25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 24 HAZİRAN 2019 PAZARTESİ EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN Gazetemiz YazarıNIN yaşamını yitirişinin 4. yılı YORUM Laiklik ve Tanrı tartışması Tanrı’nın var olup olmadığı, felsefenin temel tartış malarından birisidir. Felsefe tarihinde bu konuda, teizm, deizm, fideizm, ateizm, agnostisizm, panteizm gibi birçok tez ortaya konulmuştur. Sokrates, Platon, Aristoteles, Epikuros gibi filozofların yaşadığı Antik Yunan döneminde tektanrıcılık egemen olmadığı için, Tevrat, İncil ve Kuran’da tanımlandığı biçimiyle bir Tanrı kavramı, felsefenin gündeminde olmamıştır. Hıristiyanlık ve İslam dinlerinin yaygınlaşmasıyla birlikte, Tanrı konusu felsefenin gündemine girmiştir. Bu bağlamda Augustinus, Aquinas, Anselmus, İbn Sina, Descartes, Leibniz, Locke, Berkeley gibi filozoflar Tanrı’nın varlığını savunmuşlar; Hume, Nietzsche, Marx, Sartre, Russell gibi filozoflar ateist ve/veya agnostik kuramlar geliştirerek, Tanrı kavramını reddetmişlerdir. Felsefenin önemi de bu çoğulculuğundan ve diyalektik yapısından kaynaklanmaktadır. Türkiye’de ise dinci bir despotizm ve dogmatizm vesayeti yaşanmaktadır. Zorunlu din dersiyle, 4+4+4 eğitim sistemiyle, 4 bini aşkın imam hatip okuluyla, 10 bini aşkın Kuran kursuyla, 80’i aşkın ilahiyat fakültesiyle aksi bir durum beklenemezdi. Eğitimin dinselleşmesinin önüne geçilmeden, dinci despotizm ve dogmatizm vesayeti sorunu çözülemez. Din konusunda Türkiye’de homojen bir yapının olması, çoğulcu bir anlayışın olmaması ve dinin bir tabuya dönüşmesi, laiklik ilkesinin uygulanmamasıyla ilgilidir. Eğitimin dinselleşmesi, siyasetin dinselleşmesi, devletin dinselleşmesi, teokratik yapıların yaygınlaşması Türkiye’nin en büyük sorunlarından birisidir. Türkiye’de vatandaşların büyük çoğunluğu, kendi özgür iradesiyle dindar veya dinsiz olmak arasında bir seçim yapamamaktadır. Laiklik ilkesinin geçerli olduğu demokratik ülkelerde ise böyle bir tablo yoktur. “Eurobarometer”in 2005 yılında gerçekleştirdiği bir araştırmaya göre, İsveç’in yüzde 77’si, Danimarka’nın yüzde 69’u, Norveç’in yüzde 68’i, Fransa ve Hollanda’nın yüzde 66’sı, Britanya’nın yüzde 62’si, Finlandiya’nın yüzde 59’u, Belçika’nın yüzde 57’si, Almanya’nın yüzde 53’ü, İsviçre’nin yüzde 52’si, Avusturya’nın yüzde 46’sı, İspanya’nın yüzde 41’i, İtalya’nın yüzde 26’sı Tanrı’nın varlığına inanmamaktadır. Aynı araştırma kurumuna göre Tanrı’ya inanmayanların oranı Türkiye’de yüzde 5’tir. Bu nedenle agnostik ve ateist filozofların kuramlarının da bilinmesi ve özgürce tartışılması önemlidir. Hume, deneyimlerden bağımsız olarak bilgi ve varlık adına bir şeyin ortaya konamayacağını; nedensellik ilkesinin teolojide ve dinde geçerli olamayacağını, çünkü nedensellik ilkesinin zihinde, belli olayların birleşikliğinin sürekli deneyim edilmesiyle oluştuğunu, bir ilk neden olarak Tanrı’nın deneyim kapsamının dışında olduğunu; Tanrı’nın var olduğunun ve her şeyin nedeni olduğunun bilinenemeyeceğini; bilginin matematiksel ve olgusal önermelerle sınırlı olduğunu; Tanrı’nın antropomorfik bir kurgu olduğunu; Tanrı’ya yönelik iman temelli bir inanç geliştirilebileceğini, ancak imanın da akla ve deneyime aykırı olduğunu; bilge bir insanın akla ve deneyime uygun inançlar geliştirmesi gerektiğini söyler. Nietzsche, bazı insanların güç, iktidar, güvenlik, mutluluk, hiçlik, ötedünyacılık gibi istençler nedeniyle Tanrı kurgusu oluşturduklarını, ancak bunun özgür bir ruh anlayışına aykırı olduğunu; dinlerin dayattığı ahlak anlayışının sürü ahlakı olduğunu; özgür bir ruhun, kendi değerlerini kendisinin yaratması gerektiğini; tektanrıcı dinlerin bir çöküşün, yozlaşmanın ve yaşamı değillemenin göstergesi olduğunu söyler. Marx, dinin halkın afyonu olduğunu; dinin bir mutluluk vaadiyle ortaya çıktığını, ancak bu mutluluğun hayali olduğunu; dinin, metafizik yapısı nedeniyle, sömürünün ekonomik temellerini çözümleyemediğini; din özgürlüğü elde etmek değil, dinden özgürleşmek gerektiğini; kapitalizmin komünizm, dinin de ateizm ile aşılması gerektiğini; ancak kapitalizm sorununun çözülmesinin öncelikli olduğunu; kapitalizm sorunu çözülünce, din sorununun da çözüleceğini, komünist düzende dine ihtiyaç duyulmayacağını söyler. Türkiye bunları tartışabilir hale geldiğinde, laiklik ve demokrasi yolunda önemli bir adım atmış olacaktır, aksi halde statükodan kurtulamayacaktır. Not: Bu konuyu da içeren, “Felsefe ve Laiklik” başlıklı konuşmalarım, beş bölüm halinde, YouTube’da yayımlanmaya başlanmıştır. 24 HAZİRAN 2019 SAYI: 34228 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça (Sorumlu) Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l Ege Bölge Temsilcisi: Tuncay Mollaveisoğlu Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın Baskı: İleri Basım Mat. Amb. Reklam Tanıtım Yay. ve Teknik Hiz. Tic. A.Ş. Yenibosna Mah. 29 Ekim Cad. No:11A/41 Bahçelievler İstanbul Tel: (0212) 454 32 55 Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 03:25 03:18 03:51 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 05:26 13:11 17:11 05:14 12:56 16:54 05:41 13:19 17:13 Akşam 20:47 20:28 20:46 Yatsı 22:39 22:15 22:28 NECATİ SAVAŞ Cüneyt Arcayürek Duayen gazeteci Arcayürek anıldı Gazetemizin duayen yazarı, eski Ankara temsilcimiz ve Ankara gazeteciliğinin “simge” ismi Cüneyt Arcayürek, yaşamını yitirişinin 4. yılında gömütü başında anıldı. Türk basının en kıdemli isimlerinden, gazetemizin usta yazarı, eski Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi ve eski Ankara temsilcimiz Arcayürek, yaşama veda edişinin 4. yılında Gölbaşı’ndaki gömütü başında anıldı. Anma törenine eşi Esin Arcayürek, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özden, İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker, Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu üyesi ve gazetemiz yazarı Mustafa Balbay, Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nazmi Bilgin, Gazeteciler Cemiyeti heyeti ve Arcayürek’in dostları katıldı. Türk Eğitim Vakfı Ankara Şube Başkanı Ömer Turna ve Nazmi Bilgin’in çe lenkleri de Arcayürek’in gömütü başına bırakıldı. Cüneyt Arcayürek’in vefatının dördüncü yılında, her yıl olduğu gibi yine heyecanlandığını ve sevenleriyle beraber olduğu için çok mutlu olduğunu ifade eden eşi Esin Arcayürek, “Yalnız kaldığımdan beri onu daha çok arıyor, yokluğunu daha çok hissediyorum. Görüyorum ki şu günlerde memleketimizin insanları da onu çok arıyor ve ihtiyaç duyuyor. Cüneyt dürüst, hiçbir tarafa sapmadan gece gündüz çalışan, mesleğine âşık, çok iyi bir gazeteci; aynı zamanda çok iyi bir aile babasıydı. Gençlerin de onu örnek alması lazım. Yakın siyasi tarihimize ışık tutan çok kıymetli kitaplar da yazdı. Cüneyt, ‘Gazeteci olunmaz, doğulur’ cümlesine bir örnekti. Her zaman özlemle anacağız” dedi. Yekta Güngör Özden de, Arcayürek’in dost luğuyla ve gazeteciliğiyle her zaman övünç duyduğunu belirtti. Mustafa Balbay da, “Cüneyt Abi, uzun yıllar her sabah en az yarım saat kahve içip günü değerlendirdiğim meslek büyüğümdü. Gazeteciliğin en yüksek mertebesinin ‘muhabirlik’ olduğuna inanan insandı. Neler yazarsa yazsın işin özünün muhabirlik olduğunu hiçbir zaman unutmadı ve ondan kopmadı. Şu anda da bizimle karşılaşır karşılaşmaz ilk sorusunun ‘İstanbul’da ne olduğu’nu duyar gibiyim. Aklı şu an İstanbul’dadır” sözleriyle Arcayürek’i andı. Özden Toker de, “Eşim Metin Toker’in çok yakın çalışma arkadaşıydı. Bugün İstanbul’da olsaydı onun için ne kadar büyük bir heyecan olurdu. Bugünlerde onun gazeteciliğine ihtiyaç duyuyoruz” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet Abbasağa parkI’nda satırlı saldırı Beşiktaş Abbasağa Parkı’nda Haziran Direnişi sırasında hayatını kaybedenlerin isimlerini merdivenlere yazan gençlere 1520 kişilik bir grup satırlarla saldırdı. Hakaret ve küfürler savuran grubun durumu sakinleştirmeye çalışan yurttaşlara da saldırdığı olayda en az 6 kişinin yaralandığı iddia edildi. Sol Haber sitesindeki habere göre, polisin defalarca çağrılmasına karşın olayın ardından geldiği, saldırganların bu sırada ara sokaklara kaçtığı iddia edildi. Olaya tanıklık eden bir yurttaş, yaşananları şöyle anlattı: “Dört arkadaş Abbasağa Parkı’na oturmaya gitmiştik. Bu sırada Abbasağa Parkı’nın merdivenlerini Gezi’de hayatını kaybeden insanların adlarıyla boyayan 89 kişilik bir grup vardı. Bu sırada orada oturan bir grup izin vermeyip yerinden hakaret ve küfürler ettiler. Tartışmanın büyümesiyle 1520 kişilik saldırgan güruh satırlarla saldırmaya başladılar. Sonra daha kalabalık ve sert biçimde olayı yatıştırmaya çalışan Abbasağa’da oturan insanlara da saldırmaya başladılar. Yaralanan insanlar oldu. Polis, defalarca aranmasına rağmen olay yerine gelmedi. Sonra da kaçtılar.” l İSTANBUL/ Cumhuriyet BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yaşama işlevlerinin çok zayıfladığı, derin ve sürekli uyku durumu. 2/ Buğday, nohut, fasulye ve çeşitli yemişlerle pişirilen bir tatlı... Yer çatlağı. 3/ Renkli ya da sırlı sırçadan yapılan ve süs olarak asılan top. 4/ Ses... Gemilerin barınarak yük alıp boşalttıkları sığınak. 5/ Terazi gözlerinden her biri... “Bir dokun bin işit kâsei fağfurdan” (Âli Efendi). 6/ Afyonkarahisar ilinde bir göl... Yaprakları salata gibi yenen ıtırlı bir bitki. 7/ Mikroskop camı... Miras. 8/ Bir bankanın, sattığı menkul değerleri geri satın alma taahhüdüne verilen ad... Zaviye. 9/ Amasya’nın Taşova ilçesinde, doğal güzelliğiyle tanınmış bir göl. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Sorumsuz, sorumlu tutulmayan. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 KAŞKAVAL 2 ULA NEFES 1 1 2 3 4 5 6 7 8 9 3 4 V E İN N T E E L R GE EMA N 2 5 RAHNE A L T 3 6 7 F ZAN İ RUZ K E İ E OT 4 8 9 A Y KAROF ME N E OB Lİ İ K 5 6 2/ MuğlaAntalya il sını 7 rında bir çay... Avukatların bağlı olduğu meslek kuru 8 luşu. 3/ Gizli yer, köşe bucak... Antalya’nın bir ilçesi. 9 4/ Tarihöncesi dönemlerde Kuzey Hindistan’da ve İran’da yaşamış bir halk... Eski dilde ayak. 5/ Şiirde, bir uyaktan sonra aynen yinelenen anlamları aynı sözcük ve eklere verilen ad... Afrika’da yaşa yan bir antilop. 6/ Emirler, beyler. 7/ Yok etme... Önemli tarihsel olgu. 8/ Arkası düz olan bir tür sandal. 9/ Avuç içi... Duvarı berkitmek için taşların arasına yatay olarak yerleştirilen direk. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr Öcalan mektubun karşılığında ne aldı? Tamam, saray istedi ve Öcalan HDP’ye “tarafsız kal” mektubu yazdı. Peki, karşılığında saray Öcalan’a ne verdi? Belki de kafalarda bu soru oluşmasın diye mektup, “devletin PKK’yi bölmek için Öcalan’ı kullanması” diye sunuluyor ısrarla… Devletin operasyonu olsa, herhalde seçime 3 gün kala beklenmezdi! Açık ki mektubun esas hedefi, Öcalan’ın etkileyebileceği kadar HDP seçmenini sandıktan uzak tutmak ve Binali Yıldırım’a bu şekilde dolaylı destek vermekti. Devlet Bahçeli’nin “neden Öcalan’ın talimatına uymuyorsun” diyerek HDP’ye kızması bile bu esas hedefi işaret ediyordu! 6 Mayıs mektubunun iki mesajı Öcalan’ın karşılıksız mektup yazmayacağını PKK tarihini az çok bilen herkes tahmin eder… Peki, Öcalan mektubunun karşılığında ne aldı? 20 Mayıs’ta bu köşede “Rojavaİstanbul açılımı” başlıklı bir makale yazmış ve ErdoğanBahçeli oluruyla 6 Mayıs’ta Öcalan’la yeninden başlatılan görüşmelerden yansıyan ilk mektubu incelemiştik. O ilk mektubun iki mesajı vardı: Birincisi İstanbul içindi; “kutuplaşmadan uzak durulmalı” diyordu. İkincisi Rojava’yaydı; “PYD Suriye’nin bütünlüğü içinde, anayasal güvence ile çözüm aramalı, Türkiye’nin hassasiyetlerine duyarlı olmalı” diyordu. Anayasa taslağındaki özerklik Suriye’nin bütünlüğü içinde ve anayasal güvence ile çözüm araması demek, özetle “ayrı devlet değil, Suriye içinde özerklik” demekti. Rusya’nın hazırladığı anayasa taslağında “özerklik” olduğunu bilen Öcalan, belli ki Moskova’nın Şam’ı ve Ankara’yı bu “çözüm”e ikna edeceğini düşünüyor! Öyle düşündüğü için de PYD’nin, tam da ABD’yle Suriye’nin kuzeydoğusunda güvenli bölge pazarlıkları yapan Türkiye’yle çatışmamasını, Ankara’nın hassasiyetlerine duyarlı olmasını istiyordu. Peki, o pazarlık ne aşamada? ABD, PYD’yi güneye çekmeyi ve 30 km.’lik bir bandı TürkAmerikan denetiminde güvenli bölge yapmayı teklif ediyor… PKK ile PYD’yi ayrıştırmak Peki, “PYD, PKK’nin Suriye koludur, ABD’nin PYD’ye desteği PKK’ye destektir” gerçeği ortadayken, AKP hükümeti bu söylemden vaz mı geçecek? Açıkçası bu sürpriz olmaz. Nitekim ABD’yle güvenli bölge pazarlıklarının başladığı süreçte, 8 Ocak’ta New York Times’a makale yazan Erdoğan şöyle diyordu: “Suriye Kürtleriyle herhangi bir sorunumuz olmadığını ifade etmek istiyorum. Savaş koşullarında birçok genç Suriyelinin seçenekleri olmadığı için PYD/YPG saflarına katıldığını biliyoruz.” Peki, bu dönüşüm nasıl sağlanacak? PKK ile PYD’yi Türk kamuoyunun zihninde ayrıştırarak! Bunun da iki anahtarı var: Biri Öcalan, ki Suriye’de özerklik onun için zaten hedefti ve o hedefin PKKPYD ayrışmasıyla gerçekleşmesi sorun olmayacaktır! İkincisi de Barzani ki ABD, BarzaniPKK farkı üzerinden Irak’ta Kürt özerk bölgesini Ankara’ya kabul ettirebilmişti! Neçirvan Barzani’nin Irak Kürdistanı başkanı olarak bu süreçte Ankara’da ağırlanmasını da önemle not edelim elbette! Türkiye’ye kaybettiren anlaşma Özetle, “Türk devletinin PKK’yi bölmek için Öcalan’ı kullanması” diye sundukları operasyon, Ankara’nın Irak’taki Kürdistan’dan sonra Suriye’de de Kürdistan’ı kabul etmesi şeklinde sonuçlanabilir. Daha şimdiden, Öcalan yine ağzına bakılan “önemli siyasi aktör” mertebesine çıkarıldı! Kısacası Erdoğan ile Bahçeli, İstanbul’u kaybetmemek için Türkiye’ye kaybettirmeyi göze alabiliyor. Türkiye’nin asıl “beka” sorunu işte bu anlayıştır! Peki, AKP’nin bunları Türkiye’ye kabul ettirmeye gücü yetecek mi? Göreceğiz! ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com 7 katlı binada çıkan yangında annebaba yaşamını yitirdi, engelli oğulları ise kurtarıldı Kadıköy’de can pazarı Kadıköy’de 7 katlı binanın 3. katında henüz bilinmeyen bir nedenle çıkan yangında dairede bulunan Ülker Çehreli (74) ve eşi Behzat Barbaros Çehreli (75) yaşamını yitirdi. Yangında çiftin 42 yaşındaki engelli oğulları Bora Çehreli ise kurtarıldı. Yangın nedeniyle üst katlarda mahsur kalıp cam ve balkonlara çıkanları itfaiye ekipleri merdiven aracılığıyla kurtardı. Polis ekiplerinin çalışmaları devam ederken yangının çıkış nedeni araştırılıyor. l DHA / AA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle