19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 14 TEMMUZ 2019 PAZAR [email protected] olaylar ve görüşler Kültür politikalarına ne zaman sıra gelecek? Kültür politikaları kavramı ilk kez 1960’lı yıllarda Unesco toplantılarında or taya atıldı. 19651974 yılların da Unesco Genel Müdürü olan René Maheu kültür politikaları nı İnsan Hakları Bildirgesi’ne da yandırarak her kişinin nasıl bir çalışma hakkı varsa bir de kültür hakkı olduğunu savunuyordu. Unesco kültür politikalarını Kültür politikaları artık bütün dünyanın gündemindeydi. önce uzmanlar toplantılarında ele Bizde durum neydi? aldı, sonra da 1970’te Venedik’te düzenlenen hükümetlerarası bir konferansta gündeme getirdi. Bu konferansa dünyanın dört bir yanından ünlü bilim insanları ve sanatçılar katıldı. Türkiye’yi de Prof. Bedrettin Tuncel temsil etti. O zamana kadar şöyle bir ikilem vardı; devlet mi kültür politi Cumhuriyet döneminde, özellikle Atatürk ve İnönü’nün devlet başkanlığı sırasında, devlet kültür konularına çok önem verdi ve kültürün geliştirilmesinde büyük roller oynadı. Türkiye Atatürk’ün önderliğinde büyük bir kültür devrimi gerçekleştirdi. kalarını saptamalı, yoksa sanat Halkevleri itklUtkBcvthdskrvttktvbznasmtBtsyklakrkdtydanlYçynlrsudruuaanieiıiıuiiiuıauıaaaıelydaeeeeoöeaüeuouaaıülaaıeiaknfrynannlırrmimmassnHkrzlllllllllBVOÇlğlnkmpzatınmrilyaarlnmktnkzzlrltaııaeBgıAimırülalaşdçelltaldThayhduamlrümrayneeaedrmelfemalurDaadmBhaüDDKSDDDBetııenrüıomPriea,kerlöasaduiılinnlr?mosrinlaalnnrnnnımebKnldaüraçykızkulsleanlnrveeeeeyürayrerrlaçcnaıaapndlelaahaküıvdBadbıniiıtmçmai.vlgılokbrvvvvvoraeesrüüaıpmlrllarnçndı.rluaıroıcrhgdkalürllİatçeneianııDliüfaainınlllllrKöa.üdzkloeııiınıüsreİndeairkesn.nkdeeeeeikaabejaattıanğkkmtnütslvnatklkfiıbetmlöİlimkeoolnatüitlyıtttttBrçg,ooağkikelbyelrütliliitmıt,rkıaekı,ılrvot,,,’yai’elınatpıınüğıaaöa.rapkakoenndndebmtredo,alıdpçern.Daydklrinüylbsutrltreaaltisfa’rzslmlplkrtöldoıüaeaürsisleteıPöooiaddaioıda’beöaıeytalıuayberolglyeraalenl.lndyrnkekatdnştarnşülHnutalpvrrdroneraar.ryıraanavApodaüüunrelt.iüerAsuvlvudl;aııralteadnadüredrlsleütıaası’alellaartnlsdeyarötaktaıvşiaavdan.ein.etğaienmlaraaerekmklkıannltrspırkmnıazamıutpentaomşOesia,Uartiçlannnec.ıroaçklıilyhoogtnnkaaırınonleHısrakalılblMıkikdenzkbeüclllodükraalülıleylımmfrydaimsügkuıiaıinıeraınauöırelnalaturrdtyalrtşuaıratdkersiyltrrnityo,rledylbnş.maiıüklrıdkeeknkçadsüüdnellaealnfnlnllkslauaaihBdlairaerısıauilamaeyparüaağrrnahlaşaaemrd.nmntsikbraÇaeonrunllrıvtiümkelasnmyltğdlsoopaiaaaisılçaeçaknüatlaavıaeiıeşızladalnülıliiaürüölhricnnoioılllseaaialealşlırönnnbvşmlvçgnıllmımaıgğrnkniııtkklrkeğnaınlıkraldrllktlaliliiüiökıabmltödaeyekımüodesıgmkgrülumtıriaiaııaaairtüddSvdrlğderüüityrlriçılarkmloıeellmoıtlsşemlrlekiirröaıeselneoüeıttö.iiatleonıaaannavlğartlralttnl.mıüondüaviiuaıgtüuenpa.rlvuıllişulvşndlplııraaerenoaşehar.e;iıe,kablnarrrliasamıçknıniynvnabmbüTdSdztdHEkkzlltygbhAdkgçtBrdotHdkdlsrOdssaldaeıkğdaieieoaauaııepaııleüaaunaoaeuuıilaeüeoarpi.uldtaarrnşdulspt..rıaümHHBCTBrryğdzniylaoakkfDnrrrornn,ın!,l.lldlaltıaşgüiulHBiydlkitkşb,aasuıünkVartkauukHlıolııbayaeBdŞ,aöAdlliDıürrseüatrşsoıiaaudmlİaoidraollmneraaennlrlilnHntgeıte,eıoiaPoılysa’ganürşlrkklasvlkrarıanm,rverlvlledmdlulvbiddıanuüneamçilkaaedi’kdhaıaaısaeatek.rrrrsrlrelsunalDauki’aıalnevnOşrsytsrereslkıuaae,lavnserdvreelkaüaıSdraidiın.yaaürıi.eaordeagrmlıvnklbcyİ.klrnl.ıkanyakiüreıçseggnvak1iırdetiMhlenKmnnıugalAslAeil’rev’aüldı.euezbelerun9rrbaınb1SstdeikılkHruadıyartnşitlzeeoHiaCslrilaurta3iiur9iügatedil’aeüşraseiarmitcarnarkuül1nünmraner2atııek3ıtarrkuarkvinlAllkyd1rrü’l9.srret4mitni,leH4npdd1ltllyHrdtdrlmiinkkh1otkmeaonaüıüSdsııikŞaaaiorBş4iÇnıd4riöaö6ayghoeeea9a.se’aşndaurmaynmu’tekaainnkrünszurnAuearMrk121ii9veytOy8öuırcrttailen5piefıvüarr.lıügAeHlruHPgvt,ldmmziınukıb7Cdela49a’eınğasekamimr’d’Çkud0aarlunddünaTenüoernslkdahıonrataşulkgdTraaHu5,HaeaMmçaetmilaa.g’aeaaaikelyMıentaüredlsaatamddtdau,ıdlkıli.oRoöumvr1çsrütysdÇaHeavlsmtrP’lktlıR.knae4nlcaareleaatemabkRıieÇnkuto,ımlaiselb’ıaeietllaıkna6lklin’yokyı’deoe’leaak7annallsesknlvi’RnlÇpbnei.uynayciündgdnaiyeekııa8uıkivrrnskvunşsdeakllnar8nadkeksmnnerdağeaiıialiiearköatndrdiıılnatı3lonshloarranksidnnça0kva’i1arpdtltiyüte1ynyışerrbidtenkDulııt’,dknlyiğadeıira,aayunOlr.’il,e9marins9ıonaldrıkbylmnTnisiepbelüloiePEsytıüldlpdaaHtPmamiDrı.vnikems65nzdvıoaaeıuai.üBraohlirld’ıremeuygGozhl,uknlanuh0ıadeypolai1laPfyayaşioyryaraaieokaiıeb’armeoesyça’roramanasltraarlnşaıü’ygn,deivrdnssşVnkçtrdtıkuaiıdlnhalhoasr’taoobnev.eiınenıaleaakdytieuinnnıaeavşlririelnnikül.aaar.ı. kilerini değerlendirmeli ve bunla Atatürk rın olumlu yönlerde kullanılmasına özen göstermelidir. Unesco bu konferansın ardından Asya’da, Afrika’da, Latin Amerika ve Arap ülkelerinde toplantılar düzenledi. Onların ardından da 9 Ağustos 1982’de Mexico’da Kültür Politikaları Dünya Konferansı toplandı. Unesco en son olarak da 31 Mart – 2 Nisan 1998’de Stockholm’de Kültür Politikaları Konferansı’nı düzenledi. O konferansa katılan Türk Delegasyonu, Kültür Bakanı İstemihan Talay, Tekin Aybaş, Metin Göker, Pulat Tacer, Bozkurt Güvenç, Nevzat İlhan, Refik Erduran, Hıfzı Topuz ve daha birkaç kişiden oluşuyordu. Stockholm’de de kültür politikalarının yaratıcılığa destek olması, kültürel çeşitliliğe dayanması, ırkçılığa ve cinsiyet ayrımına yer vermemesi, kadın erkek eşitliği gibi birçok demokratik ilkeler üzerinde duruldu. Kültür Devrimleri Halkevleri’nin yanı sıra Atatürk döneminde başlıca kültür devrimleri şunlar oldu; l Dinsel mahkemelerin kaldırılması, 8 Nisan 1924 l Tekke ve türbelerin kapatılması, 2 Eylül 1925 l Fesin yasaklanması, 25 Kasım 1925 l Uluslararası saat sisteminin ve takvimin kabul edilmesi, 26 Aralık 1925 l Medeni Kanunu’nun kabulü, 17 Şubat 1926 l Laikliğin kabulü: “Türk Devleti’nin dini İslam’dır” maddesinin Anayasa’dan çıkartılması, 10 Nisan 1928 l Latin harflerinin kabulü, 1 Kasım 1928 l Millet mektepleri adıyla geniş bir okuma yazma kampanyasının başlatılması, 1 Ocak 1929 l Devlet okullarında Arapça ve Farsça derslerinin kaldırılması, 1 mettin Koçan, Zülfü Livaneli, Ne dim Gürsel, Doğan Hızlan, Talat Halman, Stefan Yerasimos, Hıfzı Topuz ve yabancı konuklar. Kapanış bildirgesinde sivil top lum örgütlerinin katılımıyla de mokrasi ilkeleri içinde kültür po litikalarının oluşturulması gereği Eylül 1929 vurgulanıyordu. l Kadınlara belediye seçim Bu sempozyumdan sonra kül lerinde oy verme ve seçilebil tür politikaları sık sık basının me hakkının tanınması, 3 Nisan gündemine geldi, ne yazık ki bun 1930 ların hiçbir etkisi olmadı. l Türk Tarih Kurumu’nun ku Radikal Gazetesi’nin 23 Ekim rulması, 12 Nisan 2002 sayısında partilerin kültür 1931 politikalarına ver l Halkevleri, 10 Şubat 1932 dikleri önem üze Türkiye’de çağdaş rinde bir anket ya l Türk Dil anlamda kültür yımlandı. Bunda Kurumu’nun kurulması, 12 Temmuz 1932 l Ezanın Türk politikaları ilk kez 1998 Ekim’inde düzenlenen bir 15 partinin yaklaşımları ele alınıyordu. İşte o anketten birkaç ör çe okunması, 7 Şubat 1933 l Kadınlara seçimlerde oy kullanma ve seçilme sempozyumla ele alındı. Bu sempozyumu 1991’de kültür girişimi adıyla nek; AKP: Kültür ve sanat alanında Türkİslam sentezi güden bir poli hakkının verilmesi, 5 Aralık 1934 l Dinsel giysile kurulmuş olan bir komite düzenliyordu. tikanın benimsenmesi, sanatın farklı alanlarında sa rin ibadethanele natçılarla işbirliği rin dışında yasak ne gidilmesi. lanması, 3 Aralık 1936 CHP: Kültür ve sanatın her alanda desteklenmesi ve demok İnönü ve ratikleştirilmesi. Bu alanda faali Hasan Âli dönemi Hasan Âli Yücel’in Milli Eğitim Bakanlığı döneminde kültür politikaları yeni bir canlılık kazandı. Yücel, 28 Aralık 1938’de bakanlığa getirildi ve 5 Ağustos 1946’ya kadar kültür politikalarına yön verdi. İlk iş olarak 1939 Mayıs’ında Birinci Türk Neşriyat Kongresi’ni düzenledi. Bunun ardından klasiklerin çevirisi ele alındı, ansiklopediler yayımlandı, 17 Nisan 1940’ta da Köy Enstitüleri kuruldu. Bu enstitülerde 1946’ya kadar 16.400 öğretmen, 7.300 sağlık memuru, 8.756 eğitmen yetiştirildi. Bunların içinden nice büyük yazarlar çıktı. Yücel, Atatürk devrimlerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı kanısındaydı. Ağustos 1946 başlarında İnönü’yle yaptığı bir konuşmada gericiliğe ödün yet gösteren özel sektörün de desteklenmesi. MHP: Farklı kültürler karşısında milli kültürün korunması ve devlet mekanizmasının bu uğurda işletilmesi. DSP: Türkçe’nin yabancı dillerin etkisinden korunması, ulusal sinemanın desteklenmesi, tiyatronun yaygınlaştırılması, opera, bale ve klasik müziğin halka sevdirilmesi. SP: Kültür sanat faaliyetlerinin ifade özgürlüğü çerçevesinde özgür olması, devletin kültür ve sanat üretmemesi. ANAP: Evrensel kültürle yerli kültür arasında uyum sağlanması, yerel kültür değerlerinin evrenselleştirilmesi, Türk kültürünün evrensel kültürün bir parçası haline getirilmesi. Bu örnekler partilerin kültür politikalarının çağdaş yaklaşımlardan uzak olduğunu gösteriyordu. vermenin çağdaş demokrasiyle bağdaşamayacağını vurguladı. İnönü ise gericiliğin başkaldırabileceğini sanmıyordu. Yücel görevinden ayrıldı. Kısa süre sonra Köy Enstitüleri kapatıldı, Tercüme Bürosu dağıtıldı ve kültürde geriye dönük bir politikanın uygulanmasına geçildi. DP iktidara geldikten sonra Adnan Menderes Meclis’te “Siz isterseniz hilafeti geri getirebilirsiniz,” diye haykırdı. Nur Cemaati’nin lideri sayılan Saidi Nursi’nin elini öptü. Kültürde Türkİslam sentezinin uygulamasına geçildi. İmamHatip okulları bütün yurdu kapladı. Böyle böyle bugünlere geldik. Ne yapmalı? 1970’ten bu yana uluslararası düzeyde örnek gösterdiğimiz toplantılarda hep kültür politikalarının demokratik yollarla ele alınması gerektiği vurgulandı. Düzenlenecek kültür politikaları kongrelerinin mutlaka sivil toplum örgütlerinin, üniversitelerin, kamusal kuruluşların katılımıyla toplanması önerildi. Bunlardan bizim hiç ders almadığımız ortaya çıkmıyor mu? Bu tür toplantıları muhalefetteki siyasal partiler de düzenleyebilirler. Neden CHP hiç bu konuya eğilmiyor? Parti programlarında kültür politikaları neden yer almıyor? Biz neden Atatürk ve İnö Kültür Politikaları Sempozyumu Türkiye’de çağdaş anlamda kültür politikaları ilk kez 1998 Ekim’inde düzenlenen bir sempozyumla ele alındı. Bu sempozyumu 1991’de kültür girişimi adıyla kurulmuş olan bir komite düzenliyordu. Bu komite İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın yöneticilerinden Şakir Eczacıbaşı’nın önderliğinde şu kişilerden oluşuyordu; Hıfzı Topuz, Doğan Hızlan, Metin Sözen, Emre Kongar, Bozkurt Güvenç, Ufuk Esin, İonna Kuçuradi, Oktay Ekinci, Hüsrev Hatemi, İsmail Cem, Çiğdem Kağıtçıbaşı, Ekmeleddin İhsanoğlu ve Tahsin Yücel. Kültür girişimi ilk olarak Unesco konferanslarından esinlenerek geniş kapsamlı bir kültür politikaları konferansı düzenledi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in konuşmasıyla açılan bu toplantıya bazı bakanlar, Unesco temsilcileri, yabancı uzmanlar da katıldı. Konuşmacıların arasında şu kişiler göze çarpıyordu; Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, Ercan Karakaş, Necat Erder, Emre Kongar, İsmail Cem, Tahsin Yücel, Seyfettin Tuğran, Polat Tacer, Şerafettin Turan, Aysel Çelikel, Bozkurt Güvenç, Hüsrev Hatemi, Metin Sözen, Mahmut Tali Öngören, Oktay Ekinci, Ufuk Esin, Mehmet Kesim, Ataol Behramoğlu, Hüsa nü dönemlerinde gerçekleştirilen büyük kültür devrimlerinin yeniden ele alınmasını hiç gündeme getirmiyoruz? Kültür girişiminin düzenlediği sempozyuma katılan sevgili dostlarım neden bu konuyu hiç ele almadılar? Oysa her biri o toplantıda ne ateşli konuşmalar yapmıştı. Halkevleri çok başarılı bir kültür devrimi değil miydi? Bugün dışarıda onların birçok örneği var. Fransa’daki “Maison d’art et de culture” denen sanat ve kültür evleri bizim Halkevlerine benzemiyor mu? Ya öteki başarılı kültür örneklerimiz? Onları ne çabuk unuttuk! Bugün bütün dünyada sözü edilen demokratik kültür politikaları neden CHP programında yok? Halkın ezici bir çoğunluğu ile belediye başkanlığını kazanan, hepimizin canla başla desteklediği Ekrem İmamoğlu bu konuyu İstanbul çapında ele alamaz mı? İstanbul’da böyle bir kültür kongresinin toplanması çok yararlı olmaz mı? Ondan sonra sıra gelir CHP’nin ulusal çapta bir kültür politikaları konferansı oluşturmasına. Bir zamanlar nice başarılı kültür devrimleri yaratmış olan CHP, bugünün koşullarında daha neler yapamaz? Bu konuları masaya yatırmanın tam sırası değil mi? Haydi bakalım! Başarısız iktidar, günah keçisi ve şamar oğlanı İnsan hakları ve özgürlüklerinin gittikçe yaygınlaştığı ve derinleştiği çağımızda, bazı ülkelerde görülen otoriterleşme eğilimleri, anakroniktir; yani tarih içinde yerini şaşırmış, çağ gerisi bir anomalidir; bu nedenle de geçicidir. HHH Otoriterleşen her iktidar, başarısızlığa ve değişmeye mahkumdur: Çünkü, başarısızlaştıkça, otoriterleşir... Otoriterleştikçe başarısızlaşır... Ve sonunda gider! Ama gitmeden önce, ömrünü uzatmak için “günah keçileri” ve “şamar oğlanları” kullanır. HHH Türkiye, “Atı alanın Üsküdar’ı geçtiği” tartışmalı 16 Nisan 2017 Halkoylaması ile, “Parlamenter Demokratik Rejim”den, tek kişinin otoriter yönetimine dayalı olan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”ne savrulmuştur, ama ülke bu sözde “sistemle” yönetilemez: Yönetilemez, çünkü hem bu “Ucube Sistem” tutarsız ve demokrasiye aykırı kurallardan oluşmaktadır; hem de onu yürütmeye çalışan kişiler çok yetersizdir. Nitekim iktidar, ekonomiden dış politikaya kadar her alanda başarısızdır. Bu başarısızlık, iktidar içindeki politikacıları da rahatsız etmiş ve toplantılarda dışavurulmuştur. Fakat öyle anlaşılıyor ki iktidarın bu şikâyetler karşısındaki tavrı, sistemi düzeltmek değil, Merkez Bankası Başkanı’nın görevden alınmasında görüldüğü gibi, sadece “günah keçisi” ve “şamar oğlanı” aramak biçiminde olacaktır. AKP Sözcüsü Ömer Çelik şöyle demiş: “Bazı yerlerde, bürokratik vesayetin yeni sistem gereklerinin dışında birtakım eski alışkanlıkları sürdürdüğü şeklinde şikâyetler var. Bazı yerlerde yeterince verim alınamadığı şeklinde şikâyetler var.” HHH “Günah keçisi”, başkalarının işlediği suçlar üzerine yüklenilen masum kişidir. Yahudiler toplumun günahlarını bir tekeye (erkek keçiye) yükler ve kötü ruha onu kurban ederek bir uçurumdan aşağıya atarlardı. Eski Yunan’da da kötülüklerden korunmak amacıyla insanlar günah keçisi olarak kullanılırdı. Atina’da bir kadın ve bir erkek seçilir, bunlar kentte dolaştırılıp ince yeşil dallarla dövüldükten sonra kent dışına sürülüp orada taşlanırdı. “Şamar oğlanı”, krallık ve padişahlıklarda veliahtların/ şehzadelerin yerine dayak atılan kimsesiz erkek çocuğudur. Hem Doğu hem de Batı kültürlerinde görülen bu uygulamada Kralın/Padişahın oğluna yakın yaşta yoksul bir erkek çocuğu seçilir, eğitimde şehzadenin yaptığı yanlışlardan dolayı, örnek olması için, o dövülürdü. HHH Allah, ülkemizin her düzeydeki tüm emekçilerini, yazarlarını, politikacılarını “Günah Keçisi” veya daha kötüsü “Şamar Oğlanı” olmaktan korusun! Unutmayın, “Hiçbir köle, efendisine hiçbir zaman yeterince yaranamaz!” Bu pazar da içerde yatanları unutmadık! bir tavsiyedir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle