24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 1325 NİSAN 2019 PERŞEMBE Göbeklitepe’de ilk konser12 bin yıllık geçmişle geleceği buluşturan konseri Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası verdi: Müthişti! Olağanüstüydü! Heyecan vericiydi! Sarsıcıydı! Şaşırtıcıydı! Çok etkileyiciydi! Hem Göbeklitepe’nin kendisi hem de Göbeklitepe ören alanında verilen ilk konser! Baştan başlıyorum: Yıllardır okuyorsunuz, yerli ve yabancı belgesellerini izliyorsunuz... Sonra bir gün, ilk kez gidip görüyorsunuz. Yine de şaşırıyorsunuz. İnanamıyorsunuz... Tüm beklentilerinizi unutun... Çünkü, orada yaşayacağınız bir ruh halidir... Şimdi ben o ruh halini paylaşmaya çalışacağım. Tarihin sıfır noktası Göbeklitepe’de ilk kez bir konser üstelik Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası konseri için çağrı alınca “tarihin sıfır noktası” diye nitelendirilen, yeryüzünün bu ilk anıtsal yapısıyla ilgili bilgilerimi tazeledim. Buraya sonsuz emek vermiş Alman bilim insanı Klaus Schmidt’in yazdıklarını (ışık içinde uyusun), Özgen Acar’ın sunumlarını, yeniden gözden geçirdim. Yaklaşık 12 bin yıl önce yapıldığını; yerleşik düzene geçişten önce yapıldığını biliyordum. İnsan toplulukları henüz avcı ve toplayıcıyken, bir araya gelip, birlikte inşa ettiklerini; Mısır Piramitlerinden 7 bin 500 yıl ve İngiltere’deki Stonehenge’den 7 bin yıl önce inşa edildiğini, sayısız gizemi barındırdığını biliyordum. Ama bu yapılara anıtsal nitelik kazandıran bu kadar çok T biçimindeki dikilitaşın ortaya çıkarıldığını... Bu taşlarda, tarih öncesi insanın inanç dünyasını yansıtan, gerçek ya da gerçekdışı figürlerin böylesine göze görünür, böylesine ayrıntılı, böylesine ustalıklı olduğunu bilmiyordum. Öğrendiğim her şeyle bu taşların gizemi artıyordu. Nasıl yaptılar, neyle yaptılar, hangi mühendislik bilgisiyle, hangi araç gereçlerle? 4060 ton ağırlıktaki o taşlar bu zirveye nasıl taşındı, hangi güçle nasıl dikildi??? Büyülü bir dünya Üzerinin örtülüp, çevresine kurulan yürüyüş parkurunu... Dört dörtlük bir ziyaretçi ve sergileme merkezini... Hem bu merkezin hem de zirveye ulaşmak için yapılan yol düzenlemelerinde, kum döşenerek, bölge toprağının Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası sıkıştırılmasıyla “Earthwall” tekniği kullanılarak; bölge toprağından taş üretilerek sürdürülen çevreci ve özgün tutumu bilmiyordum... Her yeni buluşla, eskisinin geçersiz kılındığını bilmiyordum. Bunca yoğun ilgiyi; buraya akın edenlerin birbirine gülümseyerek, gözleriyle kucaklaşarak iletişim kurduğunu bilmiyordum. Ziyaretçi merkezinde önce dijital sergileme alanıyla tüm bilgilerimi tazeledim. Buzul çağlardan Göbeklitepe’nin kuruluşuna, bir serüvene katıldım. Sonra, neredeyse 360 derece çevremi saran bir “büyülü âleme” geçtim. Çevremde insanoğlunun var olma serüveni çok yönlü bir uzay filmi gibi yeniden canlandı. Sanki bir ışık ayinindeydim. (Ah bir de o müthiş karmaşık tek nik olayı, cep telefonuyla sabitlemeye çalışanlar olmasa! O ruhani havayı bozmasalar!) İnanmak zor ama o büyülü hava, çarpıcı bir doğa içinde zirveye tırmanırken de (tırmanmak sözcüğü sizi korkutmasın taşıyıcı araçlar var); zirvede de sizi terk etmiyor. Hatta sizi karşılayan dilek ağacının çevresinde hiç tanımadığınız insanlarla el ele tutuşup siz de kendi küçük ayininizi yapabilirsiniz. Biz yaptık! Uzun soluklu katkı Konser başlamadan Doğuş Vakıf Grubu Başkanı Nafiz Karadere, size şimdiye dek anlattıklarımın gerisindeki oluşumun ipuçlarını veriyor: Şöyle özetleyebilirim: Doğuş’un, son on yılda kültür sanat alanına 400 milyon doları aşkın yatırımı var. 2015’te Göbeklitepe için Kültür ve Turizm Bakanlığı ile yirmi yıllık, 20 milyon dolarlık sponsorluk anlaşması yapmışlar. Bu sponsorluk anlaşması kazı, koruma ve araştırma çalışmalarını; yukarı Dünden bugüne da sözünü ettiğim merkezi, zirve transferi sağlayan araçları, yerel ve uluslararası iletişimi kapsıyor. İki nokta bence çok önemli: Sponsorluğun uzun vadeli, uzun soluklu olması... Bir de bütünsel yaklaşım... Göbeklitepe’yi bütünsel bir marka yaklaşımıyla dünyaca tanınan, global bir ikon haline getirme çabası muhteşem! “Tarihin sıfır noktası” sloganıyla başlayıp, Mercan Dede’ye müzik ısmarlamaya uzanan bir çaba... Artık konsere geçebilirim. O gençler ki Hepsi pırıl pırıldı. Türkiye’nin dört bir yanından gelmişlerdi. Konservatuvar öğrencileriydiler. 2006’dan beri süregelen Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nın yeni üyeleriydiler. Ziyaretçi merkezinin önündeki amfi tiyatroda yerlerini aldılar. Şef Rengim Gökmen en az o çocuklar kadar heyecanlıydı: “İnsanlık tarihinin en eski kalıntıları arasında bu ilk konseri vermenin gururunu yaşıyoruz. 12 bin yıl öncesiyle ülkemizin geleceğini simgeleyen gençlerimizi buluşturuyoruz” derken o heyecan bizi de sardı. Gerçekten eşsiz bir buluşmaydı. Bizet, Mozart, Beethoven, Ferit Tüzün, Brahms’tan dem alıp geçmişin gizemi ve görkemiyle, geleceğin aydınlığı buluşuyordu. Konserin bir heyecanlı yanı da dinleyiciler arasında 4 ve 5. sınıf öğrencilerinin de bulunmasıydı. İlk kez bir klasik müzik konserindeydiler. Kimi Rengim Gökmen’i taklit ediyor, kimi çalgılara dokunmak istiyor, kimi tempo tutuyordu. Hayat güzeldi ve çok sesli, çok renkliydi. Dünya da, Türkiye de harikuladeydi. n Göbeklitepe, ilk kez 1983’te fark ediliyor. Tarlasını süren Musa Amca’ya bulduğu taşı müzeye götürdüğü için ne denli teşekkür etsek azdır. n 1995 yılından bu yana Şanlıurfa Müzesi ve Berlin Alman Arkeoloji Enstitüsü tarafından ortaklaşa yürütülen kazılarla gün yüzüne çıktı. n İnsanlığın doğduğu yer olarak gösterilen Göbeklitepe, 2011 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne de alındı. 2018’de UNESCO’nun listesinde daimi olarak yerini aldı. n Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Dr. Klaus Schmidt, 2014 yılında hayatını kay bedene kadar, burayı gün ışığına çıkarttı. n Bugün kazılar önceki ekiptekiler ve Şanlıurfa Müzesi Müdürü Celal Uludağ yönetiminde ve Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden Lee Clare ve ekibiyle devam ediyor. 2019 Yılı Göbeklitepe yılı ilan edildi. Çok merak edenler, günübirlik Urfa’ya sabah gidip akşam dönerek Göbeklitepe’yi görebilirler. Urfa’ya sadece 18 km mesafede. Zirveye çıkmadan mutlaka o muhteşem Urfa Müzesi’nde Göbeklitepe’yi görmek çok yararlı. Urfa’ya acilen yeni otellerin yapılması gerek. Yer bulmak çok güç. Benim kaldığım El Ruha Oteli geleneksel mimari, kentin doğası ve Urfa taşının özelliklerinden yararlanan çok başarılı bir örnek. Kapanış konseri Başman anısına... SevdaCenap And Müzik Vakfı’nın düzenlediği ve Onur üyeliğini; Kavaklıdere Şirketler Grubu’nun ve Sabancı Vakfı’nın yaptığı 36.Uluslararası Ankara Müzik Festivali bu akşam, MEB Şura Salonu’nda, geleneklerine uygun bir şekilde her yıl olduğu gibi bir senfonik orkestra konseri ile kapanışını yapıyor. Konser, vakfın 28 yıl süreliğine başkanlığını yapmış olan Mehmet Başman anısına verilecek. Festivalin kapanış konserinin bu seneki konukları Gürcistan’dan “Gürcü Karajan” olarak da anılan dünyaca ünlü Gürcü Şef, büyük müzik insanı ve festivalimizde14. Festival kapanış konserinin de şefi Jansug Kakhdize tarafından 1993’te kurulan Tiflis Senfoni Orkestrası. Konserin solisti ise ülkemizde doğan ve eğitimini Türkiye’de alan genç kemancı Veriko Tchumburidze. l Kültür Servisi METİN AKPINAR’LA ‘KABARE TİYATRO’ SÖYLEŞİSİ TESAK’TA Tiyatronun ve Yeşilçam’ın duayen ismi Metin Akpınar 27 Nisan Cumartesi saat 14.00’te TESAK’ta sevenleriyle buluşacak. Kadıköy’ün yaşayan kütüphanesi Tarih Edebiyat ve Sanat Kütüphanesi’nde (TESAK) nisan ayında da tarih, edebiyat ve felsefe söyleşileri sürüyor. Akpınar Türkiye’de kabare tiyatrosunun oluşumunu kendine has üslubuyla meraklılarına anlatacak. l Kültür Servisi ‘Nâzım’ın Kanatları’ Türkiye galasını yaptı 30. Ankara Uluslararası Film Festivali’nde Nebil Özgentürk’ün yönetmenliğini yaptığı “Nâzım’ın Kanatları” belgeseli, Büyülü Fener Kızılay sinemasında Türkiye galasını yaptı. Nebil Özgentürk’ün 1001’inci belgeselinin galasına sinemaseverlerin yanı sıra Zülfü Livaneli de katıldı. İzleyicilerin yoğun ilgisi üzerine festival kapsamında dün üç seansta gösterilen belgesel sonunda, yönetmen Nebil Özgentürk ve belgeselde emeği geçen Arif Keskiner, Sevgi Divitçioğlu, Melih Güneş söyleşiye katıldı. Nâzım Hikmet ve arkadaşı Ramiz Demirkuşak arasındaki dayanışmayı anlatan belgesel, yapımcı Arif Keskiner’in “Yaşar Kemal’li Anılar” kitabından yola çıkıyor. Kitapta mimar Sevgi Divitçioğlu, kayıp amcasından söz ediyor, Nâzım’ın yakınlarıyla da ahbap olan Melih Güneş’in dikkatini çekiyor. Araştırmalar sonucu, Sevgi Divitçioğlu’nun kitapta ‘kayıp’ diye bahsettiği amcası Ramiz Demirkuşak’ın öz torunu olduğu ortaya çıkıyor. Özgentürk, işte bu özgün hikâyeyi belgesel haline getiriyor. Galada yapılan söyleşide filmin içeriğine dair anlatacak bir şeyin olmadığını belirten Özgentürk, “Sadece duygular iletmeyi istiyorum. Asıl kahramanlar burada. Arif Keskiner, Sevgi Divitçioğlu, Melih Güneş” dedi. l Kültür Servisi Pera Film, belleğin izini sürüyor Pera Film’in “Hatıranın Peşinde” programı, Avrupa sinemasından beş yapım ile sanatçı Aykan Safoğlu’nun seçili üretimlerini bir arada sunan özel bir seçkiden oluşuyor. Programda, Martina Kudlacek’in çığır açmış bir sanatçının büyüleyici bir portresini çizdiği “Maya Deren’in Aynası”; Christoffer Boe’nin 2003 Cannes Film Festivali’nden Altın Kamera ödülüyle dönen “Yeniden Sev Beni”; Biene Pilavcı imzası taşıyan “Tek Başına Dans”; Trey Edward Shults’un kendi aile bireylerine rol verdiği ilk filmi “Krisha”; müzisyen M.I.A. ve yakın arkadaşları tarafından 22 yıl boyunca çekilmiş görüntülerden oluşan “Matangi / Maya / M.I.A.” perdeye yansıyor. Program kapsamında ayrıca, göçmen bir sanat çı olan Aykan Safoğlu’nun 2013 2015 yılları arasında ürettiği seçilmiş işlerinden oluşan “Aidiyet” ve “Yoldaşlık” bölümü yer alıyor. Seçki kapsamında; “İsimsiz (Bir Berlin Portresi)”, “Kırık Beyaz Laleler”, “Çile Bülbülüm”, “İsimsiz (Gül şen ve Hüseyin)” gösterilirken, 10 Mayıs Cuma günü gerçekleşecek gösterimin ardından, akademisyen ve festival programcısı Bilge Taş moderatörlüğünde Aykan Safoğlu ile bir konuşma düzenleniyor. l Kültür Servisi UPSD: SANSÜR KABUL EDİLEMEZ... Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği, gazetemizin gündeme getirdiği, Bursa Güzel Sanatlar Birliği Derneği Başkanı Ayfer Demircioğlu ve Hüseyin Avni Yamaner’in Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde açtıkları “Nü” sergisinin müstehcenlik gerekçesiyle kapatılmasıyla ilgili açıklama yayımladı ve “kabul edilemez” dedi. Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “‘AKP’nin kalesinde böyle şeyler yapamazsınız’ denilerek, sanatçılarımıza hiçbir açıklama yapma hakkı tanınmadan kapatılan sergi, galeriye ulaşan bir telefondan gelen bir talimat ile gerçekleşmiş olması AKP iktidarına bağlı yerel yönetimlerin sanat düşmanlığını maalesef bir kez daha ortaya koymuştur. Olay artık en sade insan bedeni tasvirlerini kapsayacak kadar çığırından çıkmış, Türkiye en gerici ülkelerde görülebilecek çağdışı yorum ve bunu takip eden uygulamaların bahtsız bir merkezi haline gelmiştir. Sayın Kültür ve Turizm Bakanı’nı, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı’nı konuya acilen müdahale etmeye ve kapatılan sergiyi tekrar açmaya davet ediyoruz. Sözde evrensel standartlarda AB demokrasi kriterleri peşinde koşan bir ülkede, böylesine trajikomik olayların yaşanabilmesi, düşündürücü olmaktan öte dehşet vericidir. Sansüre konu olan resimlerin yurtdışında görülmesi, Türkiye’yi kaçınılmaz şekilde alay konusu yapar, kimse bu resimlerin sansürünü talep eden bir zihniyetin bu çağda varlığına inanamaz!” Sabahattin Kudret Aksal Yazın Ödülleri Edebiyat dünyamız yeni bir ödüle kavuştu: Sabahattin Kudret Aksal Yazın Ödülleri. İlki de bugün saat 19.00’da YKM Kültür Merkezi’nde sahiplerine veriliyor. Ödül, Cumhuriyet edebiyatının Birinci Yeni dönemi ustalarından şair, yazar, öğretmen Sabahattin Kudret Aksal’ın (1920 1993) adını yaşatmak için ailesi tarafından kuruldu. Şiir, öykü, oyun, deneme, çeviri alanlarında 1944’ten 1993’e kadar tam 50 yıl yapıtlar ortaya koyan Aksal, edebiyata şiirle adım attı, öyküler, denemeler kaleme aldı, şiir ve oyun yazarlığında yoğunlaştı. Şiirleri, Toplu Şiirler (1988, 1995), denemeleri Denemeler, Konuşmalar (YKY, 1998), öyküleri ise Gazoz Ağacı ve diğer öyküler (YKY, 2005), adlarıyla yeniden topluca yayımlandı. Ayrıca, ilk kez Saatler (2013) adıyla seçme öyküler,  Ne Tuhaf (2015) adıyla seçme şiirleri, Yazılar, Yanıtlar (haz. Arif Yılmaz, 2018) adıyla da yazıları ve söyleşi yanıtları, basıldı. Kahvede Şenlik Var Sabahattin Kudret Aksal, liselerdeki öğretmenlikten sonra İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda öğretmenlik ve İBB Şehir Tiyatrosu’nda müdürlük, Akademi’de hocalık yaptı. Oyunları Devlet Tiyatroları’nda ve Şehir Tiyatroları’nda sahnelendi. Türk tiyatrosunda da önemli bir yere sahip olan Aksal, 1948’den başlayarak özellikle Evin Üstündeki Bulut, Şakacı, Tersine Dönen Şemsiye ve Kahvede Şenlik Var adlı oyunları oynandı, sonuncusu günümüzde de Şehir Tiyatroları’nda oynanıyor. Seçiciler Kurulu Eray Canberk’in başkanlığında Egemen Berköz, Abdülkadir Budak, Adil İzci, Turgay Kantürk, Gonca Özmen, Selçuk Bütün’den oluşan seçici kurul, bu yıl şiire ayrılan ödülü “kurduğu şiir yapısı, dil ve söyleyiş yalınlığı, poetik duruşu, düşünsel derinliği, doğaya ve doğal olana özel dikkati; bu değerlerin yanı sıra kuşağı içindeki konumu ve şiirimizi uluslararası düzeyde temsil becerisi”yle, Giderken Öpmeseydin Keşke yapıtı nedeniyle Gökçenur Ç.’ye verdi. Ayrıca Aksal’ın yapıtlarını, dergi ve gazetelerdeki yazı ve söyleşilerini derleyen Dr. Arif Yılmaz’ı da Seçici Kurul Özel Ödülü’ne değer buldu. Gökçenur Ç. Ödül verilen Giderken Öpmeseydin Keşke, Gökçenur Ç.’nin altıncı şiir kitabı. Paul Auster, Wallace Stevens, Ursula Le Guin, Katerina Illiopoulou, Igor Isakovski, Ivan Hristov, Claudiu Komartin, Milan Dobricic, Anat Zecharia’dan yaptığı çevirilerle de tanınan Gökçenur Ç. ise 1971’de İstanbul’da doğdu. Çocukluğu babasının görevi nedeniyle birçok Anadolu kentinde geçti. İTÜ Elektrik Mühendisliği bölümünü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptı. İlk şiiri 1992’de İblis dergisinde çıktı. Daha sonra Atika, Başka, E Edebiyat, Edebiyat ve Eleştiri, Çevrimdışı İstanbul, İblis, İnsan, Mavi Liman, Özgür Edebiyat, Poetik’us, Sözcükler, Şiir’lik, Şiir Oku, Uç, Üç Nokta, Yasak Meyve, Yeni Biçem adlı dergilerde yapıtlarını yayımladı. Pek çok şiir örgütlenmesinin içinde etkin rol üstlendi. Her Kitabın El Kitabı ile 2006 Arkadaş Z. Özger İlk Kitap Ödülü’nü aldı. Gökçenur Ç. Giderken Öpmeseydin Keşke’de Ahmet Çelebi gözünden doğayı, yeryüzünü, gökyüzünü, insanı, toplumu anlatıyor. Çok severek bir solukta okudum. Sesli de sessiz de okudum. Dizeler kısa, insanın iç gerçeğini yansıtıyor, şiirselliğini ise düzyazı gibi olan sessizliğinden alıyor. Sabahattin Kudret Aksal Şiir Ödülü, Gökçenur Ç. ile iyi bir başlangıç yaptı bence. Kazananları kutlarım, ödülün edebiyatımıza nice katkılar sağlamasını dilerim. (NOT: CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan linç girişimi, asla kabul edilemez. Şiddetle kınıyor, suçluların, azmettirenlerin cezalandırmasını diliyor, Sayın Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun diyorum.)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle