21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
HABER EDİTÖR: CAFER KURT 96 AĞUSTOS 2019 SALI OLAYLARIN ARDINDAKİ GERÇEK n Baş tarafı birinci sayfada Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas, Çin’in içinde olduğu yeni bir anlaşmanın yapılmasının gerekli olduğunu savundu. Aslında ABD de bu konuda daha önce aynı yönde bir yaklaşımda bulunmuştu. Trump, Şubat 2019’da Çin’in de içinde bulunduğu yeni bir anlaşmaya sıcak baktığını belirtmişti. Cumhuriyet gazetesi bu gelişmeler üzerine verdiği haberlerde “ABD, Soğuk Savaş döneminin silahsızlanma konusundaki simge anlaşmasından çekildi” yorumunu yaptı. Avrupa’daki siyasal yorumcular, anlaşmadan çekilmenin arka planında daha derin sorunların olduğunu belirtiyorlar. ‘Çin de Masada Olmalı’ Rusya’nın çok kutuplu dünya stratejisine uygun olarak bir dizi üçüncü ülkeye yasadışı yollardan füze ve nükleer silah teknolojisi vermesinin en önemli gerekçelerden biri olduğu belirtiliyor. Buna örnek olarak Kuzey Kore ve İran’ın 10 yıl gibi kısa sürede orta ve hatta uzun menzilli balistik füzeler geliştirmesi gösteriliyor. Bugün sadece ABD ve Rusya değil, Çin, Hindistan, İsrail, İran ve Kuzey Kore’nin de nükleer başlıklı füzelere sahip olduğu biliniyor. ABD, yeni bir anlaşma yapılacak ise buna sadece ABD ile Rusya’nın değil, 5 bin kilometre menzile sahip füzeleri bulunan tüm ülkelerin dahil olmasını istiyor. Masada görmek istenilen ülke aslında Çin’dir. Bu konuda bir açıklama yapan ABD Başkanı Donald Trump, yeni bir anlaşma için “Kesinlikle bir noktada Çin’i de dahil etmek istiyoruz” dedi. Gelişmelerin dikkatle izlenmesi gerekiyor. Aileler de açlık grevindeSon yıllarda neredeyse bütün konserleri iptal edilen Grup Yorum üyelerinin açlık grevi sürüyor Grup Yorum üyelerinin taleplerinin karşılanmaması ve üzerlerindeki baskıların devam etmesi üzerine aileler de açlık grevine başladı. HDP milletvekili Meral Danış Beştaş, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yanıtlaması istemiyle soru önergesi vererek konuyu TBMM gündemine taşıdı. Bazı üyeleri tutuklu olan ba nen aşamada bedenimizi ortazı üyeleri hakkında da ya ya koymaktan başka çaremiz kalama kararı bulunan Grup kalmadı” ifadelerini kullandı. Yorum üyelerinin baskılara karşı başlattıkları açlık TBMM gündemine taşındı grevine aileler de katıldı. Grup Yorum üyeleri Bahar Kurt, Helin Bölek, İbrahim Gökçek ve Barış Yük Bu arada, HDP milletvekili Meral Danış Beştaş, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün yanıtlaması istemiyle soru önergesi vererek konuyu TBMM gündemine taşıdı. Grup Yorum’un kon sel konser yasaklarının kal Bahar Kurt serlerini ve çalışmalarını yürüttükleri İdil Kültür dırılması, hak Merkezi’nin sürekli basıldığı larındaki davaların düşürül ve her konser sonrası gözaltı mesi için haziran ayında sü na alınan grup üyeleri hakkın resiz açlık grevine başladı da açılmış sayısız dava oldu lar. Grup Yorum üyelerinin ta ğu kaydedilen önergede şunlar leplerinin karşılanmaması ve ifade edildi: “Grup üyelerinden üzerlerindeki baskıların de Bahar Kurt halihazırda Burha vam etmesi üzerine aileler de niye Cezaevi’nde, Barış Yük açlık grevine başladı. sel ile İbrahim Gökçek Siliv Gazetemize mektup ri 9 No’lu Cezaevi’nde ve Helin Bölek ise Gebze Kadın Ka Burhaniye T Tipi palı Cezaevi’nde halen açlık Hapishanesi’nde iki yılı aşkın grevindeler. Tüketmeleri gere süredir tutuklu bulunan Bahar ken türden şekerin kantinde Kurt, gazetemize gönderdiği bulunmadığı; vitamin, limon mektupta, son 3 yılda İdil Kül ve sair sıvı gıdaların yeterli ol tür Merkezi’nin sürekli basıl madığı bilinmektedir. Bu du dığını, 20’ye yakın arkadaşla rumun aileleri büyük bir endi rının tutuklandığını ve konser şeye sürüklediği şüphesizdir. lerinin iptal edildiğini belirtti. Açlık grevinin süresizdönü Kurt, hukuksuzluğa karşı bil şümsüz olması da bu endişele dikleri demokratik yollarla di ri artırmaktadır.” rendiklerini belirterek “Geli l İSTANBUL/Cumhuriyet YARGIÇLAR SENDİKASI’NDAN TEPKİ Hâkimlik mülakatında ‘kayırmacılık’ uyarısı Yargıçlar Sendikası, hâkim ve savcılık sınavında 18 bin 753 kişi içinde 127. olan bir adayın mülakatta elenmesi üzerine sınav sistemiyle ilgili uyarılarda bulundu. Açıklamada, “Bağımsız ve tarafsız yargının inşasına sınavlardan başlanması gerekliliğini, hukuk devleti olmanın sorumluluklarının yerine getirilmesini, aksi her uygulamanın adalet sistemimizi enkaza çevireceğini hatırlatıyoruz” denildi. Yargıçlar Sendikası’ndan yapılan yazılı açıklamada, bir kaç ay önce Adalet Bakanlığı tarfından “Yargı Reformu Stratejisi” başlıklı bir duyuru yapıldığı anımsatıldı. Bu duyuruda amaçlanan hedefin adalete erişim ve yargının bağımsızlığı ile şeffaflığının sağlanması olduğunun açıklandığı ifade edilen açıklamada, şu değerlendirmede bulunuldu: “Görünüş itibari ile herkesimi memnun eden bir açıklamadır. Ancak ne yazık ki hâkimlik ve cumhuriyet savcılığı mesleğine giriş için yıllardan beri uygulanan mülakat sınavında bir kez daha söylenilen ile yapılanın örtüşmediği ortaya çıkmıştır. Hâkim ve cumhuriyet savcısı olabilmek için sınavlara giren binlerce kişi, daha mesleğe girerken adaletsizlikle, kayırmayla, taraftarlıkla, cemaat mensubiyeti olmakla bu sınavda başarılı sayılacağı bir ön bilgisi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu dahi bir hukuk devletinde asla ve asla olmaması gereken bir durumdur. Adalet hepimizin oksijen kaynağıdır. Kaynağımızı bitirdiğimizde hukuk devleti olma hayali boşa cıkacak, yargı reformu söylemleri nin lafı güzaf olduğu bir kez daha anlaşılacaktır.” Adam kayırmacılık Hâkimlik ve cumhuriyet savcılığı sınavlarında mülakat yapılmasının gerekli olduğunu kabul ettiklerini belirten Yargıçlar Sendikası, ancak bu mülakatın, bağımsız, içerisinde sosyolog, psikolog, iletişim uzmanı, yargıç ve cumhuriyet savcısı ile hukuk fakültesi mezunu bir akademisyenin bulunduğu bir kurul tarafından kamera kaydı ile kayıt altına alınarak gerçekleştirilmesi, kazananın ve kaybedenin, nedenini bildiği ve sonucunu kabullendiği bir sınav şeklinde olması gerektiğini kaydetti. “Aksi halde bu şekilde mesleğe girişte şeffaflığı tartışılır olan bir sınavla mesleğe kabul edilenler dönemin yargıç ve cumhuriyet savcısı damgasını yemekten asla kurtulamayacaklar, verdikleri her karar da tartışılır olacaktır” denilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı: “Unutulmasın ki sınavları yapanlar da adam kayırmacılıkla suçlanacak ve hesap vermekten kurtulamayacaklardır. Ele geçirilen yargı kimseye fayda sağlamayacağı gibi her iktidar değiştiğinde başka başka siyasi görüşlerin ele geçirmesine açık bir hal alacak ve bu hal değişmeyecektir. Bağımsız ve tarafsız yargının inşasına sınavlardan başlanması gerekliliğini, hukuk devleti olmanın sorumluluklarının yerine getirilmesini, aksi her uygulamanın adalet sistemimizi enkaza çevireceğini hatırlatıyoruz.” l ANKARA/Cumhuriyet Katliam duruşmasına çağrı Hukuk örgütleri tarafından oluşturulan Suruç İçin Adalet Platformu, yarın Şanlıurfa Hilvan’da görülecek 11. duruşmaya katılım çağrısı yaptı. Suruç Katliamı’nda eşi Cemil Yıldız’ı kaybeden Sultan Yıldız, “Mahkeme heyeti robot gibi, bize hiç tepki vermiyor. Sorular soruyoruz mahkemede çıt yok. Eninde sonunda bir sonuca varılacak. Biz vazgeçmeyeceğiz” dedi. İstanbul Barosu Kültür Merkezi’nde dün yapılan açıklamaya Suruç katliamında hayatını kaybedenlerin yakınları, Demokrasi için Hukukçular’dan Yıldız İmrek, Özgürlük için Hukukçular Derneği’nden İbrahim Bilmez, Sosyal Haklar Derneği’nden Akçay Taşçı, İnsan Hakları Derneği’nden Gülseren Yoleri, Asrın Hukuk Bürosu’ndan Özgür Erol katıldı. Dernekleri ve platformaları adına konuşan temsilciler, yarın Hilvan’da görülecek duruşmaya çağrı yaptı. Suruç İçin Adalet Platformu adına ortak açıklamayı yapan Gökhan Soysal, Suruç Katliamı’nın 4. yılını, katilam ana davasının da 10 duruşmasını geride bıraktıklarını anımsatarak, “20 hukuk örgütünün çağrıcısı olduğu, binin üzerinde meslektaşımızın imzasıyla kurduğumuz platformumuz tüm zorluklarına karşın adalet mücadelesini diğer özneleriyle birlikte iğneyle kuyu kazarcasına katliam faillerinin yargılanması için mücadele etmeye devam ediyor. Bir yandan devlet bağlantılı tüm katliamlarda olduğu gibi cezasızlık politikası devam ederken bir yandan da adalet arayanlar baskılarla sindirilmeye çalışılıyor. Suruç katliamında yaralananlar, yakınlarını kaybedenler, gözaltı ve tutuklanma saldırılarına maruz kalırken, platformumuz üyesi aynı zamanda Suruç ve Ankara katliamlarının hem tanığı hem avukatı olan meslektaşımız Can Tombul’un da bir yıldır tutukluluğu devam ediyor. Suruç’ta ve tüm IŞİD katliamlarında adalet sağlanana kadar sorumlu olan herkes yargılanana kadar faillerin peşini bırakmayacağımızı bu vesile ile bir kez daha yineliyoruz.” l İSTANBUL/Cumhuriyet YARGITAY’DAN SORUMLULUK VURGUSU Basın için içtihat kararı ALİCAN ULUDAĞ Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, “Avukatlar, hâkimler, üst düzey memurlardan oluşan ve rüşvetle sanıkları beraat ettiren gizli konsey ortaya çıkarıldı” şeklinde haber yayımlayan Sabah gazetesinin 20 bin TL tazminat ödemeye mahkum edilmesine ilişkin kararı bozdu. Haberin ceza soruşturmasındaki bulgulara dayanması nedeniyle görünür gerçekliğe uygun olduğu belirtilen kararda, “habere konu edilen olayların güncellik, toplumsal ilgi kamu yararı ile öz ve biçim arasındaki denge unsurlarını haiz bulunduğu, haberlerin içeriğinde davacılar hakkında doğrudan kişilik değerlerine yönelen küçültücü veya hakaret teşkil eden herhangi bir ifadeye yer verilmediği, bu kapsamda yayının AİHM içtihatları karşısında basın özgürlüğü kapsamında korunması gerektiği” vurgulandı. Sabah gazetesinde 18 Nisan 2011 tarihinde Abdurrahman Şimşek imzalı “Büyük davalara rüşvet konseyi” başlıklı bir yazı hazırlandı. Yazı dizisinde alt başlık olarak “Avukatlar, hâkimler, üst düzey memurlardan oluşan ve rüşvetle sanıkları beraat ettiren gizli konsey ortaya çıkarıldı” bilgisi verildi. 19 ve 20 Nisan 2011 tarihli yayınlarda da habere devam edi lerek konseyde yer aldıkları bildirilen hâkim ve avukatların isimleri kodlanarak, resimleri mozaiklenerek sayfaya konuldu. Haberde isimleri geçen iki avukat, Sabah gazetesi ve muhabiri aleyhinde 500’er bin TL’lik tazminat davası açtı. İstanbul Anadolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi, 2012’de davacıların kişilik haklarına saldırı niteliğinde olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar vererek gazeteyi toplamda 20 bin TL tazminata mahkum etti. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, 2013’te kararı basın özgürlüğü kapsamında bozdu. Ancak yerel mahkeme karara direnince, dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na gitti. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, tazminat kararını bozarak, haberin basın özgürlüğü kapsamında olduğuna hükmetti. Kararda, yayımlanmasında kamu yararı bulunan, gerçek ve güncel bir haberin veya eleştirinin, özle biçim arasında denge kurulmak suretiyle verildiği durumlarda basının sorumluluğu söz konusu olamayacağı ifade edildi. Kararda, “Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir” görüşü aktarıldı. l ANKARA Kemal Başkaya FETÖ’den cezaevinde İzmir’de FETÖ soruşturması nedeniyle gözaltına alınan Kaynak Holding kurucularından Kemal Başkaya tutuklandı. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturma kapsamında 2 Ağustos’ta gözaltına alınan Kaynak Holding’in kurucularından olan, kapatılan Şifa Hastaneleri ve STV gibi pek çok şirketin mali müşavirliğini yapan Kemal Başkaya’nın Emniyet’teki işlemleri dün tamamlandı. Adliyeye sevk edilen Başkaya, çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Aynı soruşturma kapsamında gözaltına alınan 17 kişinin işlemleri ise sürüyor. FETÖ soruşturması kapsamında Kaynak Holding’e,18 Kasım 2015’te kayyım atanmış, ardından da TMSF’ye devredilmişti. l AA PKK’lileri tedavi eden 3 sağlıkçı tutuklandı Şırnak’ın Cizre ilçesinde, 20152016 tarihleri arasında terör örgütü PKK’nin hendek ve barikat eylemleri sırasında yaralanan teröristleri, çalıştıkları özel sağlık kuruluşunda tedavi ettikleri öne sürülen N.S. ile erkek hemşireler Ş.E., A.K. ve A.T. sevk edildikleri mahkemece tutuklandı. Şırnak Tabip Odası, İnsan Hakları Derneği Şırnak Şubesi, SES ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı Cizre Referans Merkezi, “Hekimliğin evrensel etik değerlerine sahip çıktılar” diyerek tutuklamalara tepki gösterdi. Ortak açıklamada, “Sağlık çalışanları hastanın inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk ya da başka herhangi bir özelliğine bakmaksızın savaş alanında, çatışmalı durumlarda bile sağlık hizmeti sunar, tarafsız davranır” denildi. l Haber Merkezi Hiroşima, Çernobil, Akkuyu... Bugün 6 Ağustos... 74 yıl önce bugün saat 08.15 sıralarında ABD, Japonya’nın Hiroşima şehrine atom bombası attı. B29 tipi savaş uçağından atılan bomba, şehrin ana merkezi Motoyasugawa Nehri ile Otogawa nehri arasındaki bölgenin üzerinde 580 metre yükseklikte patladı. 290 bin nüfuslu kentte 160 bin kişi 7 Ağustos günü yoktu.  O gün İkinci Dünya Savaşı sona erdi, ama atom bombasının etkileri bitmedi. Sonraki yıllarda atom bombasından kaynaklanan hastalıklar yüzünden binlerce kişi doğal sürecinden çok daha önce yaşamını yitirdi. 45 yıl sonra Hiroşima’ya gittiğimde kentte sadece atom bombasından kaynaklanan hastalıklarla ilgili 12 hastane vardı. Bu yılki gidişimde de hastanelerde hâlâ bu soruna ilişkin özel bölümler vardı. İnsanlık tarihinin bu en acı olayı ne yazık ki ders olmadı. O gün ABD’nin sahip olduğu atom bombasına küresel yarıştaki öteki ülkeler de ulaşmak için her şeyi yaptı. Hiroşima’nın “son” olması tüm insanlığın ortak dileği, aksi halde insanlığın sonu olacak. HHH 20. yüzyılın ikinci yarısı boyunca nükleer alandaki çalışmalar çok yönlü olarak devam etti. Nükleer santrallar tartışmanın özünü oluşturdu. Bu santrallarda meydana gelecek bir patlama Hiroşima’dan çok daha fazla radyasyon yayabilirdi. Bu korku 26 Nisan 1986’da büyük bir faciaya dönüştü. 25 Nisan’ı 26 Nisan’a bağlayan gece Ukrayna’nın Pripyat şehrindeki Çernobil Nükleer Santralı’nın dördüncü reaktörü patladı. Olay o dönem Ukrayna’nın bağlı olduğu Sovyetler Birliği tarafından gizlenmek istendi. İki gün sonra İsveçli uzmanlar ölçümlerdeki olağanüstü durumu açıklayınca Moskova gerçeği açıklamak durumunda kaldı.  Çernobil’deki patlama sonucu uzaya Hiroşima’ya atılan bombadan tam 400 kat daha fazla radyasyon yayılmıştı. İlk aşamada ölen 30 kişi daha facianın başıydı. Bugünlerde dünyayı etkisi altına alan Çernobil dizisi gösteriyor ki; patlama anında santraldaki uzmanların büyük bölümü, “Biz en iyisini yaptık. Bizim inşa ettiğimiz santral patlamaz” havasındaydı. Sorumlular, patlamaya tanık olan kişinin bile bir şey olmadığına ikna olması için çalışıyordu. Çernobil’den 25 yıl sonra 11 Mart 2011’de bu kez Japonya’da Töhoku depreminin ardından Fukuşima Nükleer Santralı patladı. Bu konulardaki hassasiyetiyle bilinen Japonlar bile hataları 2.5 ay sonra kabul etti; ana sorun soğutma sistemiydi. HHH Gelelim Akkuyu’ya...  Türkiye’nin nükleer çalışmaları 1955’lere dayanıyor. 1970’te MersinAkkuyu, Sinop ve Kırklareli’nde nükleer santralın kurulması benimsendi. 1984 yılında dönemin Başbakanı Turgut Özal, pek çok alanda olduğu gibi nükleerde de içi boşdolu bakmadan “kararlılık” açıklamaları yaptı. Ancak 1986’daki Çernobil olayı adımları yavaşlattı.  AKP iktidarı Akkuyu’ya ilişkin özellikle 2010’dan bu yana inişliçıkışlı açıklamaların ardından bu yıl Rusya’nın devlet şirketi Rosatom ile el sıkıştı. Temmuz ayında yapılan anlaşma şeffaf değil. CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır’ın soru önergelerine verilen yanıtlardan, ortada çok ciddi soru işaretlerinin olduğu anlaşılıyor.  Türkiye’yle teknoloji paylaşımı yok... Bize düşen alım garantisi. Yani müşterinin baştan hazır olduğu bir sistem... Fiyatlandırma inanılır gibi değil; piyasadan 4 kat daha pahalı... Bütün bunlardan öte nükleer santrallarda en önemli sorun soğutma. Fukuşima’da ana sorun buydu. Ruslar, doğal olarak kendi coğrafyaları gereği soğuk iklime göre teknoloji üretiyor. Türkiye’nin en sıcak bölgelerden Mersin’de deniz suyundan yararlanılacak soğutma sistemine ilişkin soru işaretleri var. Akkuyu’nun deprem bölgesine olduğu gerçeği göz ardı edilmiş görünüyor. Şimdi, ille de 2023’e yetişsin, açılış yapacağız hevesi var.  Santralı yapalım, güvenlik arkadan gelsin... Ak bir kuyudayız! hBauyrabtuınçeı kRauyşbiteitti Kosovalı Türk asıllı savaş mu habiri Burbuçe Ruşiti (50) bir süredir tedavi gördüğü hastanede dün yaşamını yitirdi. Ruşiti, bugün öğle namazı sonrası kılınacak cenaze namazının ardından Priştine’deki şehir mezarlığında toprağa verilecek. Ruşiti’nin meme kanse Burbuçe Ruşiti ri olduğu ve Priştene’de bir süredir tedavi gördüğü öğrenildi. Ruşiti’nin ölümü, başta ailesi ve meslektaşları olmak üzere tüm Kosovalıları derinden üzdü. Uzun yıllar Priştine Televizyonu’nda kültür programları yapan, aynı zamanda yazar olan Ruşiti 1998 ila 1999 yılları arasında Kosova savaşı sırasında Türk televizyon kanalı NTV’nin savaş muhabiri olarak görev yapmıştı. “Kokunu Özledim Kosova” isimli bir kitap kaleme alan Ruşiti’nin çok sayıda şiir kitabı da var. l DHA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle