28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 1314 HAZİRAN 2019 CUMA ‘İzsürücü’ Rus sinemasının ‘şiirsel maneviyatçısı’ Andrey Tarkovski’nin ‘Solaris’i,’Ayna’sı,’Stalker’i bugün gösterime giriyor Yıllar sonra yeniden İsveçli büyük usta sinemacı Ingmar Bergman’ın da vaktiyle belirttiği gibi çağımızın en önemli film yönetmenleri arasında başı çeken ve ne yazık ki daha 54 yaşındayken perdeyi indiren Andrey Tarkovski (19321986), alabildiğine öznel, mistik, umarsız, duygu ve düşünce dünyasının yansıdığı, resim sanatına, müziğe, estetiğe, şiirselliğe bağlılığıyla kuşkusuz zamanının ötesine geçmiş 7 sıra dışı filmiyle (“İvan’ın Çocukluğu”1962, “Andrey Rublev”1966, “Solaris”1972, “Ayna”1974, “Stalker”1979, İtalya’da çektiği “Nosthalgia”1983, İsveç’te çektiği “Kurban”1986) çeşitli kuşakları etkileyegeldi ve zaman içinde gerçek bir yedinci sanat efsanesine dönüştü Tarkovski bilindiği gibi. Sovyetler Birliği’ndeki Brejnev tarzı sosyalizme, sanata, sinemaya, ideoloji ve inanç sistemlerine yaklaşımları ba kımından daima kıyaslandığı, başından beri hep montajı önemseyip öne çıkarmış olan büyük yönetmen ve kuramcı Sergei Eisenstein’ın tam zıddı görüşlere sahip, metafiziğe ve maneviyata da açık Tarkovski’nin 1970’li yıllarda ülkesinde çektiği, çoktan klasikleşmiş 3 filmi “Solaris”, “Ayna”, ”Stalker” Başka Sinema’nın haziran programında bugün gösterime giriyor. Malum korku ya da seks ağırlıklı dandik filmlerle alışılmış yaz rehavetine çoktan girmiş gerçek sinemaseverleri heyecanlandıran bu 3 Tarkovski filminden seçtiğimiz 2.5 saatlik “Stalkerİzsürücü”, yıllar sonra yeniden farklı bir seyir tadına ve görüntü şölenine gark etti bizi olanca yoğunluğuyla. ‘Yolda Piknik’ Arkadi ve Boris Strugatskiy kardeşlerin “Yolda Piknik” adlı hikâyelerinden Tarkovski nezaretinde uyarladıkları, yerzamanmekân birliğini koruyan bir senaryodan çekilmiş “Stalker”, şüphe’yi temsil eden bir yazar (Anatoli Solonitsin), teslimiyet’i temsil eden bilim adamı bir profesör (Nikolay Grinko) ve ikisine kılavuzluk eden, inancın temsilcisi ama zaman zaman inancı sarsılan bir izsürü cüden (Aleksandr Kaydanovski) oluşan bir ekibin yöneticiotorite tarafından “Bölge” denen bir yere doğru yaptığı, fiziksel, düşünsel ve ulvi yolculuğunu hikâye ediyor. Dikoobras’ın hikâyesi Uyumsuzluklarla dolu hayata karşın “uyum uyum diye yanıp tutuşan ruhlarımızın” bu çelişkiden kalkıp saygınlığını yitirmiş bir insanın nasıl biri olduğu üstüne yoğunlaşan bir melez atmosferde seyreden filmde aslında “Bölge”ye gidenlerin hedefi, en gizli isteklerinin yerine getirildiği bir ‘oda’ya ulaşmak. “Bölge”nin garip topraklarından geçen yazarla profesöre, “Oda”ya ölümüne sebep olduğu kardeşinin canlandırılması ricasıyla gelmiş Dikoobras’ın hikâyesini anlatır İzsürücü. Filmin başında İzsürücünün yola çıkarken sakat kızıyla terkettiği karısı (Alisa Freyndlikh), sona doğru üç seyyahın mola verdiği meyhaneye geldiğinde, kadının hayat boyu ona çok çektirmiş kocasına nasıl gençliğindeki gibi aşkla, tutkuyla bağlı olduğuna tanık olur yazarla profesör. Bu sevgi, modern dünyanın inançsızlığına, sinikliğine ve boşluğuna karşı çıkartıla bilecek son mucizedir. Tarkovski teknolojik gelişmelerin doruğa çıktığı günümüzde çağdaş dünyaya hükmeden umutsuzluğa karşı direnecek olan mucizenin insan sevgisi olduğunu açık seçik dile getiriyor “İzsürücü”de. Dünyadaki hayatın sıkıcılığına, ahlaki bunalıma dair düşüncelere dalmış yazarı ‘Bölge’de en çok hayrete düşürense İzsürücünün karısı olan bu basit kadındır. Sinema anlayışı tamamiyle Amerikan yaklaşımından farklı olup insanın geçmişe ve geleceğe sayısız iplerle bağlı olduğu görüşünden yola çıkan Tarkovski’nin en iyi ve en zor, en kişisel filmleri arasında yer alan “Stalker”in ana kahramanı İzsürücü, kendi kendisiyle konuşmasında, zayıflığı biricik doğru değer ve tek umut olarak savunur. Uzun plan sekanslara dayanan ve siyahbeyazımsı, karmaşık bir renk yaklaşımının ağır bastığı görselliğiyle iz bırakan, kurgu bilimsel bir anlatımının 260 dakikaya yayıldığı, kuşkusuz Tarkovski mitosunun doruklarından bu “Stalker”, bütün zamanların çokça konuşulan ve tartışılan müthiş filmlerinden biri olarak beyazperdede seyredilmeyi başından sonuna dek hak eden, ayrıksı bir film. Pera’da Berlin filmleri seçkisi Pera Müzesi Film Programları, Almanya’nın önemli film müzelerinden biri olan Berlin Film ve Televizyon Müzesi işbirliğiyle “Berlin Yuva Denilen Şehir” başlıklı bir program sunuyor. 03 Temmuz’a kadar devam edecek, Deutsche Kinemathek küratörlüğündeki program, 20. yüzyılı çalkantılar içinde geçirmiş çok yönlü kentin 90 yıllık tarihini gözler önüne seriyor. Program kapsamında yarın 16.00’da, yönetmenliğini Hannes Stöhr’nün yaptığı “Berlin Almanya’dadır”; 16 Haziran Pazar 16.00’da Gerhard Lamprecht imzası taşıyan “Berlin’in Varoşları”; 18 Haziran Salı 19.00’da 1961 yılında Berlin Duvarı inşa edilmeden birkaç ay önce çekilen “Milyonda İki”; 22 Haziran Cumartesi 13.00’de Gerhard Lamprecht’in yönettiği “Berlin’de Bir Yerde”; 27 Haziran Perşembe 19.00’da 1965 yazında Doğu Berlin’de geçen “45 Doğumlu”; 28 Haziran Cuma 21.00’de Fritz Lang’ın yönetmenliğini üstlendiği 19.30 yapımı “M” izleyicilerle buluşacak. l Kültür Servisi Oscar ödüllü aktris Sylvia Miles, 94 yaşında yaşamını yitirdi. “Geceyarısı Kovboyu”, “Elveda Sevgilim” gibi Hollywood filmleriyle tanınan Miles, kariyeri boyun Sylvia Miles hayatını kaybetti ca sistem karşıtı filmlerde rol aldı. Miles, 1961 yılında başlayan ve beş sezon süren The Dick Van Dyke Show dizisinde Sally Rogers karakterini canlandırdı. l Kültür Servisi ‘Bekçi’ Sinemalarda bu hafta vizyona giren fimler şunlar: 4 ‘Siyah Giyen Adamlar: Global Tehdit’: F. Gary Gray’in yönettiği filmde Tessa Thompson, Chris Hemsworth ve Liam Neeson rol alıyor. 4 ‘Rocketman’: Dex Haftanın yeni filmleri... ter Fletcher’ın yönetmenliğini üstlendiği filmin başrollerinde, Taron Egerton, Jamie Bell ve Richard Madden yer alıyor. 4 ‘Kuyu’: Lee Cronin’in yönettiği, Seana Kerslake, James Quinn Markey ve Kati Outinen’in başrollerini pay laştığı filmin türü ise korku... 4 ‘Tekne’: Başrolde Wins ton Azzopardi’nin yer aldığı gerilim filminin yönetmeni Winston Azzopardi. 4 ‘Bekçi’: Vizyona giren yerli filmlerden biri olan “Bekçi”nin yönetmenliğini Durmuş Akbulut üstleniyor. Erbil’in sanatta 60 yılı Ressam Devrim Erbil’in sanat hayatında ki 60’ıncı yılı için hazır lanan “Seyrüsefer” ad lı kitap Kadıköy Beledi yesi Yeldeğirmeni Sa nat Merkezi’nde düzen lenen bir etkinlikle tanı tıldı. “Seyrüsefer: Dev rim Erbil’in 60. Sanat Yılı” Devrim Erbil’in 60. sanat yılı adıyla gerçekleşen prog kutlamasına Metin Akpınar’da katıldı. rama, Devrim Erbil’in ya nı sıra sanatçı Metin Ak teci Osman Balcıgil, Deniz Bay pınar, Müfit Can Saçıntı, res ramoğlu ve Prof.Dr. Mehmet sam Bedri Baykam, yazar Ma Zihni Sungur’un da araların rio Levi, Buket Uzuner, Mahir da olduğu sanatseverler katıl Ünsal Eriş, Murat Menteş, Gül dı. Sunuculuğunu Uğur Batı ve şah Elikbank, Yalın Alpay, gaze Cenk Yüksel’in üstlendiği gece de Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı da yer aldı. Karakarga Yayınları’ndan çıkan Seyrüsefer adlı kitap Gülşah Elikbank ve Uğur Batı tarafından hazırlandı. Esere Metin Akpınar, Sunay Akın, Selim İleri, Ayşe Kulin, Buket Uzuner, Mario Levi, Murat Menteş, Nermin Bezmen, Deniz Bayramoğlu, Müfit Can Saçıntı, Yalın Alpay, Ertürk Akşun, Yekta Kopan, Nazlı Eray, Doğan Hızlan, Osman Balcıgil, Mahir Ünsal Eriş öykü ve denemeleriyle katkı sundu. l Kültür Servisi Hayatı kararanlar! Bir yandan duyarlı belediyelerce hayvanlar koruma altına alınıyor; öte yandan ortada deprem, su baskını, toprak kayması gibi doğa felaketleri yokken asfalt ortasından yarılıyor, köprüler çöküyor, duvarlar yıkılıyor, apartmanlar göçüyor, hayvancıklar telef okuyor, çocuklar ağzı açık bırakılmış kuyulara düşüp kirli suların içinde can veriyor, serinlemek isteyen gençler denizlerdegöllerdeırmaklarda boğuluyor, kadınlar bebeleriyle sele kapılıyor, her mahallede yangınlar çıkıyor, işçiler dışarıdan gökdelenlerin camlarını silerken metrelerce yükseklerden düşüp paramparça oluyor... Olaylar... Olaylar... Bir kişinin, boşandığı eşini oğlunun gözü önünde tokatlayıp tekmelerken, “Seni öldürürüm! Temizlerim! Boğazını keserim!” diye öldürmeye kalktığı... Nişanlısı kadını sürmekte olduğu arabanın içinde yumruklayıp dışarıya atmış olsa da, sorgulamada kadının ondan davacı olmadığı... Bir dedenin, on bir yaşındaki torununu cinselliğe zorladığı... Evine giderken kız arkadaşının yüzüne asit atarak bir gözünü kör edip yüzünü tanınmaz hale getirdiği... Aralarında tartışma çıkan 55 yaşındaki ağabeyin, 36 yaşındaki kardeşini kurşunladığı... Oğlu ile yürüyüş yaparken oradan geçenleri küfürlü konuşmalarından dolayı uyaran bir babanın, çıkan tartışma sırasında canından olduğu... Nerede görülmüş?.. Vahşet... Vahşet... İlk evliliğinden olan kızına cinsel istismarda bulunduğunu neden göstererek, kocasını bıçaklayarak öldürdükten sonra dört parçaya ayırıp binanın arka bahçesine gömdüğü... İki kardeşin, köpeğini öldürdüğünü iddia edip aralarında tartışmaya yol açan bir kişiyi sokak ortasında bıçakla, baltayla öldürdüğü... Alışverişe gitmek üzere yolun karşısına geçerken otomobiliyle bir küçük kıza çarpıp bir süre arabanın altında sürükleyerek onun ağır yaralanmasına yol açan cani ruhlu adam... Yalnızca korna çaldığı için tartıştığı adamı öldüren... Bir üvey babanın eşinin 3 yaşındaki çocuğunu dövüp yüzünü gözünü morartarak canından ettiği... Bir polisin, birlikte yaşadığı hanımı tabancayla 9 el ateş ederek öldürdüğü... Tartıştığı dinsel nikâhlı eşiyle barışmak isteyen kişinin, olumsuz yanıt alınca kendini, engel olmaya çalışan eşini, iki çocuğunu, baldızını, üzerlerine benzin dökerek yaktığı... Nerede görülmüş?.. Ancak üçte birini buraya aktardığım insanlık dışı cinayetler son iki hafta içinde işlenmiş. Yalnız bunlar da değil, bir de “kan kusup kızılcık şerbeti içtim” deyip utanç duyduklarından basına sızdırmaktan kaçınan, babaamcadamatdayıyeğen konumundaki sapıkların çocuk kızlara, oğlanlara tecavüzlerini gizleyen aileler var... Ahlak çürümesi Bunları okuyunca Hamlet’i yalnızlık dünyasında bunaltan ıssız sarayda buluyorum kendimi. Annesi, eşinin kardeşiyle işbirliği yapıp kulağına zehir akıtarak babasını öldürmüş, Ophelia’nın babası Saray Nazırı Polonius ihanet bekçisidir. Ophelia’yı deli gibi sevse de geleceği silinen Hamlet yaşamaktan umudunu kesmiştir. Oyunun bir yerinde Hamlet’in çıkmazlarını duyumsayan arkadaşı Marcellus, “Çürümüş bir şeyler var şu Danimarka Krallığı’nda! Nereye varacak bunun sonu?” der. Yönetimlerin insanı demokrasi darlığına soktuğu olaylar karşısında nerdeyse ortalara düşeceğim, Nâzım Hikmet gibi, “Bağır, bağır, bağırıyorum! Hava kurşun gibi ağır... Yüreklerin kulakları sağır...” dizelerini özgürlük bayrağı gibi dalgalandırarak, “Çürümüş bir şeyler var ülkemde. Nereye varacak bunun sonu?” diye bağıracağım!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle