19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 5 HAZİRAN 2019 ÇARŞAMBA TASARIM: İLKNUR FİLİZ DİZİ Yaşamdan alacaklıİstanbul’da bir ceviz ağacıdır o. Elleri vardır milyonlarca, uzanır insanlara, insanlığa dallarıyla 1 Gece yıldızlı, gece tertemiz, gece özgürlüğe davetkâr... Zor soluk alıyor Nâzım. Hasretlik sancısı ayrı, siyatikten çektikleri ayrı, bir de haksızlığın verdiği bitmek tükenmek bilmez acı. Gece kahırlı, gece irinli, ağulu... Dört duvar betondan, küf kokulu, çürütür kemikleri. Anadolu sesini duyuruyor işte o gecelerde, çığlık bu, yırtarca geceyi... İnsanları yazmaya koyuluyor, görmediği, uzakta duran, karınca gibi küçük, zalim, merhametli, yoksul, çaresiz, yürekli, yaşlı, açlıktan avurtları çökmüş, daha kınası yakıldığı gece dul kalmış, heybetli, kavgacı, henüz çocuk, genç kız, diri, dip diri memeli, üşengeç, yalancı, kahraman, namert, hayırsız, becerikli insanları... Merdivenlerinden ağır ağır indikleri Haydarpaşa Garı’nda parlıyor gözleri insanların; peronda bir kalabalık, vagonlarda üst üste yığılmış insanlar... Anadolu’nun yazgısı bu... Memleket işte. Ana gibi, yar gibi memleket. Evlat gibi; düş, kahır gibi, karmaşık işte... Gölgeler beliriyor, ardından canlanıyor kalemin ucunda... Bak işte orada ağalar beyler, işçiler marabalar, köylüler ve elleri... Yorgun düşüyor Nâzım... Derin bir uyku istiyor, sonsuz bir gecede derin uyku... Özgürlük için açlık Hiçbir istidaya istediği yanıt gelmiyor, dünya ayağa kalkmış “Bırakın, özgür olsun şair” diyor da sağır kulaklar işitmiyor, artık yaşamak için ölmek lazım demek... Nâzım işitilmeyen sesinden vazgeçiyor, o koca, yiğit gövdesini yatırıyor açlık grevine. Bu çile, bu haksızlık bitecek... Ya bu uyku sonsuza dek sürecek, ya özgür günlere açacak gözlerini Nâzım Hikmet... 2 Galata Köprüsü’nün orada, gözleri neredeyse görmez olmuş bir kadın. Celile Hanım. Nâzım’ın anacığı. Elinde bir pankart... Gelen geçen şaşkın bakıyor kadına. Oğlunun özlemi dayanılır değil artık, hele bu haksızlık, göz göre göre çürütüyorlar evladını... Ne suçuymuş bu? Memleketini sevmek, ekmeği bölüşelim demek, yârin yanağından gayrı ne varsa paylaşalım demek ne büyük suçmuş meğer... Şimdi açlığa uzanmış oğlu, ölene dek yatacak... Doğrusu sesi işitilene dek... Eloğlu duyar da sesini, kardeşin duymaz bazen. Sen o insanlar için kendinden verirsin de, biri dönüp bakmaz. Pankartta bunlar yazıyor işte... Haykırıyor usulca Celile Hanım: “Oğlum Nâzım Hikmet yıllardır haksız yere yatmakta damda. Şimdi o grevdeyse, ben de onunla birlikteyim. Ne zaman bu haksızlık biter, o güne dek” diye. Yaşam için ölmeye yatmak Gericiler, karanlık yüzlü adamlar pusuda... “Korkak Nâzım, ölerek kaçıyor Nâzım” diye yazıyor gazeteleri... Yanıt geliyor şairden: “Ben yaşamak için ölmeye yattım” diye... Münevver hep yanı başındadır o günlerde. Nereden çıkmıştır bu genç, güzel, dirençli akraba kadın? Yoldaşıyla, Piraye’siyle çok zamandır kopmuştur bağ. Mahpusluk dalgalı ruh halleri doğurur, çocukça beklentiler büyür, öfke abartılıdır. Gönlü düşer Münevver’e. Son bir mektupla, Nâzım’dan beklenmeyecek zalimlikle yazılmış satırlarla veda eder Piraye’ye... Mektubundan pişman olsa da, artık Münevver sayfaları açılır yaşamında. Eşi olacaktır, evlat verecektir Nâzım’a Münevver... Nâzım Hikmet’in annesi Celile Hikmet, açlık grevindeki oğlu için Galata Köprüsü üzerinde imza toplayınca gözaltına alınmıştı. Genç kadın yüreklidir, o da evlidir aslında, bir evladı vardır ayrıca ama karadır gözü, sevmiştir şairi, düşer ardına... Neden sonra çıkar af, sırf Nâzım’a olmasın diye iyice hesaplanmıştır. Güneş yeniden gösterir mi yüzünü şaire? 3 Nâzım İstanbul sokaklarındadır yeniden. Kaçırdıklarına yetişmek ister gibi, susamış; sevinç, heyecan dolu bir kalple koşturmakta. Yazılacak senaryolar var, oyunlar var... Daha en güzel şiir yazılmamış, en güzel söz dile gelmemiş, en aydınlık gün yaşanmamış. Peşinde hep birileri olduğunu bilse de, attığı adım, içtiği nefes takip ediliyor olsa da, umurunda değil Nâzım’ın... Şair işinde gücünde... Yazmak ve yaşamak telaşında... Yıllarca deniz kuvvetlerinde öğrencilik etmiş, üstelik ağır kalp hastalığı bulunan Nâzım’a askerlikten bir çağrı gelir. Memo’su kucağında... Bir adam yanaşır karanlıkta yanı na şairin, kulağına fısıldar geçer... “Seni askere alacaklar ve orada öl dürecekler” der, yel gibi eser gider... Nâzım’ın aklına hemen Sabahattin Ali düşer. Olmayacak değildir ya bu. Yeni al mıştır oğlu Memo’yu kucağına. Zin dan aklını ka rıştırmış, sev dasına ye Nâzım Hikmet oğlu Memo’yla. nik düşmüş, kalpler kırmasına ne den olmuştur. Çocuk gibi seven, insan gibi yaşamı özleyen koca çınar, açılır Karadeniz’in sularına. Yol daşlarını bı raktığı gi bi bulacağını ummakta ve son kez kubbeli gökyüzüne bakmak tadır İstanbul’un. Yorgundur ve hiç bir kaptan yanaştırmayacaktır artık teknesini İstanbul limanına. 4 Memo fotoğraflarda büyümeye başlar... Moskova yeniden... Nâzım bir daha göremeyeceğini bilir de memleketini, içine atar sancısını. Aklı sa şuracığa darağacını kurar, seni sallandırırdım. Ardından da altında oturur hüngür hüngür ağlardım” der. Nâzım güler: “Senin şu eski yetkilerin bende olsa Cemal paşa seni şurada sallandırır, arkandan da tek damla gözyaşı dökmezdim” diye yanıtlar. 6 “Şiir nasıl yazılır Nâzım?”, “Şiir nasıl söylenir Nâzım?”... Binlerce kez yanıtladığı sorulardır bunlar. Artık kalabalık salonlara söyler şiirlerini. Evet, söyler o şiirlerini; ezgili, ritimli... Kaç zaman aramıştır o toprağının sesini. Anadolu ağzıyla, halk çocuklarının dilinden çıkma bir türkü saflığıyla söyler dizelerini. Her baktığı yüz, derinlemesine izlediği, bir film gibi akan olaylar, zalimlerin inlettiği halklar, hepsi şiiridir Nâzım’ın. Gösterişten kaçmak, alabildiğine yalın olmak peşindedir. Bir gün, yepyeni bir şiiri heyecanla ve umutla yeniden o sevdiği insanlara okumaya koyulur. Yanında Ekber Babayev... Elbet insanların üzerinde benzersiz bir etki bırakmaktadır Nâzım’ın dizeleri. Coşkulanır, umutlanır, isyan eder, dalga dalga taşar insanlar. Şiirde parlak, hemen kendini ele veren, çığırtkan sözlerden çoktandır kaçar Nâzım. Bir halk çocuğu şiiri çok sevdiğini gösterir, kendinden geçerce alkışlar... Sorar Nâzım; “Nesini sevdin?” diye... Nâzım’ın bir türlü emin olamadığı, hatta biraz fazla abartılı bulduğu dizelerinden söz etmeye başlar genç adam... Yüzü hemen kararır Nâzım’ın. Şiir Nâzım’dır Babayev ya naşır Şair’e: “Ne bu hüzün? Bak çok sevdi ler dizeleri” der. Nâzım halkın kolaycılığından duyduğu ıstırabı anlatır ve ekler: “İşte hep böy le olur. Ben kuş ku duyarım o di zeden, ahali al kışlar. Nasıl ki kadın çorabı ba cağı göstermek için varsa, sen bacak yerine ço rabı gördüğünde orada bir yanlış Soldan sağa: Avni Arbaş, Güzin Dino, Nâzım Hikmet, Abidin Dino ve Vera Tulyakova varsa, şiirde de öyledir. Eğer dizenin yalın, sa na kazınmıştır ölümün soğuk, bo de hali değil de, ğan varlığı; boynuna geçirilmiş bir gösterişli, kolaycı tarafı öne çıkmış ilmektir Nâzım’ın uzaklarda olmak. sa, ona iyi şiir denmez” Yoldaşların arasında, hem sevinç Şiir nasıl yazılır, şiir nasıl söyle li, hem yapayalnız... Yaşlı kalp dur nir ki? Neruda: “Nâzım varken, ken maz, çarpar da çarpar... Sevdalı hali dimize şair dememiz ayıptır” diye de yoldaştır şaire. Bir baba, bir kar boşuna söylememiş... Şiir Nâzım’dır, deş, bir dost, bir sevgili olur nihaye Nâzım şiirdir... Yaşadığı gibi, şairce, tinde yeniden. Çocuk gözleriyle ba dimdik ayakta ölmesi bundan... kar yeniden. Aşk dediğin hep yersiz ve zamansız bulur ya Nâzım’ı. İnatçıdır Nâzım... Ah Vera, saman sarısı saçlarıyla 7 İstanbul’un gözleri mahmurdur sabahları. Bu kez mahzun... Uzakta bir çeler gönlünü şairin. Kaçar önce Ve şair ölmüş derler ya... Ya ra, ama ne mümkün, Nâzım’ın tek lan... İstanbul’da bir ceviz ağacıdır lemeye başlayan kalbi tutkuyla çar o. Gülhane Parkı’nı kendine mes par yeniden... Tüm dünyaya yetme ken edinmiş. Bin yıllar boyu orada ye çalışmakta, koşmakta, dövüş kök salmış; elleri vardır milyon mekte ve sevmektedir yine... Ar larca, uzanır insanlara, insanlığa tık hasret şiirleri daha bir güçlü, dallarıyla... Bir hasretlik türküsü veda sözcükleri daha bir sık dille dür, bir sokak lambasının solgun rin olmuştur dizelerinde... Velhasıl, ışığında bekler durur sevgiliyi... Nâzım şiirdir kimi zaman, kimi za Birden bire kalkar, köpürür... Çığ man şiir Nâzım’dır... lık olur göğünde hışırtısı yaprak larının... İstanbul’un... 5 Her gün biraz daha yaşamdan alacaklı sayar kendini şair. Vatan hainliği Alacaklı göçtü... Baharları ilk önce o çiçeklenir, ne devam etmektedir hâlâ ve yüzünü döner güneşe, güz gelince ısrarla. Artık ne memleketinde şi hüzünle yavaştan döker altın ren irleri okunacaktır, ne kendi gökyü gi yapraklarını, bir halı serer üşü zünde bir serin uyku olanağı vardır. yen çıplak ayaklı çocuklara... Bir Sıkça yoklayan kalp sancısı yeni İstanbullu şairin öyküsüdür bu, bir den gelir. Şair Bursa zindanlarında vatan haininin. Nereye gitse mem öğrendiği yemekleri yapar sevinç leketini yüreğinde taşımış, gittiği le dostlarına, sanki hasretine ortak her yeri memleket yapmış bir va etmek için çağırır onları evine. Bir tan haininin öyküsüdür bu. Bir ka gün sürgünde karşılaştığı Cemal Pa nunla, bir hükümle Anadolu’dan, şa ile sabaha dek sert bir tartışmaya yurdundan koparılmaya çalışılan tutuşur. Bir komünistin kararlığıy ama halkının dilinde her yeni gün la, sanki mahkeme kurmuştur, pa bambaşka bir söz olarak bayrakla şayı sanık sandalyesine oturtur ve şan Nâzım Hikmet’in öyküsüdür... yargılar. Öfkeden çıldırır paşa. Bu dünyadan alacaklı göçtü... Şim Paşa’ya resti di sesi kulaklarda, sözü dillerde, hüznü İstanbul’a yağmur, sevda Bunca güzel dizeleri yazan, mem sı gökkuşağı renkleriyle tepesinde leketi en güzel anlatan bir adamın halkının... İstanbullu bir şairin öy bu komünist hallerine içerler. “Ah Nâzım, eğer bugün elimde güç ol küsü bu... BİTTİ Meslek örgütlerinden tepki: Türkiye tek ses dayatmasına boyun eğmeyecek Gazeteci meslek örgüt leri, gazetemiz yazarı Mine Kırıkkanat’ın Kadıköy’deki evinin, yurtdışında olduğu sırada polis kılığına girmiş iki kişi tarafından aranmasına tepki gösterdi. Türkiye Gazeteciler Sen Kırıkkanat dikası (TGS), Twitter üzerinden yaptığı açıklamada “Cumhuriyet yazarı Mine Kırıkkanat’ın evine yapılan sahte polis baskını ve kendisine yönelik ölüm tehdidi, farklı görüşleri susturmaya çalışan anlayışın sonucudur. Türkiye tek ses dayatmasına boyun eğmeyecek!” ifadelerine yer verdi. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu ise “Mine Kırıkkanat’ın Kadıköy’deki evinin sahte polislerce aranmasını endişeyle karşılıyoruz. Yetkilileri, basına şiddet karşısındaki son döneme ait düşündürücü kayıtsız tutumlarından vazgeçip etkili önlem geliştirmeye çağırıyoruz” dedi. l Haber Merkezi İMAMDAN SKANDAL SÖZLER Kuruculara hakaret etti Bekir Şahin Gaziantep Şahinbey’deki İyinacar Camii’nde, bayram namazını kılmak için camiye gelenlere konuşan Fadıl Yılan adlı imam, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucuları Mustafa Kemal Atatürk ve İsmet İnönü’ye hakaret etti. Görüntüler sosyal medyada paylaşıldı. Kurtuluş Savaşı için “Keşke o gün savaşı kaybetseydik” diyen imamın “Kurtuluş mücadelesinde bizi kandırdılar. ‘1. İnönü’de şöyle zafer kazandılar, 2. İnönü’de şöyle zafer kazandılar, Sakarya’da şöyle zafer kazandılar. Şöyle kahramanlık yapılmış, böyle kahramanlık yapılmış. Yunanlıları denize döktüler...’ Nerede döktüler? Hepsi yalan, keşke o gün savaşı kaybetseydik, belki Osmanlı’yı daha sonra yeniden kurabilirdik” ifadeleri tepkilere neden oldu. Fadıl Yılan’ın hakaretleri sonrasında Gaziantep Valiliği sosyal medya hesabından açıklama yaparak, imamın açığa alındığını bildirdi. CHP Genel Başkan Yardımcısı, Ankara Milletvekili ve aynı zamanda CHP Spor Kurulu Başkanı Yıldırım Kaya ise sosyal medyadan tepki gösterdi. l Haber Merkezi İçişleri bakanı Soylu Trabzon’da protesto edildi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, bayram kutlamaları kapsamında Şırnak’tan Trabzon’a geldi. Trabzon Havalimanı’nda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Ekrem İmamoğlu’yu bekleyen bir grup Soylu’yu, “Her şey çok güzel olacak” sloganlarıyla karşıladı. Davul zurnalarla İmamoğlu’nun bekleyen grubun içerisinde yer alan bir kişi, Soylu’ya, “Akıllı ol Soylu” diye bağırdı. Soylu da bu sözlerin üzerine kendisini protesto eden kişiye dönerek, “Terbiyesizlik yapma” dedi. Daha sonra açıklama yapan Soylu, “CHP adayını bekleyen ekip orada bekliyor. Adım attığımda oradan bir söz geldi. ‘Akıllı ol’ Süleyman Soylu diye. Ben buraya Selahattin Demirtaş’ın kucağından gelmedim. Ben akıllıyım. Üzüldüğümü söylemek istiyorum. İstanbul’un gücü üzerinden benim ülkemi istikrarsızlaştırmak isteyenlere izin vermeyin. Bizim arkamızda Tayyip Erdoğan var, millet var... 23 Haziran’ı Türkiye’nin bir ideolojik kavganın başlangıcı yapmak istemelerinden korkuyorum”dedi. l İç Politika İmamoğlu’nu hedef gösterdi Canikli’den yine ‘Pontus’ karalaması AKP Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Ekrem İmamoğlu hakkında Yunan medyasında çıkan haberleri tekrar gündeme getirerek, “İmamoğlu’nun beyni bu milletin emrinde değil. Olur mu öyle şey, ben her şeyimle Türk milletine aitim demiyor, diyemiyor. Soruları geçiştirerek, olayı kapatmaya çalışıyor” dedi. Dün Giresun’da İstanbul seçimine ilişkin açıklamalarda bulunan Canikli, “Topal Osman Ağa’nın Kurtuluş Savaşı döneminde Pontuslulara karşı, bu bölgeyi Pontuslulaştırmak isteyenlere karşı verdiği mücadelenin bir benzerinin şu anda yine biz torunları tarafından verilmesiyle karşı karşıyayız. Daha doğrusu böyle bir yükle, böyle bir sorumlulukla karşı karşıyayız” dedi. Projenin detayında Ekrem İmamoğlu’nun olduğunu iddia eden Canikli, “Artık onların özel yetiştirilmiş, bu amaç için koçbaşı olarak kullanılmak üzere yetiştirilmiş özel bir proje olduğu bugün ayan beyan ortada” ifadelerini kullandı. İmamoğlu’na ağır suçlamalarda bulunmalarına rağmen çıkıp hiçbirini yalanlamadığını söyleyen Canikli, “Makul, mantıklı, kabul edilebilecek açıklamalar yapması gerekiyor ama tık yok. Beyni bu milletin emrinde değil, ben her şeyimle Türk milletine aitim diyemiyor” dedi. l Haber Merkezi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle