17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 4 MAYIS 2019 CUMARTESİ TASARIM: İLKNUR FİLİZ Herkese Bilim Teknoloji Dergisi’nin katkılarıyla hazırlanmıştır. bilim ve teknoloji Obezite beyni de küçültüyor Yapılan son çalışmaya göre vücut yağlanması, vücudun diğer noktalarında olduğu gibi beynin merkezindeki yapıları da olumsuz etkiliyor. Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre 700 milyona yakın yetişkin obezite sorunu yaşıyor. Obezitenin yaygınlığı ise 1975’ten günümüze 3 katı artmış durumda. Obezitenin başlı başına bir sağlık sorunu olmasının yanında ölümcül hastalıkları tetikleme gibi de bir riski var. Kanserin bu risklerden biri olduğu zaten biliniyordu. Yapılan yeni bir çalışma ise yağlanma ile beyin sağlığı arasında ilişki kurdu; Radiology dergisinde yayımlanan araştırmada yüksek vücut yağ seviyeleri, düşük beyin hacimleriyle ilişkilendirildi. Yeni bir araştırmaya göre, obezite beyin yapısını etkiliyor olabilir. Araştırmacıların beyin taramalarını analiz etmeleri sonucu, yüksek vücut yağı seviyelerinin daha düşük beyin hacimleriyle bağlantılı olduğu bulundu. Fazla vücut yağı olması durumunda spesifik olarak beyindeki gri maddenin de daha az olduğu gözlemlendi. Radiology dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, vücut yağı ile beyin hacmi arasındaki ilişki erkeklerde, kadınlardakine kıyasla daha güçlü. Hollanda’daki Leiden Üniversitesi Tıp Merkezi’nden araştırmacılar beynin beyaz maddesinde de, vücut yağına bağlı değişiklikler tespit etti. Çalışma, vücut yağı ile düşük beyin hacmi arasında bir bağlantı olduğunu gösterirken; fazla vücut yağı ile beyin küçülmesi arasında bir nedensonuç ilişkisi olduğu ise kanıtlanamadı. Nedenselliği araştırmak ve kilo kaybının beyne fayda sağlayıp sağlamayacağını belirlemek için daha fazla çalışmaya ihtiyaç var. Obezite ve beyin Çalışmada araştırmacılar, İngiltere’de yaşayan, yaş ortalamaları 62 olan 12 bin 87 kişinin bilgilerini analiz ettiler. Katılımcılara beyinlerinin gri ve beyaz madde yapılarını değerlendirmek için MRI uygulandı. Araştırmacılar ayrıca katılımcıların vücut yağ yüzdelerini belirlemek için, vücuda küçük elektrik akımları gönderen, biyoelektrik impedans adı verilen bir yöntem kullandılar. Vücut yağ seviyelerinin azalmış beyin hacmi ve azalmış beyaz madde ile olan bağlantısı şu an için net değil. Düşünülen olası sebeplerden biri, yüksek seviyedeki vücut yağının beyin dokusuna zarar veren iltihap üretme ihtimali. Azalan beyin hacmi dolayısıyla bu bölgelerde nöron kaybı yaşanıyor olabilir. İlerleyen çalışmalarda, kişilerin vücut yağ oranlarındaki oynamaların, beyin yapısında yarattığı değişikliklerin yakından takip edilmesi gerekiyor. Derleyen: Batuhan Sarıcan https://www.livescience. com/65292highbodyfatbrainvolume.html https://www.livescience. com/64454bellyfatbrain shrinkage.html Ölüme yaklaşanlarda, ölüm korkusu yok oluyor Noth Carolina Üniversitesi psikologları tarafından gerçekleştirilen bir araştırma gerçekten ölüme yaklaşan insanlarda ölümün pozitif bir deneyim olarak algılanmaya başlandığını ortaya koydu. Kurt Grey ve ekibi, kanser gibi ölümcül hastalıklara yakalananların bloglarını ve Texas’taki idam mahkumlarının veda mektuplarını incelediler. Grey ve ekibi, tüm metinleri pozitif ve negatif kavramlara göre tarayan algoritmalardan yararlandılar. Buna göre ölüm ne kadar yakınsa genel duygu durumu o denli pozitif oluyor ve aile veya inanç daha önemli konular haline geliyor. Araştırmanın ikinci safhasında ise ölüme yakın olmayan Kontrol Grubundaki katılımcılardan yaşamlarının sonuna geldiklerini hayal etmeleri istendi. Bu gruptaki katılımcıların “son sözleri” nin genelde ölümle ilişkilendirdiğimiz negatif duygular ve düşünceler olduğu anlaşıldı. Grey “Bizler ölümü keder ve üzüntüyle bağdaştırıyor uz ama ölüme gerçekten yaklaşanlar ölümü daha az korkutucu buluyorlar” diyor. Fransa Notre Dame Katedrali’ni 5 yılda yeniden inşa etmeyi planlıyor Katedrale teknoloji eli 2hafta önce büyük bir yangının neredeyse yok ettiği 850 yıllık tarihi Notre Dame Katedrali’nin teknolojinin tüm olanakları kullanılarak 5 yıl içinde yeniden inşa edileceği açıklandı. Peki ama nasıl? Yangının NotreDame’a verdiği zararı inceleyen püristler, onarım ve restorasyon çalışmalarında aslına sadık malzeme ve tekniklere saygı göstermesi gerektiğini düşünse de Fransız hükümeti, mimarları, kuleyi çağımızın gerekliliklerini göz önünde bulundurarak yeniden tasarlamaları için teşvik ediyor. Uluslararası yarışmaya açılacak yeniden inşa etme projesinin, lazer tarama ve 3D baskı gibi teknolojilerle gerçekleştirilmesi planlanıyor. Proje ile ilgilenen mimarlık firmalarından biri olan EDG, New York’ta yüksek onarım masrafları nedeniyle yıkılması planlanan binaları yeniden inşa eden restorasyonlar yapan bir şirket. Geleneksel inşaat teknikleriyle teknolojiyi birleştiriyor; beton bir çözelti ile doldurulan, takviye telleri de içeren son derece hassas 3Dbaskılı plastik kalıplar üretiyor. Bu tekniğin aynı zamanda oldukça ucuz olduğuna vurgu yapılıyor. Fransız mimar JeanMichel Wil motte ise Paris’te yüksek profilli restorasyon ve yeni inşa projeleri gerçekleştiriyor. Bu tarz durumlarda modern teknik ve teknolojinin kullanılmasını savunan Wilmotte, kulenin yeninden inşası için 21. yüzyılın mevcut araçlarının kullanılması gerektiğini ifade ediyor. “Ahşap veya kurşun yerine daha hafif, daha sanayileşmiş sistemleri tercih ederim” diyen Wilmotte, tavanda titanyum kullanılması gerektiğinin altını çizerek “kurşunsuz ve üç kat daha hafif bir malzemeyle benzer bir görünüm” öneriyor. NotreDame’ın yeniden inşası için bir kolaylık daha mevcut: Notre Dame’ın lazer verileri. Bundan yaklaşık dört yıl önce, sanat tarihçisi Andrew Tallon, Notre Dame Katedrali’ni dijital olarak haritalandırmak için lazer kullanmıştı. 18 Kasım 2018’de vefat eden Tallon, ip, cetvel ve kalem gibi eski yöntemlerin hantallığı konusunda ortaçağ mimarisi üzerine çalışan uzmanları ikna ederek hataya yer bırakmayan lazer taramaları kullanıl masını önermişti. Onun çalışmaları da tarihi katedrali kurtarmaya yardım edebilir. Video oyunu için 3D katedral NotreDame için bir başka teknoloji kullanımı desteği ise detaylı 3D modellemelerinin kullanıldığı bir bilgisayar oyunu firmasından geldi. 2014 yılında piyasaya sürülen Assassin’s Creed Unity oyununun tasarımcısı Caroline Mousse, oyunda mümkün olduğunca doğru bir mekân tasviri oluşturmak için katedralin ayrıntılarını inceleyerek iki yıl geçirmişti. Sanatçı, “Oyunda başka şeyler de yaptım, ancak zamanımın yüzde 80’i NotreDame’da geçti” dedi. Ancak Ubisoft firmasının söz konusu modellemeleri Fransız hükümetine verip vermeyeceği konusunda henüz bir bilgi yok. Kimilerine göre Macron’un beş yıl içinde tamamlanmış bir Notre Dame projesiyle ilgili cesur vizyonu aşırı hırslı gözükebilir. Macron’un bu ikonik simgeyi, 2024 yılında Paris’te gerçekleştirilecek olimpiyatlara yetiştirme hedefi, bu projeye gerekli ivmeyi sağlayabilir. En popüler 10 dijital amele pazarı 1) Clickworker.com 2) Upwork.com 3) CloudCrowd.com 4) MicroWorkers.com 5) CrowdFlower.com 6) DesignHill.com 7) Mturk.com 8) CrowdSource.com 9) Damongo.com 10) AgentAnything.com Kaynak: Ranker.com, 2019 2000 göktaşı dünyaya potansiyel tehdit NASA’nın Yakın Dünya Nesne Çalışmaları Merkezi (CNEOS), gökyüzünü yakından takip ediyor ve Dünya’ya yaklaşan asteroit ve kuyruklu yıldızları inceliyor. Bugün yaklaşık 20.000 nesne yakın gözlem alında. NEO’lar olarak adlandırılan bu nesneler, yakınlıklarından ve Dünya ile çarpışma riskinden dolayı büyük endişe kaynağı. Teknoloji geliştikçe, insanlar bu nesneleri daha iyi tanımlayabilir hale geldi. Eskiden tanımlanan cisim sayısı daha düşüktü. Öyle ki CNEOS, 1900’e dair sadece 28 cisim tespit ederken 1990 itibarıyla bu sayı 140’a çıktı. Bu yıllar arasında keskin bir artış söz konusu değildi. Ancak gelişen teknolojiyle birlikte son yirmi yılda bu sayı kritik düzeyde artış göstermiş durumda. Grafikte görüleceği üzere, bugün tanımlanan 17.455 NEO ve 1.945 potansiyel olarak tehlikeli asteroit var. Büyük bir hasar için küçük boyuttaki asteroitlerin bile yeterli olması, bu gözlemlerin önemini artırıyor. Sözgelimi, sadece on metre çapındaki bir asteroit bile, aralıkta Bering Denizi’ne düşen cisimde olduğu gibi on Hiroşima atom bombasına eşdeğer kuvvette olabiliyor. Hal böyleyken, şu anda bilinen, potansiyel olarak tehlikeli yaklaşık 2000 asteroit var. Bunların 155’i 1 kilometrelik bir çapa sahip ve Empire State Binası’nın 2.5 katı genişlikteler. Bu asteroitlerin bir tanesi bile Dünya’ya çok büyük zararlar verebilir. Dünyanın en uzun tuz mağarası İsrail’de Bugüne kadar dünyadaki en uzun tuz mağarasının 6400 metre uzunluğuyla İran’daki Namakdan veya diğer adıyla “Üç çıplaklar mağarası” olduğu sanılıyordu. Ancak yapılan son araştırmalara göre en büyük tuz mağarasının İsrail’de Lut Gölü civarındaki Sodom Dağı’nda olduğu anlaşıldı. Malham mağarasının uzunluğu on kilometreyi geçiyor. Kudüs’te İbrani Üniversitesi tarafından araştırılan mağara, İsrail Mağara Araştırmacıları Kulübü ve Bulgaristan’daki Sofia Speleo Kulübü tarafından yeniden incelendi. Mağaranın kalbi, içinde yüzyıllar boyu heybetli tuz yapılarının büyüdüğü bölümden oluşuyor. Diğer damlataş mağaralarının aksine buradaki sarkıtlar çok daha hızlı büyüyor. “Bir yılda yaklaşık olarak bir metre uzuyorlar” diyor Efrain Cohen. Mağara aslında uzun süredir biliniyordu ve eskiden Lut Gölü’nde çalışan araştırmacıların öğle güneşinde sığındık ları yerdi. 1980’li yıllarda İbrani Üniversitesi’nden Amos Frumkin tarafından incelenen mağara 5.685 metre olarak ölçülmüştü. 30 yıl önce metre ve pusula kullanılıyordu oysa araştırmacılar artık akıllı telefon üzerinden çalıştırılan lazer tek nolojisine sahipler. Malham gibi tuz mağaraları enderdir. Bunlar yerkabuğundaki hareketler sonucunda tuz tabakalarının yüzeye kadar itildiği çok kurak bölgelerde oluşur. Tuz sabit değildir, çok yavaş da olsa akar. Bu durumu uzmanlar “Kayaç tabakaları kaydıklarında tıpkı tüpün içindeki diş macunu gibi yukarı doğru itilir” diye açıklıyorlar. Lut Gölü ve çevresi çok ender yağış alır. Ama yağmur yağdığı zaman da çok kuvvetli yağar. Seller ise tuzu çözer ve mağaralara akmasını sağlar. Bu süreç günümüzde çok kuvvetli yağışların yaşandığı zamanlar da devam ediyor. Yani mağara hâlâ canlı ve büyümeye devam ediyor... Küresel ısınmanın 1.50C ile sınırlandırılması amacıyla dünya çapında yoğun bir uğraş verilirken, birtakım çözümler çoktan uygulanmaya başlandı. 2015 yılında, dünyanın farklı yerlerinden önde gelen 12 çevresel kurum, Finlandiya’nın ulusal yenilik fonu (SITRA) önderliğinde bir araya gelerek söz konusu teknolojilerin gücünü değerlendirdiler. Yapılan değerlendirme sonucunda, teknolojilerin olabildiğince yaygınlaştırılması durumunda, 2030 yılına dek küresel karbon salımlarında yılda yaklaşık 12 gigatonluk bir azalma sağlayabilecek 18 çözüm yolu belirlendi. Bu miktar ülkelerin 2015 Paris iklim değişikliği sözleşmesine bağlı kalmaları durumunda hedeflenen salımların yüzde 25’ine eşit. Geri ka İlk proje Bangladeş’in güneş sistemi lan yüzde yetmiş beşlik bölüm için henüz bir çözüm bulunmamakla birlikte, bu değerlendirme teknolojik ve ekonomik bağlamda yaşama geçirilebilir bir yığın çözüm olduğunu gözler önüne seriyor. Bu çözümlerin yaşama geçiril mesi yılda 94 milyar dolarlık bir harcamayı gerektiriyor ki, bu miktar halihazırda hükümetlerin doğrudan fosil yakıtlara verdikleri parasal desteğin beşte birinden az. Buna söz konusu çözümlerin ekonomik büyümeye, sürdürülebilir gelişmeye ve yoksulluğun azaltılmasına sağlayacağı katkılar da eklendiğinde, hiçbir şey yapmamanın sağlık harcamaları, mal varlığı ve çevreye yükleyeceği maliyet hesaba katılmadan bile, birçoğunun ekonomik bir kazanç sağlayacağı görülüyor. Aşağıda gaz salımlarının azaltılması açısın dan en az etkili olandan en çok etkili olana uzanan halihazırda başarıyla uygulanabilir 18 çözüme yer veriliyor. 18 Enerji üretimi: Şebekeden bağımsız güneş sistemleri Bangladeş Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporuna göre, 1.50C hedefinin tutturulması için, 2050 yılına gelindiğinde dünya enerjisinin en az yüzde 50’sinintercihen daha da fazlasının yenilenebilir kaynaklardan sağlanması gerekiyor. Bu da, farklı gereksinimlere göre tasarlanmış çok çeşitli çözümleri gerektiriyor. Bangladeş’te, 165 milyonluk nü fusun 50 milyonu şebeke elektriğine erişemiyor. Bu kesimin temel aydınlatma aracı verimsiz ve havayı kirletici gaz lambaları. Ne var ki, 2002 yılından beri ülkede uygulanan Güneş Enerjili Konut Sistemleri programı kapsamında yaklaşık 20 milyon kişiye şebekeden bağımsız elektrik sağlandı. Bu program sayesinde gazyağı tüketiminde şimdiden ortalama 220 milyon litrelik bir tasarruf, karbondioksit salımlarında da yaklaşık 580 bin tonluk bir düşüş sağlanmış oldu. Afrika, Karayipler, Orta Amerika ve AsyaPasifik bölgelerindeki şebeke elektriğinden yoksun ciddi sayıda insanları ba 2030 yılına dek küresel karbon salımlarında yılda yaklaşık 12 gigatonluk bir azalma sağlayabilecek 18 çözüm yolu belirlendi. rındıran başka ülkelerde de benzer yararlar sağlanabilir. 2030 yılına dek küresel CO2 salımlarında sağlanabilecek olası düşüş: 3 milyon ton (Mt) Eşdeğer salımlar: Togo, Küresel Karbon Atlası’na göre karbon salımları sıralamasında 220 ülke arasında 142’nci. Derleyen: Rita Urgan 18 upandrunning projects that could save us from climate change New Scientist/ 20 Şubat 201
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle