28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 25 NİSAN 2019 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 25 Nisan 1915 ve olaylar ve görüşler Yarbay Mustafa Kemal Prof. Dr. Cengiz Kuday / Beyin ve Sinir Cerrahisi Uzmanı 18Mart deniz yenilgisinden sonra müttefik seferine neden devam edildi? Yetkililere göre esas sebepler Çarlık Rusyası’na yardım için söz verilmiş olması ve Britanya’nın prestijinin korunmasıydı. Diğer sebep de Donanma Bakanı Churchill, Kitchener ve Hamilton gibi üst komutanların Türkleri küçümseyen, kendilerini büyük gören ve deniz kuvvetlerinin ateş gücüne güvenen bu önemli kişilerin iyimserliğiydi. 25 Nisan 1915 günü, Arıburnu ve Seddülbahir’de aynı zamanda başlayan çıkarmanın ilk saatlerinde savunmadan sorumlu asıl komutan Liman von Sanders Paşa, çıkarmayı karşılayan 9. Tümen’in uyarılarını pek dikkate almamıştı. Üst komutanlığın sevk ve idaresinden yoksun kalan 9. Tümen, sabahın erken saatlerinden beri Arıburnu ve Seddülbahir arasındaki kıyı şeridinde az sayıda savunmacıyla müdafaa yapmaya çalışıyordu. Sorumluluk almaktan çekinmemek meziyetine sahip bir komutan, muharebenin sonucunu şüpheli gördüğü durumda gerekeni yapmaktan çekinmez. Bu karar, Çanakkale Savaşları’nın bir kırılma noktasıdır ve Yarbay Mustafa Kemal’in yıldızının parladığı andır. Kırılma anında bir komutan Düşmanın baskısı ile güç durumda kalan 9. Tümen Komutanı Sami Bey, 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’den bir taburluk destek istedi. Mustafa Kemal bu kuvvetin yeterli olmayacağını düşünerek tümenin tamamını muharebeye sokmaya kendi inisiyatifiyle karar verdi. Öncelikle 57. Alayı Arıburnu’na sevketti. Sorumluluk almaktan çekinmemek meziyetine sahip bir komutan, muharebenin sonucunu şüpheli gördüğü durumda gerekeni yapmaktan çekinmez. Bu karar, Çanakkale Savaşları’nın bir kırılma noktasıdır ve Yarbay Mustafa Kemal’in yıldızının parladığı andır. İlk gün inisiyatif kullanması konusunda bir başka örnek, İkiz koyundaki düşman çıkarmasına yapılan müdahaledir. Seddül bahir bölgesine takviye için gönderilen 26. Alay 2. Tabur 7. Bölük Komutanı Yüzbaşı Yusuf Kenan Efendi, bu müdahale ile 3. Taburu olması muhtemel bir imhadan kurtarmıştır. Kendisi de bu muharebelerde şehit olmuştur. Harbin yönü değişti Muharebeler 89 Ocak 1916’ya kadar sürmüş, en son müttefiklerin Seddülbahir’i tahli ye etmesi ile sona ermiştir. Çanakkale muharebelerinde iki taraftan binlerce kişi hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. Bu savaşla Türk ordusu, başına Balkan Savaşı’nda geçirilen çuvalı çıkartmış ve hakiki kimliğini göstermiştir. Bu muharebelerde Yarbay Mustafa Kemal, başkalarının deyimi ile herhangi bir asker değildir. Harbin kaderini değiştiren bir askerdir. Bilmeyenler bunu bilsin. ‘Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!’ Çanakkale Savaşları’nı Atatürk’süz olarak yazma gafletinde bulunan sözde tarihçilere gönderme için bu yazıyı kaleme alıyorum. Doç. Dr. Hüner Tuncer 24/25 Nisan gecesi 27. Alay ilk bombardıman sesleriyle uyanmıştı. 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik (Aker) alayını derhal alarma geçirdi. 9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami, alaya şu emri verdi: “İngilizler, Arıburnu ile Kabatepe kesimine asker çıkarmaktadır. 27. Alay, Çamburnu’ndaki dağ bataryası da emrinde olmak üzere, İngilizleri denize dökmek için, Kabatepe doğrultusunda hareket edecektir.” (1) Bu arada Kabatepe’den gelen bir telefon haberinde, Anzakların iki taburla Arıburnu’na çıktığı, bu bölgede kanlı muharebelerin olduğu, Anzakların KanlısırtKırmızısırt ile bu sırtların kuzeyindeki sırtları işgal ettiği öğrenilmişti. Anzak ilerlemesinin gelişmesine fırsat vermek istemeyen 27. Alay Komutanı Yarbay Şefik, KemalyeriMerkeztepe ekseninde taarruza karar verdi. Bu sırada, Yarbay Mustafa Kemal’in komutasındaki 19. Tümen’in 57. Alayı’nın da Kocaçimen’e yöneldiği 9. Tümen’den bildirilmiş ve 27. Alay’dan 19. Tümen ile bağlantı kurması istenmişti. Kararlı bir komutan: Mustafa Kemal Mustafa Kemal, 25 Nisan sabahı Arıburnu’nda büyük bir taarruz hareketinin cereyan etmekte olduğunu gemi toplarının sesinden anlamıştı. Mustafa Kemal, düşmanın Arıburnu’na bir çıkarma yaptığını telefonla 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya bildirmiş ve düşmana karşı bir alayı ile Maydos’tan Arıburnu yönüne gittiğini söylemişti. (Burada şu hususa dikkatinizi çekmek isterim: Mustafa Kemal, komutanından talimat almayı beklememiş, komutanına yalnızca ne yapacağını bildirmişti.) Oysa 5. Ordu Komutanı Li man von Sanders, Anadolu bölgesiyle Gelibolu Yarımadası’nın Bolayır yönündeki berzahını, yani Saros Körfezi bölgesini en tehlikeli saymakta ve en çok bu bölgelerde kuvvet bulundurmayı öngörmekteydi. Mustafa Kemal, Bigalı’daki 1. Piyade Alayı ile cebel (dağ) bataryasının derhal harekete geçmek üzere hazır bulundurulmalarını emretti. Mustafa Kemal, 57. Alay’ı, Bigalı Deresi boyunca giden yol üzerinde yürüyüşe geçirerek Kocaçimen Tepesi’ne yöneltmişti. Büyük bir saldırı harekâtıyla karşı karşıya bulunduğunu kavrayan Mustafa Kemal, Sarıbayır Sırtı ile özellikle Conkbayırı Tepesi’nin Osmanlı savunmasının anahtarını oluşturduğunu biliyordu. Conkbayırı’nın ele geçirilmesi, düşmanın yarımadanın her yanına hâkim olması sonucunu doğuracaktı. Sorumluluğu bizzat üzerine alarak ve bir tümen komutanı olarak kendisine tanınan yetkiyi aşarak Mustafa Kemal, komutası altındaki 57. Alay’a bir dağ bataryasıyla birlikte Kocaçimen Tepesi’ne ilerlemesini emretti. Mustafa Kemal, düşmanın gücü hakkında kesin bir bilgiye sahip olmadan ve yalnızca kendi sezgilerine dayanarak, Von Sanders’in ihtiyat gücünü büyük bir yükümlülük altına sokmuştu. Ancak Mustafa Kemal’in bu kararı, çok doğru alınmış bir karardı. (2) ‘Düşmandan kaçılmaz’ 57. Alay’ın yokuş tırmanmaktan yorgun düştüğünü gören Mustafa Kemal, onları kısa süreli bir dinlenmeye çekerek ve yanına yalnızca yaverini, emir subayını ve doktorunu alarak, Kocaçimen Tepesi’nden yaya olarak Conkbayırı’na gitti, çünkü arazi ata binmeye uygun değildi. Mustafa Kemal, Conkbayırı’nda zirveye yakın bir yerde 9. Tümen’e bağlı 27. Alay’ın ufak bir birliğinin çekilmekte olduğunu gördü; askerlerini dinlendirmek için geride bırakmış olan Mustafa Kemal, düşmana kendi askerlerinden çok daha yakın bir konumdaydı. Mustafa Kemal, kaçan askerlere niçin kaçtıklarını sormuş ve onlar da “düşman” diyerek, 261 Rakımlı Tepe’yi göstermişti. Mustafa Kemal’in “düşmandan kaçılmaz” demesi üzerine askerler, “cephanemiz kalmadı” demişler; bu nun üzerine genç komutan, “cephaneniz yoksa, süngünüz var” demiş ve askere süngü taktırmıştı. Mustafa Kemal, süngülerini taktırdıktan sonra askerlere yere yatmaları emrini vermiş ve bunun üzerine düşman da yere yatmıştı. Böylelikle, zaman kazanılmış oldu ve bu süre içinde 57. Alay’ın öncü birliği de yanlarına geldi. Böylelikle, kilit noktası olan Conkbayırı Tepesi’nin İngilizlerden önce tutulması sağlanmıştı.(3) Mustafa Kemal, kimseden buyruk almadan ordunun genel ihtiyatı olan 19. Tümen’in en güçlü alayını savaşa sokmakla son derece büyük bir sorumluluğu, kendi üstü olan Esat Paşa’nın bile yüklenmeye cesaret edemediği bir sorumluluğu üzerine almıştı. (4) 57. Alay’ın 261 Rakımlı Tepe’ye taarruzundan önce Mustafa Kemal, şu emri vermişti: “Size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka güçler ve komutanlar gelebilir.” Mustafa Kemal’e göre, bu olağan bir taarruz değil, herkesin başarılı olmak ya da ölmek azmiyle harekete mecbur olduğu bir taarruzdu. (5) Gerçekten 57. Alay’ın büyük çoğunluğu şehit olmuştu. Ancak Mustafa Kemal’in bu tarihî kararı sonucunda, Anzak güçleri hedeflerine ulaşamadılar. Arıburnu Cephesi’nde Anzaklara karşı savaşan ve ne yazık ki, hepsi şehit olan 57. Alay komutanları, Mustafa Kemal’le birlikte Çanakkale’de bir efsane yazmıştı! Savaşın kaderini değiştirdi Bir İngiliz yazar, o günkü Arıburnu taarruzları için şöyle demekteydi: “Müttefik devletler için harekâtın en kötü rastlantısı, bu deha sahibi küçük rütbeli (Yarbay Mustafa Kemal) Türk komutanının tam o anda, o noktada (Conkbayırı) bulunmasıydı. Çünkü aksi takdirde, Anzak Kolordusu pekâlâ o gün Conkbayırı’nı ele geçirebilirdi. Savaşın kaderi o anda belli olurdu.” (6) İşte savaşın kaderini değiştiren kişi, Mustafa Kemal’di! Liman von Sanders de “Türkiye’de Beş Yıl” isimli kitabında, Arıburnu’nda gerçekleştirdiği başarılı harekât nedeniyle, Mustafa Kemal’i şöyle övmekteydi: “İlk şeref ikballerini Bingazi Sancağı’nda toplamış olan Mustafa Kemal Bey, sorumluluk yüklenmekten korkmayan doğuştan bir şefti. 25 Nisan sabahı 19. Tümeni’yle kendiliğinden düşmana saldırmaya karar verdi, onu kıyıya sürdü ve sonra üç ay boyunca kendisine yapılan çetin saldırılara inatçı ve sarsılmaz bir şekilde karşı koydu. Onun azmine tam olarak güvenebilirdim.” Bu yazıyı, özellikle Çanakkale Savaşları’nı Atatürk’süz olarak yazma gafletinde bulunan sözde tarihçilere gönderme yaparak bitirmek isterim. AKP İstanbul’u neden ve nasıl kaybetti? 14Ekim 1979’da Bülent Ecevit başbakanlığındaki CHP Hükümeti iktidardayken Konya, Manisa, Edirne, Muğla ve Aydın’da boşalmış olan milletvekillikleri için ara seçim yapılmış, bu sandalyelerin beşini de Adalet Partisi kazanmış, bunun üzerine Ecevit istifa etmiş ve Nejat Ölçen’den, benden ve Ertuğrul Özkök’ten bu yenilgi üzerine CHP için bir rapor hazırlamamızı istemişti. İktidarın üç büyük kentteki yerel seçimi veya bir ara seçimi yitirmesi bir uyarıdır. Yönetim bu uyarıyı doğru değerlendirir ve kendine çekidüzen verirse hem ülkeyi hem de kendisini kurtarmış olur. HHH Bugün nesnel yani objektif olmaya çalışarak Erdoğan/ AKP iktidarının İstanbul’u yitirmiş olmasının nedenleri ve nasılları üzerinde durmaya çalışacağım. Önce nedenler: 1) Yanlışların birikimli toplamı ve oy kayması. İstanbul Türkiye’nin en kalabalık, dışarıya en açık, en hızlı değişen ve dolayısıyla ülkenin bütün sorunlarını en fazla yansıtan kenttir. Bir zamanlar muhafazakâr Demokrat Parti’nin kalesi olmuş, sonra Ecevit’e ve CHP’ye destek vermiş, biraz yalpaladıktan sonra da, sağda ve solda hem kendi içlerindeki hem de kendi aralarındaki bölünmelerden yararlanıp aradan seçmenlerin dörtte bir oyuyla sıyrılan AKP’nin 25 yıllık yönetimine girmiştir. Şimdi bu 25 yılda yapılan hataların toplamından bıkmış olan İstanbullular yeniden bir başka siyasal eğilime yönelmektedir.  2) Yağmacı inşaat, plansız gelişme. Bu 25 yıl zarfında kentte tam bir inşaat seferberliği gerçekleştirilmiş, ama bu seferberlik plansız ve programsız bir yağma biçiminde yapıldığı için hem kenti amorf ve düşük standartlı hale getirmiş, örneğin, dere yataklarında bile yerleşimler yaratmış, hem yeşil alanları yok etmiş hem de trafiği içinden çıkılmaz bir hale sokmuştur. 3) Pahalılık ve yaşam zorluğu. Üstelik kamu yatırımları, özel teşebbüse verilen gelir güvenceleriyle yaptırıldığı için kentte ulaşım ve yaşam son derece pahalılaşmıştır. Elbette ülke çapındaki ekonomik politikaların yanlışlığı ile ortaya çıkan kriz, en çok İstanbul halkını vurmuş, mutfaktaki yangın bütün aileleri sarmıştır. 4) Gelir ve rantın istismarı ve gösterişçiliği. İktidarın, kentin gelirini ve rantını kendi kadrolarını ve yöneticilerin ailelerini beslemek için, üstelik de görünür bir biçimde (markalar, haberler, fotoğraflar vs.) kullanması, büyük bir gelir sıkıntısına düşmüş olan İstanbul halkının yönetimden iyice soğumasına yol açmıştır. 5) Adaletin tahribi, kayır macılık, bütün ülkeyle birlikte İstanbulluların da tepkisini çekmiştir. Şimdi nasıllara bakalım: 1) Büyükşehir adayı olan Binali Yıldırım aday olurken Meclis Başkanlığı’ndan istifa etmemekle ve bunu da “seçim siyasal faaliyet değildir” gibi mantıksız bir gerekçeye dayandırmakla daha en baştan güven yitirdi; sonra istifa etmesi bu duyguyu düzeltemedi. 2) Meclis Başkanlığı’ndan geç de olsa istifa etmesine karşın yine “Devlet Protokolü” havasıyla faaliyetlerini sürdürmesi tepki yarattı. 3) İsteksiz ve heyecansızdı. Seçmene yorgun ve bıkkın bir izlenim verdi. 4) Erdoğan’ın bütün İstanbul adayları yerine tek başına propaganda yapması, seçmenlerin adayları tanımasını ve desteklemesini engellediği için yerel heyecanı ve seferberliği köstekledi. 5) AKP’nin ve MHP’nin bütün ağızlardan ve bütün ağırlıklarıyla muhalefeti ihanet ve benzeri ağır sözlerle suçlaması, seçmende tepki yarattı. 6) Medyanın hep bir ağızdan televizyonlarda ve gazetelerde yaptığı bitmez tükenmez saldırılar seçmeni bıktırdı, kızdırdı; medya hem ağırlığını yitirdi, hem de Buket Aydın, Turgay Güler olayları gibi olaylarla, seçmende tepki yaratarak muhalefete yönelmesine yol açtı. 7) CHP’nin yoğun ve etkin denetimi, sandıklarda herhangi bir oynama ihtimalini ortadan kaldırdı. 8) İmamoğlu’nun barışçı ve kucaklayıcı eylem ve söylemi, halkla yüz yüze yakın teması, kavgadan bıkmış usanmış olan seçmene sempatik geldi ve umut yarattı. Kendisine yönelik karalamalar ve medya saldırıları da bu nedenle ters tepti. HHH Erdoğan/AKP iktidarının üç büyük kenti, özellikle de İstanbul’u kaybetmesi, her şeyden önce ülke çapındaki politikalarının yanlışlığından kaynaklanmaktadır: Tek Kişi Yönetimi’nin Hukuk Devleti’ni ve adaleti çökertmesi, Meclis’i işlevsiz bırakması, ekonomiyi krize sokması yenilginin esas nedenleridir. Nasıllar ise bu temel nedenler üzerine gelen pekiştirici faktörlerdir. HHH İktidarın Çubuk saldırısına ve ekonomik krize verdiği tepkileri gördükçe umudum kırılıyor ama bir kez daha belirteyim: EKONOMİK İSTİKRARA, HUKUK DEVLETİ’NE, ADALET’E VE DEMOKRASİ’YE DÖNÜŞ, SADECE ÜLKEYİ DEĞİL, AKP’Yİ DE KURTARACAKTIR. DİPNOTLAR 1) Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt Ça nakkale Cephesi Harekâtı, s. 67. 2) Lord Kinross, Atatürk, The Rebirth of a Nation, K. Rustem and Brother Publishers, Nicosia Northern Cyprus, 1981, s. 75. 3) Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekâtı, s. 68. 4) Yusuf Hikmet Bayur, Atatürk Hayatı ve Eseri I, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1990, s. 78. 5) Ruşen Eşref (Ünaydın), Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal ile Mülâkat, Cumhuriyet Gazetesi, İstanbul, Mart 1999, s. 27. 6) Birinci Dünya Harbi’nde Türk Harbi, V. Cilt Çanakkale Cephesi Harekâtı, s. 69. 7) Bayur, age, s. 7879.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle