25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 14 TEMMUZ 2019 PAZAR EDİTÖR: CAFER KURT HABER/yorum Bana bir haller oldu! Her işimiz yolunda, ülke bilgisayar teknolojisinde ilk sırada, bütçemiz fazla veriyor, işsizimiz yok. Herkesin çocuğu özel okullarda okuyor, yaşlıların, çocukların el üstünde tutulduğu bir ülkeyiz. Öyleyiz. Ama savunma gücümüz zayıf. Bu nedenle Rusya’dan S400 füzeleri alıyoruz. Kim ne karışır, parayı verdikten sonra her şeyi alırız. Milyonlarca dolara mal olan bu füzeleri almazsak olmaz. Amerika mı? Zaten Amerika’yı yönetenler bize takmış durumda. Kıskanıyorlar. İran petrollerini bize yasakladılar, Akdeniz’e petrol araması için gemilerimizi saldık, “size burada yer yok, gidin” dediler oysa Yunan, İngiliz, Amerikan petrol arama gemileri Akdeniz’de cirit atıyor. Biz bir şey diyor muyuz? Birileri şöyle demiş, “Ulusal bir felaket olan Dalaman yangınında gecegündüz çalışabilen yangın söndürme araçları kullanılmamış.” Nedeni de güya Türk Hava Kurumu bunları kullanmak için yapılan ihaleyi bu yıl kazanamamış. 5 uçak varmış, bunların ikisi parçası gelmediği için üçü de ihale nedeniyle yangında kullanılamamış. Bazı akıllılar da yangını fazla büyütüyorlar, neymiş ulusal bir felaketmiş, böyle bir zamanda uçaklar zincirlenemezmiş, özel sektör ve kamu tüm imkânlarıyla seferber olmak zorundaymış. Yani her şeye bir kulp bulacaklar. Aralarında vatan haini olanlar var. Resmen duydum, yangın için bile seferber olamayan bir ordu saldırıyı nasıl karşılayabilir? Hah, işte biz bu nedenle S400’leri alıyoruz, Allah korusun ülkemizdeki NATO üslerinden bize bir saldırı olursa aynı şekilde karşılık vereceğiz. Tabii bu füzelerin Amerika’ya, İngiltere’ye, Fransa’ya ulaşması olanaksız. Öyle yapılmışlar, orta menzilli füzeler. Yani Ankara’dan İncirlik’e atılabilecek füzeler. Yani savaş bizim topraklarda olacak! Önemli değil, biz savaşçı bir ülkeyiz. Bugünlerde, belediyelerin ve yurttaşların “Bir Türk dünyaya bedeldir!” sözünü ülkenin her yerine asmaları gerekir. S400’ler artık depolarına ulaştı. Tehlikedeyiz. Ama imanımız var! NATO üyeliği mi? NATO üyesiyiz ama NATO’nun bize tırnak kadar faydası yok. Sadece topraklarımızda üs açıyor, bir de şirketleri aracılığıyla tarımı, ormanlarımızı yok etmeye çalışıyor. Limanlarımızı almak için dünyanın bütün ulusları sırada. Bir kısmını zaten sattık. İsrailliler bu işte hep yanımızda oldular. Şimdi de tarım arazilerimizi satın alıyorlar. Bizde bol! O zavallıların toprakları az, ayrıca verimsiz, suları yok! Ne yapalım Allah bize her şeyi bahşetmiş. Geçenlerde bir vatan haini, ülkemizde son beş yılda 84 bin çocuğun doğum yaptığını yaymaya çalıştı. Bakın bu haberi yaymak casusluktur. Böylece düşmanlarımızın eline koz veriyorlar. Bizi çocuk haklarına, kadın haklarına önem vermeyen bir ülke gibi göstermek istiyorlar. Ne olmuş yani, ergen her kız çocuğu artık kadın olmuştur, tabii ki evlendireceğiz ve en az dört çocuk doğurmalarını bekleyeceğiz. Çünkü ülkemiz tehdit altında, yarın bir gün savaşa başladığımızda binlerce erkek yurttaşımız hayatını kaybedecek, çocuklar ölecek, kadınlar ölecek. Nüfusumuzu ne kadar çoğaltırsak o kadar güvende oluruz! Açıkçası bizim Rusya’yla ilişkimizi kıskanıyorlar. Rusya bizim her zaman dostumuzdur. Tamam, uçaklarını düşürdük ama dostluğumuz bozulmadı. Onlar da bizim 80 ton domatesimizi, şeftalimizi ilaç kullanılmış diyerek geri gönderdiler. Ne olmuş biz de onları iç piyasada tüketiyoruz. Yurttaşlarımızdan bir kısmı, artık meyveyi sebzeyi taneyle aldıklarından şikâyetçiler. Neden? Taneyle almakla kiloyla almak arasında ne fark var? Ayrıca tasarruf yapıyorlar. Bozulmasını önlüyorlar. Yatırımcılar, sanayiciler, küçük büyük esnaf tedirginmiş. Herkes “bu füzeler alınmışsa mutlaka patlatılacaktır!” diye düşünüyormuş. Belki de hiç kullanmayız. Bu şuna benziyor, evlere alarm konuluyor ya, bu alarmların konulmasının asıl nedeni, hırsızı caydırmak için; bu füzeleri de öyle düşünebilirsiniz. Kim ki, bize saldırmak ister, önce o füzeleri görecektir. Füzeleri kullanmak için sağ olsunlar Rusların eğittiği elemanlarımız var, gece gündüz işlerinin başındalar! Çatla patla Trump! Benden başka büyük yok! Dengir Mir Mehmet Fırat, 2015’te HDP’ye geçene kadar kurucu üyeleri arasında bulunduğu AKP hükümetlerinde önemli görevler almış ve iktidarın politikalarına yön vermiş biriydi. Zaten cenazesi de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın parçalanmasından endişe ettiği “ümmeti” bir araya getirdi. Fırat’ın Kürt kimliğine ilişkin meşru sayılacak idealleri vardı. AKP yönetiminden anadilinde Kürtçe eğitimi Erdoğan’a kabul ettiremediği için, partiden de yine Erdoğan “Türk usulü başkanlık” fikrini ortaya attığı zaman istifa etti. Ama HDP’ye geçmesine karşın liberal kalan Dengir Mir Mehmet Fırat, bazı fikirleriyle AKP’nin laikliği öğüten İslamcı değirmenine bol bol su taşıdı ve hatta tarihi tahrif etmek pahasına pazarlanan Osmanlıcılık akımını doğurdu. Kendisi bizzat Osmanlıya öykünür müydü, bilemem Ama Fırat’ın 2008’de toplumun demokrasiyi içselleştirememesini, Cumhuriyet Devrimleri’ni hedef alan “Türk toplumu bir travma yaşamıştır. Bir gece içinde kıyafetini ve dilini değiştirmesi istenmiştir. Dinsel yolları dağıtılmıştır...” söylemiyle açıklaması, AKP’nin Osmanlıcılık hülyasını gerekçelendirmiştir. Merhuma rahmet, ailesi ve yakınlarına başsağlığı diliyorum. Ben de kendisini Cumhuriyet Devrimleri karşıtı söyleminin hemen ardından yazdığım bir yazıyla uğurluyorum: Keşke yaşansaydı travma! Varsayalım ki her devrim gibi, Cumhuriyet Devrimleri de travma yaratmıştır. Peki Türk toplumu böyle bir travma geçirmeseydi demokrasiyi içselleştirecek miydi? Osmanlı’da demokrasinin “d”si vardı da demokratik bir gelenekten mi geliyordu bu toplum? Tam tersine. Osmanlı Türk toplumu, tepeden tırnağa travmaydı. Hem de ne travma: Bir gecede verilip alınan kelleler, unvanlar, mallarıyla birlikte kaybedilen pa travma yaratmak; tam tersine ezilmeye, sindi rilmeye, bir günde var olup bir gecede yok edil meye şartlanmış kullara alıştıkları dozda travma yaşatmadığı içindir ki, bugün gerici ve cahil zekâsızların hedef tahtasındadır. Çivi çiviyi söker, derler. Eğer benliği travma larla biçimlenmiş, teni kulluk korkusu terleyen bu toplumda Cumhuriyet Devrimleri yeterince travma yaratmış olsaydı, hiç olmazsa yurttaşlık bilinci oluşurdu! Oluşmadı. Hayaller yeni dünya, Hayaller yeni dünya idi, gerçekler ekşi caneriği gerçekler caneriği! çıktı. şalıklar, beylikler, vezirlikler, lağv edilen meclisler, önce ilan, ardından ilga edilen meşrutiyetler, istibdatlar, yasaklar, sansürler travma yaratmamıştı da, Cumhuriyet Devrimleri mi travma yarattı bu toplumda? Tebeşir ve kalem travması mı? Kula sahip aranıyor Bu çileli halk, bir türlü kurtulamıyor bir sahip aramaktan. Devlet katında, iktidarda, muhalefette, patronda, müdürde, karakolda hep elini öpeceği, kusurlarını bağışlayacak bir “sahip” arıyor. Kendi başına özgür ve sorumlu olamıyor. Yurttaşlık, yalnızlık gibi korkutuyor. Bu halk, Arap alfabesiyle Osmanlıca okuma yazma biliyordu da; hayatında ilk kez eline tebeşir ya da kalem verilen milyonlarca insan, Latin alfabesini öğrenmeye başlayınca mı travma yaşadı? Okul çocukları analarının karnından Arapça alfabeyi hatmetmiş mi doğuyorlardı ki Latince abece Allah’a kulluğu bile yetmiyor, gidiyor hacıya, hocaya, tarikata, örgüte kul oluyor! Demokrasi, her şeyden önce bir yurttaşlık bilincidir. Türk toplumunun büyük bölümü, genetik belleğine kazılı kulluktan kurtulamadığı içindir ki demokrasiyi içselleştirememiştir. öğretilince şakülleri kaydı? Osmanlı toplumsalı baştan sona linçler, isyanlar, katliamlar, savaşlar, göçler ve kanla yazılmış olup; Buyruklu demokrasi, kuyruklu demokrasi travma tarihi değil, travma enflasyonu tarihidir! 1517’de halifelik Osmanlı’ya geçince “Sünni olduk” gerekçesiyle 1519’da Anadolu halkının yarısını “Alevi” diye kıtır kıtır kesenlerin torunları mı “ay alfabem, vay kılığım değiştirildi” diye travma yaşar, yoksa Kızılbaş diye katledilen bir halkın torunları mı “dinsel yollarım dağıtıldı” diye travma geçirir? Çağdaş demokrasi, yurttaşlıktan sonra hukuk önünde eşitlik bilincidir. Nüfusun yarısının diğer yarısıyla, yani kadınların erkeklerle eşit, bir ve aynı safta, aynı haklarla yer almadığı bir toplum, demokrasiden ne anlamıştır ki, anlatabilsin? Kulluk ve cinsiyet ayrımcılığından kurtulamamış kitlelerle nasıl bir demokrasi kurulur? Bir gecede Müslüman Dişi demokrasi mi, erkek demokrasi mi? Buyruklu demokrasi mi, kuyruklu demokrasi mi? Yoksa Ermeni’yken canını kurtarmak için bir Oy bol, sandık mebzul. gecede Müslüman olanlarda mı travma yaratmıştır Demokrasi, çoğuna hile karışan seçimlerden Cumhuriyet? ibaretse, işte Hatice, budur netice. Cumhuriyet Devrimleri, Osmanlı istibdatının kanlı Güle güle kullanamadan cılkı çıktı, sırtımızda örsünde dövülen bu toplum geleneğinde bırakın paralanıyor. Depresyon ilacı kullanan sayısında her ay patlama yaşanıyor “Sokakta silahlıüniformalı asker görürseniz, Alo 155 Polis İmdat’ı arayın!”  muş. Hedef, asıl misyonu PKK Geçim sıkıntısı, gelecek ile savaşmak olan ordunun kaygısı, baş dönmesi ve içine nifak sokmaksa ve so uykusuzluk şikâyeti ile hastanelerin psikiyatri bölümlerine başvuran vurana. Freud’a atfedilen bir tav Ankastre fırın! kaktaki Mehmetçik’i “makul şüpheli” yapmak idiyse bu başarılmıştır.  TSK’nin süngüsü düşürül siye var: ekranında, canlı canlı darbe izleme müştür! “Kendinize depresyon vs. teşhisi ve yazma çabasındaydık. H koymadan önce çevrenizdekilerin H 17 Temmuz 2016 günü çıkan bu ve tepenizdekilerin sinir bozucu Depremi andıran bir gümbür yazıyı buraya koymaya gerek yok. kimseler olmadığından emin olun!” tüyle irkildik. Tavan tepemize Başlığını yazmak yetecek: H yıkılacak gibi oldu. Yakınımızdaki “Hayrı görülesi bir darbe!” Eğer demokrasimizden kuşku TBMM’den yükselen alevler göğü H duyuyorsanız, milli birliğimizden de aydınlatmıştı. Darbenin hayrı (!), ne yazık ki emin değilseniz “no problem!” Meclis’in bombalanması hiç birçok bakımdan görüldü ve görül Yarın resmen, 15 Temmuz De hayra alamet değildi. Bu ancak bir mekte... mokrasi ve Milli Birlik Bayramı. düşman ülke saldırısı olabilirdi. Bin yıldır iftihar ettiğimiz ve “pey Kutlu olsun! O sırada TRT’nin kadın spikeri gamber ocağı” diye övündüğümüz Doya doya, güle güle eğlenin!   donuk bir ifade ile Yurtta Sulh Türk Ordusu, işin içine bedel ve Sayın Cumhurbaşkanımız ve Konseyi’nin bildirisini okuyordu. döviz de sokularak, peygamber vatan sathına yayılmış tüm AKP Nihayet bir darbe sahnelendiği ocağı olmaktan çıkarılıp “Ankastre ricali bu konuda elinden, dilinden resmen anlaşıldı. Fırın”a dönüştürülüyor... ne geliyorsa, milletimizden zerre Ama garipten de tuhaf, tuhaftan H esirgemeyecektir. da acayip bir darbe idi bu. Bombalanan, fiziken yok edil H Gazeteciye düşen de oturup ha meye çalışılan TBMM, ne yazık Bu bayramın artık hatıraları da berini yazmaktı. ki fiilen ve hukuken işlevsiz hale oluştu: H getirilmiştir. O lanetli 15 Temmuz 2016 gece 1960 dahil tüm darbeleri görmüş  Üç yıl önceki bu yazı şöyle biti si, başkent sokaklarında “kuşkulu ve yaşamış bir gazetecinin yaza yordu: asker ve subay” avına çıkmış polis cağı şeyleri şafak sökerken sıcağı  De Gaulle’ün “Politika ve Üni ekiplerinden başka kimse yoktu. sıcağına kâğıda dökmeye çalıştım. forma” adlı kitabı şöyle başlar: Şans eseri sorgusuz sualsiz Anka “Yurtta Sulh Konseyi”miz neyi “Dünya durdukça birlikte uygun ra Bürosu’na salimen ulaşmıştım. yutturmak istediyse hedefi tuttu adım yürüyecekler. Devlet adamı Gecenin karanlığında helikop ramadı.  nın kazandığı hiçbir zafer ulusal terler, jetler alçaktan uçuşuyor, Önce sergiledikleri kanlı ve savunmanın ışığından yoksun de uzaklardan bomba patlamaları ge kasti “yanlışlar”, sonra da Cum ğildir.” liyordu. Gökyüzüne yükselen alev hurbaşkanı ile Başbakan’ın “Başkomutan” olduğunu her aydınlığı ve ardından sağır eden soğukkanlı tutumu sayesinde vesileyle anımsatan Erdoğan bir patlama sesleriyle camlar sarsılı darbe ellerinde patladı.  anlamda “zafer” kazandı. yordu.   Ama yeterince kan dökmeyi Dileyelim “uygun adım” yürüsün. Genç iki muhabir arkadaşımız de, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne Ama tek başına yürümeye kalk Ozan Çepni ve Sinan Tartanoğ fazlasıyla zarar vermeyi de ba masın. lu ile büroda yalnızdık. Kulağımız şardılar. Hiçbir darbede şöyle bir H çalan telefonlarda ve gözlerimiz TV uyarı duyulmamıştı: Keşke aklına getirmeseymişiz! KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr CUMARTESİ ANNELERİ’NİN 746. EYLEMİ Baba ve oğul Çelik’in akıbeti soruldu Cumartesi Anneleri, 746. eylemlerinde 1994 yılında Batman’da gözaltına alınıp kaybedilen İbrahim Çelik ile oğlu Edip Çelik’in akıbetlerini sordu. Galatasaray Meydanı yasaklandığı için İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi binasının olduğu sokakta polis ablukası altında düzenlenen eyleme kayıp yakınları, CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, HDP Milletvekili Oya Ersoy ve yurttaşlar destek verdi. Bu hafta 1994’te Batman’da maskeli 4 kişi tarafından yol gösterilmek üzere götürülen ve bir daha kendisinden haber alınamayan 50 yaşındaki İbrahim Çelik ile şüphelenerek babasının peşinden giden 19 yaşındaki Edip Çelik’in akıbeti soruldu. Haftanın basın açıklamasını gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kız kardeşi Maside Ocak okudu. Ocak “Uluslararası hukuktan ve anayasadan kaynaklanan yükümlülüklerinizi yerine getirin. Gözaltında kaybetme insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur ve zaman aşımına tabi değildir. İbrahim ve Edip Çelik’in gözaltında kaybedilmesi ile ilgili yasal takibatın ciddi ölçüde engellenmiş olması, etkin soruşturmaların yapılmamış olması nedeniyle zaman aşımı hükümlerini uygulamayarak etkili soruşturmanın önünü açın. Kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” dedi. Öte yandan, İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu tarafından cezaevindeki hasta mahkumların durumuna dikkat çekmek için yapılan F Oturumu’nun 381’inci haftasında ise 23 yıldır cezaevinde tutuklu bulunan ağır hasta Mehmet Emin Özkan’ın durumuna dikkat çekildi. l İSTANBUL 14 TEMMUZ 2019 SAYI: 34248 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03:42 03:34 04:06 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:37 13:15 17:13 05:24 12:59 16:56 05:52 13:22 17:16 Akşam 20:43 20:24 20:43 Yatsı 22:29 22:07 22:21 ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’li Binali Yıldırım, Eygi’nin cenaze törenine katıldı. Mehmet Şevket Eygi yaşamını yitirdi Yazar Mehmet Şevket Eygi, 86 yaşında yaşamını yitirdi. Eygi’nin ölümü üzerine sosyal medyadan bir mesaj yayımlayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Ülkemizin yetiştirdiği en önemli mütefekkir ve münevverlerden biri olan Muhterem Mehmed Şevket Eygi Beyefendi’nin vefatını derin bir teessürle öğrendim” dedi. Son olarak Milli Gazete’de yazarlık yapan Eygi, 16 Şubat 1969’da ABD 6. Filosu’nun İstanbul’a demirlemesini protesto için yapılan mitinge gericilerin saldırısını kışkırtmasıyla tanınıyor. Eygi “Kanlı Pazar” olarak tarihe geçen, 2 işçinin yaşamını yitirdiği, 200 kişinin yaralandığı saldırı öncesinde çıkardığı Bugün gazetesinden cihat çağrısı yapmıştı. Eygi’nin 1959’dan itibaren Özel Harp Dairesi’nde Fethullah Gülen ile birlikte “komünizmle mücadele faaliyetleri” için görevlendirildiğini de eski Genelkurmay İstihbarat Dairesi Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin geçen yıl doğrulamıştı. Pekin, 10 Aralık 2018’de yayımlanan söyleşide “Fethullah Gülen, Mehmet Şevki Eygi gibi isimler 1959’da Özel Harp Dairesi içerisinde görevlendirildi. Görevleri, ‘Yeşil Kuşak’ projesi çerçevesinde komünizmle mücadele faaliyetleriydi” demişti. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle