19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DİZİ Geride kalanlar anlatıyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre 2018 yılında 440, 2019’in ilk sekiz ayında 294 kadın öldürüldü. Umut Vakfı’nın raporuna göre 2018 yılında öldürülen kadın sayısı 477. Bu cinayetlerin 341’i ateşli silahlarla işlendi. Polis Akademisi Yayınları tarafından basılan ve polis ve jandarma kayıtlarına geçen kadın cinayetlerini analiz eden “Dünyada ve Türkiye’de Kadın Cinayetleri” raporunda da son 1 derece çarpıcı veriler yer alıyor. Rapora göre 2016, 2017 ve 2018 yıllarında polis ve jan darma kayıtlarına 932 kadın cinayeti girdi. Bu cinayetlerin yüz Tuğba özer de 52.8’inde ateşli silahlar kullanılırken, bu silahların yüzde 83.9’u ruhsatsızdı. Her gün isimlerini hiç duymadığımız, tanıma dığımız kadınların öldürülmesine şahit oluyoruz. Peki, ya geride kalanlar? Onlar ne hissediyor, ha yatlarına nasıl devam ediyorlar? Yakınlarını kadın cinayetlerinde yitiren aile ler, kendilerini başka kadınlar ölmesin diye mücadeleye adamış durumda. Katillerin hak ettikleri cezayı alabilmeleri için ortak hareket eden aileler, birbirlerinin davalarını takip ediyor, sosyal medya üzerinden seslerini duyurmaya çalışıyor ve hepsinden önemlisi acılarını sarabilmek adına yan yana geliyorlar. Ailelerin talebi ise ortak: Kadın cinayetleri durdurulsun, katillere hak ettikleri cezalar verilsin, kadını koruyan kanunlar uygulansın, bireysel silahlanmanın önüne geçilsin. Biz de bu yazı dizisinde geride kalanların acılarına ortak olmaya, taleplerini duyurmaya çalışacağız. Ne kadar çokmuşuzAçelyaŞengül,annesikatledildiktensonrayastutmadanmücadeleyebaşladı Feray Şahin’in ailesi Kızımın katili serbest AÇELYA ŞENGÜL: Annem öldürül dükten 2 gün sonra sosyal medya hesapları açtım. Yas tutacak hiç vaktim olmadı. Oradan aldığım “yanındayız” mesajları bile beni o kadar mutlu ediyor ki, çok üstün bir kadın dayanışmasının içerisindeyim. 913 EYLÜL 2019 CUMA ŞİDDET ALIP BAŞINI GİDERKEN... ‘SÜKÛT ALTIN’ ZAMANI DEĞİL! MİNE ESEN Farkında mısınız.... Sadece geçen ay bu ülkede 49 kadın katledildi... Bu yılın ilk 8 ayının kanlı bilançosu 300 kadın cinayetine dayandı. Farkında mısınız... Bu yıl da ülke genelinde yüzlerce çocuk cinsel saldırı ve tacize uğradı... Son raporlardan biri Şanlıurfa’dan. Baronun açıklamasına göre bu yılın ilk altı ayında 378 çocuk cinsel istismarın hedefi oldu. “Yüreğim kaldırmıyor” diye lütfen okumaktan vazgeçmeyin! Kafamızı çevirip yokmuş gibi yaşama devam etmenin bizi bu korku tünelinden çıkışa götürmediği aşikâr... Türkiye’yi baştan sona sarsar(mış) görünen, son cinayetlerden biri 19 yaşındaki Merve Kotan, üç gün sonra ise Emine Bulut’unki... Kadınlar, Bulut’un eski eşi tarafından katledilmesinin ardından bir kez daha meydanları doldurdu, sivil toplum örgütlerinden, muhalefet iktidar cephesinden siyasilere, toplumun birçok katmanından sert tepkiler yükseldi... Peki, bu son vahşet haberi olur mu? Ne yazık ki olmadığını biliyoruz... “Toplumsal cinsiyet odaklı habercilik nasıl olmalı, kadına yönelik şiddete karşı mücalede için ne yapmamız gerekiyor” sorusu Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ile Küresel Kadın Liderliği Merkezi’nin (CWGL) düzenlediği panelde masaya yatırıldı. Top lantının adresi, Suriye kriziyle birlikte çoğu kadın, çocuk yüz binlerce sığınmacıya barınak olan ülkelerden Ürdün’ün başkenti Amman... Başlık biz gazetecilerin cinsiyete dayalı şiddet haberlerini, siz okuyuculara iletme süreçlerinde karşılaştığı zorluklardan, haberde kullandığı dilden sosyal medyada “tıklanma” adına düşülmemesi gerek yanlışlara, etik gazetecilik ilkelerinin önemine uzanan geniş bir alan üzerine. Şiddetin ayakları Panelde ele alınan kilit maddeler arasında IŞİD şiddetinin hedefi olan özellikle Suriyeli, Iraklı sığınmacı kadın ve çocuklara yönelik haberlerde nelere dikkat edilmesi gerektiğinin yanı sıra cinsiyete dayalı şiddete karşı toplumsal farkındalığın nasıl oluşturulabileceği de yer alıyor... Toplantıda yapılan konuşmalarda kadına yönelik şiddetle, ayrımcılıkla mücadelede toplumun her katmanının elini taşın altına koyması gerektiği yineleniyor. Bunun parçaları arasında aileden okula uzanan cinsiyet eşitliğine odaklı eğitime, yasaların hazırlanmasından uygulanmasına, kadınların işgücüne katılıp emeğinin karşılığını ayrımcılığa uğramadan almasına, evlenip evlenmeme, kaç çocuk yapıp yapmayacağına yönelik siyasi, toplumsal baskılara dur demek de var. Şiddetin sadece fiziksel değil, duygusal ve ekonomik ayaklarının olduğuna da dikkat çekiliyor. Sessizlik yalan olabilir Feray Şahin ve annesi Aysel Şahin 19Eylül 2017’de Toros Üniversitesi öğrencisi 23 yaşındaki Feray Şahin, Mersin’deki evinde, polis memuru Fatih Burak Aykul’un (27) tabancasından çıkan tek kurşunla yaşamını yitirdi. Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde tutuklu yargılanan Aykul için “kasten adam öldürme” suçundan ömür boyu hapis cezası istendi, ancak sanık “bilinçli taksirle adam öldürmek” suçundan 5 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. 1.5 yılın sonunda ise tahliye edildi. Feray’ın dosyası şu anda Yargıtay’da. Aile yeniden yargılama sürecinin başlamasını talep ediyor. Baba Bekir Şahin, “Feray evimizin tek kızıydı” diyerek anlatmaya başlıyor: “Ne bizim ne arkadaşlarının, hiç kimsenin tanımadığı bir kişi tarafından kızımız katledildi. Kızımı öldüren polis, delillerin hepsini yok etti ve mahkeme sürecinde bu delillerin peşine düşülmedi. Katilin ifadesi doğrultusunda da bir soruşturma yürütüldüğü için katile indirimli ceza verilerek şartlı tahliye edildi. Şu anda dışarıda serbestçe geziyor.” Katilleri kurtarma yarışına girmişler Kızının üniversite son sınıf öğrencisi olduğunu hatırlatan Şahin, “Kızım ölünce herkes şok oldu. ‘Feray nasıl olur da böyle bir cinayete kurban gitti’ diye sordular” diyor. Şahin, kızlarının ölüm haberinin kendilerine önce trafik kazası şeklinde yansıtıldığı ve kızlarının öldürüldüğü evin anahtarının 25 gün boyunca verilmediğini söylüyor. Delillerin karartıldığını düşünen baba, “Evimizdeki lavaboda bulunan havlu kayıp. Polis evin her yerini çekiyor, lavaboyu çekmiyor. Kapının kilit yuvası zorlanmış. Bunların hiçbiri tutanaklara geçmiyor. Katil, birlikte alkol aldıklarını iddia ediyor. İncelemede kızımın kanında alkol çıkmıyor. Savcısı da hâkimi de bunu sormuyor. 1.5 yıl mahkeme sürdü, tek bir soru sormadılar katile. Tam bir tiyatroydu. Adli tıp, kızımıza uzaktan ateş edildiğini söylüyor. Biz mesafenin ölçülmesini istiyoruz, mahkeme yapmıyor. Katili korumaya dönük bir süreç yönetildi. Oysa burada korunması gereken suçsuz masum bir çocuktu” ifadelerini dile getirdi. “Biz kadınlar ölmesin dedikçe kadınlar ölüyor. Ödül gibi cezalar veriyorlar” diyen baba Şahin, bu yüzden kadın cinayetlerinin durdurulamadığını belirterek “Her gün yeni canlar gidiyor toprağa, yazık değil mi? Katilleri kurtarma yarışına girmiş hâkim ve savcılar. Onlar da suç ortağıdır bana göre. Katilin, takım elbisesine kravatına bakıyorsun, polis olduğu için onu koruyorsun. Bizi kim koruyacak” diye soruyor. Elbisesini bile almıştı... Feray’ın annesi Aysel Şahin, artık kadınların sesinin duyulmasını istediğini söylüyor ve devam ediyor: “Susulmasın istiyorum. Biz bunları sineye çekersek bu katliamların sonu gelmez. Kızımız üniversite son sınıftaydı. Mezuniyet elbisesini bile almıştı. Hayallerine tam kavuşacakken öldürüldü, mezuniyetini dahi göremedim. Onu katleden hiçbir şey olmamış gibi sokaklarda. Başka bir kadını öldürmeyeceğinin garantisini kim verebilir ki?” Fatma Şengül, öldürülen kadınların büyük bir kısmı gibi geçen mart ayında, ateşli bir silahla evinin önünde katledildi. Kanseri yenmiş, bankanın lokalinde çaycılık yapmaya başlamıştı. Katili Zeynel Akbaş da burada çalışıyordu. Kızı Açelya Şengül, annesinin işyerinde Akbaş’ın mobbingine maruz kaldığını, bu yüzden işle ilgili sorunlar yaşadığından bahsediyor. 25 yaşındaki Şengül, annesinin öldürüldüğü günü şöyle anlatıyor: “Kapımızın önünde pusu kuruyor. Annem evden çıkınca 5 kurşun sıkıyor ve 4’ü isabet ediyor. Her şeyi planladığı gibi, öldürdükten sonra oradan nasıl çıkacağını da planlamış. Annemi vurduktan sonra kendisini kol altından yaralıyor bu yüzden.” Fatma Şengül’ün katili şu anda cezaevinde. İlk kez 28 Ekim saat 09.00’da Kartal 4. Ağız Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıkacak. Açelya Şengül, soruşturmanın yeterince sağlıklı yürütülmediğini düşünüyor: “Olaydan sonra hemen işyeri kamera kayıtlarını istedik. Avukatımız 45 kere dilekçe verdi, ama kabul etmediler. Olayın ertesi günü bu kayıtlar incelenseydi işyerindeki mobbingi de ispatlayabilirdik. Biz annemin telefon kayıtlarının da incelenme Fatma Şengül si talep ettik. Çünkü katilden gelen mesajları silmiş. Büyük ihtimalle tehdit alıyordu o sıralar. Savcılıktan mesajların incelenmesini istedik. Bize ‘Kadın öldü, adam suçunu itiraf etti. Ben buradan ABD’ye mail mi atayım, WhatsApp’ın silinen mesajları geri alınsın diye. Bununla mı uğraşacağım?’ dendi.” Annem ellerimde yaşamını yitirdi Şengül, annesinin ölümünün ardından yasını bile tutamadan mücadele etmeye başladığını belirterek şunları söyledi: “Annem öldürüldükten 2 gün sonra sosyal medya hesapları açtım. Yas tutacak hiç vaktim olmadı. Oradan aldığım ‘yanındayız’ mesajları bile beni o kadar mutlu ediyor ki, çok üstün bir kadın dayanışmasının içerisindeyim. Psikolojik olarak çok etkilendim bu süreçten. Çünkü Emine Bulut’un kızı ne yaşadıysa ben de aynısını yaşadım. Annem ellerimin arasında vefat etti kanlar içinde. Çok büyük travma atlattım, ama ayaktayım.” Açelya, annesinin kadın cinayetleri ve çocuğa yönelik istismara karşı eylem olduğunda en ön sarflarda yerini alan bir kadın olduğunu belirterek “Etrafımda da benim gibi birçok insan varmış. Artık bunu daha fazla fark ediyorum. Yakınlarını kaydedenlerle bir dayanışmamız var şu an. Birbirimizin davalarını sahipleniyoruz, birbirimizin yanında oluyoruz” diyor. Ekmek gibi silah alınıyor... “Emine Bulut’un cinayet videosunu izlediğimde o anı ben de yaşadım. Çocuğun yaşadığı çok ağır bir travma” diyen Şengül, bireysel silahlanmadaki artışa dikkat çekiyor: “İnsanlar bakkaldan ekmek alır gibi çok rahat silah alabiliyor. Bireysel silahlanmaya karşı devletimizin bir şeyler yapabiliyor olması lazım. 6284 sayılı bir yasa var, fakat uygulanmıyor. Özellikle kadın cinayetleri ve çocukları kapsayan bir yasa bu. Katillere de en ağır cezayı verirlerse en azından insanlar ‘öldürdükten sonra 510 yıl yatıp çıkarım’ gibi düşünüp kolay bir şekilde silahlanmazlar.” Helin Palandöken’in babası kendini mücadeleye adadı 50 bin imzayla Meclis’e İstanbulPendik’te 17 yaşındaki lise öğrencisi Helin Palandöken, arkadaş olmayı reddettiği Mustafa Yetgin tarafından 2017 yılı ekim ayından pompalı tüfekle başından vurularak öldürüldü. Helin’in katili Yetgin’e ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Nihat Palandöken, kızının öldürülmesinden sonra bireysel silahlanmaya karşı imza kampanyası başlattı. 50 bin imza toplayan Palandöken, “Bu imzaları Meclis’e sunacağız. İnşallah ellerini vicdanlarına koyup yasayı geçirecekler” diyor. Baba Palandöken, kızının kaybının ardından yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Helin’i kaybet tikten sonra hayatımız altüst oldu. Biz kadın cinayetlerine karşı, bireysel silahlanmaya karşı başbakandan, milletvekillerinden yasa istedik hep. Meclis’e gittik bunun için, dilekçeler verdik. Verdiğimiz dilekçeler reddedildi. Bizim amacımız başka bir Helin daha gitmesin. Bizim mücadelemiz bu.” Mermi kullanım hakkının 200’den 1000’e çıkarılmasına isyan eden Palandöken, “Bu ne demek? Ölümleri daha ucuza mal edebilmektir” diyerek artık bu cinayetlerin sonlandırılmasını talep ediyor: “Biz kendimizi bu mücadeleye adadık. Verilen yetersiz cezalara karşı susulmaması lazım. Bir kravat takıyor, iyi hal indirimi alıyor. Çoğu zaman ‘beni aldattı’ diyerek iftira ediyorlar. Türkiye’de hiçbir şeyde düzgün cezalar verilmiyor ki. Kadın cinayetlerini duyduğumda ‘Bir Helin daha kaybettik’ diyorum. Bir daha canımız yandı. Halkın ayaklanması lazım. Bu cinayetlerin durdurulması lazım.” Krishanti Dharmaraj Katılımcılardan, Küresel Kadın Liderliği Merkezi yöneticilerinden, insan hakları aktivisti Krishanti Dharmaraj’ın sarf ettiği şu ifadeler vurucu: “Kadınlara çocukluklarından itibaren ‘sükut altındır’ diye yönlendirme yapılır. Bazen bu düşünce doğrudur. Ama bazen sessizlik yalan olabilir. Şiddet olarak kullanılabilir... Kadınlar olarak sessiz kalmama hakkımız var!”. Dharmaraj’la, toplantı sonrasında yaptımız sohbette bu sözlerini biraz daha açmasını istiyorum. Dharmaraj kadın, kız çocuklarının kültürel, geleneksel yapılarda baskılanarak yaşadıkları haksızlıkları yüksek sesle dile getirmelerinin engellendiğine değiniyor. “Yapmamız gereken, bu suskunluğu açığa çıkarmak, kadınları seslerinin yükselmesi için cesaretlendirmek” diyor. Şiddetle mücadele çerçevesinde yasalar çıkarılıp, uluslararası anlaşmalara imza atılsa bile bunun sahada, uygulamada işlerliğinin olmaması halinde mücadeleden bahsedilemeyeceğini vurguluyor. “Siyasi istekliliğin olması yasaların yapılması kadar uygulama için de kilit konumda” derken bu durumda da sivil toplum örgütlerinin önemine değiniyor. Dharmaraj, toplumsal barışın bir yatırım olarak görülmesi gerektiği görüşünü aktarıyor. Eğitime karşın iş hayatında olamamak Panelin moderatörü Ürdün’ün eski turizm bakanı, gazeteci, iletişim uzmanı Suzanne Afanah ile sohbetimizde, ülkede kadın haklarına ilişkin durumu soruyorum. Bölge genelinde kadınların toplumsal alanda öne çıkmalarında zorlukların sürdüğüne dikkat çekiyor. Cinsiyete dayalı ayrımcılık, eşitsizliğe işaret ediyor. Ürdün’ün bu konuda şanslı olduğu görüşünde. Kadın hakları, gençlerin eğitimi konusunda ilerlemeler sağlandığını, Kral Abdullah ve Kraliçe Rania’nın bu çerçevede reformcu girişimlerinin olduğunu aktarıyor. Ülkede siyasette kadınların de yer aldığını belirtiyor, kota olduğuna değiniyor. Ancak sosyalkültürel açıdan, muhafazakâr yapının toplumda yaygın olduğunu, kadın hakları açısından bu konuda Suzanne Afanah mücadelenin sürdüğünü kaydeden Afanah, işgücünde kadınların kendilerine yeterli yer bulamadıklarına da dikkat çekiyor. Afanah, üniversiteye giden kızların oranının yüzde 70 civarında olmasına karşın, işgücü içinde ülkede sadece yüzde 14’ünün yer aldığına vurgu yapıyor. Etik habercilik... Toplantıda, toplumsal cinsiyet odaklı erkek şiddetini haberleştirirken nelere dikkat edilmesi gerektiği masaya yatırılan maddelerden. Bu çerçevede şiddetin, cinsel saldırının hedefi olan kadınlar, kız çocuklarıyla görüşmede onların yaşadıkları ağır travmanın göz önünde bulundurulması gerektiği, empatinin önemi, görüşme sırasında bir uzmandan yardım alınabileceğine değiniliyor. Mağdurların kimliklerini gizleme isteğine mutlaka uyulması gerektiği de vurgulanıyor. Şiddete hedef olan kadına atıfla “gece şu saatte dışarıda olduğu ya da arkadaşları ile eğlenmek için dışarıya çıktığı sırada” gibi ifadelerin, “ne giydiğine ilişkin tanımlamaların” yer aldığına işaret edilerek bunun saldırıyı gerekçelendirirmiş gibi son derece yanlış bir algı oluşturmaya yol açtığına da dikkat çekiliyor. Kadınlara, çocuklara yönelik sosyal medya üzerinden zorbalık konusunda mücadelenin önemine değiniliyor. Panelde dile getirdiğim önerimi sizlerle de paylaşayım. Kadın ve kız çocuklarına karşı işlenen suç, şiddet olaylarına ilişkin haberlerde “çocuk gelin”, “namus cinayeti” gibi tanımlamalara artık tüm platformlarda, günlük konuşma dilinde son verilsin. Cinayete cinayet, cinsel saldırıya cinsel saldırı demek gerekir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle