12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 11 OCAK 2020 CUMARTESİ EDİTÖR: ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR TASARIM: İLKNUR FİLİZ olaylar ve görüş[email protected] Türkiye, Ortadoğu’da büyüyen yangına atılmamalı, Avrupalı bir Cumhuriyet ekseninde kalarak taraflar üstü saygın ve etkin “yumuşak güç” olmalı. Son yıllarda eksenimiz kaydı: Ortadoğululaştık! Av. Ece Güner Toprak Son yıllarda, her alanda yönümüzü gelişmiş ülkelerden ziyade, “insani gelişmişlik” sıralamalarında bizden çok gerilerde olan ülkelere çevirdik. Suriye politikamız ve oluşan olağanüstü boyuttaki göç ile, hiçbir şart aranmadan para karşılığı vatandaşlık vermemiz ile, Kanal İstanbul’un pazarlandığı hedef kitle ile ve özellikle de Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin (Suriye, Mısır, Libya vb.) iç meselelerinde açıkça “taraf” tutmamız ile ülke yönetimi son birkaç yıldır Ortadoğululaşma gayretinde oldu ve bunu (maalesef) “başardı”! Son yıllarda, dış politikada karar alırken “o ülkenin vatandaşı” gibi düşünerek karar alındı, o kararların çoğu, ülkemizin menfaatına hiçbir unsur taşımıyordu. Son ABDİran geriliminin de gösterdiği üzere, Ortadoğu’da kartlar yeniden dağılacak, güç savaşları ve müzakereleri tekrar canlanacaktır. Büyük bir gayret ile gittikçe Ortadoğu’nun bir “parçası” olmak ülkemizin lehine olabilir mi? Bu yangının içinde gerçekten yer almak istiyor muyuz? Kanaatimce cevap hayır olmalı. Yönümüz, ait olduğumuz yer, Avrupa kalmalı; ancak özel konumumuz sayesinde Balkanlar, Orta Asya ve Ortadoğu’da “taraflar üstü” etkin bir rol oynayabiliriz. Bizi özel yapanı unuttuk Biliyorum, ülkemizin sadece bir kısmı coğrafi olarak Avrupa’da (ancak GSYH ve nüfus olarak çok ciddi bir kısmı), bir kısmı ise Asya’da. Bir kere şunu not edelim: Ülkemizin hiçbir kısmı Ortadoğu’da değildir. Evet, “sui generis” (şahsına münhasır) bir konumdayız. Ne tam Avrupalı ne tam Asyalıyız. Bu da esasında bizim en büyük özelliğimiz, doğru kullanılırsa en büyük şansımızdır. Bir dönem, bu “köprü”, “kavşak” konumumuzu güzel analiz edip kullanmaya başlamıştık. Örneğin Avrupalı şirketler ile Türk Cumhuriyetlerine atılımlar başlamıştı, çoğu küresel grup, merkezini bu amaçla İstanbul’da kuruyordu, Türk’ler ile ortak bölgesel yatırımlar başlamıştı. Hızla gelişen Asya’da aktif olmanın önemini yeterince anlayamadık. Akdeniz ve Balkanlar, diğer çok önemli ve ülkemiz için potansiyel taşıyan bölgelerdi, yeteri kadar değerlendiremedik. Akdeniz’de yalnız kaldık; birçok cephede diplomatik mücadele yürütmeliydik. Hem kıyıdaş ülkelerle (Mısır, İsrail, Suriye, Libya) Münhasır Ekonomik Bölge anlaşmaları müzakere etmeliydik, hem de uluslararası deniz hukuku uygulamasında, kıta sahanlığına orantılılık ve hakça paylaşım tezlerini birçok mecrada süreklilik ile savunmalıydık. (Adaların fazlasıyla lehine uygulamalar ülkemiz için önemli sorunların kaynağı.) Ancak son yıllarda tüm bu fikirleri tamamen unuttuk, tek hedefimiz (ait olmadığımız) Ortadoğu oldu. Yönümüz Avrupa olmalı “Şahsına münhasır” olmamıza rağmen, Cumhuriyetimizin açık ve bilinçli seçimidir, Avrupa ile aynı temel değerleri paylaşan bir Cumhuriyet kurulmuştur. Yaşantımızı düzenleyen tüm temel yasalar Avrupa’dan alınmıştır. Temel yönetim ilkelerimiz de aynı şekilde; demokratik parlamenter Cumhuriyet sistemi, sosyal devlet ve laiklik. Yaklaşık 70 yıldır NATO üyesiyiz, 60 yıldır Avrupa ile yoğun bağlar oluşturduk. (Ankara Anlaşması, Gümrük Birliği, AB üyeliği müzakere süreci, AB müktesebatının mevzuatımıza dahil edilmesi süreci) Bu iki “ülkeler kulübü” de (bazı hatalarına rağmen) ilkesel olarak demokrasiye önem verdiklerinden doğru yerdeyiz. Avrupa ile yoğun bağlar, ekonomi (yatırımlar, finansman, ihracat) ve insan ilişkileri (turizm) ile iyice güçlenmiştir. Son 20 yılda ülkemize gelen (iş ve aş yaratan) yatırımların yüzde 75’i Avrupa’dan gelmiştir. Gelen sermaye yatırımları, 2005’te AB müzakerelerinin başlamasıyla 10 misli artmıştır, yılda 20 milyar dolarlara çıkmıştır. (Şimdi “başkanlık sistemi” ile 5 milyar dolarlara düşmüştür.) İhracatımızın neredeyse yarısı Avrupa’ya, turizm gelirlerimizin yaklaşık yarısı Avrupa’dandır. Özetle, ekonomimiz Avrupalı bir ekonomidir. Ortalama kişi başı gelirimiz uzun yıllar 3 bin dolarlar seviyesinde tıkanıp 12 bin 500 dolarlara çıktıysa bunda en büyük pay Avrupa ile güçlenen ekonomik bağlarımız olmuştur. Bu hususu idrak etmedikçe ekonomimizi de kalıcı olarak düzeltemeyiz, 7 milyon işsizimize iş yaratamayız! (Bu arada “Başkanlık” ve AB ile ilişkilerin soğuması ile kişi başı gelir azalmaya başlamıştır ve şu an 9 binlere düşmüştür.) Yeniden yumuşak güç Şimdi ise Avrupa ile bağlarımız derin dondurucuda... Tabii bu noktaya gelmemizde Avrupa’nın çok büyük payı var, büyük hataları var. Burada ayrıntılı anlatmaya yerim yok. 2005 sonrası süreç samimiyetsiz başladı (Adaya adil çözüm bulunmadan GKRY’nin üye yapılması AB’nin ilk büyük hatasıydı.) Ancak Türkiye’nin de son yıllarda hataları çok oldu. Avrupa ile ilişkiler, “iç politika malzemesi” yapıldı, birkaç fazla oy için Avrupa’nın kilit tüm ülkeleri ile ilişkilerimiz gerildi. Güven kaybolunca kolay geri gelmiyor. Şimdi örneğin Doğu Akdeniz’de haklı tezlerimize destek verecek ülke bulamıyoruz. “Yumuşak gücümüzü” kaybettik! Yumuşak güç tanımım şöyledir: “ilham vererek uluslararası alanda güçlü bir oyuncu olmak”. “Yumuşak” güç, askeri güç kullanmadan, başka ülkelerin iç işlerine karışmadan güçlü bir oyuncu olabilmektir. Güçlü oyuncu olmayı da, milletimiz için uluslararası saygınlığa ve ekonomik kazanca dönüştürmek gerekir. Bir zamanlar “rol model” bir ülke olarak gösteriliyorduk, bu hususu birçok uluslararası toplantıda, birçok konferansta bire bir tecrübe ettim. Şimdi kimsenin adını duymak istemediği ülke muamelesi görüyoruz. “Yumuşak Gücümüzü” tekrar kazanmak için, ilham verebilmek için, dört konuda acil adım atmalıyız: Öncelikli adımlar 1İlham Veren Çağdaş Bir Demokrasi ve Hukuk Devleti Olmalıyız: Demokratik, tercihen parlamenter, bir anayasaya dönmeden bunu başarmak mümkün değildir. Mevcut anayasa ile imkânsızdır. Bu ilk adımı attıktan sonra elbette eğitimden yargıya, kadın haklarından ARGE’ye, ilham veren ülke olmak için, birçok adımın atılması gerekecektir. 2Saygın ve Etkin Taraflar Üstü Konumumuzu Tekrar Kazanmalıyız: Bölgesel gücümüz “etkin tarafsızlık” temelinde oluşmalı. Burada hedef, pasif olmak içine kapanmak değildir; taraflar üstü saygın ve “şahsına münhasır” konumumuz sayesinde yeri geldiğinde hakemliğine, arabuluculuğuna, görüşlerine müracaat edilen ülke olmaktır. Tüm taraflar ile uzman kadrolar ile güçlü ve akıllı diplomasi yürütmektir, Balkanlar’da, Orta Asya/Türk Cumhuriyetlerinde, hatta Ortadoğu’da (ancak “etkin tarafsızlıktan” çıkmayarak!). 3Tüm Ülkelerle İlişkilerimize Sadece Türkiye’nin Menfaatı Açısından Bakmalıyız: İlkesel olarak, bir ülkenin iç meseleleri bizi ilgilendirmemeli. Eğer büyük bir insani dram yaşanıyorsa Birleşmiş Milletler nezdinde diplomasi ile çaba gösterebiliriz, o kadar. Sadece Türkiye’nin menfaatını düşünmeliyiz. 4Ortadoğu Değil, Avrupa Çıpamız Olmalı: Akıllı diplomasi ile (liyakat temelli diplomatik kadrolar ile) Avrupa ile ilişkilerimizi hızla onarmalıyız. Ülkemizin menfaatlarını ve haklı tezlerimizi (örneğin terörle mücadelemizi) çok daha iyi anlatmalıyız! Avrupa ile ilişkilerimizin onarılması, ekonomimiz için de en önemli çıkış yoludur. Sonuçta üye olsak da olmasak da, ekonomimiz Avrupalı bir ekonomi ve her açıdan (mevzuat, ticaret) bağların güçlenmesi, yakınlaşması ülkemizin refahı ve gelişimi için elzemdir. Avrupa için yine Balkanlar’da, Ortaasya’da ve hatta Ortadoğu’da vazgeçilmez bir ortak olabiliriz, bölgesel işbirlikleri yapabiliriz. O zaman bakalım Doğu Akdeniz’de biz olmadan harita çizilebilir mi... Hukuk devleti, sosyal devlet, vatandaşların hakları için (tüketici haklarımız bile AB müktesebatından geldi, unutmayalım) en doğru çıpadır. Avrupa, insanlarımıza “daha iyi bir hayat için” etrafımıza baktığımızda tüm hataları ve eksikleri ile yine de en doğru çıpadır. Çıpamız, bölgemiz, yerimiz Ortadoğu olamaz, olmamalı; hele bir büyük yangın başlamak üzereyken... Parlamentonun bütçeyi onaylaması ya da reddetmesi Yok hükmünde Prof. Dr. Duran BÜLBÜL lerde performans esaslı ve program bazlı Bütçe hakkı tarihi, özgürlükler ve demokrasi tarihidir. Tüm zamanlara baktığımız bütçe uygulamalarında kesin hesap Komisyon Başkanı muhalefet grubundan seçilmesi gerekirken bugün bu da yapılmamıştır. da tarih, haksız , keyfi ve adaletsiz vergiler Demokratik hukuk devletinin en önem altında ezilen, zulme maruz kalan insanların li araçlarından biri olan bütçe hakkı, siyasal çaresizliğine, haykırışlarına ve zaman za ve ekonomik istikrarın korunması ile yurt man isyanlarına tanıklık etmiştir. taşların ödedikleri vergilerin hukuka uygun Bütçe hakkı, tarihi açıdan çok öncelere bir şekilde kullanılıp, kullanılmadığı açısın dayanan bir olgu olduğu gibi, demokratik dan varlığı asla sorgulanmayacak bir öne hak ve taleplerinin ortaya çıkmasıyla olgun me sahiptir. Bütçe hakkı parlamentonun ve laşan ve bu bağlamda demokrasi tarihi açı yurttaşların gücüdür ve anayasal düzenin sından son derece tarihsel bir gelişme ola mali teminatıdır. rak değerlendirilecek bir konudur. Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde Bütçe, gelirlerin toplanmasına yetki ve gi bütçe hakkı; demokratik bir hak olmaktan derlerinin yapılmasına ise izin veren bir ka çıkıp bürokratik bir süreç haline dönüşmüş nundur. Bütçe hakkı ise parlamentonun izni tür. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi olmaksızın hükümetin gelir toplayamama değişikliği neticesinde TBMM, PlanBütçe sı ve harcama yapamaması, bir başka de Komisyonu’nun anayasal bir kurum olma yişle parlamentonun kamu maliyesi üzerin özelliği ortadan kalkmıştır. de mutlak güç sahibi olmasıdır. Bütçe hakkının vergi mükellefi olup olmadığına bakıl Yetki devrinin esasları maksızın, tüm vatandaşlara ait olması ulu Bütçe hakkı halkın kendi bütçesini kendi sal egemenliğin temel göstergesidir. Temsi sinin yapması yetkisidir. Bu hak parlamen li demokrasilerde, yurttaşlara ait olan büt toyla kullanılır. Parlamento pasifize edilirse çe hakkı, seçtiği temsilcilerden oluşan par bütçe hakkı kalmayacaktır. Bu durumda de lamentolar aracılığı ile kullanılmaktadır. Bu mokrasiden de bahsedilemez. yetki devri bir asılvekil ilişkisidir. Asıl olan Bütçe hazırlık sürecinde parlamentonun seçmen, politikacılara birinci yetki devri ya hiçbir etkisi kalmadığı gibi, Plan ve Bütçe parak onları vekil kılmakta; politikacılar ise Komisyonu da anayasadan çıkarılmış ve et ikinci yetki devri ile bürokratları vekil, ken kinliği kalmamıştır. Artık partilerin ve ba dilerini asıl kılmaktadır. Mevcut uygulama ğımsızların milletvekili sayıları da , yürütme organının yetkisi ise Cumhurbaşkanlığında toplanmıştır. Bir ülkenin demokrasisine na göre 30 kişilik bir komisyona dönüştürülmüştür. Diğer komisyonlardan farkı kalmamıştır. Bütçe hakkı esas itibarıyla halkın bütçe yapma yetkisini kullanması anlamına gelmektedir. Demokratik parlamen bakmak istiyorsanız bütçe hakkına Burada en temel sorun TBMM’nin bütçeyi ret ve kabulünde yaşanmaktadır. Ret oyunun da kabul oyunun da büt ter sistemlerde, halk bütçe yapma yetkisini seçtiği temsilcileri vasıtasıyla yerine getirmektedir. Dolayısıyla büt bakın. Bir ülkede bütçe hakkı ihlal ediliyorsa çe hakkı açısından hiçbir önemi olmadığı gibi, yok hükmündedir. Şöyle ki 2020 bütçesini par çe hakkı, demokratik rejimin en önemli unsurlarındandır. Demokrasinin benimsendiği ülkelerde bütçe hakkı sade her türlü hak da ihlal ediliyor demektir. lamento reddetmiş olsa bile, geçici bütçe kanununun çıkarılmaması halinde, 2019 bütçesi yeniden değerleme oranına ce halkın belli aralıklarla ya tabi tutularak artırılır ve 2020 pılan seçimlerde oy kullanması anlamına bütçesi bir yıl için uygulanır. Peki, o zaman gelmemektedir. Bütçe hakkı yetki vermek parlamentonun onayına gerek var mı? ten öte bir anlam taşımaktadır. Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun sü Öncelikle hükümet sistemi her ne şekilde resinde yürürlüğü konulmaması halinde, olursa olsun geleneksel bütçe hakkı anlayı 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kont şının sürdürülmesine özen gösterilmelidir. rol Kanunu’nun 19. maddesine göre, geçi Geleneksel bütçe hakkına göre, yasamanın ci bütçe kanunu çıkarılır, geçici bütçe öde yıllık izni olmadan yürütme ne gelir toplaya nekleri, bir yıl önceki ödeneklerinin belirli bilir ne de harcama yapabilir ne borçlanabi bir oranı esas alınarak belirlenir. lir. Özellikle bütçenin yıllık olma ilişkisi bu Geçici bütçe kanununun da çıkarılma noktada büyük önem taşımaktadır. ması durumunda, yeni bütçe kanunu ka Sayıştay’ın denetimi bul edilinceye kadar bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranına göre artırıla Yasama, bütçeye ilişkin yürütmeye bir rak uygulanır. Bu uygulamayı Cumhurbaş süre kısıtlaması getirmek suretiyle, o süre kanlığı hükümet sistemi, herhangi bir sınır içerisinde yürütmenin faaliyetlerini izleme lamaya tabi olmadan kullanabilir. Onun için olanağını elinde tutacaktır. Yürütme, yasa TBMM’nin ret ve kabul oyunun hukuki açı manın yıllık izni olmadan hiçbir harcama dan önemi yoktur. yapamayacak, gelir toplayamayacak, her Bütçe hakkının korunabilmesi için geçi hangi bir borç taahhüdünün altına gireme ci bütçe uygulaması sınırsız olmamalıdır. yecektir. Anayasa ile sınırlandırılması gerekir. Aksi Yasamanın, yürütmenin mali kararla takdirde bütçe hakkı bir hak olmaktan çı rı üzerinde denetimini sağlayan temel un kar bir güç haline dönüşür. Nitekim dönüş surlardan biri de Sayıştay denetimidir. müştür. Sayıştay’ın hazırlamış olduğu raporlar, büt Bütçe Kanunu teklifi Cumhurbaşkanlığı çe hakkının önemli bir parçasını oluştur Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından ha maktadır. Sayıştay’ın siyasi beklentilerle za zırlanıp (uygulamada şu an bu başkanlık ha yıflatılmaması gerekir. Nitekim Sayıştay’ın zırlanmakta) Cumhurbaşkanlığı onayından özellikle kamuözel işbirliği ile yapılan ya sonra Resmi Gazete’de ilan edilip mali yılın tırımlarda sözleşmeler ve sözleşme deği başında yürürlüğe girmelidir. şiklikleri bir yandan Sayıştay’ın incelemesi Sonuç olarak bütçe hakkı bir yetki devri ne, diğer yandan Meclis’in denetimine su dir. Bu yetkiyi temsili demokrasilerde par nulup sunulmadığı tartışma konusudur. Bu lamentonun kullanması esastır. Parlamen sözleşmelerde ülkenin yararına veya zararı tonun bütçe açısından etkisiz olması büt na nelerin olduğu konusunda, bilinmesi ge çe hakkını ortadan kaldırır. Dolayısıyla de rekenlerden kamu idareleri ile parlamento mokrasi de ortadan kalkar.Bu durumda se bilgi sahibi midir? Sayıştay raporları üzerin çilmişler yerine ülkeyi teknokratlar yöne de doğacak herhangi bir şaibe aynı zaman tir. Sonuçta ekonomiden siyaset arındırıl da bütçe hakkının da sorgulanması neden mış olur. Bir başka ifade ile bütçe hakkın olacaktır. da halk siyasetçiye ekonomi ve maliye poli Bütçe hakkını sakatlayan diğer bir du tikasını belirlemesi için oy vermektedir. Söz rumun da Sayıştay tarafından TBMM’ye konusu olan durumda ise halkın ekonomi sevk edilen raporların yeterince hiç görü ve maliye politikası tercihi siyaset yansıma şülmemesidir. Genel yönetim kapsamı dı mış olur. İşte söz konusu bu durum demok şında kalan kamu idareleri için yargılan rasinin ekonomi teorisine aykırıdır. maya esas rapor yazılmaması, Sayıştay ra Çoğunlukla otoriter rejimlerde görülen porlarının PlanBütçe Komisyonu’nda in kabul veya redde dayalı bir bütçe hakkı par celenmemesi, kısa bir görüşmeden son lamentonun bütçe hakkı konusundaki varlı ra onaylanması,bağlayıcı bir karar alınma ğını tartışmalı hale getirir. ması, kesin hesap kanunlarının PlanBütçe Bir ülkenin demokrasisine bakmak isti Komisyonu’nda bütçe hakkına uygun irde yorsanız bütçe hakkına bakın. Bir ülkede lenmemesi örnek gösterilebilir. bütçe hakkı ihlal ediliyorsa her türlü hak da Ayrıca demokratik parlamenter sistem ihlal ediliyor demektir. Satış Noktaları yeni yılda sevdiklerinize en güzel hediye! ö el tas ımZ c kupal ı ve f e altlığı İstanbul Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 Şişli • 0212 343 72 74 www.cumhuriyetkitap.com.tr ve Ankara Güvenevler Mah. Güneş Cad. No:8/1 Kavaklıdere • 0312 442 30 50 diğer satış noktalarında! 2020 Masa Takvimi hediye!
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle