18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 11 MART 2019 PAZARTESİ Asrın safsatası ‘Gezi’ iddianamesi 2013 yılında gerçekleşen “Gezi eylemleri” üzerinden, aralarında Osman Kavala, Mehmet Ali Alabora, Can Dündar gibi işadamlarının, sanatçıların, gazetecilerin, meslek sahiplerinin bulunduğu kişiler hakkında savcılar tarafından hazırlanan iddianame, bu ülkede hukuk skandallarının, yalan ve iftira kumpaslarının sona ermediğini göstermiştir. “Ergenekon”, “Balyoz”, “Oda TV” ve “Casusluk” olarak da bilinen sahte yargı süreçlerinin ve kumpasların bir benzeri olan “Gezi” iddianamesi, 20082013 yılları arasında AKP’nin desteğini arkasına almış olan Fethullah Gülen çetesinin uyguladığı yöntemleri, AKP’nin bugün de uygulamaya devam ettiğini kanıtlamıştır. Söz konusu iddianame tamamıyla yanlış bir paradigma üzerine kurulmuş; anayasanın 34. maddesi tarafından vatandaşlara tanınan gösteri yapma ve toplanma hakkı, bir suç unsuru olarak tanımlanmıştır. İçişleri Bakanlığı’nın kendi açıkladığı verilere göre, AKP hükümetini protesto etmek amacıyla gelişen bu eylemlere milyonlarca vatandaş katılmıştır. Emniyet birimlerinin tutanaklarına göre, bu eylemlerde cam kırmak, polise taş atmak, arabalara hasar vermek gibi eylemlere karışanların oranı binde biri bile bulmamaktadır. “Gezi”, hükümeti devirmek amacı taşıyan şiddete dayalı bir eylem değil, anayasanın 34. maddesi bağlamında gerçekleşen yasal ve barışçıl bir protesto eylemiydi. Aksine, bu eylemlerde şiddet uygulayan taraf devletin güvenlik güçleri olmuş, polis 10’u aşkın vatandaşın ölümüne, binlerce vatandaşın yaralanmasına neden olmuştur. İddianame bu gerçekleri yok sayarak, tarihi ve olguları çarpıtmakta, yalan ve iftira yöntemiyle, hayali suçlular yaratmaya çalışmaktadır, bunu da sinsi bir biçimde gerçekleştirmektedir. “Gezi” eylemlerine farklı siyasi görüşlerden milyonlarca vatandaş katıldığı halde, kendisini “Atatürkçü”, “Kemalist”, “sol”, “sosyalist”, “komünist”, “sosyal demokrat”, “liberal”, “vatansever” olarak tanımlayan birçok kesim sokaklarda ve meydanlarda protesto eylemleri yaptığı halde, iddianame daha çok kendisini “liberal” olarak tanımlayan kişilere yönelik suçlamalar ortaya koymuştur. Bunun amacı, iddianameye yönelik medyada ve kamuoyunda, özellikle CHP tabanında ve sol tabanda oluşabilecek olan tepkileri asgari düzeye çekmek, bu vesileyle “liberal” kesim üzerinden “Gezi” eylemlerini kriminal bir eylem olarak tescil etmektir. Oysa “Gezi” olaylarında “liberaller” azınlıkta olan kesimdi. “Gezi” eylemlerinin ilk günlerinde CHP, Kadıköy’de düzenlediği mitinge katılan kitleleri Taksim Meydanı’na yönlendirerek, “Gezi” eylemlerinin kitleselleşmesini sağlayan ana unsurdu. Genel olarak da CHP tabanı olmasaydı, 81 ilde milyonlarca vatandaşın eylemlere katılması olanaksız hale gelirdi. Bunu anlamak için, İçişleri Bakanlığı’nın eylemlere katılanların sayısına dair açıkladığı verilerle, siyasi partilerin oy oranlarını karşılaştırmak yeterlidir. Kendilerini “liberal” olarak tanımlayanların Türkiye’de kitlesel bir tabanının bulunmadığı, genel seçim sonuçlarına bakılarak açık bir biçimde görülebilir. Türkiye’de hiçbir tabanı bulunmayan “Açık Toplum” gibi sivil toplum örgütlerinin ve Osman Kavala gibi CHP’nin ideolojisine, Atatürk devrimlerine ve sosyalizme uzak duran birisinin iddianamenin odak noktası haline getirilmesinin nedeni budur. Kendisini “Atatürkçü”, “Kemalist”, “sol”, “sosyal demokrat”, “sosyalist”, “komünist”, “vatansever” olarak tanımlayan kesimler bu tuzağa düşmemeli, iddianamede adı geçen kişilerin siyasi görüşünü dikkate almadan, onlarla aynı siyasi çizgide olup olmadıklarına bakmadan, bu iddianameye tepkilerini açık bir biçimde vermelidirler. Türkiye Komünist Partisi, bu konuda örnek bir davranış göstermiş ve iddianame açıklandıktan sonra “Gezi” eylemlerinin arkasında olduğunu resmen duyurmuştur, “Gezi” eylemlerine sahip çıkmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi ve “Gezi” eylemlerine katılan diğer partiler de bu konuda en kısa sürede en üst seviyede ayrıntılı ve etkin bir açıklama yapmalıdır, “Gezi” eylemlerine sahip çıktığını açıklamalıdır. 11 MART 2019 SAYI: 34123 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l İç Politika: Ali Açar l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 l İzmir Temsilcisi: Hakan Dirik Halit Ziya Bulvarı 1352 sok. 2/3 Pasaport İzmir. Tel: (0232) 441 12 20 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur, Ataol Behramoğlu. l Mali ve İdari İşler Müdürü: Osman Selçuk Özer l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:52 05:38 06:02 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 07:17 13:19 16:35 07:01 13:04 16:20 07:23 13:27 16:44 Akşam 19:12 18:57 19:21 Yatsı 20:31 20:15 20:36 EDİTÖR: HAKAN AKARSU TASARIM: İLKNUR FİLİZ HABER / YORUM Başkanlık rejiminin gerçek demokra lamayan merkezi ve yerel yönetimler oluşur si olmayan demokra ki bu yükü 21. yüzyılın sisi her gün yeni bir Türkiye’si taşıyamaz. yüzünü gösteriyor ve toplumu şaşkına çe Ankara’ya viriyor. Başkan Erdoğan, miting meydanların tecrübe yakışırmış! dan TV kanalları Ankara’nın sokak …İzin verirse demokrasisi!na koşuşturuyor; var gücüyle, MHP ve ana caddeleri, Özhaseki ve Erdoğan’ın ile birlikte, göster fotoğraflarıyla süslen diği belediye baş Belediye seçimlerinde aynı uy miş Ankara’ya tecrü kanlığı adaylarının seçimleri ka gulama yapılıyor. AKP adayla be yakışır afişleriyle donatılmış zanmasına çalışıyor; böylece ye rı seçmenin karşısına rakipleriy bulunuyor. rel seçimi, rejimin seçimine dö le birlikte çıkmaktan kaçınıyor. Afişlerde büyütülerek tecrübe, nüştürüyor. Basınyayının, bu arada TV’lerin sözlük anlamıyla, 1. Deneme, sı Muhalefet terörist ilan edilerek, yaklaşık yüzde 90’ını yandaş du nama, deneyim. 2. Görgü. 3. Fi Türkiye bütünüyle bir büyük be ruma getirmiş olan AKP, yine de zikte deney demek. lediye, Erdoğan belediyesi yapıl basından kaçıyor. Neden? AKP aklı, tecrübenin bu anlam mak isteniyor! Sorulması gereken birinci so larından hangisini Ankara halkı için Bağımlı başkan ru budur. Sakın Erdoğan’ın kaçındı uygun görüyor ve buna yakışır diyebiliyor? Başkanın ve adayın, sırasıy Geçen hafta AKP ve MHP’nin ortak Ankara belediye başkan adayı Özhaseki diğer adaylarla birlikte TV programlarına, Başkan Erdoğan izin verirse çıkabileceğini açıkladı. AKPMHP’nin İstanbul adayı Yıldırım ise, aynı isteği Özhaseki’ye göre daha kurnazca yanıtladı; zaten konuşuyoruz demekle yetindi. Belediye başkanı adaylarının, halkın karşısına Başkan’dan izin almadan diğer adaylarla birlikte çıkmaktan açıkça kaçınmaları, yeni rejimin ana özelliklerinden biridir. Aslında seçim yarışında eşitlik tanımayan anlayış bir AKP geleneğidir. Erdoğan, daha önceki seçimlerde yaptığı, öbür parti başkanlarıyla eşit koşullarda TV’lere çıkmama biçimindeki tutumunu 24 Haziran 2018’de, Başkanlık rejimine geçiş seçimlerinde de sürdürdü; eşitlikten kaçtı; TV’lere diğer başkan adaylarıyla birlikte çıkmayı reddetti. ğı, yönetimde saydamlık ve basın yoluyla halka hesap verme olmasın? Önümüzdeki dört yıldan fazla bir süre seçim yok. Merkezi ve yerel yönetimlerin toplum adına denetimini yapması gereken basınyayın, seçimlerden sonra da asıl görevini yapamayacak. Başkan Erdoğan’ı sorgulayamadığı gibi, eğer seçilirlerse, AKP’li belediye başkanlarının çalışmalarına da ışık tutamayacak; gerektiğinde eleştiremeyecek. 24 Haziran’da denetim üstü bir Başkanlık yaratıldı; hiç olmazsa yerel yönetimlerde bu olmamalı; Başkan’a mutlak bağımlı, kendisinden hesap sorulamaz ve hesap vermez belediye başkanı adayları kesinlikle seçilmemeli! Kimi önde gelen AKP sözcüleri, bize oy verirseniz ahrette sizden hesap sorulmayacak dediğine göre, yerel seçimleri de AKP kazanırsa hem dünyada, hem de ahrette kendisinden hesap soru la, İstanbul ve Kayseri’de belediye başkanı oldukları sırada yaptıklarını Ankara’ya yakıştırıyorlarsa bu olmaz, çünkü aradan on yıllar geçti. Kaldı ki bu ikilinin her iki kentteki belediyecilik tecrübelerini ya da deneyim ve deneylerini nasıl bir araya getirecek ve Ankara’da uygulayacaklar? Bunu öğrenmek Ankara halkının en doğal hakkıdır. Çok önemli bir soru daha var: Erdoğan ve Özhaseki Ankara’yı birlikte mi yönetecekler? Anlaşılan AKP’li Başkan ve seçilirse büyükşehir belediye başkanı el ele vererek, Ankara’ya son 25 yıl boyunca, kenti Cumhuriyetçi kimliğinden uzaklaştırarak verdikleri ağır zararları çok daha aşırıya taşıyacaklar. Üstelik bunu, Başkan’dan izin almadan konuşamayan bir belediye başkanı eliyle yapacaklar, öyle mi? Cumhuriyet’in başkenti Ankara bunu hiç ama hiç hak etmiyor; hem Ankara halkı buna izin vermez! gündem İdlib Sergey Lavrov Türkiye’ye geliyor HÜSEYİN HAYATSEVER Türkiye ve Rusya’nın Suriye’de İdlib çevresinde ortak devriyeye başlamasının ardından Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, yarın Türkiye’ye geliyor. Lavrov’un Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmesinde öncelikli gündem maddesinin, TürkiyeRusya ortak devriyesinin başlamasının ardından Rusya’nın hava saldırısı gerçekleştirdiği İdlib olması bekleniyor. TürkiyeRusya Ortak Stratejik Planlama Grubu’nun 7. toplantısı, yarın Antalya’da yapılacak. Rusya ile Türkiye arasında son dönemin en sıcak gündem maddesini Suriye’nin kuzeybatısında yer alan ve büyük ölçüde terör örgütü El Nusra’nın çatısını oluşturduğu HTŞ kontrolündeki İdlib oluşturuyor. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 8 Mart’ta Türkiye ve Rusya’nın İdlib mutabakatı uyarınca oluşturulan silahsızlanma bölgesinde devriye faaliyetine başladığını, aynı zamanda Rusya’nın Afrin ve İdlib’deki uçuş kısıtlamasını kaldırdığını açıkladı. Ancak cuma günü gerçekleştirilen ilk devriyenin ardından önceki gün Rus uçakları, İdlib’in güneyindeki HTŞ hedeflerini vurdu. TSK ve Rus askerlerinin ortak devriyesinin başlamasından bir gün sonra Rusya’nın İdlib’e hava saldırısı düzenlemesi dikkat çekti. Ortak operasyon iddiası Bu arada AKP’ye yakın bir gazetede dün yayımlanan haberde,14 Şubat’ta Soçi’de düzenlenen PutinErdoğanRuhani zirvesinde üzerinde uzlaşılan İdlib yol haritasında HTŞ’nin bölgeden TürkiyeRusya ortak operasyonuyla çıkartılmasının öngörüldüğü belirtildi. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, daha önce Rusya’nın Türkiye’ye İdlib’de ortak operasyon teklif ettiğini doğrulamıştı. l ANKARA BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ 1718’de Os 1 manlı Devleti ile Avusturya ve Ve 2 nedik arasındaki savaşları sona erdiren barış 3 4 antlaşması. 2/ Fırında ekmek, 5 börek, çörek çevirmeye yarayan bir tür kürek... 6 7 Yayla fırlatılan ucu sivri çubuk. 8 3/ İskambilde 9 dört işaretten her birine verilen 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ad... Dokumacılıkta, mekikle enine atılan iplik. 4/ Kâr, fayda... Bir içecek. 5/ Yaz yağmuru. 6/ Bir bağlaç.. Haşhaş sütünü toplamakta kullanılan kaşık. 7/ “Kaymaktaşı” 1 ÖRDEKBAŞ I 2 REAYA KES 3 S OM B A S A K 4 EM T ARAMA 5 L ÜME N K E P da denen, yumuşak ve beyaz 6 E R E K A T A bir mermer... Rütbesiz asker. 8/ Aydınlatma araçlarında kullanılan, asal gazlar sınıfından bir element... Düz yer, 7 M R İ NGA R 8 ER İ L ED İ M 9 KOÇAK L AMA ova. 9/ Soğuk, sevimsiz kimseler için kullanılan bir sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kılıç, bıçak gibi saplı şeylerin sap içinde kalan bölümü. 2/ Osmanlılarda gece bekçisi... Yunan lılara verilen bir ad. 3/ Kırık ya da çıkık... Uzun konçlu bir ayakkabı. 4/ Küçük su kanalı... İpekten, sarımtırak dallı na kışlarla işlenmiş bir tür beyaz kumaş. 5/ Radyum elementinin simgesi... “Ak saya giyinmiş gelinler kızlar / yüze dökülen teller öğünsün” (Karacaoğlan). 6/ Uygun bulma, tasdik... Ope ralarda solistlerden birinin orkestra eşliğinde söylediği şarkı. 7/ Suyun dibinde sürüklenerek çekilen, huni biçiminde geniş ağızlı balık ağı... Satrançta bir taş. 8/ Japon edebiyatında, 150 dizeye kadar çıkabilen uzun bir şiir türü... Pamuk ve ipekle karışık dokunmuş hareli kumaş. 9/ Reçine. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] S400, TürkAmerikan ilişkilerine eşitlik getirir ABD’den tehditler yükseldikçe şu soruyu daha çok duyuyoruz: “S400’ler TürkAmerikan ilişkilerinde kırılmaya, kopmaya yol açar mı?” Aslında doğru soru şudur: “TürkAmerikan ilişkileri yolunda mı ki, S400’ler nedeniyle bozulsun?” ABD’nin PKK/PYD’ye silah yardımı, Suriye’nin kuzeyinde PYD özerk bölgesi kurma hedefi, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’deki pozisyonu, “Ermeni soykırımı iddiası”nı sopa gibi kullanması, belli ürünlerde ekonomik yaptırım uygulaması, CIAFETÖ ilişkisi… Bunlar “kırılma” yaratacak sorunlar değil mi? S400’lerin avantajları Peki, Türkiye ABD tehdidine rağmen neden S400 almalı? 1. S400’ler, uçak ve füze varma menzilinden radar kapasitesine kadar hemen her alanda Patriotlardan daha üstün olduğu için. 2. S400’ler Patriotlara göre daha ekonomik olduğu için. 3. S400 anlaşması Türkiye’ye teknoloji transferi olanağı sağladığı için. Bunlar elbette S400’lerin teknik avantajlarıdır. Fakat daha önemlisi S400’lerin “silahlanma politikasında” sağlayacağı avantajlarıdır: 1. S400’ler ile ABD’ye silah bağımlılığına son verilir. 2. Silah envanterimizde çeşitlilik sağlanır. 3. S400’lerin teknoloji transferi olanağı “milli füze savunma sistemi” kurmamızı sağlar. F35, havada ABD’ye tam bağımlılıktır Peki, ABD’nin “S400 alırsanız F35 programından çıkarırız” tehdidi Türkiye’yi büyük sıkıntıya sokar mı? Sokmaz. Tersine, şu üç sonucu nedeniyle asıl F35 programında kalırsa büyük sıkıntıya girer: 1. F35 ile milli lojistik sistemimiz Lockheed Martin’in, yani sonuçta ABD’nin kontrolünde olacaktır. 2. F35 ile ABD’ye bağımlılık artacaktır. Türkiye şu anda bile hava kuvvetlerinde ABD’ye yüzde 90 oranında bağımlıyken, F35 ile yüzde 100 bağımlı olacaktır. 3. Milli uçak projemiz baltalanacaktır. Bu üç maddeye bakarak, Türkiye’nin F35 programının dışında kalması, tersine, “orta ve uzun vadede çok sağlıklı sonuçlar doğurur” diyebiliriz. Türkiye, havada da, denizdeki MİLGEM projeleri gibi projelerle bağımlılığı kırar… Yeri gelmişken belirtelim: Havacılardan aldığımız bilgiye göre, S400 ile F35’ler arasında öyle ABD’nin iddia ettiği gibi bir uyum sorunu da olmaz. Zira Türkiye’deki S400’ler diğer S400’lerle entegre olmayacak; yerli yazılımla çalışacak, kendi radarı, kendi tespit ve takip sistemi olacak. S400’lerin iki siyasi sonucu Ve asıl önemlisi S400 almanın ortaya çıkaracağı siyasi sonuçlardır: 1. S400 almak, öyle iddia edildiği gibi ABD’yle ipleri koparmaz; tersine TürkAmerikan ilişkilerinde eşit ve dengeli bir ilişki oluşur. 2. S400’ler Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin seviyesini yükseltir. Bunun da iki önemli sonucu olur: Birincisi Astana Formatı kurumsallaşır, ikincisi Türkiye’nin “bölge merkezli dış politika” uygulamasının koşulları ortaya çıkar. AKP’nin iki tarafı memnun etme düşüncesi Bize göre, aslında ihaleyi ilk kazanan Çin füzesi, Türkiye’ye sağlayacağı olanaklar bakımından en iyi seçenekti. AKP hükümeti, ABD baskısı nedeniyle Çin’in kazandığı ihaleyi 1.5 sene sonra iptal etti. Aynı baskı, AKP’yi son dakikada S400’lerden de vazgeçirebilir mi? Elbette olası, tabii bu kez şartlar biraz daha farklı… AKP 31 Mart sonrasında iki tarafı da, hem ABD’yi, hem Rusya’yı memnun edecek bir çözüm arıyor. Ankara’da konuşulan senaryolardan biri, AKP’nin tipik YeniAbülhamitçi çizgisine uyar nitelikte: AKP S400’leri alacak, ama kurmayacak! İşte bu olabilecek en kötü seçenektir: Zira iki tarafı da memnun etmez, tersine Türkiye’yi iki tarafla da sıkıntıya sokar; ABD’ye bağımlılığı artırır, Rusya’yla karşı karşıya getirir, Astana sürecini baltalar... ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] FETÖ’den hapis cezası alan komiser yakalandı Niğde’de Fethullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması soruşturması kapsamında yakalama kararı bulunan meslekten ihraç eski komiser M.B. yol uygulamasında yakalandı. Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından FETÖ/PDY’ye yönelik soruşturma kapsamında , “silahlı terör örgütüne üye olma” suçunda yargılandığı davada hakkında 6 yıl 3 ay hapis cezası bulunan M.B, Niğde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü (TEM) ekipleri tarafından yapılan yol uygulamasında yakalandı. Gözaltına alınan M.B, emniyetteki işlemlerin ardından Niğde Kapalı Cezaevi’ne gönderildi. l İHA C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle