21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 27 NİSAN 2019 CUMARTESİ EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN HABER Saray’ın en zor dönemi Demokrasinin geri çekildiği bir dönemdeyiz. Böyle dönemlerin siyasi ittifakları hâkim parti içinde farklı fraksiyonlarla, partiler arasında ve son olarak da partileşmiş devlet aygıtları arasında gelişir ve şeffaflıktan oldukça uzaktır.  “Parti içinde farklı fraksiyonlar” derken kastettiğimiz, AKP’nin artık açık bir Erdoğan Partisi haline gelişi sonrasında partiden dışlanan ve rahatsızlıklarını ifade eden kanatlardır. Gül, Davutoğlu gibi isimleri bu çerçeveden okuyabiliriz. Partiler arasındaki ittifak, AKP ile MHP arasındadır ve ittifakın söylemini, ana zıtlıklarını belirleyen de MHP’dir. Aygıtlar arasındaki ittifaka gelince... Aygıtlar ideolojik aygıtlar ve zorlama gücüne sahip aygıtlar olarak iki başlıktadır. İdeolojik aygıtlarda gazeteler, televizyonlar, din istismarı ve eğitim baştadır. Zorlayıcı aygıtlarda ise yargı, Emniyet, ordu ağırlık noktasıdır. İdeolojik aygıtlarda Saray’ın tekil hâkimiyeti daha belirgin. Asıl ittifaklar, zorlayıcı aygıtlardadır. Şimdi ana tezimize gelelim. Erdoğan Partisi olarak AKP, 31 Mart seçimleri sonrasında belki de tarihinin en zor döneminden geçiyor. Sadece belediyelerin kaybedilmesiyle ilgili bir zorluktan söz etmiyorum; saydığım parti içi, partiler arası ve aygıtlar arası ittifakların uyumunu sürdürecek yeni bir tutkal bulunamıyor; sarsılan iç birliği onaracak yeni bir strateji Saray çevrelerince oluşturulamıyor. Böyle olunca da boşluk, sözünü ettiğim ittifaklar içi partiler ya da partileşmiş aygıtlar tarafından değerlendiriliyor, doldurulmaya çalışılıyor. Nasıl mı? Bugüne kadar ittifaklar içi birliği Erdoğan garanti etmişti. Parti içi eleştirel fraksiyonlara seçim başarısını koz olarak sunmuştu. Bu hikâye 31 Mart sonrasında aşındı. Partinin Selçuk Özdağ ve Ahmet Davutoğlu gibi eski yöneticilerinin yeni sistemi de sorgulayarak meydana çıkmaları, Gül ve Babacan ekibinin hazırlıklarını yoğunlaştırması, açık şekilde parti içi ittifak ayağının sarsıldığını gösteriyor. Pelikan hâkimiyetiyse iyiden iyiye pekişiyor. Partiler arasındaki ittifaka bakalım. Bahçeli ısrarla seçimden kendilerinin başarılı çıktığını vurguluyor. İttifakın kayıplarına değil, MHP’nin kazanımlarına gönderme yaparak. Erdoğan için bu da ayrı bir sınav; yeni bir hamle yapmaya yöneldiğinde, örneğin “Türkiye İttifakı” sözünden sonra ilk itirazın Bahçeli’den gelmesi tesadüf değil. İttifak içi dengeler MHP lehine gelişiyor çünkü. MHP, artan gücüne göre Saray’ın elini kolunu bağlıyor.  Gelelim 31 Mart sonrasında aygıtlar içi ittifaklara. Özellikle güvenlik aygıtlarında bir yanda Çiller, Ağar, Soylu (90’lar DYP’si diyelim); diğer yanda da MHP merkezli bir ittifak olduğu, Gülenciler’den boşalan alanların bu kuvvetler tarafından şekillendirildiği bir sır değil. Etkileri güvenlik temininin ötesine geçti, siyasetin kendisini belirleme aşamasındalar. Seçim sürecindeki “beka” stratejisinin arkasında da bu aygıtların ve kadrolarının bulunduğu açık. Erdoğan bu açıdan da ana belirleyici olma niteliğini yitirdi. Ve 31 Mart sonrasında bu kesimlerin ittifaklar sistemindeki yeni kuvvet dengelerine göre daha fazla inisiyatif almaya çalıştıkları/çalışacakları da kesin gibi. Erdoğan bu ortamda aynı anda hem partiden kopuşları ve yeni partilerin kurulmasını önlemek, hem AKPMHP ittifakını MHP’ye daha fazla güç kaybetmeden “sürdürmek”, hem de aygıtlar içindeki birliği kendi denetiminde sağlayan genişletici yeni bir strateji bulmak gibi üç zor sınavla karşı karşıya. Derinleşen ekonomik sorunlar ve uluslararası gelişmeler de, Saray’ın sıkışmışlığını katmerliyor. Bir yandan da muhalefetin yükselişi artık engellenemez düzeyde. Tam böyle bir döneme denk geldi CHP lideri Kılıçdaroğlu’na dönük saldırı. İktidar koalisyonu, bu dağılma görüntüsünü gidermek için İstanbul seçimlerinin yenilenmesine bel bağlıyor. YSK kararı, aygıtlar içi dengelerin yeni durumunu da ele verecek. Cumhuriyet çalışanlarının seçim sonrasında yeniden hapsedilmesi, Sözcü’ye dönük yargı sürecinin hızlandırılması, bu açıdan anlamlı ilk göstergeler. Muhalefetin 7 Haziran sonrasında olduğu gibi iyiden iyiye terörle özdeş gösterilmesi, “seçimleri kazansanız da asıl iktidar biziz” mesajlarının devreye sokulması da krizdeki iktidar koalisyonunun çare gördüğü yol haritasının öncü işaretleri gibi. Tüm bu sıkışmalar içinde Saray’ın ana stratejisinin YSK kararına bağlı gelişeceğiyse açık. Yeni bir dönemdeyiz.  TSK ve Emniyet’te FETÖ operasyonu FETÖ’nün, “Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki (TSK) yapılanmasına” yönelik soruşturmada 210 muvazzaf asker, 2009’daki Polis Koleji sınav sorularının örgüt üyelerine sızdırıldığı gerekçesiyle yürütülen soruşturmada ise 41 kişi hakkında gözaltı kararı çıkardı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan yapılan açıklamada, FETÖ üyelerinin yazılı sınav öncesinde soruları örgüt üyelerine verdiklerinin belirlenmesi üzerine başlatılan soruşturma kapsamında, soruları alarak Polis Koleji’ne yerleştiği belirlenen 41 kişi hakkında gözaltı kararı çıkartıldığı belirtildi. Operasyonun 13 ilde yürütüldüğü, 12 kişinin gözaltına alındığı bildirildi. l Haber Merkezi FETÖ mağduru Uzun, FETÖ’den tutuklandı, 5 yıl önceki ifade ve ihbar delil sayıldı ‘FETÖ taktikli’ tutuklama Uzun, hakkında ihbarda bulunan Ayten Altınoluk için “Bu taktik FETÖ’cülerle ilgili taktiktir” dedi. Uzun’un avukatı Özbayrak, “Bu tutuklamayla Pensilvanya bayram yapar” ifadesini kullandı. FETÖ/PDY çatı davasının müştekilerinden eski Emniyet İs tihbarat Dairesi Başka nı Sabri Uzun, “FETÖ’nün veya amacının propagandasını yapma”, “ör Alican uludağ güte bilerek, isteyerek yardım” ve “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçla rını işlediği iddiasıyla tutuklandı. 14 ayrı tweet’le suçlanan Uzun aleyhin de bir FETÖ itirafçısı komiserin 5 yıl önce verdiği ifade ile hakkında yapı lan bir ihbar tutuklama gerekçeleri arasında yer aldı. Uzun, hâkimlik sorgusunda, “Bu gün geldiğimiz an itibarıyla sanıktan itiraf veya ret almak suretiyle adale tin tecellisi mümkün değildir. İtirafa zorlamak gibi hukuk dışı bir durum ortaya çıkıyor. 5 senedir hiçbir şey yapılmamış, 5 sene sonra böyle bir şüphe uyandıracak ifade bulduk, sen ne diyorsun deniliyor. Yapılan ihbar lara ilişkin olarak bu taktik FETÖ’cü lerle ilgili taktiktir” dedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hakkında başlattığı soruşturma kap samında 23 Nisan’da gözaltına alınan Sabri Uzun, Ankara Emniyeti’ndeki iş lemlerin ardından dün polis eşliğin de adliyeye getirildi. Soruşturmayı yü rüten Başsavcıvekili Ender Coşkun, Sabri Uzun’u sorgulamadan doğru dan tutuklanması istemiyle sulh ceza hâkimliğine sevk etti. Ankara 7. Sulh Ceza Hâkimliği’ne çıkarılan Uzun, tu tuklanarak Sincan Cezaevi’ne konul du. Yargıç Ali İde, tutuklama gerekçe si olarak, “Sabri Uzun’un üzerine atı lı Cumhurbaşkanı’na hakaret, örgütün veya amacının propagandasını yapma, Sabri Uzun Başsavcılık Uzun’u sorgulamadan tutuklama istemiyle mahkemeye sevk etti. örgüte bilerek, isteyerek yardım suçlarını işlediğine ilişkin kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin bulunması, delillerin toplanmamış olması, dosya içerisindeki ihbar tutanağı, itirafçı beyanı ve üzerine atılı suçların üst sınırları dikkate alındığına CMK 100. ve devam maddeleri”ni gösterdi. Uzun’a yönelik suçlamalar “üç delile” dayandı. İlki, Uzun’un, arasında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı da eleştiren 14 tweet oldu. İtirafçı olan eski Ankara Merkez Cinayet Büro Amiri Tamer Topsakal’ın 24 Kasım 2014’teki ifadesinde Sabri Uzun ile ilgili iddialarda bulunması da “FETÖ’ye yardım” iddiasının dayanağını oluşturdu. Yine emniyete Sabri Uzun aleyhinde Ayten Altınoluk’un yaptığı ihbar da dosyada yer aldı. ‘Oğlum sıfırla’ tweet’i Sabri Uzun, sorgusunda, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun mazbatasını alması üzerine, “İBB Başkanı görevin hayırlı olsun. İnşallah, ‘Oğlum sıfırla’ demezsin. ‘750 milyon liralık saat takmazsın.’ ‘7 adet para kasan ve para sayma makinen olmaz.’ Allah şaşırtmasın. Terbiyeni hiç bozma. Annenizi ve eşinizi kutluyorum” şeklinde attığı Tweet konusuna açıklık getirdi. Bütün suçlamaları kabul etmediğini belirten Uzun, “Her okuyanın farklı anlam verebileceği yoruma açık tweet’lerdir. Şahısları kast etmedim. Daha çok bir tecrübe, birikim aktarımından ibarettir. Hakaret kastım kesinlikle olmaz. Hiç kimseyi de hedef alarak yazmadım. Kesinlikle de isim telaffuz etmedim” dedi. Eski Başkomiser Tamer Topsakal’ın ifadelerini kabul etmediğini belirten Uzun, bu kişiyi hiç tanımadığını kaydetti. Bu kişiyle ifade verdiği 2004’te yüzleştirilmesi gerektiğine işaret eden Uzun, “Teşhis tutanağı yapılması lazımdı. O tarihde benim de gözaltına alınıp, bunların sorulması lazımdı. Daha sonraki aşamada benim hakkımda bir istihbarat çalışması yapılması lazımdı. Ek deliler toplanması gerekirdi. Bugün geldiğimiz an itibarıyla sanıktan itiraf veya ret almak suretiyle adaletin tecellisi mümkün değildir. İtirafa zorlamak gibi hukuk dışı bir durum ortaya çıkıyor. Benim hakkımda istihbarat çalışması yapılır elde edilen bilgiler bana sorulurdu. Benim telefonum Ankara Emniyeti’ndedir. Orada kayıtlara bakılır, hangi tarihte hangi FETÖ’cüy le beraber aynı baz istasyonu bölgesinde olduğu, hangi konuşmayı yaptığım bilgileri birleştirilmek suretiyle deliller yaratılırdı. 5 senedir hiçbir şey yapılmamış, 5 sene sonra böyle bir şüphe uyandıracak ifade bulduk, sen ne diyorsun deniliyor” dedi. Sabri Uzun, hakkında ihbarda bulunan Ayten Altınoluk’u da tanımadığını belirterek, şöyle konuştu: “O tarihten bugüne kadar telefon kayıtlarıma bakılırsa, bu kişiyi tanıyor olsam telefon konuşmam olur. İhbar alan kişi bu şahsın evine gidip bunu sormuş mu? O da yok. Bu kadın takibe alınmış mı? O da yok. Onunla ilişkili olduğu kişilere ben ilişkili miyim, bunun da çıkarılması lazım. O da yok. Yapılan ihbarlara ilişkin olarak, bu taktik FETÖ’cülerle ilgili taktiktir. Ben gözaltındayken dahi bu Ayten isimli kişi bulunup sorulabilirdi. Ancak halen sorulmamış.” ‘Pensilvanya’da bayram ilan edilir’ Uzun’un avukatı Muzaffer Özbayrak, hâkimlikteki beyanında şunları söyledi: “FETÖ ile her türlü mücadele eden bir kişinin gözaltına alınması kendisini de bizi de üzmüştür. FETÖ’nün kumpasları olumlu olsaydı suikast listesinde müvekkilim 45. sıradadır. Yazdığı kitapta gerçekleri açıklamıştır. Söylediği sözlerde FETÖ’yü ne kadar aşağıladığı ve tehlikeli olduğunu, bunun da hâlâ bitmediğini, bitmesi için neler yapılması gerektirtiğini belirtmiştir. Bu kadar süre gözaltında tutulup tutuklamay sevk edilmesi Pensilvanya’yı çok sevindirmiştir. Tutuklanırsa herhalde orada bayram ilan edilir. Açık kalp ameliyatı olmuştur, şeker hastalığı vardır.” Uzun, 20 yıl önce 1999 yılında FETÖ hakkında istihbarat raporu hazırlatan ilk emniyet müdürlerinden biri olarak biliniyor. 40 yıla yakın Emniyet içerisinde görev alan Sabri Uzun, “İn” isimli bir kitap yazarak Deniz Baykal’a kaset komplosu, Hrant Dink Cinayeti gibi konularda FETÖ’nün rolünü anlatmıştı. l ANKARA Gazetemizin eski yöneticilerinin ve çalışanlarının cezaevine gönderilmesine tepki yağdı: Büyük hukuksuzluk ZEHRA ÖZDİLEK Gazeteciliğin yargılandığı Cumhuriyet davasında eski yönetici ve çalışanlardan 5 yılın altında ceza alanların tekrar tutuklanmasına tepki gösteren hukukçular, “Türkiye’de demir soğutulacaksa önce bu haksızlıkların ortadan kalkması lazım. Düşünce ve ifade özgürlüğünün çok açık bir biçimde ihlalidir. AİHM’nin ifade özgürlüğü yönünde karar vereceği kesindir” görüşünü dile getirdi. Gazetemizin eski yönetici ve çalışanlarının yargılandığı davada İstanbul 27. Ağır Mahkemesi’nin (istinaf) onama kararını infaz savcılığına göndermesiyle Güray Öz, Önder Çelik, Musa Kart, Hakan Kara, Mustafa Kemal Güngör ve Emre İper önceki gün kalan cezalarını tamamlamak üzere Kandıra Cezaevi’ne gönderildi. Gazeteciliğin yargılandığı Cumhuriyet davasında 5 yıl üstü ceza alanların dosyaları temyize gönderilirken 5 yıl altı ceza alanların cezaevine gönderilmesiyle ortaya çıkan hukuk garabeti hukukçuların tepkisini çekti. Hukukçular, gazetecilerin haksız ve hukuksuz bir şekilde tekrar tutuklanmasını Cumhuriyet’e değerlendirdi. İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu: Çok büyük bir haksızlık. Bu haksızlığı Adalet Bakanı bizzat kendisi ifade etmesine rağmen kanuni düzenlemelerin yapılmamasından kaynaklanan ciddi bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. En kısa sürede müdahale edilmesi gerekiyor. Bunun bir yolu öncelikle dosyayı elinde bulunduran Yargıtay Ceza Dairesi’nin infazın ertelenmesine karar vermesiydi. Bir an evvel bu kararı vermesi gerekiyor. İzmir Baro Başkanı Özkan Yücel: İfade özgürlüğü açısından dünya ülkeleri arasında korkunç bir yerdeyiz. Bu aslında toplumun haber alma kaynağı olan bağımsız gazeteciliğin sona erdirilmesi veya idam fermanı gibi görülen bir uygulamadır. Son dönemde yargı toplumu susturmanın yolu olarak görülüyor. Sopa olarak kullanılıyor. Toplumda Cumhuriyet davası ile ilgili büyük bir hoşnutsuzluk var. Bu hoşnutsuzluk yerel seçimlerde bile kendini gösterdi. Adil ve bağımsız yargılamala Önder Çelik Emre İper Musa Kart Mustafa Kemal Güngör Hakan Kara Güray Öz ‘Özgürlüklerine kavuşmalılar’ Gazeteciliğin yargılandığı Cumhuriyet davasında 5’i eski 6 çalışanımızın tekrar cezaevine gönderilmesine gazetecilik meslek örgütleri de tepki gösterdi. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC): Beş yıl altı hukuksuzluk giderilmeli. Haksız yere hapis yatmak zorunda olan meslektaşlarımızın bir an önce özgürlüklerine kavuşmalarını istiyoruz. n Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Başkanı Gökhan Durmuş: Cumhuriyet gazetesi eski çalışanlarından 6 meslektaşımızın tam da 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nden bir hafta önce tutuklanarak tekrar cezaevine girmeleri Türkiye açı rın acilen önünün açılması gerekir. ‘Denetimli serbestliğe başvuracağız’ Eski AİHM Hâkimi Rıza Türmen: Cumhuriyet davasının birçok yönü var. Bir yönü düşünce özgürlüğüdür. Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının yazdıkları yazılar nedeniyle hapis cezalarına çarptırılmaları, başka bir suç gibi gösterilmesi düşünce ve ifade özgürlüğünün çok açık bir biçimde ihlalidir. AİHM’nin ifade özgürlüğü yönünde karar vereceği kesindir, benim görüşüme göre. İşin diğer yönü de 5 yıldan az mahkumiyetlerin istinaf mahkemesinde sonuçlandırılmasıdır. 5 yıldan yukarı olanların temyize gidebilmesidir. Bunun doğruluğunda bir problem var. Daha az ceza alanla sından utanç vericidir. Hukuksuzluklarla dolu bir yargılama sürecinin ardından meslektaşlarımıza verilen cezalar siyasi kararla verildiğini göstermişti. Cumhuriyet gazetesi bu ülkenin yüz akı gazetelerinden birisidir. Hiçbir dönem burada çalışan gazeteciler, gazetecilik faaliyeti dışında birşey yapmamıştır. Cezaevlerinde bulunan 142 meslektaşımız bir önce serbest bırakılmalıdır. n Gazetecileri Koruma Komitesi: Türk basınının önde gelen isimlerinin bir kez daha cezaevine gönderilmesi şaşkınlık verici. Bu, hukukun üstünlüğünün çöküşünün altını çizen, acımasız bir siya rın temyize gidememesi ona karşılık daha çok ceza alanların temyize gidebilmesi mahkemeye erişme bakımından bir hak ihlali doğruyor. Çünkü Yargıtay’a gidememe, mahkemeye erişme hakkına getirilen bir sınırlamadır. Bu sınırlamanın orantılı olması lazım. Bu koşulların hiçbiri yok. Adalet Bakanı bu konuda çalışma yapıldığını duyuruyorsa demek ki yanlışlığı kabul ediyor. Bu durumda infazın geri bırakılması olabilirdi fakat o olmadı. İlle de cezalandırmak istemişler. Çünkü hükümete yakın görüşlere sahip olmadıkları için. Bu çok açık. Türkiye’de demir soğutulacaksa önce bu haksızlıkların ortadan kalkması lazım. Müdahil avukat Bahri Belen: Denetimli serbestlikle ilgili henüz bir baş si intikamın zirve noktası. Bu cezalandırma kimsenin işine yaramaz ve Türkiye’ye utanç getirir. n AGİT’ten Ankara’ya Cumhuriyet tepkisi: Gazetecilik suç değildir. n Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) Basın Özgürlüğü Temsilcisi Harlem Desir: Türk yetkilileri bir kez daha gazeteciliği bir suç ve gazetecileri de terörist gibi görmekten vazgeçmeye çağırıyorum. n Basın Konseyi: Cezaevine konulmalarını kabul etmemiz mümkün değildir. Yeniden cezaevine konulan gazetecilerin bir an önce özgür bırakılmalarını talep ediyoruz. vuru yapılmadı. Yasa ‘terör suçudur’ diye nitelediği suçlar açısından infaz süresini farklı tuttu. Yani ceza ve infaz kanunu 105. A maddesi 27 maddesi onlar için farklı. Dolayısıyla iki yılın denetimli serbestlik olarak kullanılabilmesi imkânını onlara vermiyor. Oysa terör suçu olarak kabul edilmedi ki. Bunların şiddetle, terörle hiçbir alakası olmadığı açık. Yattıkları süreyle kalan süre iki yıldan daha az mutlak suretle denetimli serbestlikten yararlanacaklar. Fakat bu olamıyor maalesef. Ama biz buna rağmen önümüzdeki günlerde denetimli serbestlik için de, bu suçun terör suçu olmadığı gerekçesiyle 2016 Ağustos’unda KHK ile yapılan düzenlemeye dayanarak başvuruda bulunacağız. l İSTANBUL
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle