24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 6 NİSAN 2019 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Geçersiz oyların yeniden sayılması tuhaflığı Prof. Dr. Süheyl BATUM Geçtiğimiz günlerde Cumhuriyet’te yazdığım yazıda Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) bir dönemden beri, uygulamaları ile, “seçimlerin, eşit olmayan bir ortamda, iktidarın istediği şekilde, gerçekleşmesini sağlayan bir kurum” olarak görev yaptığını belirtmiştim. Bazı örnekler sıralamıştım. Maalesef 31 Mart gecesinden sonra, işler inanılması güç bir boyuta ve tamamen hukuk dışılığa çıktı.. Artık anlaşılır bir izah tarzı da yok. 1) İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun kazandığının, ancak 1314 saat sonra ilan edilmesiyle iktidar partisi, İstanbul seçimlerine itiraz edeceğini açıkladı. Ve YSK ile diğer seçim kurulları, hukuka uygun davranmaları zorunlu iken, maalesef “iktidarın istediğini koşulsuz uygulayan bir aracı olarak” görev yapmaya devam ettiler. Neden mi böyle söylüyorum? İktidar partisi, itirazlarını iki noktaya dayandırdı: a) Birincisi bazı yerlerde, oyların kaydırıldığını, yani AKP’nin oylarının başka partilere yazıldığını b) İkinci olarak da, “çok sayıda geçersiz oyun bulunduğu” belirtiliyordu. Yasanın koyduğu kural 2) İktidar partisi ilk iddiasına yönelik olarak “birkaç tutanak” gösterdi. Ve bu tutanaklarda “kaydırılmış oy sayısının” 300 dolayında olduğunu söyledi. Ve devam etti: “Bu yolla tespit ettiğimiz üç bin dolayında oy var”. Bu iddia hukuken haklı ve incelemeyi gerektiren bir iddia. Ancak bu durumda, 298 sayılı yasanın 112. maddesi ve “hukuken yapılabilecekler de” çok açık; “ ... delil ve gerekc¸e go¨steremeyenlerin itirazları incelenmez. Yazılı itirazlarda da yukarıdaki s¸artlar aranır ve deliller ... eklenir. Gerekc¸esi ve delili olmayan yazılı itirazlar da incelenmez”. Bu kadar açık. YSK’nin bu konudaki tavrı da, aynen 112. maddeye uygundu, her zaman “somut belgeleri ve delilleri” arıyordu. Aynen şöyle diyordu: “Seçim yasaları, seçim kurullarını delilleri araştırma ve toparlamakla görevli kılmamış, itiraz edeni, somut delil... göstermekle yükümlü kılmıştır ... somut delil ve gerekçeyi içermediği... (ne Hiçbir mantıki ve hukuki bir gerekçe olmadan “oyların geçersiz” sayılması mümkün değil. Defalarca bakılıyor, sayılıyor, herkes imzalıyor. İçlerinden bir kişi bile “oyun geçersiz sayılmasına” karşı çıkarsa, bir daha sayılıyor. deniyle)..” Ve bu tür delilsiz iddiaları reddediyordu. Hem de neleri reddetti... Örneğin 2014’te Ankara’da iki aday arasındaki fark 30 bin iken ve toplam geçersiz oy 140 bin dolayında iken. 3) Üstelik YSK, şöyle bir içtihat da geliştirmişti; sadece kaydırma ya da hataya ilişkin birkaç delil de yeterli olmuyordu. “İtirazın kabulü için, aradaki oy farkını ortadan kaldıracak sayıda somut belge ve delilin sunulması zorunludur”. YSK ve İl Seçim Kurulu, diğer il ve ilçelerde, diğer partilerin itirazlarını, bugün de aynı gerekçe ile reddediyorlar. Ama söz konusu iktidar partisi ve konu İstanbul ile Ankara olunca, tüm bu yasal hükümleri ve içtihadı bir anda unutuverdiler. Aynen 16 Nisan referandum sonuçlarını tamamı ile etkileyen “mühürsüz oyların geçerli sayılması” yönündeki karar gibi... Geçersiz oy konusu 4) İkinci itiraz gerekçesi ise “geçersiz oyların yeniden sayılması” idi. Ve YSK ile seçim kurulları, maalesef bu hususta, aynı 16 Nisan referandumunda olduğu gibi, yeni bir “hukuk yarattılar”. Ya da “yeni Cumhuriyetin hukukuna” katkıda bulunuyorlar. Geçersiz oyların neler olduğu ve nasıl işlem göreceği konusunda, gerek 298 sayılı yasa, 138 sayılı genelge, son derece açık hükümlere yer vermiş. Yasanın 100 ve devamı maddeleri ile genelge nin 3843 maddeleri çok ayrıntılı olarak düzenlemiş. “Gec¸ersiz sayılan veya ... gec¸erli olup olmadıgˆı ... yo¨nu¨nden tereddu¨t edilen veya itiraza ugˆrayan oy pusulaları ... muhafaza altına alınır ... Gec¸erli oyların sayım ve do¨ku¨m cetvellerine is¸lenmesinden sonra, ... gec¸erli sayılıp sayılmaması yo¨nu¨nden tereddu¨t edilen veya itiraza ugˆrayan oy pusulaları, sandık kurulunca ayrı ayrı degˆerlendirilerek karara bagˆlanır ... Gec¸erli sayılmayan veya hesaba katılmayan oy pusulaları, ayrı ayrı paket yapılarak bagˆlanır ve paketin u¨zeri mu¨hu¨rlenerek sayısı yazılır ve saklanır. Bu oy pusulaları yakılmaz, yırtılmaz ve yok edilemez. ... tutanakta ilgili yere is¸lenir ... yu¨ksek sesle ilan edilir ... Bu¨tu¨n bu is¸lemler, tutanak defterine gec¸irilerek, sandık kurulu bas¸kan ve u¨yeleri tarafından imzalanır ve mu¨hu¨rlenir ...Parti mu¨s¸ahitleri (de), sayım masası bas¸ında yer alabilir ve oy pusulalarını go¨rebilirler. 5) Yani yasa ve genelge, “geçersiz oylar” konusunda çok açık olarak sandık kurullarına görev ve yetki vermiş. Hiçbir mantıki ve hukuki bir gerekçe olmadan “oyların geçersiz” sayılması mümkün değil. Defalarca bakılıyor, sayılıyor, herkes imzalıyor. İçlerinden bir kişi bile “oyun geçersiz sayılmasına” karşı çıkarsa, bir daha sayılıyor. Ve olmazsa, itiraz tutanağa işleniyor. Bu kadar açık ve ayrıntılı bir düzenlemenin nedeni de belli. Çünkü san dıklar, oyların kullanıldığı yerler ve adayların seçilmesi için gerekli olan “geçerli oyların” nasıl verileceği ve bu olguyu bozacak ve sakatlayacak olguların tespiti görevi de sandık kuruluna verilmiş. Peki, bu konuda itiraz söz konusu olamaz mı? Tabii ki olabilir. Örneğin “sandık kurulunun, seçimi bir partiden alarak, başka bir partiye vermek yönünde açık ve belirgin bir anlaşma içinde olduğu” ya da “seçimin sonuçlarını çarpıtmak amacıyla yapılan hileye tüm sandık kurulu üyelerinin ve müşahitlerin dahil olduğu” ileri sürülürse ve tabii ki, “bu soyut iddia”, “her bir sandık kurulu için, ayrı ayrı somut bir biçimde delillendirilirse ve tabii ki bir de “bu deliller, aradaki fark sayısını aşan miktarda geçersiz oylar için geçerli olursa” kabul edilebilir. Yani örneğin arada 30 bin fark varsa, isterse 1 milyon oy geçersiz olsun. 30 bin oyu geçersiz sayan sandık kurullarının, bu hile ve kumpas içinde olduğunun belgelenmesi gerekir. Haklı gerekçe yok Ancak iktidar partisinin ileri sürdüğü “her oy geçerli sayılsın, demokrasi bunu gerektirir” savı, sandık kurullarınca tespit edilmiş ve itiraza uğramamış “geçersiz oyların” hiçbir “kanıt, belge ve somut bulgu olmadan”, tekrar sayılması için haklı ve hukuki bir gerekçe oluşturamaz. 6) Zaten bunların dışında delilsiz, belgesiz bir biçimde “geçersiz oyların geçerli sayılması için” yeniden sayım yapılması bu kadar kolay olsaydı YSK 16 Nisan seçimlerini tamamen güvencesiz bırakan “mühürsüz oylar” kararını seçim sırasında verir miydi? Seçimin bitmesini beklerdi. Ve sonra çıkar ve “mühürsüz olduğu için geçersiz sayılan oylar geçerlidir ve bir daha sayım yapılarak onlar da dahil edilecek” demez miydi? Tabii bu söylediklerim, seçimlerin düzen içinde, dürüstlük ve eşitlik ilkelerine uygun bir biçimde yapılmasını güvence altına almak üzere görevlendirilen bir YSK için geçerli maalesef. Bunun tam tersine ne yazık ki, “seçimlerin eşit olmayan bir ortamda, iktidarın istediği şekilde yapılması ve sonuçlanması için görev yapan kurumlar için değil. Denizler nadasa bırakılmalı Şükrü KARAMAN Denizlerde av sezonunun bitmesine sayılı günler kaldı. Balık kıtlığından ötürü bu sezon da düş kırıklığı yaşandı. 1 Eylül’de büyük umutlarla açılan ve 15 Nisan’da bitecek sezonda yoksul sofralarının vazgeçilmezi palamut yüz güldürürken, hamsi deniz suyunun sıcak olmasından dolayı çok az avlanarak bu yıl da beklentileri karşılamadı. Kıtlığından ötürü hamsi 20, 25 liradan satılınca dar gelirli kitle yanına bile yaklaşamadı. Sezon başında bolca avlanan palamut ucuz fiyatı ile yoksul sofralarının vazgeçilmezi oldu. Denizlerde balık avı sezonu yine buruk bitecek. Büyük umutlarla “Vira Bismillah” nidaları ile 1 Eylül’de denizlere açılan balıkçılar, bu sezon da umduklarını bulamadı, tüketiciler ucuz balıktan yoksun kaldı. Kirlilik ve gelişigüzel avlanmadan dolayı denizler yıllardır can çekişiyor, balık çeşidi giderek azalıyor hatta yok oluyor. Yıllardır süren bilinçsiz avlanma, zehirli atık suların gelişigüzel salınması, boy yasağına uyulmaması denizlerin ölümünün habercisiydi. Ancak bu uyarılar hiç dikkate alınmadı, görmezden gelindi. Ve sonunda balık çıkmaz oldu. Önceki yıllarda olduğu gibi bereketli sezonların yaşanması, balık fışkırması için bilim insanlarının önerisi doğrultusunda denizlerde iki veya üç yıl av yasağı uygulanması şart. Yani denizler tıpkı verimsiz topraklar gibi nadasa bırakılmalı. Gelecekte bugünkü balığı da bulamayacağız. Bazı balıkçılar bu öneriye karşı çıksa da denizlerin kurtuluşu nadastan geçiyor. Son on yıldır denizler tehlikeye dikkat çekiyor, alarm veriyor, uyarıyor. Ne var ki, yine bildiğini okuyor bazı balıkçılar. Bilim insanları, denizlerdeki balık kıtlığının pek çok faktörün bileşkesiyle bugünkü aşamaya geldiğini vurguluyor. Yıllar dır süren kirlilik, iklim değişikliği, kuralsız avlanma, ekosistemin tahribatı, yani insan eliyle canlı hayatının yok edilmesi gibi tüm nedenler denizleri bitirdi. İnsanlar ve toplum avlanma konusunda ne denli bilinçli olursa, standart boyun altındaki balıkları almaz ve boykot ederse işte o zaman denizler bollaşır, eskisi gibi balık fışkırır. İnsanların, toplumun odaklanacağı konu bu olmalı ve bu kararlılığı, özveriyi göstermeli. Kuşkusuz avlanan balık miktarının azalmasındaki en önemli etken, kuraldışı avlanma ile boy yasağına uyulmaması. Boy yasağına uyulmaması balık türünde azalmaya, yok olmaya yol açıyor. Tezgâhlarda o kadar küçük boyda balıklar satılıyor ki, görünce şaşırıyor insan. Neredeyse hamsiden küçük boyda istavrit, mezgit ve tekir avlanıyor, denetimden uzak tezgâhlara konuluyor. Tüm bu olumsuzluklar sıkı denetimin olmayışından, balıkçıların keyfine göre avlanmasından kaynaklanıyor. Asgari avlanabilir boy, yani yasak av boyu en önemli yasak olmalı. Bu kural mutlaka hayata geçirilmeli, ağır cezalar, yaptırımlar uygulanmalı. Eğer boy yasağına uyulmazsa, kaçak avlanma sistemi sürdürülürse, bunu yapan balıkçılara ceza uygulanmazsa, gelecekte tadımlık bile balık avlanamaz, tezgâhlarda ithal balık sayısı artar. Bir dönem avladığı balık miktarı ve çeşidi ile övünen Türkiye, ne yazık ki Norveç’ten, Danimarka’dan, Hindistan’dan, Malezya’dan ve diğer uzak doğu ülkelerinden balık ithal eder konuma geldi. Üç yanı denizlerle çevrili ülkenin balık ithal etmesi son derece düşündürücü. Çözüm, her ne denli balıkçılar karşı çıksa bile bilim insanlarının talebi doğrultusunda denizlerin iki veya üç yıl nadasa bırakılmasında. MC TSE ISO 10002 TS EN ISO 9001:2015 C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle