18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 11 MART 2019 pazARTESİ TASARIM: EMİNE BİLGET olaylar ve görüşler Bir Vietnam gazisi o... ERBİL TUŞALP Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun Amerikan halkına yönelik “Vietnam göndermeli barış çağrısı” bana kurşunun adam ayırmadığı yılların acılı bir örneğini anımsattı. (*) ABD ordusundan bir askerin savaş anıları olarak sunulmuş olsa da, aslında insanlık tarihinin utanç belgelerinden biriydi. Tarih Amerikalılara “Washington’daki temsilcileriniz Vietnam’a gönderdikleri nefreti sınırlarımıza göndermek istiyor. Venezüella’yı, daha önce başka ülkeleri özgürlük adına istila ettikleri gibi istila etmek istiyorlar” diye seslenen Maduro’yu doğruluyor. Amerika’nın dün Vietnam’a gönderdiği nefret yarım yüzyıl sonra bugün Suriye’de can alıyorsa, yarın Venezüella’yı ölüm tarlasına çevirecekse elbette savaşa karşı olmanın, elbette barıştan yana olmanın zamanı. Savaştan yana olmayacak kadar, barışa karşı olmayacak kadar aklım başımda. Dün barış diyemeden ölen bebekler, barışla tanışamadan ölen gençler vardı. Bugün de var. Dün görmeyen, duymayan, konuşmayan, sormayan insanlık vardı. Bugün de var. Ama ne gam, barış istemek zor olsa da dün de bugün de gören duyan konuşan tanıklar var: Biri Vietnam gazisi bir Amerikalı. Biri Irak’ın Basra’sından küçük Ömer. Biri Türkiye’den Cudi’nin doruklarından bir asker. Üçü de savaşın içinden, üçü de bedel ödemiş. Üçü de savaşa öykünenlere, barışı yok sayanlara şaşırıyor. Bize ulaşan notları ve mektuplarıyla kan üstünde iktidar arayan dünyaya sanki “ayıp ediyorsunuz” der gibiler. Savaşı görmeyen/yaşamayan, olup bitenin insanı nasıl etkilediğini anlayamaz. Üzerine bin kiloluk bir bombanın atıldığı bir köye girersiniz. Esir almak diye bir sorununuz yoktur. Çünkü esir alınacak kimse kalmamıştır. Demokrat Parti başkan adayı McGovern teybin play tuşuna basarak tarihe çok önemli bir savaş belgesi armağan etti: “Ben bir Vietnam gazisiyim ve sanmıyorum ki Amerikan halkı savaşı, savaşta olup bitenleri gerçekten anlamamaktadır. Napalm atılmış köylere girdiğimizde insanlar eritilmiş metal parçaları gibi birbirlerine yapışmışlardı. Öyle ki çok kere insan olduklarını bile ayırt edemezdiniz. Roket atan jetlerimiz vardı. Roket kovanlarının içleri çivi doluydu. Atıldıklarında, futbol sahası genişliğinde bir alanın her iki buçuk santimetrekaresine bir çivi düşüyordu. Aklınız almaz, insanoğluna bu çivilerin neler yapabileceğine. Orada bir yıl kaldım ve asla ‘bu yanlıştır’ deme cesaretini gösteremedim. Tersine uydum. Savaşın acımasızlığına seyirci oldum. Şimdi yurdumda, evimdeyim. Bazen yüreğim sızlıyor. Çünkü bütün bunları hatırlıyor ve karşı çıkma cesaretini gösteremediğimi biliyor, utanıyorum. Vietkong kötüdür. Fakat bu benim de kötü olmamı haklı kılmayacağı gibi başkalarına da çocuklarınızı, kocalarınızı, kardeşlerinizi oralara gönderip onların kadar kötü olmalarını istemek hakkını vermez. Akıl almaz bir şey bu. Savaşı görmeyen/yaşamayan, olup bitenlerin insanı nasıl etkilediğini anlayamaz. Üzerine bin kiloluk bir bombanın atıldığı bir köye girersiniz. Esir almak diye bir sorununuz yoktur. Çünkü esir alınacak kimse kalmamıştır. Öldürülenlerin Vietkong’dan olup olmadıklarını da bilemezsiniz. İnsanların parçalarını bir araya getiremezsiniz ki. Çocukları görünce Halkımızın anlaması gereken budur. İşte Amerikalıların yaptıkları. Orada, bu işlerin ortasındayken, bunun doğru olduğunu düşünürsünüz. Her şey öylesine günlük olağan bir iş haline gelmiştir ki, yapılanları akla yatkın bulursunuz. Sonra yurda döndüğünüzde, karınızı, çocuk larınızı gördüğünüzde, ne yaptığınızı anlarsınız. Quang Tri gibi bir yerin havadan çekilmiş bir fotoğrafına bakın. Sonra aynı yerin B52’lerin bombardımanından sonra çekilmiş fotoğrafı ile karşılaştırın. Olup bitenleri aklınız almaz. Beni tedirgin eden, oradayken bütün bunları kabullenmemiz; akla yatkın bulmamız ‘doğrudur, çünkü onlar düşmandır’ dememiz. Ama yurda, eve dönünce; insan ve hayvanlara yapılan bunca eziyete karşı çıkıp ağız açacak yürekliliği gösteremediğinize inanamazsınız. Onların Vietkong olduklarından bile emin değilsinizdir. Bilemezsiniz ki. Bu ülkenin insanlarına napalm bombasının ne olduğunun anlatacak bir yol yoktur. Bir yere gelirsiniz, insanlar eğri büğrü olmuşlardır. Akıl dışı bir şey. Bir parçaya yaklaşırsınız; insan mı anlayamazsınız. Şimdi ise evinize dönmüş, bir zaman yapılanların yanlış olduğunu söyleyecek yürekliliği gösteremediğinizi bilerek yaşamaktasınız. Oysa birçok arkadaşın söyleyecek cesareti vardı. Bu yüzden ayrı tutuldular, damga yediler. Uymazlardı, çünkü yürekliydiler. Bizim gibiler göreve uygun bulunmuşlardı. Çünkü biz kabullenmiştik.” (**) Tarihe armağan edilen bu belgenin kaynağı, Amerika’nın Boston kentinin WBZ televizyonunda Jerry Williams’ın programında konuşan bir Vietnam gazisiydi. Demokrat Parti başkan adayı McGovern bu askerin sözlerini Minnesota Üniversitesi’nde yapılan bir toplantıda bulunanlara teypten dinletmişti. Salonda çıt çıkmamıştı. Sessizlik uzun sürecekti... (*) 13 Eylül 2006 Birgün (**) 23 Ekim 1972 TIME Bir seçim görevi İrfan O. Hatipoğlu/ Mustafa Kemal Üniversitesi Siyasal iktidar öncülüğünde yerel seçime katılan ‘ittifak’, zihinsel karışıklık oluşturmak için söylemler geliştiriyor. Kentini belediye başkanı, mahallesini muhtar seçmek isteyen yurttaşa; seçimini farklı yaptığında “ülkenin bekasına” saldırı yapmış “terörist” olacağını sıklıkla yineliyor. Arkasından radikal dinci söylemler, sanal zenginlik kurguları... Muhalefet partileri ise ‘reis’i eklemlenerek kurgularına, saldırılarına yanıt verme çabasında. Ürkek/ çekingen tavırları ve ideolojik sığlık nedeniyle yeni söylem geliştirmek yerine, medya üzerinden reis’e ‘laf’ yetiştirmekle yetinmekteler. Oysa önümüzdeki yerel seçim siyasal iktidarın tükenmişliliğinin, ülkeyi sürüklediği çöküşün ve oluşturduğu korku ikliminin yırtılıp atılmasının oylaması. Bu nedenle, önümüzdeki seçimde, iktidardan göndermek için çok şey yapılmamız gerekmekte. Öncelikle muhalefetin eklemlendiği/ öykündüğü ‘reis’çi sarmaldan çıkması, yurtsever ve aydınların kapıldıkları dinginlikten sıyrılması gerekli... Misyon tamamlandı Siyasal iktidar misyonunu tamamladı. Yorgun, bitkin ve umut olmaktan çıktı. Yine de geniş bir halk kitlesinde karşılığı var. Karşılığının sürmesinde muhalefet partilerinin de, iktidar partisi kadar yorgun ve bitkin olması. Muhalefet partilerinde liderlik, işleyiş, politika üretmede ve yerel örgütlenmesinde yapısal sorunlarını bulunması... Başarılarını; söylemde iktidar partisiyle aynılaşmakta ve oy kaybında görmeleri. Bu yaklaşıma uygun doku uyuşmazlığı içeren ittifak kurulması, benzeşen/örtüşen adaylar belirlenmesini sayabiliriz. Örneğin 74. YIL YUNUS NADİ ÖDÜLLERİ 2019 Cumhuriyet gazetesinin kültür ve sanat ödülleri kapsamında düzenlenen karikatür yarışmasına, uluslararası karikatür sanatçılarının yarışma sergisi ve albümüne desteği sürüyor. Anatoliy Stankulov Bulgaristan ana muhalefet partisinde parti içi demokrasi işletilmiyor. Parti içi ortak söylem birlikteliği yok. Parti içi demokrasiyi işletemezken yerel yönetimlerde ‘katılımcı belediyeci liği’ işleteceklerini belirten içselleştiremedikleri vizyon belgeleri açıklanması... Parti yerel örgütleri ‘klan’ların kontrolünde... Klan egemenliği örgütleri hantal, yöneticile ri tembel, bilgisiz, birlikte çalışmayı sevmez duruma getirdi. Başarısızlıklarını sahada seçmenin sorduğu “Kime verelim, adam mı var?”, “Seçim öncesi neredeydiniz” sorularına yanıt aramak yerine, kolaycılığı seçip dağıtılan seçim armağanları –makarna, bulgur, çeyrek altın, kamu tarafından yapılan sosyal yardımlar üzerine yüklemeleri. Birlikte çalışmak Muhalefet partileri öncülüğünde yerel seçimlerde siyasi iktidarın geriletilmesi mümkün görünmüyor. Bu seçimde görev aydınlara ve yurtseverlere düşmektedir. Yapılması gereken bilinir/tanınır aydınların –yazar, sanatçı, sivil toplum lideri, sporcu, aktvist, televizyon yıldızı dinginliklerini üzerlerinden atarak, ortak kaygı taşıyan yerel kent aydınları, yurtseverlerle buluşması. Oluşturulan yerel ‘Demokratik Çalışma Grupları’ öncülüğünde, büyük kent varoşlarında “muhacir” olarak, devinimin ağır olduğu Anadolu kentlerinde ‘sanal mutlu’ yaşayan yurttaşları ülkenin geleceği/sürüklendiği nokta, kentinin aydınlığı ve günlük yaşamla ilgili kaygılarına ortak olmalılar/etmeliler. Umutlarını/hayallerini genişletecek ortak değerler üretme çabası içine girilmeli. Geleceğin neo liberal politikalarda olmadığı; kurtuluşun aydınlanmada, yurtseverlikte, kamuculukta olduğunu ‘kapı kapı’ dolaşıp anlatılmalıdır. Aydınlarımızın ve yurtseverlerimizin bunu yapabilecek birikime/cesarete sahip olduğunu biliyoruz. Geliştirilen aydın ortak çalışması, Anadolu insanının sağduyusuyla birleşmesiyle beklentilerin üzerinde karşılık bulacaktır. Eğer birlikte çalışmayı geliştiremez ve aymazlığımız/dinginliğimiz devam ederse “vatanın bütün kalelerine” girilmiş olacak. Bu böyle biline... Cumhuriyet’in kadınları... 8Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde “Cumhuriyet Gazetesi’ni ayakta tutanlarla” çatı katında buluştuk. Cumhuriyet’in simge ismi Şükran Soner’den gazetemizin Şişli’deki binasına girerken güler yüzüyle konuklarımızı karşılayan Hatice Keriman Uzun’a kadar herkes oradaydı. Yazıişleri Müdürümüz Olcay Büyüktaş hepimize umut veren “kahkahasını” atıyor, Dış Haberler Müdürümüz Mine Esen “haber” konuşuyordu... 7 Mayıs’ta Cumhuriyet’in 95. yaşını kutlayacağız. Elinizde tuttuğunuz gazeteyi özel yapan şey kadın emekçilerimizin verdiği büyük emektir. Gazeteye “kadın eli değdiği” her sayfasından bellidir!.. Gündemin nabzını tutan kadın yazarlarımız hepimizin ufkunu açıyor. Kadın muhabirlerimiz gündeme damga vuran haberlere imza atıyor. Yazıişlerindeki kadın arkadaşlarımız gazeteyi daha da ileri taşıyor. Cumhuriyet’in Yazıişleri Büyüktaş’a, Cumhuriyet Pazar Hilal Köse’ye, Dış Haberler Esen’e, Ekonomi Servisi Şehriban Kıraç’a, Reklam Grubumuz Ayta Atamer Törün’e emanet. Akşam gazeteyi bitirip evimize gönül rahatlığıyla gitmemizi sağlayan isim ise gece yazıişleri müdürümüz Ayça Bilgin Demir. Çatı katımızda 8 Mart’ı kutlarken “Cumhuriyet’in erkek çalışanları” olarak ne kadar şanslı olduğumuzu bir kez daha hissettik. Evet... Cumhuriyet’i seven bir ekip; kadınlar gazeteyi ayakta tutuyor!.. 8 Mart’ı kutladığımız günden bir kare... Fotoğraf: Vedat ARIK Haberin, muhabirin gücü... Cumhuriyet özel haberleriyle geçen haftaya damga vurdu. İlk önce Zehra Özdilek’in “Zindaşti bombası” haberini manşetten yayımladık. Haberimiz, Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu’nun “tanımam” dediği İranlı uyuşturucu baronu Zindaşti’yle yemek yediğini ortaya koydu. Manşetimizin ardından Zindaşti, Kuzu’ya “istifa çağrısı” yapan CHP’li Özgür Özel’i, Kuzu da CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nu hedef aldı. Türkiye’yi sarsan ikinci haberimiz ise Sözcü soruşturmasıyla ilgili önemli bir ayrıntıyı içeriyordu. Seyhan Avşar’ın, Sözcü gazetesinin ilk iddianamesini hazır layan savcı Asım Ekren’in 2002’de “görevi kötüye kullanmaktan” hüküm giydiğine ilişkin haberi büyük yankı yarattı. Eski sabıkasını adli kayıtlardan sildirdiği ortaya çıkan Asım Ekren’le ilgili haberimize jet hızıyla erişim yasağı gelmesi ise kimseyi şaşırtmadı. Alican Uludağ’ın “Tamince’yi akladılar” manşeti de Cumhuriyet’in farkını bir kez daha gösterdi. Saray’a yakın avukatların savunduğu Fettah Tamince’ye Konya’daki FETÖ davasında verilen beraatın gerekçesini de “FETÖ’ye yardım hayır işi oldu” başlığıyla duyurduk. Yazılamayanı yazan Cumhuriyet, gerçekleri ortaya çıkarmaya devam edecek... Büyükşehirlerdeki yarış Cumhuriyet’ten okunur... Yazarımız Enver Aysever’in “8 Mart 8 Kadın” dizisi dün sanatçı Müjde Ar’la sonlandı. Yarından itibaren ise 30 Mart’a kadar sürecek yazı dizisine baş lıyoruz. Cumhuriyet yazarları sahada, 31 Mart öncesi büyükşehirlerdeki yarışın nabzını tutuyor. 30 büyükşehirdeki seçim yarışını usta kalemlerden okuyacaksınız. Olayların Ardındaki Gerçek... Cumhuriyet’le simgeleşen köşelerden “Olayların Ardındaki Gerçek” okurla yeniden buluştu. Zaman zaman birinci sayfamızdan Türkiye ve dünyadaki önemli gelişmelerle ilgili tespitlerimizi, olayların ardındaki gerçeği okurumuza net ve açık bir dille aktarmayı sürdüreceğiz. Bugün kültür sayfamızda dünyaca ünlü şairimiz Ataol Behramoğlu’nun “Şiir Tükenmez” köşesi okura merhaba diyor. Edebiyat tutkunlarının, şiir sevdalılarının pazartesi günleri bu köşeye ilgi göstereceğine inancım tam... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle