29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 7 TEMMUZ 2019 PAZAR EDİTÖR: BETÜL BERİŞE PAZAR YAZILARI Viyana’dan lavaş getirmek... Viyana denince akla ne gelir? Tuna Nehri’nin bir kolu olan, ken te içinden su geçen tüm şehirlere has bir güzellik katan kanal mı? O kanalın iki yaka OLCAY BÜYÜKTAŞ sında da özellik le yazın canlı müziklerin de dinlene bildiği mekânlar mı? Sabahları er ken ya da akşam üzeri kanal kena rında yapılan yürüyüşler, rastlanılan ördekler, dolaştırılan köpekler mi, kentin simgesi haline gelmiş şinit zel mi? Ya da görkemli opera bina sı ve orada dinlenen güzel ve özel bir konser mi, ki yeni belediye baş kanı operayı ve bu binayı halkla da ha çok buluşturmak için bir süredir popüler müzisyenlerin de konserle rinin verilmesini sağlıyormuş. Biz de “Gönül Yarası” filminde söylediği türkü ile kamuoyu tarafından daha çok bilir hale gelen Aynur da bura da bir konser vermiş nitekim... Ya da çizgilerinden ve tarzından tanıdığınız Gustav Klimt’in eserleri nin eşarptan fincana, duvar halısın dan kaleme akla gelecebilecek her türlü turistik eşyaya dönüştürülme si mi... Çaylar daha ucuz Viyana benim için bütün bunlar ve aklıma gelmeyen daha pek çok şey olmakla birlikte esas olarak son yıllarda ucuz çay bulabildiğim Türk bakkallar demekti. Zira ilk olarak güney illerinde tanıştığım, “kaçak mı bu çaylar” sorusuna, “abla ithaldir” yanıtı aldığım çayları havalimanındaki fiyatının bile üçte birine bulduğum bakkallar son yıllarda en büyük favorimdi. Bu kez de son ana kalmasın diye sabah gönüllü/zorunlu yürüyüş sonrası arkadaşımın “hem kahvaltı için ekmek alalım hem de senin çaylara bakalım” diye götürdüğü dükkanlar oldukça şaşırtcı oldu. Bana, hem birkaç kez üst üste gördüğü hem de bir hemşerisi ile evli olduğum için “gelinim” diyen bakkal kapanmış olduğundan bu kez kentin yeni sakinlerinin, yerlere gittik. Sokağın neredeyse yarısı başta Suriyeli olmak üzere göçmenlerin işlettiği küçük küçük dükkânlarla doluydu. Üstelik daha önce 7/8 Avro’ya aldığım yarım kiloluk çaylar burada 5 Avro idi. Derme çatma dükkânlarda nohut, turşu ve başka yerel ürünler satılıyordu, fiyatları marketlere oranla yüzde 50’ye yakın düşüktü. İşte mis kokulu lavaş Kahvaltı için alacağımız ekmeğe sıra gelince yaşadığım tam bir şoktu. “Size güzel bir şey tattıracağım” diye ekmek almaya gittiğimiz yer fırın benzeri küçük bir dükkândı. Ve onlarca havalı ekmek yerine aldığımız şey bilmem bilir misiniz, ama tandırda pişmiş lavaştı. Hem de mis gibi kokan, tam köy unlarının renginde şahane, sıcacık lavaşlar... Hatta hazır değil, pişsin diye bekliyorsunuz, sonra sıcak sıcak alıyorsunuz. Her gün almak istemezseniz birkaç tane alır, sonra tavada bile ıstırak yiyebilirsiniz, yumuşacık... Bu tat bana o kadar yerel, o kadar çocukluğumu hatırlattı ki bu tadı sevenlerle paylaşma isteği yarattı. Dükkân sahiplerinin durumunu, çalışma koşullarını sorduğumda öğrendim ki, buradaki Suriyelilerin tek varoluş koşulu bu. Daha önce ülkelerinde ticaret yapmış olanlar, Viyana’da hemen küçük bir bakkal, manav ya da benzeri bir yer açarak hayatta kalmaya çalışıyor. Tandır fırını da bunlardan yalnızca biri. Zira savaştan kaçıp Viyana’dan Almanya’ya gidemeyenler önce mülteci yurtlarına yerleştiriliyor. Barınma ve beslenme gereksinimlerine ek olarak da biraz cep harçlığı veriliyor. Ancak, zaman geçip de oturma izni verilmeye başlanınca barınma, beslenme gibi giderlerin hepsi kendi üzerlerine kalıyor. Başka bazı sosyal destekler oluyor ama kısa süre önce dağılan sağcı hükümetin sıkıştırmaları ve kötü muamelesi de eklenince bu insanlar de hayata, bildikleri işi yaparak tutunmaya çalışıyor. İşte eve dönüp de bavulumu açtığımda, ablamın şaşkınlıkla “Viyana’dan lavaş ekmeği mi getirdin” sorusunun hikâyesi bu... Ama bilmiyor ki bu sıradan lavaş değil, tandır lavaşı, üstelik komşu topraklarında yetişmiş buğdayın unundan yapılmış... [email protected] ‘Dayanışma’ bankına turist akını İsveç Turizm Birliği’nin 238 bin üyesi arasında yapılan oylamada, Värnamo kasabasın ma, yazma zorluğu çeken Akça’nın yaşamı daha önce kitap olmuş, İsveç’te büyük daki “Türkün Bank”ı (Turkens yankı yaratmıştı. Sıfırdan Bänk) yılın turistik çekim mer OSMAN İKİZ başlayıp, holding patronlu kezi seçildi. Yarışmada ön ele ğuna yükselen Akça, haya meyi geçip finale kalan on turistik bölge ya tını anlattığı kitaba da ‘’Türk Gibi Düşün da obje arasında değişik bölgelerdeki mey mek’’ adını vermişti. danlar, ulusal parklar bulunuyordu. Varnamo kasabasının parkında turis ‘Senden adam olmaz’ tik çekim merkezi seçilen bir bank, tabii Kadim Akça, 1950 yılında Mersin’de ki sıradan bir bank değil. Bank bir yaşam doğdu. Orta halli kalabalık bir ailenin bi öyküsünü sembolü. Kadim Akça’nın so raz yaramazca çocuğuydu. Mutlu bir ya ğuk sonbahar gecelerini geçirdiği, yok şamları vardı. Bütün çocuklar gibi zama sulluk günlerini anlatıyor. Bronzdan ya nı gelince o da önlüğünü giyip ilkoku pılmış, kışın sürekli ısıtılan bankın fi la başladı. Ama okulu hiç sevmedi. Oku kir babası Kadim Akça, bankı yapan ün ma, yazma öğrenme zorluğu çekiyordu. lü sanatçı Annika Heed. Bank’ın belediye İlkokulu bitirme mecburiyeti olduğun kayıtlarındaki resmi, adı, birlik, beraber dan okulu bırakamıyordu. Öğretmenler, lik, dayanışma anlamında kullanılan “Ge Kadim’de giderilmesi zor bir sorun oldu menskap.” ğunu kavrayamadıkları gibi, her fırsat Kadim Akça, karlı kış günlerinde yoru ta azarlamaktan da geri kalmıyorlardı. lanlara sıcak bir bank üzerine oturup din “Senden adam olmaz’’ diye çıkışan okul lenme olanağı yaratmakla kalmadı, aynı za müdürüne göre Kadim’in bir baltaya sap manda nesiller boyunca dilden dile aktarı olma şansı yoktu. Kadim çift dikiş gide lacak bir öykü ile Türk adını bıraktı. Oku rek, ilkokula beraber başladığı arkadaş ları liseyi bitirmek üzereyken, on yılda ilkokul diplomasını aldı. Tabii okuma yazmayı doğru dürüst sökemeden. Ne yapacağını bilemiyordu. 19 yaşındaydı ve bir baltaya sap olamayacağına inandırılmıştı. Mersin’den uzaklaşmanın en iyi çare olacağını düşündü. İsveç’teki teyzesinin yanına gitmeye karar verdi. Belki orada sap olacağı bir balta bulabilirdi. Angela teyze, Värnamo kasabasında yaşıyordu. Kadim, ucu ucuna denkleştirilen parayla teyzesinin yanına ulaşmayı başardı. İlk günler iyi geçti ama teyzesi de ilkokuldaki müdür gibi konuşmaya başlayınca Kadim’in sigortaları attı ve evi terk etti. Parkta donmak üzereydi Cebinde elli kron vardı. Ne otele yeterdi ne yemeğe. Parktaki bankın üzerine yığıldı, uyuya kaldı. Sonbahar soğuğu iliklerine işlemişti, ama Kadim’in gözü bir şey görmez olmuştu. Teyzesine dönmeyecekti. Sabah ucuzundan bir sosisli sandviçle açlığını bastırdı. Akşam gene parkta uyudu, üçüncü gece soğuktan titremeye başlamıştı. Parktan geçen bir kadın titremek te olan Kadim’i alıp evine götürdü. Sabah da doktora. Fena halde üşütmüştü. İsveçli aile Kadim’i haftalarca evlerinde barındırdı, iyileştikten sonra da iş bulmasına yardımcı oldu. Bir işyerinde temizlikçi olarak çalışmaya başladı. İlkokul müdürünün “Bir baltaya sap olamazsın’’ sözleri kulaklarında çınlıyordu. Süpürgeyi her sallayışta adeta müdürden intikam alıyordu. Temizlik işinin her türlü girdisini çıktısını öğrendikten sonra, müdürün karşısına çıkıp, “Maaşlı temizlikçi gibi çalışmak yerine, burayı şirket olarak temizlemek istiyorum’’ dedi. Teklif müdürün hoşuna gitti. Sonrası da çorap söküğü gibi geldi. Kadim şirketler kurup İsveç’in güneyinden, kuzeyine kadar büyük kurumların temizlik işlerini üstlendi. Şirketler holdinge dönüştü. Kadim Akça tanınmış bir işadamı oldu. Aslını unutmadı. Hayatı kitap olunca, Mersin’e gönderdiği kitaplardan birinin okul müdürünün mezarına bırakılmasını istedi. Zaten her şey müdürün mezarına bir kitap koyabilmek içindi. [email protected] Muson yağmurlarında zorlu yaşam savaşı Son yılların en şiddetli Muson yağmurlarının meydana geldiği Hindistan’da felaket tüm canlıların yaşamını etkiliyor. Her yıl haziran ile eylül ayları arasında etkili olan yağışlar, bu yıl son 10 yılın en kurak haziranının ardından yıkımları beraberinde getirdi. Ülkenin ekonomi başkenti Bombay’da geçen hafta üst üste çöken duvarlar nedeniyle en az 22 kişi yaşamını yitirirken, bir barajda yaşanan hasar nedeniyle de 13 kişinin cansız bedenine ulaşıldığı bildirildi. Yağmurlar sonucunda oluşan seller, doğal yaşamı da olumsuz yönde etkiliyor. Kaziranga Ulusal Parkı’nda yaşayan koruma altındaki tek boynuzlu gergedanların sel sularından kaçtığı bölgelerde kaçak avcıların hedefi olduğu bildirildi. Ülkenin kuzeydoğusundaki Nagaland eyaletinde, sokağı selden etkilenen bir çocuğun evine ulaşma çabası AFP muhabirinin objektifine takıldı. l Dış Haberler Split’te bir köy gezisi Bu yılki Avrupa tatilimizin ilk ayağı zensiz yapılaşma gibi burada da düzensiz ve nı uzun yıllar yaşadı hatta daha geri bir ye ğım, ders verdiğim, öğ rel yapılaşma var. rencilerimin, komşular Burası tamamen ki mın ve dostlarımın ol ralık evlerin oluşurdu duğu Hollanda’nın Ut Tevfik Dalgıç ğu küçük köylerden ge recht kentinde büyük çerek gidilebilen bölün kanalın kenarında kiraladığım bir ev memiş ince bir yol, güneye giden sa de geçirdik. Amerika’da master öğ hil yolu, bir anlamda Spliti’i Dubrov rencilerim olan iki eski mezunumuz nike bağlayan bir yol. Yol ama na beni Almanya ve İsviçre’den ziyare sıl bir yol, yaya geçidi kavramı henüz te geldiler, hasret giderdik. Sonra da oluşmamış. Çoğu yere halk araçları Hollanda’dan doktora öğrencilerimle nı park ediyor, yaya yürümenin ola bir akşam geçirdik, aralarında profe nağı kalmıyor. 6070 santim geniş sör olanlar da var, Zaman ne çabuk liğinde bir kaldırımdan yürürken ya geçiyor, tez konularını bile hatırlıyo nınızdan deli gibi geçen otomobiller rum. Bu defa konuşulan konular ara ve yürürken içinizde bir korku; şoför sına sağlık ile ilgili olanlar da girdi. ler 20 santim sağa kaçırsalar havaya Kolesterol, şeker, yürüyüşler vs. uçmak an meselesi. Avrupa gezimizin ikinci ayağı Hır Köyde yerel bir lokanta var, sa vatistan oldu. Bu ülkenin ikinci bü hilde, müşterilerin çoğunluğu yer yük kenti Split’in güneyinde Adriya li halk. İngilizler, Almanlar ve tik Denizi kıyısında Dugi Rat köyün Avustralya’dan gelen turistler... Bir de kiraladığımız evde kaldık. Deni de biz. Yemekler pahalı değil ama zin suyu pırıl pırıl, kum yok ama bol servis ağır ve yemeklerde aynı kali ca taş var. Hava sıcak ve hafif nemli, teyi tutturamıyorlar. Et çorbası de ara sıra kuzeyden esen rüzgâr serin dikleri içinde az sayıda ince şehriye letiyor. Elektrik kesintisi yok ama in nin de olduğu et suyu. İlk içtiğimiz ternet henüz kaplumbağa hızını ge de hoşumuza gitti, ikinci gittiğimiz çememiş. Ev sahibemiz iki tane in de gene ısmarladık; o ne? Apayrı, bu ternet yönlendirici koymuş ama be defa bol baharatlı başka çorba geldi, nim cep telefonuma ABD’li telefon oysa yemek listesi aynıydı. Garson şirketi sınırsız data ve 3 GB hızında ların elleri çok ağır, çoğu kere ver internet vermese durumumuz kar diğiniz siparişleri unutuyorlar, daki maşık olacaktı. Neyse ki iletiişimi ve kalarca bekleyip bir şey gelmeyince internet bağlantısını onunla hallettik. duruma el koyup mutfağa gidip aşçı Düzensiz yapılaşma Bu sahildeki düzensiz yerel yapı ya sipariş veriyorsunuz. Havaalanı yetersiz laşma bana 1970’lerin Marmara kı Split’ten kalkan otobüsler akşam yılarını anımsattı. Herkes denizi ka üstleri tıklım tıklım oluyor fakat kal patmış. Bazıları denizin bir kısmını kış saatleri düzenli. Hangi durakta kapatıp adeta kendi havuzları haline ineceğinizi içeriden anlamanız ise bi getirmişler. Buralara henüz bir sa raz zor. İneceğininiz durağın adını hil düzenlemesi ve denize girişi hal bilmiyorsanız, köyü geçip Omni şeh ka açık yapan kurallar gelmemiş, ay rinde bulabilrsiniz kendinizi. rıca büyük sermaye ve oteller henüz Buraların genel durumu, işlerin ya buraları keşfetmemişler. Bizdeki dü vaşlığı beni tekrar 70’li yıllara götü rüyor. Split havaalanı çok küçük ve çoğunlukla charter uçakları geliyor, klimalar yetersiz, o kadar büyük kalabalığa havaalanı dar geliyor. Havaalanındaki fiyatlar da bizdeki monopolcu fiyatlar gibi, normal fiyatlardan daha pahalı. Bilmiyorum bu tür pazarlama üçkâğıtçılığını bizimkilerden mi öğrenmişler diye sorular geliyor aklıma nedense. Bir AB ülkesi olmuş şeklen ama henüz yerli para birimi değişmemiş. Bir Avro yaklaşık 7 Kuna ediyor. Bir anlamda bizim TL gibi değeri. Ülke hem arazi hem de nüfus olarak küçük, 57 bin kilometrekare arazide 4.3 milyon kişi yaşıyor, nüfusun çoğunluğu Katolik ama az da olsa Ortodoks ve Müslüman var. Ortodokslar Sırp, Müslümanların bir kısmı Boşnak bir kısmı ise Arnavut. Ülkenin alfabesi Sırpların ve Bulgarlarınki gibi kiril değil, Latin harfleri kullanıyorlar. Ülkede sanayi yok sayılacak kadar önemsiz, en büyük gelir kaynağı turizm ve hizmet sektörü. Kişi başına düşen gelir bizden yüzde 50 daha fazla, yıllık 15 bin dolar. Osmanlılar, Hırvatistan’ı 1527’de aldılar ama sonradan AvusturyaMacaristan İmparatorluğu buraya el koydu. Dillerinde hâlâ Türkçeden kalma çok kelime var. Hırvatistan bir NATO üyesi ülke, NATO gücüne bağlı olarak Afganistan’da görev yapıyor askerleri. İlk ve orta eğitim ücretsiz, ülke çapında yine iyi işleyen bir sağlık sistemi var. Bizde artık yayımlanmayan Teksas ve Tommiks dergileri burada yayımlanmaya devam ediyor. Dayanamadım her ikisinin de son sayısını satın aldım, her ne kadar Hırvatça bilmiyorsam da çizgiler konuyu anlatıyor. tdalgı[email protected] Otomobil meraklılarına Fransız cenneti Kanada’nın Atlantik Okyanusu kıyısındaki komşusu (!) Fransız adası nın en büyük sorunu, oto tamirci ve servis yetersizli ğidir. Allah başka dert ver mesin, bu da hallolur tabii... Balıktan ve şarap Mahmut ŞENOL tan yana dertleri hiç yok! Zaten bir Fransız için bu ikisi mühimdir. Somon balığının hası orada, şarabın âlâsı masada; her şey var fakat oto mobilsiz de olmuyor! 1536’da Fransız Kralı II. Henry adı na kutsanan yan yana iki küçük ada, o vakitten beri ha len Fransız toprağı olarak Kuzey Amerika kıtasının kıyı sında bayrak dalgalandırmaya devam ediyor. Çifte adanın Fransa’dan, anavatandan gelen mallara düşkünlüğü de bu yüzdendir. “Saint Pierre ve Miquelon” iki küçük adadan oluşur; Kanada’nın “New Foundland & Labrador” eyaletinin kıyısı na 16 deniz mili, yaklaşık 25 km. uzaklıktadır. Ada, Fransa toprağıdır, Avrupa Birliği’nin batıdaki son gümrük noktası burasıdır. Avro’yla alışveriş yapılır haliyle... Yurttaşların sayısı 6 bin, yüzölçümüne gelince büyüklüğü 240 kilometrekaredir. Yani 24 km. şöyle biraz gidin, son ra 10 km. azıcık yan tarafa yürüyün; işte o kadar. Balıkçı lıkla geçinmesi için Kanada ve ABD’den gelecek tüccarları beklemesi gereken ada esnafı birkaç yıldan beri, Paris’teki merkezi yönetimin teşvikleriyle turizme yöneldi. Bunun için Fransa’dan günde bir kez, o da yarı yarıya boş kalkan bir uçak bekleniyor. Gelenler fos çıkıyor, kuruş harcamıyorlar. Fransa halkı turizm için başka yerleri tercih ediyor olma lı ki, gelen giden pek yok; burayı ziyaret eden yine Kanadalı komşuları, bazen de meraklı Amerikan turisti. Adanın, uç uca eklerseniz uzunluğu toplam 80 km’yi bulan, dar, asfaltı bozuk, çoğu kez çıkmaz sokakla sonlanan yollarında 120 civarında Fransız model ara ba dolaşıyor. Citroen’ler, Renault’lar, Peugeot’lar hat ta Bugatti’ler. Louis de Funes filmlerinden kalma anti ka DöşovaCitroen 2Cv’ler de oradadır; hani şu pata tes çuvalı taşınan Fransız köylü arabaları. Arada bir kaç yabancı modelde araba var elbette; fakat iyi bir Fransız, Fransız arabası kullanır. Sorun şu ki, bu araç ların bakımını yapacak servis ve tamircileri yetersizdir; Kanada’dan ustalar geliyor tamire yahut araçlar arabalı vapurla karşıya geçiriliyor, tamire gidiyor. Adanın dış güvenliği zaten dert değil, kim ne yapa cak oraya! Kanada’nın bağrında, emanet bırakılmış bir Fransız toprağı! Ucuz araba arayanlara... Asayişi berkemal denilen iç güvenlik ise Fransa’dan ayda çift maaşa razı olup buraya gelmiş jandarma tarafından temin ediliyor; hepi topu 26 jandarması var, biri astsubay. Olay yok, balık çok, şarap da Fransa’dan geliyor tıpkı otomobiller gibi. Yol yetersizliğinden otomobillerle hız yapma imkânı da bulunamayınca, jandarma trafik cezasını ağız tadıyla kesemiyor elbette. Araçlar asfalttaki çukurlara bata çıka yol alıyor; haydi servise ama ufak tefek tamirlerin, lastik değiştirme gibi işlerin dışında hizmet verilemiyor! Fransa hükümeti bu adanın tamirci sorununu halledememiş, onun yerine ucuza, hükümet teşvikli araba gönderiyor. Öyle olunca eskiyen, birkaç yılını dolduran Fransız otomobilleri Kanada’dan gelen meraklısı tarafından satın alınıyor; bedavaya. Otomobil dünyasının 1 numarası sayılan meşhur Buggati’ler de burada eskimeyi bekliyor; saatte 408 km. kadar hıza çıkan bu aracı adaya hangi akıl getiriyorsa! Kanadalı alıcılar 8 litre hacimli motoruyla, 7 vitesli, 2 ton ağırlığındaki bu ultralüks Buggati’lerin alıcı kuşu gibi peşinde; ucuza kapatmak için. Gümrük ve plaka vergisi, taşınması, sigortası, Kanada’da bakımının ve piyasasının olmaması nedeniyle pırıl pırıl Citroen C5 modeli araç, mesela, birkaç bin Kanada Doları’na alıcı buluyor. Bu sene adada en çok piyasası olan, gözde araba Renault’un Megane modeliydi; bakalım seneye ne olacak? Takipteyiz! Antika araba heveslileri için Saint PierreMiquelon adası tam bir cennettir! Ada tarımla pek uğraşmadığından 3 adet traktör ve birkaç kamyon dışında hizmet aracı da bulunmuyor. Ada itfaiyesinin sadece 5 aracı var; yeter de artar. Adaya benzin, mazot, akaryakıt, söylemesi lüzumsuz artık, Kanada’dan gönderilmektedir. Birazcık eskiyen araçlar için bir otomobilmezarlığı da bulunmuyor, parçaları sökülsün diye karşıya, Kanada’ya gönderiliyor. Aman böyle kalsın, doğa harikası bu yere insan ayağı daha fazla basmasın diyebileceğiniz bir coğrafya: Denizaslanları, fok balığı, balina ve her tür deniz canlısının fıkır fıkır dolaştığı denizi, kıyısıyla cennetten bir yer burası, bir de ucuza lüks araba arayanlar için cennet. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle