Gençlik Yılları Uğur Mumcu, Ankara’da alçakgönüllü bir memur ailesinin çocuğu olarak 22 Ağustos 1942’de doğmuştur. Ankara’da Devrim İlkokulu, Cumhuriyet Ortaokulu ve Deneme Lisesi’ni bitirdikten sonra 1961’de Ankara Hukuk Fakültesi’ne girdi. Hukuk devleti anlayışını kurallaştıran, hak ve özgürlüklere önem veren 1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlükler ortamında fakülte yılları coşkulu ve etkin geçti. Anayasa sol düşüncenin gelişmesini sağlamış, daha önce yasak lı olan birçok sol kitap yayımlanmıştı. Uğur o günlerde, daha 20 yaşındayken “Türk sosyalizmi” başlıklı yazısıyla “Yunus Nadi Makale Yarışması”nı kazandı. Hukuk fakültesinde düzenlediği ve örgütlediği açıkoturumlarda etkin ve önemli öğrenci liderleri arasında yer almıştı. Hukuk fakültesini bitirince, önce dil öğrenmek için İngiltere’ye gitti. Daha sonra, Ankara Hukuk Fakültesi’nde İdare Hukuku Kürsüsü’ne asistan olarak girdi. Ciddi bir hukukçu olarak akademik dünyada ilerlemek istiyordu. Sakıncalı Piyade Ancak 12 Mart müdahalesi gelmişti ve Uğur, yönetimin aydınlara yönelik baskıcı tutumundan payına düşeni aldı, tutuklandı ve askerliğini “sakıncalı piyade” olarak yaptı. Bu olaydan sonra da, akademik dünyadaki yolunu bırakarak kendisini araştırmacı gazeteciliğe verdi. Askerlik dönüşü Yön, Devrim, Türksolu, Yeni Ortam, Akşam ve Milliyet’te çalıştı. Cumhuriyet gazetesinde kendisini buldu. Atatürkçü, laik, Cumhuriyetçi, solcu ve demokrat kimliğiyle Türkiye’nin sorunlarına kendisini adadı. Devrimci, Kuvayi Milliyeci, hep emekten yana, sorgulayıcı, araştırmacı gazeteciliğin simgesi oldu. Kesişen Yollar Uğur’la yollarımız 1970’ten sonra kesişti. Demokratik sol anlayış ve Ecevit’in liderliğinde genç bir politikacı olarak Meclis’e girdim. 1973’te İzmir milletvekili, 1978’de Turizm ve Tanıtma Bakanı oldum. Basın Yayın Genel Müdürlüğü de bana bağlı idi. Uğur’un fakülteden çok yakın arkadaşı Doç. Dr. Adil Özkol’la danışmanım olarak birlikte çalışıyorduk. Böylece Uğur’la dostluğumuz ve düşünce yakınlığımız güçlenmişti. Uğur Mumcu’nun gazetecilikte yükselişi Cumhuriyet’te “Gözlem” sütununda yazdığı yazılarla olmuştur. Uğur’un 12 Eylül öncesi Cumhuriyet’teki silah kaçakçılığı ile yazı dizisi büyük ses getirmişti. Uğur, silah ve uyuşturucu kaçakçılarını, onlarla resim çektiren valileri, güvenlikçileri yazıyor ve “terör örgütleriyle silah kaçakçıları arasındaki yoğun ilişkiyi” ortaya koyuyordu. Öldürülmeden önce, ABD’nin Ortadoğu’daki politikalarını ve ılımlı İslam devletinin unsurlarını irdeleyen yazılar yazıyordu. Uğur, Ortadoğu’da Arap, Müslüman şeyhlerin derdinin imanının para olduğunu belirtiyor ve “Dünyada insan insanın kurdudur. Ama Ortadoğu’da Müslüman, Müslümanın kurdudur” diyordu. Bilardo Teorisi Ortadoğu ile ilgili “Bilardo Oyunu” yazısından söz etmek istiyorum. Uğur, şöyle diyordu: “(...) Körfez savaşı sonrasının diplomasisi bir ‘bilardo oyunu’ gibi oynanıyor. ABD, bilardo sopası ile Irak’ı vuruyor, Irak topu Kürt topuna vuruyor. Kürt topu da Kıbrıs topuna! Bu ‘zincirleme reaksiyon’ Türk dış siyasetinin manevra alanını iyice daraltıyor. Türkiye, KürtErmeniRumAvrupa ve Amerikan kıskacında büyük bir yalnızlığa itiliyor. Ve bunun adı da ‘aktif politika’ oluyor.(...)” (Cumhuriyet, 16 Mart 1991) Uğur, Aralık 1992’de “TarikatSiyasetTicaret devletin resmi ideolojisinin üç ayağını oluşturuyor” diyordu. Uğur ve İmam Hatipler Uğur’un aşırı dincilerin tepkisini çeken en son yazısı, “İmamSubay” adını taşıyan yazıdır. Uğur, imam hatipli doktor, İmam hatipli yargıç, imam hatipli kaymakam ve vali devrinin açılacağını belirtiyor ve “Yaşa var ol Harbiye / Selamünaleyküm sivil toplum/ Maşallah ikinci cumhuriyet/ Ruhuna el fatiha laiklik” diyordu. Uğur Mumcu Gazeteciliği Uğur Mumcu yazılarında bir konuyu alır, inceler somut verilere ulaşır, irdeler ve yazısını yazardı. Kimileri, “Uğur Mumcu gazeteciliği bana bir şey ifade etmiyor” diyor. Uğur Mumcu gazeteciliği, çalışmaktır, araştırmaktır, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve laik ilkelere inanmak ve savunmaktır. Uğur Mumcu gazeteciliği “Yetmez ama evet”çi değildir. Uğur Mumcu gazeteciliğinde “Bizi de kandırdılar” cüm lesi hiçbir biçimde yer almadı. Bu nedenle “yetmez ama evetçiler” Uğur’u sevmezler. Uğur Mumcu gazeteciliğinden de anlamazlar. Büyük Tören Uğur’un cenazesi, 27 Ocak günü Ankara’da büyük bir törenle kaldırıldı. Dillerde “Ankara’nın taşına bak/ gözlerimin yaşına bak” dizeleri vardı ve yüzbinler, Ankara caddelerine taşıyordu. İlk tören Cumhuriyet gazetesi Ankara Bürosu önünde yapıldı. Katılan halk, onu Maltepe Camii’ne götürdü. Görülmemiş bir kalabalık, birlik ve beraberlik vardı. Adeta Ankara ayağa kalkmıştı. Yağmur dinmeden yağıyordu. Ankara halkı gözleri yaşlı onu uğurluyordu. Halk, Devrime Sahip Çıkıyor İlhan Selçuk, Uğur’un cenazesini anlattığı, “Halk Devrime Sahip Çıkıyor” başlıklı yazısında: “Aydınlanma devrimi sürüyor... Uğur’un tabutu bu devrimin bayrağı gibi. Son yolculuğuna uğurlandı. Halk, Uğur’a sahip çıkıyor. Halk devrime sahip çıkıyor” diyordu. (Cumhuriyet, 27.01.1993) “Korkmadan öldük ey halkım, unutma bizi” diyen Uğur Mumcu’ya Ankara halkı açıkça ve gönülden yanıt veriyordu. Neden Kalpaksız Kuvayi Milliyeci? Uğur Mumcu’ya neden “Kalpaksız Kuvayi Milliyeci” deniliyordu? Çünkü genç yaşta Anadolu İhtilali’nin temel köklerini benimsemişti. Atatürk’ün antiemperyalist duruşunu özümsemişti. Aydınlanma devrimlerini, çağdaş ve laik Türk toplumunun önemini kavramıştı. Uğur, onun için “Kalpaksız Kuvayi Milliyeci”dir. Ne demişti Atatürk? “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” İşte bu onurlu düşünceyi Uğur tüm benliğinde duyumsuyordu. İşte bu nedenlerle antiemperyalist, Kuvayi Milliyeci, Atatürkçü Uğur’u öldürdüler. Uğur’a Sahip Çıkmak Aydınlanma devrimi ve antiemperyalist düşünce Cumhuriyet gazetesinin temel ilkesidir ve bu ilke sürecektir. İlhan Selçuk, aydınlanma devrimi ile Uğur’un iç içe geçişini ve yolunu değiştirip döneklerle olan çatışmasını ne güzel anlatmıştır. Şöyle ki: “Gazetemizin 20. yüzyılın ilk çeyreğinden bugüne değin hiç sapmadan Aydınlanma yolunda yürümesi bir rastlantı değil... Uğur Mumcu’nun Cumhuriyet gazetesinde bir Uğur Mumcu olması bir rastlantı değil... Son yıllarda çoğu aydın sanılan kişinin yolunu sapıtması ve tutarsızlığa düşmesi de bir rastlantı değil...”(Cumhuriyet, 29.01.1993) Uğur, gazeten Cumhuriyet, senin düşündüğün yolda mücadelesini sürdürecektir. Cumhuriyet felsefesine, Atatürk’ün Aydınlanma devrimlerine sahip çıkacaktır. Işıklar içinde uyu. Uğur Mumcu’nun katli: Atatürk’e ve Cumhuriyete suikast! Uğur Mumcu’nun katledilmesi, Bağımsızlığa, Cumhuriyet’e, Demokrasiye, Laikliğe, Sosyal Devlete, Hukuk Devleti’ne ve Atatürk’e karşı sistematik olarak uygulanan suikastların doruk noktalarından birini oluşturur. Türkiye zorla gerçekleştirilen rejim değişikliğine, böyle cinayetlerle getirilmiştir. HHH Eksiği olan ama fazlası olmayan, katledilenler listesini özetleyeyim: Doç. Orhan Yavuz. Ankara Savcısı Doğan Öz. Doç. Bedrettin Cömert. Prof. Bedri Karafakioğlu. Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi. Prof. Ümit Doğanay. Prof. Cavit Orhan Tütengil. Televizyoncu, gazeteci Ümit Kaftancıoğlu. DİSK Başkanı Kemal Türkler. Prof. Muammer Aksoy. Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç. Yazar, din bilgini Turan Dursun. Doç. Dr. Bahriye Üçok. Politikacı, şair ve yazar Musa Anter. Cumhuriyet’in köşe yazarı Uğur Mumcu. Gümüşhane Baro Başkanı Ali Günday. İşadamı Özdemir Sabancı. Maden İş Genel Başkanı Şemsi Denizer. Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı. Dr. Necip Hablemitoğlu. HHH Demokrat, Cumhuriyetçi, Atatürkçü aydınların öldürülmeleri iki ayrı dönemde gerçekleştirilmiştir: Birinci dönem, 1970’lerde Milliyetçi Cephe Hükümetleri ile başlayan ve kabaca “sağsol çatışması” denilerek örtbas edilen cinayetlerdir. İlk dönemdeki cinayetler amaçlarını gerçekleştirdi ve 1961 Anayasası’nı yok eden 12 Eylül 1980 Darbesi ile bitirildi. HHH Tam on yıl, Emperyalizmin iktidarında yaşanan Evren/Özal baskı dönemi boyunca cinayet işlenmedi. İkinci dönemdeki cinayetler, ülkede Demokrasiye dönüş tohumlarının yeşermeye başladığı 1990 yılında 31 Ocak’ta Prof. Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle yeniden başladı. Yakalanan sanıkların mahkemelerdeki ifadelerine göre de, 1990’lı yıllara damgasını vuran cinayetler, Türkiye’deki siyasal iktidarların gözleri önünde, komşu bir ülkenin desteklediği şeriatçı örgütlerin katılmasıyla tezgâhlanmıştı. Bu yeni cinayet dalgasının arkasında, hem İran’ın rejim ihraç planı, hem de 12 Eylül askeri yönetimiyle, Özal iktidarının yarattığı, Atatürk ve Cumhuriyet karşıtı yeni siyasal ve kültürel ortam vardı. Bu dönem içinde, aralarında kendini “İslamcı feminist” diye niteleyen Konca Kuriş de olmak üzere pek çok insanı öldüren Hizbullah adlı örgütün korkunç cinayetleri de kamuoyu tarafından hâlâ unutulmamıştır. HHH Uğur Mumcu, yazıları ve kitaplarıyla, Rabıta üzerinden tarikatları ve dincileri, PKK üzerinden etnikçileri, “liboşluk” üzerinden “Yetmez ama Evetçi” ikinci Cumhuriyetçileri, mafya üzerinden siyasetticaret ilişkilerini belirlemiş ve kamuoyunu uyarmıştı. Bütün öteki Atatürkçülerle birlikte, haince katledildi ve sonuç olarak ülke, Birinci Meşrutiyet’in bile gerisine götürüldü. HHH Uğur Mumcu’nun anısı, Atatürkçü Cumhuriyetçi Demokratlara, mücadelelerinde ışık tutacaktır! YAŞASIN ATATÜRK VE DEMOKRATİK CUMHURİYET! UĞUR MUMCU’YA ÖZLEM DAVER DARENDE EMEKLI DIPLOMATYAZAR 24Ocak, onurlu yaşamını ülkesi için feda eden, Kemalizmin, ulusal bağımsızlığın ve laikliğin yılmaz savunucusu Uğur Mumcu’yu yitirdiğimiz acılarla dolu gündür. Uğur Mumcu, ilkelerinden asla ödün vermeyen güçlü kişiliğiyle bir inanç, onur ve erdem anıtı idi bizler için. Uğur Mumcu, Kuvayı Milliye ruhunun aramızda soluk olan inançlı temsilcisiydi. Türkiye’ye egemen olmak isteyen iç ve dış güçlerin oyunlarını ortaya çıkaran Uğur Mumcu’nun uyarılarını, ne acıdır ki toplumumuz göz ardı etti. Gereken dersi çıkaramadı. Değerli yazarımız Ali Sirmen, Cumhuriyet’te yayımlanan 25 Ocak 2008 tarihli yazısında Uğur Mumcu için şunları yazmıştı: “Gerçekten eğer toplum Uğur Mumcu gibi olabilseydi veya gerekli dersi çıkarmayı başarabilseydi bugün içinde bulunduğumuz duruma düşmezdik.” Uğur Mumcu, kendisi gibi Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucusu olan ak saçlı dostları Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, bilge insan Ceyhun Atuf Kansu, Prof. Muammer Aksoy, Prof. Tarık Zafer Tunaya ve Nadir Nadi için şunları yazmıştı: “Günümüzün Kuvayı Milliyecileri ne kalpak takarlar başlarına ne boyunlarına fişeklik ne de bellerine taban ca. Onlar bağımsızlık inancını günümüzün kurt kapanlarıyla dolu çıkar dünyasında dirençle, özveriyle savunan kalpaksız Kuvayi Milliyecidirler. Onlar Atatürk’ün Cumhuriyeti emanet ettiği gençlerdir.” Uğur Mumcu, bu topraklarda bir sömürge aydını gibi dolaşanlara, karşıdevrimcilere, siyaseti kendi kişisel çıkarları için kullananlara karşı Mustafa Kemal’in anısını yücelterek kalemiyle savaştı. Yurdunun sorunlarını kendine dert edinmiş, sözünü kimseden çekinmeyen gerçek bir yurtseverdi. Bugün hayatta olsaydı, Lozan’ı ağır bir dille eleştiren, Sevr’i diriltmek isteyen iç ve dış güçlere karşı mücadelesini sürdürür, ülkemizin bugün “mütareke” döneminden daha tehlikeli bir durumla karşı karşıya olduğunu halkımıza anlatırdı. Şimdi aramızda olmayan değerli yazar Oktay Akbal, Uğur Mumcu için şunları yazmıştı: “Sevgili Uğur Mumcu bir yıldız gibi geldin geçtin Türk tarihinden. Ardından inanç ışıkları bırakarak.” Bizlere inanç ışıklarını bırakan, o özgür sesi, onun çok sevdiği Sabahattin Ali’nin unutulmaz dizeleriyle saygı ve artan bir özlemle anıyorum: “Hisler kambur oluyor dökülünce yazıya Kısacası gönlümü verdim ulu Gazi’ye Göğsümde şimdi onun aşkı yatıyor.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle