12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 18 OCAK 2020 CUMARTESİ EDİTÖR: ORHUN ATMIŞ TASARIM: BAHADIR AKTAŞ kültür Anadolu’da ‘Sıfır Bir’ fırtınasıieflniklmçhloaefkrtdiazelsneonbneirnuinodladu ORHUN ATMIŞ Büyük bir başarıya imza atarak vizyondaki ilk hafta sonunda gişede büyük bir atılım yapan “Sıfır Bir” filminin oyuncuları izleyicilerle buluşmak için gittikleri şehirlerde etkileyici bir ilgi ve sevgi seliyle karşılanıyor. Hatta izdihamlar yaşanıyor. Film, ilk hafta sonunda (vizyon tarihi 10 Ocak) 280 bin izlendi ve sayının 1 milyonu aşması bekleniyor. Oyuncuların büyük bir kısmının amatör olduğu “Sıfır Bir”in sinemada gördüğü ilgi, ekibin önceki işlerini bilenler ve takip edenler için sürpriz değil aslında. Dizisi sona erdi Başa, yani 2016 yılına dönelim. “Sıfır Bir Bir Zamanlar Adana’da” dizisi YouTube’da yayımlanmaya başladıktan sonra bir internet fenomeni haline geldi. Bu da dizinin Blu TV tarafından satın alınmasını ve kendi dijital platformunda izleyiciyle buluşturmasını sağladı. Sıfır Bir ekibinin kitlesini genişletmesi de bu döneme denk geliyor. Diziyi hiç izlememiş olanlar bile mutlaka reklam panolarında afişlerini görmüştür. Dizi 43 bölümün ardından geçen haziran ayında final yaptı. Sonra da aynı ekip “Sıfır Bir” filminin çalışmalarına başladı. Kadri Beran Taşkın’ın yönettiği filmin senaristleri anonim, açıklanmıyor. CGV Mars Dağıtım aracılığıyla vizyona giren film ise çevrelerindeki haksızlıkları kendileri çözmeye çalışan Adanalı bir grup yakın dostu anlatıyor. “Herkes Sussa Biz Susmak” sloganıy la izleyiciyle buluşan filmde, Adanalı dost lar İzmir’de bağımsız bir milletvekili adayı ve çevresindeki mafyayla mücadele ediyorlar. “Sı fır Bir”de bol şiddet ve kan görüntüleri yer alı yor. Ama çekimler dizi yi izlemeyenler için bek Film ekibi her şehirde büyük ilgi görüyor. lenmedik derecede profesyonel. Filmi izlediğimiz Rexx Sineması’nda insanlar sinema salonun dan alkışlarla ayrıldılar. Bunun her salon da yaşandığını tahmin etmek de zor de ğil. Adaletsizliğin en önemli problemler den biri olduğu Türkiye’de, kurgu da olsa bir grup arkadaşın bu adaletsizliklere kar şı “samimiyetle” savaşması, neden bu ka dar ilgiyle karşılandığının cevabı olabilir belki de. Altan Öymen Aslı Öymen ‘Gazetecilikten vazgeçmeyin’ Kadıköy Belediyesi ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin birlikte düzenlediği “Medya Şöyleşileri” etkinliğinin ilki önceki gün Caddebostan Kültür Merkezi’nde yapıldı. Medya Şöyleşileri’nin ilk konuğu usta gazeteci Altan Öymen ve Woman TV Program Yapımcısı kızı Aslı Öymen oldu. Moderatörlüğünü Aslı Öymen’in üstlendiği toplantıda TGC Onur Kurulu Başkanı Altan Öymen, “Gazetecilik mesleğinden vazgeçmeyin. Yaşadığımız dönemden tedirgin olmayın, bunlar geçecek. Gazetecilik yaparken insanın canı sıkılmaz, her şeyi, herkesten önce öğrenirsiniz, Türkiye’yi görür, dünyayı görür, öğrenirsiniz” diye konuştu. Gençler sanata erişebilsin diye İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Eczacıbaşı Topluluğu’nun ortak projesi “Eczacıbaşı Kültür Sanat Kart”, öğrencilere 250 TL değerinde kart hediye edecek. İKSV’nin düzenlediği tüm etkinliklerde ve İstanbul Modern’e ziyarette kullanabilecek kart, 1825 yaş arası 2 bin 000 üniversite öğrencisine verilecek. Üniversite öğrencileri, 20 Ocak’tan itibaren www.kultursanatkart.com adresi üzerinden başvuruda bulunabilecekler. Başvuru süresi 2 Şubat’ta sona erecek. Tolkien’in oğlu yaşamını yitirdi “Yüzüklerin Efendi si” serisinin yaza rı J.R.R Tolkien’in oğlu Christopher Tolkien, 95 yaşın da hayatını kay betti. Christopher Tolkien yaşamının büyük bir kısmı Christopher Tolkien nı, fantastik kurgu romanları yazan babası J.R.R. Tolkien’in yazdıkları nı düzenleyerek geçirdi. Babasının yayınlanmamış birçok eserini de okura kazandıran Christopher Tol kien, “Yüzüklerin Efendisi” serisi nin haritalarını da bizzat çizmişti. Mektup bitti ama pul çoğalarak yaşıyor! Para meta pul ise kültürdür NURDURAN DUMAN İnsan doğasının kendine özgü zamanı var, yaşantı deneyimlerini özüyle buluşturup varoluşla kaynaşmasının bir hızı. Mektup, kartpostal bu hızın, belki bazen geç ama yeterince yaşanmasına olanak sağlıyordu. Şimdinin harika iletişim yeteneği ise modern hayat için sağladığı bir dolu yarar bir yana, o hızı doğamıza göre doğru yaşamadığımız için olumsuz sonuçlara da neden olabiliyor. Doğamızın gereği demlenmesi gereken duygular, pişmesi gereken ilişki, iletişim süreçleri hep bu yeni iletişim çağının hızında pas geçiliyor. İşin acı yanı bu çılgın hız artık o kadar doğal sayılıyor ki bu olumsuz sonuçlarının farkına bile varmadan ilişkiler, iletişimler tüketiyoruz, ardı ardına, bazen henüz derinliğin ikinci katmanına bile geçemeden, bir sonraki hızdan şeye geçerek. Oysa etten kemikten, duygudan düşünceden, daha bir dolu insani özellikten oluşması gereken ama hızdan başkasına eli ermeyen o şeye. Tüm bilgiye ulaşılabilir Evet, bu metin bir mektup methiyesi, bir pul mersiyesi olabilirdi. Pul da mektup gibi ölmüş olsaydı. Mektup yok, pul nerede, diye sorduğumuzda ise karşımıza geniş mi geniş bir pul dünyası çıkıyor. Pul da pulculuk (filateli) da dipdiri, kendi hızıyla kendi yörüngesinde dönüp duruyor, ilerleyerek. Mektup üzerinde pulun, taşıma ücreti olduğunu biliyoruz. Pul 1841’de İngiltere’de işleme girdi. Pul gelişimi ilgi çektiğinden posta idareleri tarafından görkemli, değişik konularda pul üretilerek meraklıların ilgisini sağladı. Günümüzde iletişim araçları pulu geri planda bıraksa bile, posta idarelerinin meraklıları için çıkardığı pullar sayesinde pul ticareti devam etmekte, kurulmuş şirketlere yenileri eklenmekte, hatta pul müzayedeleri yapılmakta. Ulusal, uluslararası yarışmalar ise bu dünyada oldukça önem Arman Arıkan Kamer Pul Evi, Galata’daki Galip Dede Caddesi’nde 1942 yılından bu yana hizmet veriyor. li. Pul sosyal, ticari, tarihi, siyasi dahil içinde neredeyse her şey olan bir kültür değeri. Pulları takip ederek insanın yeryüzünde ürettiği neredeyse tüm bilgiye ulaşılabilir. En büyüklerinden “Kamer Pul Evi” Galata’daki Galip Dede Caddesi üzerinde bu dünyaya ta en baştan giriş yapanlardan, Türkiye’deki kuruculardan. 1942 yılında Kamer Arıkan tarafından açılmış, şimdi kültür dünyamız için üstlendiği sorumluluğu Arman Arıkan yürütmekte. Türkiye’nin en büyük pul koleksiyoncularından biri olan Arman Bey birçok madalya kazanmış. “Pul kültürdür” diyor Arman Bey, “Ülkesini, para birimini, nerededir, ne için çıkmıştır belirten, her konuda pul var. Coğrafya, tıp, gemi, uçak... Oscar ödülü kazanıyor pulu çıkıyor, Nobel kazanıyor pulu ba sılıyor. 10 yaşımdaydım, babam bana küçük bir pul defteri verdi, içinde damgalı hayvan temalı resimler vardı, koşan eden yaramaz bir çocuktum, durur o hayvanlara bakar incelerdim. O merak 18 yaşımda gümüş madalya kazanmamı sağladı. İyi bir pul koleksiyoncusu olmak isteyenlere önerim doğru desteği almaları. Kendi başınıza pul koleksiyoncusu olamazsınız, bilen yeri, bilen birini bulmalısınız. Pulculukta usta çırak ilişkisi önemli. Pul aldığınız zaman en aşağı bir 20 yıl beklemeniz gerek ki ekmek yiyebilesiniz. 1955’lerde pul o kadar önemliydi ki altın borsasında altın oynanmıyordu, pul oynanıyordu.” Pul içine girdikçe derinleşen, genişleyen bir konu. Televizyonlardaki bilgi yarışmalarını kazanmak isteyenler pul toplamaya, pul kitapları okumaya başlasalar yeridir. Kırkbinsinek ‘Toprak Ana’ (Venüs Müzik) Kırkbinsinek “Sis Pus Sus” ile yılın en iyi saykodelik albümlerinden birini çıkarmıştı, 2015 tarihinde. Hemen bir yıl sonra yeni bir albüm kaydetmişlerdi, ancak muhtelif sorunlarla hem yayımlanması dört buçuk yıl sonra gerçekleşmiş hem de içeriği değişmişti. Önce iki Alman firması ile yaşanan gelişmelerden sonra anlaşmaları zamanaşımına uğramıştı. Bu zaman zarfında albüm yeniden miks yapılmış, bu süreçte de çellocu Barış Güvenenler ayrılmış, basçı Tolga Öztürk askere gitmiş, topluluğa gitarcı Volkan İncüvez dahil olmuştu. Bunun üzerine kayıtlardaki çello kanalı çıkarıldı, yerine gitarlar eklendi. Bu değişimle topluluğun sound’u daha kompakt bir hale geldi, besteler de kompleks bir yapıya büründü, biteviye gitar müziği oldu. Yeni albüm “Toprak Ana” ilkine göre daha fazla yazılı müzik hissi yaratıyor. İçindeki doğaçlamalar kompozisyona daha fazla bağlı. Bir de ilki gibi farklı stüdyolar ve zamanlarda kaydedilmiş olmadığı için konsepti daha bütünlüklü. Makamsal etkili melodik sololar, Anadolu motifli progresif doğaçlamalar, saykodelik Krautrock pasajlar, cazrock tesirli gitarlar, helezonik vokaller; bir de yaşamın anlamını doğada arayan felsefi sözler; güzel Kırkbinsinek müziğinin alameti farikaları... [email protected] Mavi Güneş 69 ‘3 Çember / Yafta’(Zel Zele Records) Tam bir proje adamı, ekseri BaBaZula ile tanınan Murat Ertel. İçinde yer aldığı son plak olan Mavi Güneş 69, aslında onun ilk projesi; 1964 doğumlu müzisyenin henüz beş yaşındayken iki komşu çocuğuyla oluşturduğu. Çizdiği bir resimde güneşi maviye boyadığı için resim öğretmeni tarafından uyarılmıştı Murat. Babası Mengü Bey de çocuğun hayal gücünü sınırlandırdığını söyleyerek oğlunun hayal dünyasına sahip çıkmıştı. Sadece birkaç ay varlığını sürdüren bu çocuk oyunu biçimindeki proje, 2019 yılına kadar anılarda kalmıştı. Murat, Mavi Güneş 69’u şimdi sanatçı eşi Esma ve iki çocuklarını (Arel ile Eren Devran) ve basçı Can Aydemir’i yanına alarak yeniden hayata geçiriyor. İlk ürün de iki şarkılık bir 45’lik. Re enkarnasyona gönderme yapan ilk parça “3 Çember” defalarca can bulan ruhun hayat yolculuğu. “Yafta” ise ezberlere karşı müzikal bir direniş. Halk destanlarından, elektronik ve saykodelik müzikten etkilenen Mavi Güneş 69, temsil ettiği fikirler açısından önemli. Bu projenin zihninde çocuk oyunu gibi müzik; saflık, doğallık ve basitlik içinde sanat yapmak yatıyor. Mavi Güneş 69 bize sadece hayal gücünün sınırsızlığını değil, özgür ve cesur olduğumuz sürece daha yaratıcı olabileceğimizi de öğretiyor. Değerlerimiz… 68 Kuşağı’nın nasıl ve niçin, hangi ortamda doğduğunu yazıyorum şimdilerde, yakında kitaplaşacak. Hiçbir şeyin kendiliğinden olmadığını düşündüm 68’i yazarken. Cumhuriyetin ilk kuşağının yetiştirdiği genç aydınlar, 1950’lerde, 1960’larda çocukluklarını ve ilk gençliklerini yaşayanlara yaşamı savunan direnişleriyle örnek ve öncü olmuşlardı. Onların yaşadıklarından damıtarak yazdıkları, kitapları; ilk gençliğini yaşayanlar için hazine değerindeydi. Gazeteler, dergiler, kitaplarla gelen Yaşamın nabzının attığı Yön, Devrim, Forum, Türk Solu, Ant, Aydınlık, Emek gibi siyasal dergilerle, Varlık, Türk Dili, Yeni Ufuklar, İmece, Dost, Yeditepe, Papirüs, Yeni Dergi, Ataç, Soyut, Sesimiz gibi yazın dergilerinde yayımlanan yazılar, şiirler, karikatürlerle, telif ve çeviri kitaplarla beslenen bir kuşaktandı onlar. Öğretmenler TÖS’te, işçiler DİSK’te toplanırken onlar da FKF DevGenç’te bir araya gelen gençlerdi. Onların çocuklarıydı 12 Eylül’de çocukluklarını yaşayamayanlar. Onların çocuklarıydı annelerinin, babalarının o dönemlerde neler yaşadıklarını merak edenler, arayışı sürdürenler. Yani Türkiyemizin aydınlık geleceğiydi. Yani damar damara bağlanmıştı: Jön Türkler’den Kuvayi Milliye’ye, Köy Enstitülerinden 68 Kuşağı’na… “Şiir mi/ Sen en güzelini yazdın kardeşim” demişti onlara Hasan Hüseyin. Bir gün mutlaka özgürlük Bir düşünce silsilesi içinde Anadolu’daki insanlaşma arayışı Ulusal Kurtuluş Savaşı ile Cumhuriyete evrilmişti. Cumhuriyet devrimleriyle özgürleşme, aydınlanma, insanlaşma savaşımının 1940’lı yılların amansız kapışmaların yaşandığı dünyasında direnen insanın çoğaltması, devrimleri savunan Cumhuriyet kuşaklarını, 40 Kuşağı’nı, Köy Enstitülüler kuşağını yaratması, o kuşakların çocukları olan 68 Kuşağı’nın görkemli birikimin taşındığı bir kuşak olması büyük bir şanstı.   68 Kuşağı bir birikimdi, bir arayıştı... Gençliğe duyulan bir özlem ya da abartılmış bir efsane değil, gençliğin dünyayı değiştirme ruhuyla sürdürdüğü bir uzun yürüyüşüydü. “Bir gün mutlaka” özgürlüğe ulaşılacağı düşünün devam etmesiydi. 68, bir yürek yangınıydı; bağımsızlık ve özgürlük sevdasıydı; tıpkı Cumhuriyet devrimleri, Köy Enstitüleri, 40 kuşağı, Halkevleri gibi Cumhuriyetin ve bağımsızlığın simgesiydi. 68’in aydınlarından Ocak ayında aramızdan ayrılan aydınlarımız bunları düşündürdü bana. Gazeteci ve tiyatro yazarı Refik Erduran’ı (7 Ocak 2017), geçen hafta 118. doğum gününü kutladığımız Nâzım Hikmet’in Otobiyografi şiirindeki  “951’de bir denizde genç bir arkadaşla yürüdüm üstüne ölümün” dizesinden öğrenmiştik. İnce Memed’i ilk yayımlayan onun yayıneviydi.  Kurtuluş Savaşı üçlemesiyle (Varolmak, Hükümet Meydanı, Vatan Tutkusu) İlhan Tarus (8 Ocak 1967), 27 Mayıs öncesi “555K”nin mimarlarından Cemal Süreya (9 Ocak 1990), Tütün Zamanı ve Susuz Yaz’la Necati Cumalı (10 Ocak 2001), “Sinematek” ile yaşamı zenginleştiren Onat Kutlar (11 Ocak 1995), 1951 tutuklamalarından Kemal Bekir (13 Ocak 2014), Cemo’yla Kemal Bilbaşar (21 Ocak 1983) 68 Kuşağı’nın yazarlarıydı. Köy Enstitülerinin hocası, Mavi ve Kara Sabahattin Eyuboğlu (13 Ocak 1973), Dil Devrimi’yle Tahsin Yücel (22 Ocak 2016), 27 Mayıs öncesinin genç anayasacısı, Hürriyet’in İlanı’nı yazan, Türkiye’de Siyasi Partiler’le öğreten Tarık Zafer Tunaya (29 Ocak 1991) 68’in aydınlarındandı. Ve bugün başlayan “Adalet ve Demokrasi Haftası”nın şehitleri Muammer Aksoy ve Uğur Mumcu... HHH Bugün saat 10.00’da Mersin SMMMO’da Yeni Gelen dergisi yönetmeni B. Sadık Albayrak’la “Cumhuriyet’ten Günümüze Eğitim”i konuşacağız.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle