18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ekonomi TASARIM: İLKNUR FİLİZ [email protected] Çürük yapanlar ceÖzallüamndtıurızlasığnıinsanı binayı yapan kişi ile bir öldüren kişinin farkı yok Teknik Yapı Holding ve İNDER Başkanı Nazmi Durbakayım: Bir Allah’ın kulu ev alırken sorgulamıyor. Müteahhitlerin kendilerine, mevcut 56 milyon riskli yapının oluşmasında katkılarının olup olmadığını sorması lazım. KURTULUŞ ARI ŞEHRİBAN KIRAÇ Teknik Yapı Holding ve İstanbul İnşaatçılar Derneği (İNDER) Yönetim Kurulu Başkanı Nazmi Durbakayım, Türkiye’de 57 milyon arasında riskli yapının bulunduğunu kaydederek, “Bu binayı yapan kişi ile cebine silah koyup da bir insanı öldürmeye giden kişinin farkı yok. Orada bir ölüm tuzağı yapıyor. Bunun cezalandırılması lazım. İmar barışı diyoruz, afet yasası diyoruz hep yeni birtakım şeyler. Artık bunlar da bitmeli çünkü bu ciddi bir milli servet kaybı” dedi. ‘Ayşe teyzenin’ domates alırken bile çok iyi incelediğini aktaran Durbakayım, “Bir Allah’ın kulu ev alırken sorgulamıyor. Sektörde iş yapan müteahhitlerin samimiyetle kendilerine, 56 milyon riskli yapının oluşmasında katkılarının olup olmadığını sorması gerekiyor” ifadesini kullandı. Nazmi Durbakayım ile inşaat sektörünün içinde bulunduğu krizi, riskli yapıları ve çıkış yollarını konuştuk. n İstanbul’un bir deprem gerçeği var, son dönemlerde yıkılan binalar, İstanbul’un yapı kalitesi nasıl? İstanbul’un nüfusu her ne kadar düşük söylense de 20 milyon civarında. Şimdi İstanbul hem fiziki hem manevi olarak bu yükü taşıyamaz hale geldi. İnsanlar daha rahat yaşamak için ya kendi memleketlerine dönme ya da rahat yaşayacakları yerler peşinde. Daha önce politikalar belirlenseydi belki konutla ilgili bu sorunlar ortaya çıkmayacaktı. Zararın neresinden dönersek kâr. Deprem bir milat oldu. Öz eleştiri zamanı n 5 yıl sonra imar barışı çıkar affolur mantığıyla iş yapılmıyor mu? Ben 67 yıldır İNDER’in başkanıyım. Hep şunu diyoruz buradaki yapı sektöründeki firmalar, müteahhitler bu işe girerken belli bir klasmandan geçerek bu işe girsinler. Şimdi Yapı Müteahhitlerinin Sınıflandırılması Ve Kayıtlarının Tutulması Hakkında Yönetmelik çıktı. Gerek sektörümüz gerekse nihai tüketiciler, sektörün en önemli kriterlerini yerine getirmeyen birtakım müteşebbisler nedeniyle birçok kez ağır bedeller ödedik. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bu sorunu çözdü. Sektörde iş yapan müteahhitlerin kendilerine, samimiyetle, mevcut 56 milyon riskli yapının oluşmasında katkılarının olup olmadığını sorması gerekiyor. Bireysel hataların yanı sıra, sistemin boşluklarından faydalanan zümrelerin yarattığı tahribatın bedellerinin de tüm müteahhitlik sektörüne ödetilmesi haksızlık olur. Ama erken unutuyoruz bazı şeyleri. Burada herkeste suç var. Çünkü çürük bina yap diye bir kanun yok. Kaçak bina yapın diye de bir talimat yok. Ancak insanlarımız bunu ısrarla yapıyorlar, atalarımızın yaptığı binalar hâlâ ayakta duruyor bir sürü deprem atlatmış, ayakta. Ondan sonra yapılan 57 milyon arasında kötü yapı stoğumuz var. 57 milyon riskli n Denetim yapılsaydı yine aynı sonuç olur muydu? Mesela Avrupa ile bizde ay nı trafik ışıkları kullanılıyor. Aynı kanunlar var işte buraya girilmez diyor. Avrupa’da girmiyoruz burada dalıyoruz. Ya Nazmi Durbakayım, Şehriban Kıraç’a konuştu. Cazip proje olursa başlarız ni biz vatandaş olarak da kanunlara nizamlara lafzıyla riayet etsek buralara gelmeyecek. Denetim insanın kendi mekanizması. Şimdi her kişinin başına bir jandarma bir polis bir zabıta koyup da bunu denetlemeniz mümkün değil. İnsan kendi kültürünü, kendi anlayışını ve inançlarını kendisi denetleyecek. 57 milyon adet riskli binanın tekrar yapılanmasını maddi külfetini ülke olarak çekeceğiz. Artık hep yeni bir sayfa açacağımıza, gerçekten kalın bir çiz n Teknik Yapı şu anda neler yapıyor, yeni projeleriniz olacak mı? Bugüne kadar inşaat sektörünün muhtelif branşlarında 6 milyon m2’nin üzerinde imalat yaptık. Daima yapmış olduğumuz işin arkasında olmamız ve müşteri memnuniyetini sağlamamız Teknik Yapı’yı bu günlere taşıdı. İstanbul dışına Denizli projesiyle çıktık. İstanbul’da Kartal, Bağdat Caddesi, Ataşehir’de projelerimiz var. Tuzla’da 5 bin konut yaptık. Denizli projemiz sayesinde İzmir’e açıldık. İzmir’de Konak Alsancak’ta tarihi istasyonun yanında proje yapıyoruz. Anadolu’ya açılmak lazım, çünkü İstanbul dışında da insanlar alternatifler arıyor. Gelecek dönemlerde hiç ummadığınız yerlerde bizi görebilirsiniz. Elimizde Fikirtepe’de daha başlamadığımız 2 tane ada var, o projelere başlamayı planlıyoruz. Zaten başlamış olan projelerimiz var onlara devam edeceğiz. İzmir büyük bir proje orada ilerleyeceğiz. Ama şu anda çok cazip olmazsa çok büyük projeye başlamayız. Zaten sizin iş aramanızı gerek yok iyi iş size geliyor. Satabilecekseniz, projeyi geliştirirsiniz. Biz bugüne kadar düşünmeden hiçbir projeye girmedik. Piyasaya mal çıkmıyor gi çizelim. Artık bundan sonra bu şekilde bir sorunumuz olmasın. Çünkü imar giyiidyieyor barışı diyo n Bu yıl nasıl n İnşaat krizden en ağır darbeyi alan sektör, nasıl görüyorsunuz, stoklar şişiyor mu? Şimdi stok mu var acaba yanlış ya ruz, afet ya geçecek umutlu mu pılan binalar mı sası diyo sunuz? var? Bu ikisini ruz hep 2019 her geçen gün daha ayırmak lazım. yeni birta iyiye doğru gidecek. Bizim Çünkü bugün kım şey sektörde daha nitelikli yapı stok dediğimiz ler. Artık ların ortaya çıkması lazım. zaman iyi lo bu bitme Yurtdışı yatırımcıyı çek kasyonda iyi fi li. Çünkü bu ciddi bir milli servet kaybı. meliyiz. Sektör yılı artıda kapatır. yat doğru proje doğru firmayla yapılan bir pro Yapılan binalar sadece yapan kişinin kesesinden çıkmıyor bütün ülkenin parası bu. Bu binayı yapan kişinin bence cebine silah koyup da bir insanı öldürmeye giden kişiden farkı yok. Orada bir ölüm tuzağı yapıyor. Bunun cezalandırılması lazım. Yönetmelikler değişti, birtakım denetleme meka jede satışla ilgili bir sıkıntı yok. Ancak fiyatı yanlış yeri yanlış firma arkasında durmuyor. Buradakilerin satılmasında sıkıntı olması gayet doğal. Elde abartıldığı gibi bir stok yok. Tabii stok müşterinin de bir bekleme süresi var. Tatili bekler, seçimi bekler... Benim 45 yıllık mesleki tecrübem var. 199420012008 krizlerini gör nizmaları var ama insan olun dük. Mevduatta paralar tutulur ca kendi vicdanınla denetimi ama yine mutlaka gayrimen kendi yapacak. kule gelir. Şimdi alım için böyle dönem yok. Üretim yüzde 50 azaldı. Piyasaya yeni mal çıkmıyor. İmalatta yüzde 60’ın üstünde maliyet artışı var. Bunun yanında gayrimenkule zam yapılmadı. O yüzden ihtiyacı olan varsa şu dönemde konut almalı, çünkü yarın bu şartları bulamayacak. Şu anda fiyatta taviz vermek istemeyenin bile en az yüzde 20 zararı var. Belli sayıda konutta bu zarar yüzde 3040’ı bile buluyor. Neticede projenin satışının da bitmesi gerekiyor. Öldü denemez n Son dönemlerde çok duyduk, konut almak için en iyi dönem diye, ama bu dönemde insanlar parasını niye gayrimenkule yatırsın, yok ki öyle bir güven? Uzun vadede hiçbir dönemde insanlar konuttan tapudan uzaklaşmamıştır. Döviz muhakkak bir yerde sizi bırakmıştır. Borsa zaten ayrı bir dünya ama gayrimenkulde böyle de ğildir. Şimdi gayrimenkulün geri dönüşünün makul mantıklı bir süresi var. Şimdi 8 10 seneler yok. Dünyada da yok. Gayrimenkul 20 senelik bir dönemde geri dönüşü varsa makul. Bugün ihtiyacınız olan bir konutu aldığınız vakit zaten bu süreye bakmıyorsunuz. Bütçenize ihtiyacınıza bakıyorsunuz. Siz ekmek alırken böyle bir hesap yapıyor musunuz? İhtiyacınız olduğu için alıyorsunuz. Bu dönem geçici. 2 yıl önce 100 TL’ye aldığınız bir ev şu anda 70 TL’ye inmedi. Gayrimenkulde şu dönemi alıp da tüm değerlendirmelerinizi ona göre yaparsanız yanlış edersiniz. Çünkü bir projenin bitmesi bile 36 ayı alıyor. n Gayrimenkulde bir doyum noktasına ulaşıldı mı? Nüfusumuz 82 milyona çıktı. Yabancıların Türkiye’ye ilgisi ikiye katlandı. Gayrimenkulün işi bitti, bundan sonra bu sektör öldü demeniz mümkün değil. Çünkü burada ihtiyaç var. İnsanlar bir yerlerde oturacak. Alım gücü yükselmeli n Sektörde genel bir güven sorunu da var, bankalar da kredi vermeyi kestiler, nasıl bankalarla ilişkiler? Şu anda yeni proje olmadığı için bizim onlardan kredi istemeye onların da şu an kredi vermeye niyetleri yok. Tabii şu dönemde herkes muhasebesini yapıyor. Bu dönemde kamu bankalarının daha çok desteğini gördük. Kamu bankaları olmasa bu iş zor. Ama konutla ilgili finansman farklı, dünya nasıl yapıyorsa bizimde o şekilde yapmamız lazım. Sıkıntıların başladığı dönemden itibaren her firma kendine göre yapılandırmasını yaptı. Bankaların da kendi zor şartları var. Şimdi herkes haklı, hak sız olan yok. Bir haksızı bulabilsek... Arsa sahibininde elini taşın altına koyması gerekiyor. Tabii burada en mühimi tüketicinin gelir seviyesinin artması lazım. İnsanlarımızın alım gücü artmalı. Karamsar değilim n Şu an ucuz arsa olsa yatırım yapacak yeni proje geliştirecek bir ortam var mı? Biz firma olarak geliştiririz. n Satabilir misiniz peki? Bir projeyi yapmaya kalktığınız vakit en az 6 ay gerekiyor. Karamsar değilim. Çünkü Türkiye’deki krizler 6 ay falan sürer. Bu krizin de miadını doldurduğunu düşünüyorum. Ne yapacak yani insanlar, aynı dairede üst üste mi yaşayacaklar? 1111 MART 2019 PAZARTESİ ‘Bu topluma bir şey olmuş’ Dost toplantılarında, sosyal medyada sık sık dile getiriliyor: “Bu topluma bir şey oldu”, “Medyada her gün yeni bir saçmalıkla karşılaşıyoruz”, “Millet kafayı yedi” filan… Bir toplumda anlamlar zinciri kırılmaya, sözcüklerin anlamını sabitleyen “kapitone” noktaları (çiviler) yerlerinden çıkmaya başlayınca, insanların psikolojik dengeleri altüst olur. İnsanlar bir adım sonrasını düşünmeden davranır, ağızlarından çıkan sözün nereye gideceğine bakmadan konuşurlar. İnsanlar, birbirini dışlayan simgesel sistemlerin, farklı realitelerin içinde aynı anda yaşayabileceklerine, ya da birinden öbürüne kolaylıkla geçebildiklerine inanmaya başlarlar. Daha da vahimi, sözcüklerin, simgelerin anlamlarını kendilerinin saptadığına inanır, çoğu kez bu şizofren durumunun ayırdında bile olmazlar. Bin yıldır bitmeyen ‘beka’ sorunu Bu şizofren durumun kimi örneklerine, siyasal İslamın entelektüellerinin fantezilerinden hareketle, “bir realite sorunu” bağlamında birçok kez dikkat çekmiştim. En son “beka sorunu” fantezisini de bu listeye ekleyebiliriz. Örneğin, biri diyor ki, “Anadolu’yu vatan bildiğimiz günden bu yana bu böyledir. Bin yıldır beka mücadelesi üzerine tarih biçimlendirdik… Sadece 15 Temmuz’a bakın, yetecektir!” Demek ki bin yıldır beka sorununu aşamamışsın. Öyleyse sen, aslında tarihi biçimlendirememişsin. Bir imkânsızlıktan söz ettiğinin, bu kadar “büyük bir sorunun” varlığını kanıtlamak için 15 Temmuz gibi bir tuhaflığı örnek verdiğinde sorunu ne kadar basitleştirdiğinin, kendi dünyanın da ne kadar kırılgan olduğunu itiraf ettiğinin farkında bile değilsin. Ha bir de şu var: Bu cumhuriyet, siyasal İslam iktidara gelene kadar, çok sorun yaşadı ama, hiç beka sorunu yaşamadı. Bir beka sorunu varsa, belli ki sizden kaynaklanıyor! Aynı anda iki realitenin içinde birden yaşayabileceğine, ya da birinden öbürüne kolaylıkla geçebileceğine inanma hastalığına bir süredir muhalefet saflarında da rastlanıyor. Geçen günlerde, bu hastalığın kritik bir noktaya ulaştığına tanık olduk. ‘Ben ülkücüleri severim’ Solsağ kavramının 17. ve 18. yüzyıllarda kaldığına ilişkin absürt saptamalar bile gelinen kritik noktayı sergilemeye yeter. “Solsağ kavramı 17. ve 18. yüzyıllarda kaldı” diyen şahsın aklındaki sağsol nedir bilemem ama sağsol ayrımı 17. yüzyılda değil, 18. yüzyılın son çeyreğinde, 1789’la başlar. Bundan sonra, 19. ve 20. yüzyılların tarihi sağsol çatışmasının da tarihidir. Dahası, 21. yüzyıldaki gelişmeler karşısında, “sağsol ayrımı” kalktı, “ideolojilerin sonu” geldi safsataları tümüyle iflas etti. Küreselleşme karşıtı hareketlere, meydan işgal hareketlerine, Gezi Olayı’na, son olarak ABD’de ve Avrupa’da, aşırı sağ faşist akımların yükselmesine, muhafazakâr kesimin yeniden bir “sosyalizm” korkusu üretme çabalarına bakmak, sağsol ayrımının güncelliğini koruduğunu göstermeye yeter. Ne yazık ki dahası var! “Solsağ kavramı 17. ve 18. yüzyıllarda kaldı” diyen şahıs önce “Ben sosyal demokratım” diyor, sonra “Ben bütün ülkücüleri seviyorum” açıklamasıyla devam ediyor ve ekliyor: “Vatan ülküsü, bayrak ülküsü, bütün herkesi kucaklamak. Eğer bunlar ülküyse ben de ülkücüyüm. Ne var bunda yani?” Ne yazık ki “ülkücü” kavramını kendine göre tanımlamaya çalışan anlayışta epey bir şeyler var! Bu ülkenin siyasi tarihinde yalnızca teori ve kültür değil, aynı zamanda olaylar (keza kanlı olaylar) “ülkücü” kavramının anlamını sabitlemiştir. Bu tarih içinde bu kavram, idealizm anlamına gelmez. Bu kavram Ziya Gökalp’ın “Milli mefkure (ülkü)”, Nihal Atsız ve Türkçülerin “Milli ülkü” kavramlarından gelir. Bu ırkçı bir kavramdır, “Turan”, “9 Işık” kavramlarına, “Kontrgerilla” pratiklerine, “Türkİslam sentezi” çabalarına, bu ülke topraklarında yükselmiş kanlı bir faşist harekete aittir. Bu kavramın ait olduğu anlamlar sistemi, simgesel evren, sosyal demokrasinin ait olduğu anlamlar ve değerler sistemine taban tabana zıttır. Kendisini “sosyal demokrat” ve “ülkücü” olarak tanımlayan birinin ya akıl sağlığını ya da samimiyetini sorgulamak gerekir. Ya şizofreni ya da bir başka projeye sadakat! Hangisini seçeyim bilemedim! Tarımda 5 kere gümrük vergisi indi CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, hasat zamanında gümrük vergilerinin düşürülerek, Türkiye’deki çiftçilerin mağdur edilmesine dikkat çekmek amacıyla Ticaret Bakanlığı’na yazılı soru önergesi verdi.  Gürer’in önergesini yanıtlayan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, 2018’de 5 kez tarımsal ürünlerin ithalatında gümrük vergisinin indirildiğini açıkladı.  Gürer, “Ekim ya da hasat zamanında yapı Ömer Fethi Gürer lan vergi indirimleri, üreticiyi ciddi manada mağdur ediyor. Bu uygulamayla, yerli üreticiye ‘sen üretim yapma’ denilmek isteniyor. Hasat zamanında tarımsal ürünlerin ithalatında yapılan vergi indirimi nedeniyle, üretim yapan binlerce çiftçi, ekimden uzaklaştı” dedi. İşsizlik yüzde 13’e çıkacak İstihdam konusunda kısa vadeli geleceğe dönük tahmin yapan TOBB ETÜ Sosyal Politikalar Uygulama ve Araştırma Merkezi (SPM), 2018 Aralık dönemi işsizlik oranının, 0.7 puan artarak yüzde 13’e çıkacağını tahmin etti. 2018 Aralık dönemindeki tarım dışı işsizlik oranı ise 0.8 puan artarak yüzde 15.1 olacak. SPM araştırmacısı Pınar Kaynak, ge çen yılın 3. çeyreğinde kamu ve özel sektör yatırımları toplamının yüzde 4 küçüldüğünü, aralık döneminde ihracatın bir önceki döneme göre yüzde 10.5 gerilediğini anlatarak, “Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretimi 1.6 puan azaldı. Bu veriler işsizlik verilerindeki artışın devam edeceğini gösteriyor” dedi. l MUSTAFA ÇAKIR / ANKARA Yüzde 2.8 küçülme Türkiye İstatistik Kurumu, dönemsel gayri safi yurt içi hasıla verilerini bugün açıklayacak. Bloomberg HT Araştırma Masası tarafından hazırlanan Türkiye dördüncü çeyrek ve 2019 yılı ekonomik büyüme anketine göre katılımcıların ortaklama beklentisi, Türkiye ekonomisinin geçen yılın son çeyreğinde yıllık yüzde 2.8 daralacağı yönünde. Ankete katılan 17 kurumun tamamı dördüncü çeyrekte daralma öngörürken, en düşük tahmin yüzde 5, en yüksek tahmin ise 1.50 küçülme olacağı yönünde. Anketten çıkan sonuçlara göre 2018’in tamamına ilişkin büyüme beklentilerinin ortalaması yüzde 2 olurken, 2019 büyüme tahmini veren 13 kurumun beklentilerinin ortalaması yüzde 1 seviyesinde gerçekleşti. l Ekonomi Servisi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle