18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN [email protected] 8 MART 2019 CUMA Öncü bir kadın ressam:Araştırmacı Özlem Gülin Dağoğlu’nun projesi olan ve araştırmacı Gizem Tongo’yla çalışmaları sonucunda ortaya çıkan “Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı” sergisi, Mihridün SALT Beyoğlu’nda yapılan basın ön gösterimiyle birlikte ziyarete açıldı. Araştırmacı Özlem Gülin Dağoğlu’nun projesi olan ve araştırmacı Gizem Tongo’yla çalışmaları sonucunda ortaya çıkan “Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı” sergisi, dün SALT Beyoğlu’nda ziyarete açıldı. Sergi, İmparatorluğun son döneminde yetişen portre ressamı Mihri’nin hem hayatını hem de hem de 50 yıllık kariyeAyça ri boyunca çizdiği portHan relerden günümüze kadar korunabilmiş olanları ziyaretçilerle buluşturuyor. Mihri (18851954), henüz 29 yaşındayken kadınlara mahsus güzel sanatlar okulu İnas Sanayii Nefise Mektebi’nin kuruluşunu sağlamasıyla toplumsal dönüşümün kayda değer aktörleri arasında yerini alır. Ancak, ömrünün büyük bir kısmını yurtdışında geçirmesi, Türkiye sanat tarihi yazımında arka planda kalmasına neden olur. Ülkeyle irtibatı gitgide kopan ve hakkında az sayıda araştırma bulunan “Mihri Rasim” ya da “Mihri Müşfik”in hikâyesine dair kimi ayrıntılar halen muammadır. Mihri’nin resmettiği bir portre (tarihi bilinmiyor) MSGSÜ İstanbul Resim Heykel Müzesi. Mihri’nin 26 Aralık 1928 tarihinde gazetemizde yer alan haberi de sergide yer alıyor. (Üstte) Mihri’nin resmettiği, tarihi bilinmeyen bir portre İstanbul Modern Sanat Müzesi Koleksiyonu – Semra Karamürsel Bağışı (Solda) ‘Mihri marjinalleştirildi’ Mihri’nin 50 yıllık kariyeri boyunca ressam olmanın çok ötesine geçmiş bir kadın olduğunu; Amerika’daki hayatında özellikle kadın hakları derneklerinde de aktif rolünün olduğunu söyleyen araştırmacı Gizem Tongo, serginin amacını şu sözlerle ifade ediyor: “Taha Toros’un 1980’lerde sanat dünyamızda Türkiye’deki kadın ressamlara dair yaptığı çalışmalarda ve daha sonra kitap olan “İlk Kadın Ressamlarımız” yapıtında Mihri’nin hikâyesi oldukça trajik olarak yer alıyor, New York’ta sefalet içinde öldüğü ve sanatı için çok acılar çektiği gibi... Biraz marjinal bir Mihri portresi çiziliyor, bu portre de, bu hikâye de aslında gerçek olmayan bir mite dönüşüyor. Öncelikle Mihri’nin sanat üretiminin eğitimci rolünün önüne geçiyor. Bizim amacımız da kadın olarak aslında bu yanlış hikâyeyi düzeltmeye çalışmak. Yanlış hikâye dediğimiz, Özlem’in de Amerika’da yaptığı araştırmalarla vardığı sonuç şöyle ki Mihri aslında pişmanlık ve sefalet içinde ölen bir sanatçı değil. Orada da oldukça hayata tutunan öğrenciler yetiştiren, kadın örgütlerinde aktif rolü olan Manhattan’da gayet şaşaalı bir stüdyosu olan bir kadın ve bu hikâyeyi biz duymuyoruz. Bir de şöyle bir şey var tabii, bir yandan yanlış değil, Ekonomik Buhran yaşanıyor 1929 sonrası Amerika’da ve Mihri de Amerika’da elbette bundan etkileniyor. Amacımız Taha Toros’un ve Taha Toros’la devam eden erkeklerin yazdığı, kadın sanatçıların marjinal hayatlarının yazıldığı bu sanat tarihine aslında yeniden bakmak ve yeniden yazmaya çalışmak.” Mihri’nin hayatının bugüne kadar çok parçalı şekilde aktarıldığını söyleyen araştırmacı Özlem Gülin Dağaoğlu ise “Biz Mihri’nin hikâyesini belgeler, dokümanlar, somut kaynaklar üzerinden aktarıyoruz. Bu bakımdan sergimiz bir dönüm noktası teşkil ediyor. Türkiye’de ve Amerika’da çok fazla arşiv taraması yaptık ve bunlar üzerinden yeni bir Mihri hikâyesi ortaya koyduk” diyor. “Mihri: Modern Zamanların Göçebe Ressamı” sergisi 9 Haziran’a kadar SALT Beyoğlu’nda ziyaret edilebilir. Pera Sineması’nda film gösterimi Christian Schwochow’un yönetmenliğini yaptığı “Kabuktaki Çatlaklar” filmi 11 Mart Pazartesi günü saat 19.00’da Beyoğlu Pera Sineması’nda gösterilecek. GoetheInstitut İstanbul ve Beyoğlu Pera Sineması işbirliğiyle izleyiciyle buluşacak film, Türkiye’de ilk kez 2012 yılında İs tanbul Film Festivali’nde beyazperdede yer almıştı. “Kabuktaki Çatlaklar”, oyunculuk eğitimi alan ama hem özel hayatında hem de sahnede fark edilemeyecek kadar silik kalan genç bir kadının, ilk başrol teklifini aldığında yaşadıklarını anlatıyor. Filme giriş ücretsiz. l Kültür Servisi Sakman’dan yeni albüm... Usta müzisyen Vedat Sakman’ın 9’uncu stüdyo albümü “Nar Çiçekleri”, bugün Dünya Emekçi Kadınlar gününde Razaki Müzik etiketiyle tüm dijital platformlarda yayımlandı. İçinde on şarkının olduğu ‘’Nar Çiçekleri’’ albümünde, şarkıların tamamının düzenlemesi ve besteleri Vedat Sakman’a ait. Albümde ayrıca Vedat Sakman’ın kızı Tomris Sakman’ın da iki şarkı sözü yer alıyor. l Kültür Servisi Dorsay’dan anılar... Sinema eleştirmeni, gazeteci ve yazar Atilla Dorsay’ın anılarını kaleme aldığı kitabı “Bir Ömürden Seçilmiş Tablolar”, Dorsay’ın 80’inci yaş gününde raflarda olacak. Remzi Kitabevi etiketiyle yayımlanacak kitap, 17 Mart’ta okurla buluşacak. l Kültür Servisi Felsefi Bir Problem Olarak Cinsiyet Akbank Sanat’ın “Felsefe Seminerleri”nin mart ayı programında; Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Zeynep Direk’in “Irigaray: İmgeselde Dişi ve Dişi İmgesel” başlıklı semineri yer alıyor. Akbank Sanat’ta 14 Mart Perşembe günü saat 18.30’da başlayacak katılımın serbest olduğu seminerde Direk, Cinsel Farkın İnşası (Metis, 2018) başlıklı kitabında felsefesine yer verdiği Luce Irigaray’ın “Öteki Kadının Aynası” (Speculum de l’Autre Femme, 1974) adlı eserindeki “erilin karşıtı olarak temsil edilen dişinin aslında erilin terimleriyle düşünüldüğü” görüşünden yola çıkarak “imgeselde dişi” ve “dişi imgesel”in ne olduğu üzerinde duracak. Felsefe Seminerleri 9 Nisan Salı günü 18.30’da Emmanuel Alloa’nın “İmajların Okunurluğu. l Kültür Servisi Mustafa Ayaz Sözü dolaştırmadan başlıyor konuşmaya: “Ben Mustafa. Atatürk ilke ve devrimleri sayesinde ‘Mustafa Ayaz’ oldum. Çok, çok çalıştım. Eserlerimden kazandıklarımla, her metrekaresine büyük emek verdiğim Mustafa Ayaz Müzesi’ni, insanlığın hizmetine sundum.” Aydın sorumluluğunun özünde yatan bilinci dile getiren Mustafa Ayaz’la Çorum İlköğretmen Okulu’nda birlikte çalıştık. Göreve başladığının daha ilk gününde usta bir işçi gibi kollarını sıvadı, atıklarla çöplüğe dönen bir salonu resim atölyesine dönüştürdü. Aydınlığın ışığı okula onunla yayılmış, sanki sanatın bal küpü arıları salona doluşmuştu. Devlet insan yaratamaz; ama her toplumda sağlam devletin temelini atan yaratıcı zekâlar yetişmiştir. Mustafa Ayaz’ın, “Eserlerimden kazandıklarımla, her metrekaresine büyük emek verdiğim Mustafa Ayaz Müzesi’ni, insanlığın hizmetine sundum” dediği budur. Leonardo da Vinci’de olduğu gibi, ruhunda yaratıcı güçler taşıyan erdemli sanatçılar büyük eserler armağan etmiştir içinde yetiştiği toplumlarına. Devlet mi güçlü, insan mı? Adı müze ama eylemi, görüp geçilen değil, her metrekaresinde bir yeteneği ortaya çıkaran sanatsal bir yaratı yuvası. 1720m² bir alan üzerine oturtulan müze, 7 kattan oluşuyor. Müzenin 5 bin m² kullanım alanında galeriler, resim atölyeleri, kütüphane, hediyelik eşya bölümü, kafe bulunmaktadır. 1., 2., 3. katlarında ressamın “Mustafa Ayaz Vakfı”na bağışladığı, 19682008 yılları arasında yaptığı yağlıboya, suluboya, pastel, karakalem resimleri sergileniyor. Türkiye baştan başa gezilsin, gözden geçirilsin; çağdaş plastik sanatların gelişmesi yolunda, yerli ve yabancı sanatçılara yönelik periyodik sergilerin açıldığı, sanatsal etkinliklerin yapıldığı, çocuklara, yetişkinlere yönelik, resim, heykel, seramik kursları açılan bir yere rastlanabilir mi? İstendiğinde üç beş ay içinde yeniden yapılandırılıp eyleme geçirilebilecek Taksim’deki Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkıntısı, yıllardır umudunu ona bağlayanlara gözyaşı döktürüyor... Sanatçı Ayaz Mustafa Ayaz yalnızca kamuya açık böyle bir kuruluşun yaratıcısı değil, toplumundan aldığını, olağanüstü çalışma bilinciyle, insanının gözleri önüne seren bir sanatçıdır da. Sanatının genel sınırlarını şöyle çiziyor: “Resimlerimde yer alan nesne ve geometrik biçimlerin birlikte bir tuvalde yer alması çok farklı bir anlatım dili ortaya koyuyor. Bu noktaya nasıl geldiğimi ben de bilemiyorum. Gördüklerimi, sevdiklerimi, düşlediklerimi, ilişkisiz nesneleri, geçmişte çizip boyadığım her şeyi hep bir arada, bir yüzeyde birlikte gösterme doyumsuzluğu bana ait bir düzenleme ve çok farklı bir sentez. Bu noktaya beynimi zorlayarak ya da rüya görerek gelmedim. Başkalarına hiç özenmedim. Hep kendimi aradım, sevdiklerimi çizip boyadım. İlerleyen süreçte tuvalde ya da yüzeylerde çok farklı, çok ilişkisiz çizgi ve biçimlerin birlikte yer aldığını gördüm.” Ayaz yorumu Biz susalım, onun sanatı üzerine kitaplar yazan Zafer Gençaydın’a bırakalım sözü: Günlük yaşamında, “İnsanlardan bu denli uzak durmasına karşın sanatını topluma bu denli sevdiren sanatçı çok az bulunur sanırım. Ancak onda, toplumundan kopuk moda akımların peşinde koşan, ya da ‘bohem’ sanatçı tipini de göremezsiniz. Söylenenlere hiç aldırış etmeyen, kökü toprakta çağdaş bir halk ozanı gibi, o da toplumunun uzantısı olarak duyumsadıklarını resim sanatının diliyle yansıtan görselliğin ozanıdır.” Mustafa Ayaz örnek alındığında, “Devlet mi yapar, insan mı” sorusu güncel bir anlam kazanıyor... Berkay’dan Yeşilçam gecesi Yeşilçam filmlerinin akıllarda yer eden şarkılarına imza atan usta müzisyen Cahit Berkay, önceki akşam düzenlenen “Yeşilçam Film Günleri” gala konserinde sahneye çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından hazırlanan Yeşilçam Film Günleri’nde “Yeşilçam Müzikleri” konseri Beyoğlu Atlas Sineması’nda verildi. Cahit Berkay, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Çiçek Abbas”, “Devlerin Aşkı”, “Hülya” gibi filmlerin müziklerini çaldı. Yoğun ilgi gören konserde Barış Manço ve Cem Karaca şarkılarını ise Emrah Karaca seslendirdi. Bateride ise Karaca ile birlikte bir diğer Moğollar üyesi Kemal Küçükbakkal sahnede yer aldı. l Kültür Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle