29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN kiEtarRepon:md“iŞazanAiırn’tiadnsaüÖB’dliüermnGüiek”zi,iyn“eTtin”üirk ‘En büyük eylemim yazmak!’ Okurlarla iki yeni kitabıyla buluşan usta yazar Erendiz Atasü, “Şairin Ölümü” adlı öykü kitabında isyan ettiren toplumsal yaraları, bir kez daha ses yükselterek eylemci bir ruhla yazıyor. Baskıcı erk, bulamaç siyasa, eril şiddet, solun handikapları, yakılarak katledilen aydınlar, bağGAMZE nazlık, istila ve günümüAKDEMİR ze uzanan kadın karşıtı antik folklora dikkat kesiliyor. Geçmişle geleceğin iç içeliğinde ve kötücül değişim ile bellek temalarında öykü kişilerine kendilerini ve gidişatı sorgulatıyor, hesaplaştırıyor. Atasü, eleştiri üstüne düşüncelerle başlayan diğer yeni kitabı “Türk Romanında Bir Gezinti”de ise, Suat Derviş’ten Yaşar Kemal’e, Leyla Erbil’den Fethi Naci’ye, Pınar Kür’den Ataol Behramoğlu’na Türk edebiyatının pek çok kadın ve erkek ustasını başat yapıtları ve yaratısal hammaddeleri ekseninde irdeliyor. n “Şairin Ölümü”nün ilk öyküsü “Bir Başka Fahriye Abla”da, yaşamları büyük bir altüst oluşun ateşten çemberinde kırılan geçiş dönemleri insanlarının ayakta kalma mücadelelerini dokuyorsunuz. O mücadelelerdeki “eskil ve dayanıklı bir damarı kesmeye cüret etmiş” iradeyi, o “eylemliliği”, “eylemciliği” vurguluyorsunuz. Her tarafta yayılan eylemsizliğe dikkat çekerek... Geçmişle geleceğin iç içeliğinde, kötücül değişim ile bellek temalarında öykü kişileri kendilerini ve gidişatı sorguluyor. Bu duygu kitaptaki hemen tüm öykülerinizde karşımıza çıkıyor. Öyküler zaman içinde, her biri farklı bir ruh halinin dışavurumuyla, bir tür esinle yazılıyor; en azından benim için böyle. Elbette ortak temalar var; sonuçta aynı zihnin ürünleri. Esin aslında, içimizdeki acılar, mutluluklar, kısacası hatıralar birikiminin bir parçasını harekete geçiren bir dış uyarıcıdan başka bir şey değildir. Anımsamak ve anımsayışlar çocukluğumdan beri ilgimi çekmiştir. Anı sabit bir şey değildir, anımsama anındaki ruh haline göre anlamı değişir. İnsan hayat yolunun büyük kısmını kat etmişse, geçmişin hiç MAHMUT TURGUT geçmediğini, içimizdeki varlığını bizimle değişen ilişkiler kurarak sürdürdüğünü fark ediyor. Şimdiki aklınızla anıya dair yeni bir şey keşfediyorsunuz ve bu keşif onun tüm anlamını değiştirebiliyor! “Anılar da Değişir” hikâyesinin adsız kahramanının, ve “Sindrella...” hikâyesindeki “eski eşin” başına geldiği gibi! Tabii yeni keşif insanı yanlış bir yoruma da götürebilir... Hiçbir zaman tam anlamıyla emin olamayız... İçimizde yaşayan geçmiş sadece özel yaşamın izleri değil elbette, bütün toplumsal hadiselerin şahsa bakan yüzü de orada kayıtlı. 68 kuşağının bu yurda döktüğü emekten, Sivas yobaz kalkışmasının kıydığı canlara kadar! “Baharat Ülkesinden Bir Aydın” öyküsünde simgelenen ve bana çok acı vermiş bir aydın duyarsızlığına kadar. Eylem ve eylemsizlikten söz açtınız. Yaşam bu ikisinin bileşkesi değil mi? Türkiye arada sırada eylem dalgalarıyla kabaran ama çoklukla eylemsizlikte karar kılmış uyuşuk bir ülke. Bunda kaderci felsefenin iz lerini görüyorum. Eylemeylemsizlik çelişkisini kendi içimde çok yaşamışımdır ve hâlâ yaşıyorum. Eylemsizlik biraz da sınıfsal bir durum. Köylülüğe ve orta sınıflara has. Hani, aman dengeler bozulmasın, aman komşular duymasın, aman çocuklar üzülmesin... Ben kendi eylemsizliklerimi sınıfsal kökene, yani orta sınıftan olmama bağlıyorum. Gene de özel yaşamımda pek eylemsiz kalmamışımdır. Ancak toplumsal olarak en büyük eylemim yazmak, ne kadar eylem sayılır bilmiyorum. Kadınların uğradığı haksızlara karşı kalemim eylemcidir. Evet, eskil dönemlerdeki kadın karşıtı önyargılar farklı giysilere bürünerek devam ediyor. “Eskil ve dayanıklı damar” işte tam da bu! Kadın karşıtlığı! ‘Dünya edebiyattan ve sanattan uzaklaşıyor’ n “Türk Romanında Bir Gezinti” adlı 312 sayfalık denemeniz de okurlarla buluştu. Öncelikle “Çağ daş Türk Edebiyatı”nın günümüz Türk toplumu için sizce önemi nedir? Edebiyat bir toplumun hem belleği, hem vicdanı, hem kimliğidir. Toplumlar pala bıyık ataların aldığı kellelerle değil, bilime, sanata, insanlığın mutluluğuna yaptıkları katkılarla can ve kimlik bulurlar. Ne yazık ki bugün toplumumuzun edebiyatla ve genellikle sanatla güçlü bir bağı yok. Türkiye’de şu anda tam bir roman enflasyonu var; bütün enflasyonlardaki gibi nicelik yüksek, nitelik düşük. Neoliberalizmle ve onun deyim yerindeyse “kültürsüz kültürü” ile tüm dünya edebiyattan ve sanattan uzaklaşıyor. Bu talihsiz durumun sakıncalı etkilerini, zaman geçtikçe daha iyi fark edeceğiz. ‘Kadınların içi yankıyor, erkekler ise mesafeli’ n Türk edebiyatının pek çok kadın ve erkek ustasını başat yapıtları ve yaratısal hammaddeleri ekseninde irdeliyor, Türk yazınında kültürel akışta temsil ettikleri evreler ve katkıları ortaya koyuyorsunuz. Okuduğunuzda neler hissettiriyorlar size? Kadın arkadaşlarımın yaratılarında onların iç dünyalarından yankılanmalar seziyorum, toplumun susturulmuş yarısının sesini işitiyorum. Erkeklerin çoğunun hepsinin değil kendi şahıslarına daha mesafeli durarak yazdıklarını düşünüyorum. Edebiyatta bir ilki başlatmak önemlidir tabii, ama eserin ya da yaratıcısının belli bir akımın izleyicisi olması asla küçültücü bir özellik değildir. Burada Emin Özdemir’i anacağım: “Edebiyat bir ayrıntılar ve aykırılıklar sanatıdır” demişti. O nedenle, genellemelere yatkın bir alan değil edebiyat. Ben doğal ki çok okurum. Okumadan yazılmaz. Genç yazar adaylarına da bunu öneririm. Yalnızca yaratıcı yazarlık kurslarına devamla yazar olunabileceğini sanmıyorum; ama yazıya yatkınlığı olan gençler, ulusal edebiyatı ve dünya edebiyatını gerçekten tanıyarak, yalap şalap bilgi edinmekten bahsetmiyorumyeteneklerini geliştirebilirler. [email protected] Boğaziçi’nde jazz akşamı Boğaziçi Üniversitesi’nde caz kültürünü geliştirmek ve bu alanda çalışan genç sanatçıları desteklemek amacıyla başlatılan “Kennedy Jazz” konser serisi, gitarist ve besteci Bilal Karaman’ın konseriyle devam ediyor. BU+ etkinlikleri kapsamında düzenlenen “Kennedy Jazz” konserlerinin 23 Temmuz saat 19.00’da gerçekleşecek etkinliğinde, Bilal Karaman son projesi Manouche a La Turca’yı Kennedy Lodge bahçesinde müzikseverlerle paylaşacak. Biletler hafta içi 09.0017.00 saatleri arasında Boğaziçi Üniversitesi Kurumsal İletişim Ofisi’nden satın alınabilir. l Kültür Servisi Gülsin Onay, Beylikdüzü’ndeydi Fazıl Say, ENKA’daydı Piyanist ve besteci Fazıl Say, “ENKA Kültür Sanat Buluşmaları” kapsamında hayranlarıyla buluştu. Sanatçı, ENKA Eşref Denizhan Açık Hava Tiyatrosu’ndaki konserde, “Truva Sonatı” adlı yeni eserini, Mustafa Toygun Özdemir’in sahneye yansıtılan çizimleriyle birlikte yorumladı. Müzikseverlerin yoğun ilgi gösterdiği resitalde Say, “Truva Sonatı” eserinde yer alan “Ozan Anlatıyor, Homeros”, “Ege Rüzgârları”, “Troya Kahramanları”, “Sparta”, “Helen”, “Aşk”, “Troya”, “Aşil”, “Savaş”, “Truva Atı” ve “Sonsöz” bölümlerini piyanosuyla icra etti. Sanatçı ayrıca “Nâzım”, “Kumru”, “Ses” ve “İstanbul’da Bir Kış Sabahı” ile Beethoven’ın “Ayışığı Sonatı”dan üç parçayı da dinleyenlerin beğenisine sundu. l AA Sakıp Sabancı Müzesi’nde Gösteri Sanatları Günleri başlıyor Müzede Sahne’nin teması ‘Şiirselleşmiş Beden’ 19 TEMMUZ 2019 CUMA 13 Duyarlık körleşmesi Gazete haberleri arasında kedilerin, köpeklerin ayaklarını kesip sokaklara atanlara, çocuklara tecavüze kalkışanlara, üvey anne işkencelerine, engellilerin kafasını gözünü kana bulayanlara, gencecik kızların yüzüne yakıcı maddeler atıp dünyayı onlara zindan edenlere, sudan nedenlerle cinayet işleyenlere son günlerde daha sık rastlanır oldu. Bu insanlık dışı olaylar yalnızca geçim sıkıntısına, ruhsal sağlık bozukluklarına, insanı umutsuzluğa sürükleyen yoksulluğa bağlanıp geçilemez. Evlerde anne babalar, okulda öğretmenler, psikologlar, kitlesel etkileşimi sağlayan kurumlar, gittikçe yaygınlık gösteren bu duyarlık körelmesinin temeline inip çözüm yolları aramalıdır. Demokrasileri adalet, eşitlik, insan onuruna saygı ayakta tutar. Siyasilerin ayrıcılık yaratıp, adaletin insan onurunu hiçe sayıcı uygulamaları, her alanda toplumu duyarlık körelmesine uğratır. Bu da, insanca değerlerin unutulup değer olmaktan çıkıp onun yerini duyarsızlığın almasına yol açar. Çocuğa işkence Gazetelerden aktardığım bu olayların ikisi, insanlık dışı, öbür ikisi ise insanca duyguların unutulamayacağına örnektir: Eşinden ayrılmak üzere olan, birlikte yaşadığı erkek arkadaşıyla üç yaşındaki çocuğunu eve kilitleyip ortalardan kayboluyor. Mahallenin muhtarı inceleme yapmak için gittiği evde sesler duyunca, anahtarı üzerinde bırakılan kapıyı açıp oturma odasında dövülmekten iki gözü de morarmış çocuğu ağlarken buluyor. Sokaklarda dilenen bir yaşlı kadın, onu engelleyen belediye görevlisine, yanındaki çocuğu gösterip “Bak, fazla zorlarsan, çocuğu alıp yere çarparım ha!” tehdidinde bulunabiliyor... Yavru sığırcıklar Yandaşlık bataklığına saplanmadan ayakta kalmayı başaran gazeteler, toplumsal vicdanın aynasıdır. Sele kapılan bir kedi yavrusunu avuçlarına alarak ağzını onun minicik ağzına dayayıp soluğuyla onu ölümün elinden alan bir belediye işçisinin soylu duyarlığını kaç kişi gösterir? Şoför Zafer Salduz, aracı çalıştırmaya geldiğinde motor bölümünden gelen kuş seslerini duyunca elini marştan çeker. Yavrularını doyurmak için yuvaya yem taşıyan anneye gagalarını sonuna kadar açan 5 sığırcık yavrusunu görünce aracı çalıştırırsa onların öleceğini düşünen şoför, motoru çalıştırmaktan vazgeçer. Annenin çırpınışları şoförün içini burkar. Gördüklerini işletme sahibine bildiren Salduz, ona aracı çalıştıramayacağını söyler. İş sahibi onun yaptığını doğru bulur. Toplumsal vicdan En başta, dinlerin bildirgesi sayılan kitaplarda anlatılan olayların neredeyse yarısı iyilikle, yarısı kötülükle ilgilidir. Kişi, o kitapların içerdiği iyilikkötülük gibi insanlık hallerini vicdanıyla değerlendirip yaşamının kaçınılmaz ilkesi kılmıştır. Bir toplumda yalnızca bireyin değil, kamu vicdanının geliştirilmiş olması da önemlidir. Toplumda ortak ruhun doğması, dayanışma duygusunun gelişmesine; iyi insan yetiştirme, kamuda ortak vicdanın doğmasına bağlıdır. Başta ailemizin, çevremizdeki bireylerin insana, öbür yaratıklara, doğaya beslediği duygular; şiirden romana, öyküye, düşünce yazılarından anlatıya, besteden resme sanatsal yapıtlar, insanı vicdanlı kılmaya yöneliktir. Bunun aracı da insanı bilgiyle donatan eğitimdir. Eksikliğimiz burada. İktidarların çoğu, eğitimi yurdun dört bucağına yayacağına, küçük yerleşim alanlarındaki atılımcı girişimleri destekleme yerine köstekleme yoluna gitmiştir. Oysa kültürel kurumlaşmaların büyük kentlere özgü olması, öbür yerleşim alanlarında bunların izine bile rastlanmaması daha büyük eksikliktir. 26. Caz Festivali’nde Mozaik nostaljisi! Beylikdüzü Belediyesi’nin geleneksel hale getirdiği Klasik Müzik Günleri’nin beşincisi kapsamında Yaşam Vadisi Sahnesi dünya çapında ünlü piyanist Gülsin Onay’ı ağırladı. Vadide gerçekleşen konserde, klasik müziğin önde gelen eserlerini sunan Onay, İstanbullu sanatseverlere unutulmaz bir akşam yaşattı. Yoğun ilginin olduğu resitalde, Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, “Sanatın, tedavi edici ve insanların güzel bakmasını sağlayıcı gücünü kullanmaya devam edeceğiz” dedi. l Kültür Servisi Sakıp Sabancı Müzesi’nin, Sabancı Vakfı’nın katkılarıyla başlattığı Müzede Sahne etkinliğinin üçüncüsü 2428 Temmuz tarihlerinde yapılacak. Müzede Sahne etkinliği, SSM’nin Boğaz manzarasına karşı, Fıstıklı Teras’ta kurulacak platformda ve müzenin farklı mekânlarında izlenebilecek. Emre Koyuncuoğlu’nun sanat yönetmenliğini üstlendiği ve her yıl belli bir tema üzerinden gösteri sanatları alanındaki işlerden bir seçki sunarak aynı zamanda yeni iş üretimine de destek veren Müzede Sahne’nin bu yılki teması “Şiirselleşmiş Beden” olarak belirlendi. Bedenin hem gösteri sanatlarının temel malzemesi hem de kendi bütünlüğü olan ve dönüşen her tür organizma olarak ele alınacağı Müzede Sahne’de sanatçıların sahne performanslarıyla birlikte somut ve soyut olarak “bedenin” şiirle/sanatla ilişkilendiğinde na sıl değiştiğine, kendini dil lendirdiğine ve dönüştüğü ne tanıklık edilecek. Müzede Sahne’de Nâzım Hikmet, Abidin Dino, Gen co Erkal, Tülay Günal, Oğuz Atay, Nazan Kesal, Mehmet Sander, Yeşim Özsoy, Şeb nem İşigüzel gibi sanatçılar la birlikte, Dikmen Gürün, Selvin Yaltır, Pelin Batu, Zeynep Oral, Zeynep Uğur “Tehlikeli gibi edebiyat ve tiyatro ala Oyunlar” nında akademik çalışmaları ve kitapları olan araştırma mekâna ait özgün eser, metin tiyat cı ve yazarlar bir araya gelecek. Ayrı rosu, performans sanatı, performatif ca Aslı Bostancı, Erdem Şenocak, Ce okuma, atölye, sunum ve paneller yo lal Mordeniz, İpek Taşdan, Selim Can luyla sahne sanatları çok disiplinli bir Yalçın, dadans gibi genç sanatçılar da anlayış doğrultusunda ilgilileriyle bulu yer alacak. Beş gün sürecek etkinlik şacak. Ayrıntılı bilgi ve bilet için: www. te tiyatro, edebiyat, şiir, dans gibi fark sakipsabancimuzesi.org. lı alanlardan söyleşi, tanıtım, panel, l Kültür Servisi İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) düzenlediği 26. İstanbul Caz Festivali kapsamında 1980 ve 90’ların kült grubu Mozaik, Zorlu PSM’de sanatseverlerle buluştu. Müzikseverlerin yoğun ilgi gösterdiği konserde 35 yıl sonra aynı kadroyla yeniden bir araya gelen Mozaik, piyanoda Ayşe Tütüncü, bas gitarda Saruhan Erim, klasik gitarda Mehmet Taygun, perküsyonda Timuçin Gürer ve Ezel Akay, elektro gitarda Serdar Ateşer, kemanda Mehmet Tütüncü, yan flütte Yağız Üresin ile davulda Gökçe Gürçay’dan oluşuyor. Yaklaşık iki saat süren konserde grup, “Fay O Sivem”, “Morzool”, “Hareket Etmeliyim”, “Kör Uçuş”, “Bir Bisiklet” ve “Gitmeliydik” gibi sevilen şarkılarını seslendirdi. Yer yer caz, rock ve rock füzyon tarzlarına yakın duran Mozaik grubuna, konuk sanatçılar Erkan Oğur ve Ceylan Ertem de eşlik etti. l AA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle