19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 7 TEMMUZ 2019 PAZAR yorum Ben edepsizim! Ben edepsizim çünkü benim Fethullah Gülen’le çekilmiş hiçbir fotoğrafım yok. Pensilvanya’ya da gitmedim. Gülen ekibinin yaptığı hiçbir toplantıya davet edilmedim, ancak kozmik oda sözünü duyduğumda biraz araştırdım, meğer kozmik oda herhangi bir düşman saldırısı olduğunda topyekun savunmanın nasıl yapılacağını, kimlere başvurulacağını saklayan bir odaymış, yani devletin gizli kutusu, bu kutuyu da ben açtırmadım. Ama edepsizim, enflasyonun yüzde 25 olduğu bir zamanda 50 liralık emekli maaş zammı alıp, benimle ve milyonlarca emekliyle alay edildiğini düşünüp, en ağır küfürleri savunduğum için edepsizim; yüzlerce öğrenci bir protesto yürüyüşüne katıldılar diye gaddarca hapse tıkıldığında yüreğim daraldığı, çaresizlik içinde “Tanrım bu çocukların tüm gelecekleriyle oynuyorlar” diye uykudan uyandığım için ben edepsizim! Silopi’de keskin nişancı kurşunuyla öldürülen Taybet Ana’nın çocukları sokağa çıkamadıkları için, ölü annelerini köpek parçalamasın diye, bir hafta boyunca pencerelerinde nöbet beklediklerini duyduğumda hüngür hüngür ağladığım için ben edepsizim! Gene keskin nişancı tarafından vurulan 10 yaşındaki bir çocuğun, sokağa çıkma yasağı olduğu için derin dondurucuda bekletildiğini ve tüm ailenin dolabın çevresinde en acı ağıtları yaktığını bildiğim için, bunu ne yüreğim ne aklım almadığı için ben acayip edepsizim! Doğayı yok etmeye planlanmış rant şirketlerinin Caretta’ların yumurtalarını bıraktığı toprağı bir tarla gibi sürüp tüm yumurtaları kırdığında, insanın “ben en üstünüm, canımın istediğine istediğimi yaparım!” demesinden utandığım için ben edepsizim. Bir seçim çalışması için gittiğim, çocukluğumun sihirli kenti Antep’te Tayyip Erdoğan’ın mitingdeki kadınlara bizzat yuhalattığı Berkin Elvan’ın annesinin yüzüne ben nasıl bakarım diye kendi kendime hesap sorduğum için ben edepsizim! Can oğul Ali İsmail Korkmaz için gazetemde ağıt yazdığım için ben edepsizim! KHK’den, yaşamlarının en verimli çağında, mesleklerinden men edilen, gelecekleri karartılan hocaların, doktorların, ambulans şoförlerinin, hemşirelerin, öğretim görevlilerinin yeni bir yaşam kurmak için nasıl uğraştıklarını, başlarını nasıl dik tuttuklarını bildiğim için, onların yanında olduğum için ben edepsizim! FETÖ davasında sadece daha az faiz ödemek için karıkoca maaşlarını Bank Asya’ya yatıran memurların, FETÖ’cü diye damgalanarak nasıl ortada bırakıldıklarını, ama Fethullah Gülen’in ellerini öpenlerin, ayaklarına kapananların nasıl sefa sürdüklerini bildiğim için, buna karşı olduğum için ben edepsizim! Dünya’nın her yerinde dolaşırken, ağzım bir karış açık opera binalarına özendiğim için, sokak festivallerindeki en uç oyunları izleyip “neden biz de yok?” diye kendi kendime hayıflandığım için ben edepsizim! Hele de Peru’nun Machu Picchu’sunda, bu tarihi alanın her gün en az dört bin kişi tarafından gezildiğini öğrendiğimde, bu rakamı acayip kıskandığım, kendi ülkemin ören yerlerinin neden öyle bakımsız, neden öyle tanıtımsız bırakıldığını düşündüğüm, üzüldüğüm, hatta ağladığım için ben edepsizim! Bin yıllık kutsal bir ağaç olan zeytin ağaçlarının her türlü estetikten uzak, kötü binalar için kesildiğini gördüğümde, zeytin ağaçlarının inlemelerine dayanamadığım için, edepsizim! İmam hatiplere gitmek zorunda bırakılan yoksul halk çocuklarının dört işlemi yapamadıklarını, Türkçe yazamadıklarını duyduğumda canım sıkıldığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin dibine dinamit döşemeye çalışan emperyalist güçlerin, topyekun cahil bırakılan bu kalabalık nüfusu gördüklerinde ellerini nasıl keyifle ovuşturduklarını bildiğim için ben edepsizim! Hiçbir dostumun, hiçbir arkadaşımın Müslümanların kutsal topraklarında, Kâbe’de sadece erkeklerin alındığı bir otelde Viagra’dan ölmeyeceğini bildiğim için ben edepsizim! Vallahi de billahi de ülkemizin din bilginlerinden birinin (!) bu nedenden oralarda öldüğünü duyduk, gördük, bir de adam acayip katılımlı bir cenazeyle gömüldü. Ben edepsizim bu ülkede, üstlerinde deri giysiler, elleri kırbaçlı erkeklerin başı bağlı bir kadını taciz edeceğine inanmadığım için edepsizim! İran, Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Nepal’e kara yoluyla gittiğimde, Pakistan’da karanlık, kadınsız “köy” yerinde Mustafa Kemal Atatürk’e bir genç kadın olarak teşekkür ettiğim için ben edepsizim! Annemin, babamın ve o kuşağın bu ülke için yaptıkları fedakârlıkları unutmadığım, onların karşısında saygıyla eğildiğim için ben edepsizim! İnsanlar arasında dayanışmaya, sevgiye, aşka, merhamete inandığım için en çok edepsizim! Dans etmeyi sevdiğim için de ben edepsizim! Eh, bu edepsizi yola getirmek gerek, bu nedenle 1yıl 6 ay hapis cezası aldım. Çok sevdiğim bir dostumun söylediği “anacığım, geldin yetmiş yaşına bir dur” sözünü kulak arkası ettiğim için ben gerçekten edepsizim! Dünyanın bütün edepsizleri, birleşin! 7 TEMMUZ 2019 SAYI: 34241 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03:34 03:26 03:59 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:32 13:14 17:13 05:20 12:58 16:55 05:47 13:21 17:15 Akşam 20:46 20:27 20:45 Yatsı 22:35 22:12 22:26 “Ürkünç bir kuraklık yılıydı. Castelceras’a komşu köyün ahalisi, papazların peşinde ‘una rogativa’, yani yağmur duasına çıktılar. Aslında gökyüzünde epeyce bulut birikmişti. Yağmur duasına da pek gerek yoktu, denebilir. Ancak dua yürüyüşü bitmeden bulutlar dağıldı ve kızgın bir güneş göründü, yeniden. O zaman, bütün köylerde var olan kötü kullar, yağmur kortejinin başını çeken Bakire Meryem heykelini hırsla kaptılar ve Guadalupe Nehri’ne attılar. 22 Şubat 1900’de doğduğum benim köyümde ortaçağ, Birinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü sayılır. Dünyadan kopuk Calanda’da toplum durağandı ve sınıflar arasındaki sınırlar kesin çizilmişti. Emekçi halkın senyörlere ve büyük toprak ağalarına saygısı, bağlılığı hiç değişmeyecek gibiydi, geleneklere iyice yapışmıştı. Yaşamın güncelliği, kilise çanlarıyla belirleniyordu Beş bin nüfuslu Calanda’da, 2 kilise ve 7 papaz vardı. Ölümün varlığını her an duyumsuyorduk. ‘Virgen del Carmen’ kilisesinde onlara çıraklık yapıyor, hem de kilisenin korosunda ilahiler söyleyip keman çalıyordum. Dinin elle tutulur ağırlıktaki varlığı, köy yaşamımızın her ayrıntısını belirliyordu. Cizvit okulunda aldığım eğitime karşın, varlığımı sıkı sıkı saran dine yönelik ilk kuşkularım, 14 yaşıma doğru Kimi insan evreni sonsuz düşlüyor, kimi mekân ve zamanla sınırlı olduğunu ileri sürüyor. Her iki görüş de beni çözümsüz bir sırla karşı karşıya bı rakmakta. Bitmek bilmeyen ortaçağ Bir yandan, sonsuz evren imgesi anlaşılır gibi değil. Öte yandan, zaman ve mekânla sı uyanmaya başladı. Bu kuşkular, özellikle cehennem gerçeği ve anlaşılmaz bir sahne oluşturan Kıyamet Günü’ne ilişkindi. Tüm zamanlardan ve tüm ülkelerden, kadın erkek tüm ölülerin, ortaçağdaki mahşer tablolarında tasvir edildiği gibi toprağın bağrından çıkıp dirileceklerine bir türlü aklım yatmıyordu. Saçma ve olanaksız bir şeydi bu. Kendi kendime, milyar kere milyarlarca ceset dirilirse, bunca insan nereye sığdırılılır, diye soruyordum. Ayrıca, eğer insanları cennet ve cehenneme ayıran son yargılama kıyamet günü yapılacaksa, insana ölür ölmez verilen ilk ve değişmez ceza ya da ödül kararı ne işe yarıyordu? nırlı, günün birinde yok olacak bir evren düşüncesi de beni hem büyüleyen, hem de korkutan bir boşluğa düşürüyor. Sonsuz evrenle sonu olan evren arasında gidip geliyor, neye inanacağımı bilmiyorum. İnançsız biriyim ve inancın, her şey gibi rastlantıdan doğduğu kanısına vararak; Tanrı var mıdır, yok mudur, kısırdöngüsünden çıkamıyorum. Çıkamadığım için de bu döngüye girmiyorum. Kişisel uygulama olarak, çok basit bir yargıya vardım: İnanmak ya da inanmamak, aynı kapıya çıkıyor! Tanrı’nın beni her an izlediğine; sağlığımı, davranışlarımı, isteklerimi ve yanlışlarımı gözlemlediğine inanamıyorum. Evren sonlu mu sonsuz mu? Sonsuza dek beni cezalandıracağına da inanmıyor, daha doğrusu kabul edemiyorum. Günümüzde ne cennet, ne de ce Ve bu düşüncemi, ‘Tanrı sayesinde henneme inanan; ahireti, kıyameti ve tanrısızım’ kuralıyla özetledim.” mahşeri kabul etmeyen pek çok papaz HHH var. Bu din adamları, benim din eğiti Yukardaki satırlar, 20. yüzyıl sinema mim sırasındaki kuşkularımla herhalde sının en büyük ustalarından, İspanyol pek eğlenirlerdi! sanatçı Luis Bunuel’in “Son Nefesim” başlıklı anılar kitabından alıntıdır. Zaman, yer ve kültür farklılıklarına karşın, evrensel sorulara verilen kişisel bir yanıt olarak anlamlıdır. Dikkat ederseniz, üstat Bunuel, Tanrı’nın neden erkek olduğunu sorgulamıyor. Niçin papazların (ya da imamların ya da hahamların) hep erkek oluşu da garibine gitmiyor. Eninde erkek, ama sonunda? Velhasılı, ortaçağdan beri yeryüzünü “semadan” gözlemlediği varsayılan, ama bugünün gerçekleriyle sınandığında “çoğul evrenler” ötesinden izlemesi gereken kutsal yaradanı erkek olarak düşünmek, onu da rahatsız etmiyor. Çünkü Bunuel de tüm kuşkuculuğuna karşın, dindarlarla aynı hamurdan yoğrulmuş bir erkek. Din, bir kültür. Mayası ve hamuru erkek bir kültür. Oysa her zaman böyle değildi. Semavi diye adlandırılan tektanrılı dinler küreselleşmeden önce, kadın üzerine kurulu kutsal düzenler, çoktanrılı dinler, kadın tanrıçalar vardı. Kutsal varlık tekilleşince, kadınlar elendi ve eleğin üzerinde erkekler kaldı. Günümüzde, küreselleşmenin bir sonucu olarak hemen her toplumsal alanda dayatılan “çoğulculuk”, er ya da geç bu kutsal tekillikle de çatışacak. Ama yerleşik eril ve tekil düzenden kuşku duymak, daha şimdiden hepimizin hakkı. BOP, Suriye, “F. Gülen Hocaefendi” vs. kumarlarını falan karıştırmayalım. Ama “İstanbul” üzerine de bal gibi kumar oynadı. Onu da kaybetti. HHH Diyanet’in İslam Ansiklopedisi “Kumar”ı şöyle tarif ediyor: “Şans ve becerinin birlikte ve ya tek başına söz konusu olduğu bir olayın yahut yarışmanın ya da Kumar belirsiz bir olayın sonucu üzerine bahse tutuşmak ve bu yolla kazanç elde etmeye çalışmak kumardır.” Bu tanımı bir dönem birlikte çalıştığı Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu yapmış. Devamı da var: “Şekli ve türü toplumlaradönemlere göre değişse de esas itibarıyla haksız kazanç, mal ve zaman israfı, irade zafiyeti ve toplumsal çözülme gibi bir dizi olumsuzluğa yol açtığı için (..) kumar, İslâm’ın temel yasaklarından biridir.” Yani, ucunda cehen ta kazanacağı da hep söylenir durur. 2023’e ulaşabilirse elbet bu da bir teselli. Yine de güzelim ülkenin, hem fiziken, hem de ekonomik, kültürel ve toplumsal bir siyasi kumara kurban edildiği de ortada. Bu gerçeği “dostluğumuz pazara değil mezara kadar!” diye övündüğü Gül de, partinin anahtarlarını ve hükümeti teslim ettiği Davutoğlu da gördüğü için, ileride kesilecek cezadan kurtulmak için yollarını ayırıyorlar. nem var. İnancından kuşku duymadığımız Reyiz, eğer ki.. Kumarı bu defa da, KHK’leri, TBMM’deki çoğunluğu veya İstanbul Belediye Meclisi’ndeki AKP üstünlüğü ile sürdürürse, kendisi de yanacak, İstanbul da, İstanbullular da. Diyanet Başkanı uyarmış.. Bizden de hatırlatması. HHH Büyük kentleri geçtik, İstanbul’da, fazladan 800 bin seçmen de hatırlattı bir daha kumar oynanmasın diye! 6 ay boyunca dursuz duraksız aşktan gönülden söz ettiler. Yapmadıkları tehdit, vermedikleri gözdağı, dökmedikleri dil kalmadı. İstanbul’u aşklı gönüllü ilanlarla donattılar. HHH “Manşetlerle savaşarak geldik!” diye övündü. Sonra o manşetleri atanları da organlarını da milletin kesesinden satın aldı. Önünde takla bile attırdı. Bu da bir kumardı. Ama şans dönünce ve masayı terk etmedikçe kurtuluş yok. Manşetlerin yerini artık sosyal medya almıştı. Maaşlı Twitter ve Facebook beslemeleri ile oralarda egemenlik kurmak ise mümkün değil. Buna örtülü ödeneği geçtik Türkiye’nin bütçesi bile yetmez. (Örneği geçen bir yazıda vermiştik.. Saray Artizleri’ne dahil edemediği Cem Yılmaz’ı bile takipçi sayısında bir türlü geçemiyor.) Binali Bey ile sahne alıp nihavent makamında “İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar!” diye düet yapmak akıllarına gelmedi. (İkna etseler ve reklamcı Ateş İlyas Başsoy ile çalışsalar bu etkili olabilirdi belki.) Buna da gerek yoktu zaten. İstanbul’u yirmibeş yıldır, bir maganda gibi öldüresiye sevdiklerini dünya âlem biliyor ve görüyordu. HHH Aşkın fedakârlık isteyen bir kumar olduğu da, kumarda kaybedenin aşk HHH Sanal âlem, bir âlem. Bir tür tövbe istiğfar veya özeleştiri ya da itirafçılık âlemi. Kaybedilen kumarların listesini bu kez Reyizgillerin bizzat kendileri sayıp döküyor: Hükümeti kazandık; Hikmeti kaybettik. Makamı kazandık; Mevkii kaybettik. Seçimi kazandık; Geçimi kaybettik. Nimete gark olduk; Şükretmeyi kaybettik. Camiler yaptık; Cemaati kaybettik. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI Yollar açtık; Yönümüzü kaybettik. Örtüyü kazandık; Başı kaybettik Hedefi bulduk; Edebi kaybettik. Pahalı arabalara bindik; Yolu kaybettik. Villalar köşkler aldık; Rüyalarımızı kaybettik. Devasa okullar yaptık; Talebeyi kaybettik Adliye Sarayları yaptık; Adaleti kaybettik. Geleceği kazandık; Gençliği kaybettik. Hakkı kazandık, Teraziyi kaybettik. Ve maalesef; Kazanmanın anahtarını bulduk; Karakterimizi kaybettik. Allah tüm bunları tekrar kazanmayı nasip etsin inşaallah. Amin. Amin. HHH İşte böyle; Yağmur duasına çıkar gibi sanal âlemden ilahi âleme ulaşmaya çıkmış Reyizgiller. Oysa ne kumarın duası olur ne de kumarbazın duası kabul olur. Bu bir “kumarbazın yanılgısı”dır. Literatürdeki adı “Monte Carlo Fallacy”dir. En pratik kumar, yazı turadır. İstanbul seçimi bir yazı tura idi. İktidar İstanbul’da 12 kez seçime girdi. (6 genel, 3 yerel, 3 referandum ve CB) Yani 12 kere parayı havaya attı. 12’sinde de yazı geldi. Bu kez 13. kez atınca tura gelme ihtimalinin daha fazla olacağından korktu. (Örnek çok: 13 uğursuzdu. O yüzden 12. Cumhurbaşkanı Gül’den sonra 13. CB olacağı için sistem değişikliği numarası ile 1 numara oluverdi!) 13. kez girdiği seçime bütün gücü ile asıldı. Beka dedi. Pazarcılara, “soğan patates teröristi” dedi. Ekonomi ile korkuttu. Kürtçe konuştu. Aranan teröristi TV’ye çıkardı. Böylece yine yazı geleceğini düşündü. Oysa havaya fırlatılan para gibi, seçim sandığı da daha önce ne olduğunu bilemiyordu. Casino dünyasındaki “kumarbaz yanılgısı” bir kez daha tecelli etti. HHH Bundan sonraki yaşamlarında Reyiz’in de, Reyizgillerin de Allah yâr ve yardımcısı olsun. [email protected] GazetecilereSETA’DAN SKANDAL RAPOR! büyük fişleme Bir dönem Fethullah Gülen cemaatine, şimdilerde ise AKP’ye yakınlığıyla bilinen Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA), “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıla rı” başlıklı skandal bir rapora imza attı. Birçok uluslarası medya organının Türkiye’deki hükümet karşıtı medya ile işbirliğinin yapıldığının öne sürüldüğü raporda aralarında gazetemiz yazarları Ergin Yıldızoğlu ve Zafer Arapkirli ile SEYHAN yüzlerce gazeteci fişlendi. GazetecileAVŞAR rin geçmişte hangi kurumlarda çalıştıkları ve sosyal medya paylaşımları kriminalize edilerek verildi. Polisİstihbarat taktiği ile hazırlanan raporda SETA’nın FETÖ geçmişinden mi bu taktiği öğrendiği merak konusu oldu. Raporda BBC Türkçe, DW Türkçe, Amerika’nın Sesi, Sputnik Türkiye, Euronews Türkiye, Crı Türk (Çin uluslararası radyosu), Independent Türkçe’nin çalışanlarının incelendiğinin belirtildiği raporda, bu çalışmanın belli başlı uluslararası medya organlarının Türkiye uzantılarını incelemek üzere hazırlandığı öne sürüldü. Türkiye’de yayın yapan yabancı medya organlarının tamamına yakınının tek sesli bir profil çizdiğinin öne sürüldüğü raporda, bu raporun Türkiye’ye mahsus öz denetim mekanizmalarını geliştirmesine faydalı olacağı iddia edildi. Raporda “Kamuya Öneriler” başlığıyla yer alan trajikomik kısımda ise, “Türkiye’nin uluslararası kamu yayıncılığını yürüten TRT World gibi başarılı örneklerin sayısı artırılmalıdır” ifadeleri yer aldı. Kadın sorunu fişleme konusu Raporda gazetemiz, BirGün gazetesi, Evrensel gazetesi, Diken, T24 ve DW Türkçe’nin hükümet karşıtı söylemleriyle ön plana çıkan mecraların haberlerine yer verdiği iddia edildi. Bu kurumların kadın cinayetleri, kadına şiddet ve kadın meclisleriyle ilgili çok sayıda paylaşım yaptıkları belirtildi. Gazetecilerin www.cumhuriyet.com.tr’de yer alan haberleri paylaşmaları da raporda yer aldı. Skandal raporda gazetemiz ekonomi yazarı Ergin Yıldızoğlu da yer aldı. Yıldızoğlu’nun kendisine ait blog üzerinden de Cumhuriyet’e yazdığı yazıları paylaştığının belirtildiği raporda Yıldızoğlu’nun sosyal medya paylaşımlarından siyasal İslamı ve AKP’yi “dünyanın lanetleri” arasında gördüğü iddia edildi. Raporda, Yıldızoğlu’nun “ağırlıklı olarak ‘İslamcı faşizm’ gibi ifadelerle AKP’ye karşı bir nefret dili geliştirdiği” öne sürülerek, “sosyal medya paylaşımları AKP’yi siyasal İslamcı ve faşist bir yönetim olarak gördüğünü ve bu nedenle hükümet karşıtı bir duruşa sahip olduğunu göstermektedir” ifadeleri yer aldı. Gazetemiz köşe yazarı Zafer Arapkirli’nin de yer aldığı raporda, Arapkirli’nin gazeteciliğe Cumhuriyet’te başladığı, 1990’da Londra’ya gittiği, burada altı yıl BBC radyosunun Türkçe yayınlar bölümünde çalıştığı aktarıldı. Arapkirli’nin sosyal medyayı aktif olarak kullandığının belirtildiği raporda, eleştirel görüşlerini ön plana çıkardığı ve siyasi paylaşımlarda bulunduğu belirtildi. Raporda, Arapkirli’nin CHP vekilleriyle Halk TV’de katıldığı programlarda genel olarak Türkiye iç siyasetine yönelik hükümet karşıtı söylemlerde bulunduğu kaydedildi. l İSTANBUL [email protected] SETA’ya tepki yağdı SETA’nın skandal raporu basın örgütlerinin tepkisine neden oldu. Çağdaş Gazeteciler Derneği (ÇGD), “Türkiye’nin yeni medya andıcı” olarak nitelendirdiği rapora karşı gazetecileri hukuki haklarını kullanmaya davet etti ve “Gazetecilerin, gazetecilik yapmalarına dahi tahammül edemeyen SETA’nın fişleme belgesi, tarihimizdeki kara lekelerden biri olarak anılacaktır” açıklamasında bulundu. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) sosyal medya hesabından, “Saray’a yaranma çabanız zavallılık. Sizden korkan sizin gibi olsun!” tepkisini gösterdi. Disk Basınİş “Gazetecileri fişlemekten, tehdit etmekten vazgeçmediler. Gerçekleri yazmaktan vazgeçmeyeceğiz” açıklaması yaparken, Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Temsilcisi Erol Önderoğlu da “SETA’nın sözüm ona raporu, “uzantı” söylemiyle uluslararası medya çalışanlarına yönelik tahammülsüzlüğü, onları hedef gösterecek şekilde açıkça ortaya koydu” dedi. Tepkiler üzerine bir paylaşımda bulunan SETA Direktörü İsmail Çağlar raporu, “Bilgilerde herhangi bir hata varsa bizimle paylaşın. Düzeltir, özür dileriz. Gerisi ideolojik yargılarınızdır, bizi ilgilendirmez” diyerek savundu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle