24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 16 ARALIK 2019 PAZARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER ABD SENATOSU’NDA KABUL EDILEN Sözde ‘Ermeni Soykırımı Kararı’nın düşündürdükleri İLKER BAŞBUĞ 26. GENELKURMAY BAŞKANI 9Nisan 2019 tarihinde ABD Senatosu’na getirilen sözde “Ermeni Soykırımı” Kararı, 8 ay bekletildikten sonra geçen günlerde Senato’da kabul edildi. Karar ile sözde Ermeni soykırımının, ABD'nin bir politikası olarak, “resmi” olarak tanındığı ve bu şekilde “anılacağı” kabul edilmiştir. AKP, CHP, MHP ve İYİ Parti, TBMM’de aldıkları ortak bir karar ile ABD Senatosu’nun kararını kınadıklarını ve reddettiklerini açıklamışlardır. Yayımlanan ortak bildiride, ABD Senatosu’nun tarihi gerçekleri saptırarak, uluslararası hukukun temel kurallarını yok sayarak bu kabul edilemez kararı aldıkları ifade edilmiştir. TBMM'nin, ABD Senatosu’nun aldığı bu karara karşı hemen tepki koyması doğrudur ve önemlidir. Yasa değil karar Ancak, tepki ve yapılacaklar sadece bu ortak bildirinin yayımlanması ile kalacaksa, yapılanların yeterli olduğunu söyleyebilir miyiz? Sözde Ermeni Soykırımı Kararı, ABD Senatosu’nda böylece ilk defa kabul edilmiştir. Kabul edilen bir “karar”dır. “Yasa” değildir. Alınan bu karar, ABD Kongresi’ndeki Türkiye aleyhtarlığının tepe noktalarına ulaştığını göstermektedir. Bunun nedenleri nelerdir? Buna karşın neler yapılmalıdır? Senatonun kararı, tespit edilen üç noktayı ABD politikası kabul ederek sona ermektedir. Bu üç nokta şunlardır: n Sözde Ermeni soykırımını resmi olarak tanımak ve anmak, n Sözde Ermeni soykırımını kabul etmeyenleri reddetmek, kaydetmek ve ilgilenmek, n Sözde Ermeni Soykırımı hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesini ve bu konunun eğitime alınmasını teşvik etmek, cesaretlendirmek. Şimdi burada durup, soralım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak sözde Ermeni soykırımı iddiaları ile yıllardır karşı karşıyayız. Uluslararası hukuk kuralları ABD Senatosu’nun aldığı bu karara karşı yapılması gereken, Senato’nun kararda kullandığı dilin ve dayandığı gerekçelerinin yanlış olduğunun bilimsel şekilde ve yüksek bir sesle dünyaya duyurulmasıdır. nı çiğneyerek, çok sayıda parlamento bu kapsamda “siyasi kararlar” almaktadır. Bunlara karşı sadece kınama ve reddetme, bazende geçici süre toplumsal tepkiler verilmesinden başka, ne yapıyoruz? Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, siyasi partilerin, üniversitelerin, sivil toplum örgütlerinin ve sözlü, yazılı medyanın yapabilecekleri başka şeyler yok mudur? Yapılabilecek şeyler İlk olarak şunu soralım: ABD senatosunun aldığı kararı ve gerekçelerini Türkiye’de kaç kişi okudu? ABD Senatosu’nun kararının dayandırıldığı noktaları çürütecek şekilde cevap verildi mi? Veriliyor mu? Bugün Türkiye'de kaç kişinin, sözde Ermeni soykırımı iddiaları konusunda Amerikan kamuoyunu 1920'lerden bugüne kadar yönlendiren ve en güçlü Türk aleyhtarlığının temel taşlarından birisini teşkil eden “Büyükelçi Morgenthau'nun Öyküsü” adlı kitaptan haberi vardır? Bugün Türkiye'de kaç kişi, ABD Senatosu’nun aldığı kararda sözde Ermeni soykırımı iddiasına temel dayanak olarak Büyükelçi Morgenthau'nun kitabını ele aldığının farkındadır? Bugün Türkiye'de kaç kişi, Henry Morgenthau’nun ABD Başkanı Wilson'un 1912 yılındaki başkanlık konseyi kampanyası esnasında Mali Komite Başkanı olduğunu, Wilson’un seçimi kazanması sonrasında İstanbul'a büyükelçi olarak gönderildiğini, 1917'de ABD'deki savaşa karşı görüşlerin çokluğu ve aşırı kayıtsızlığı ile bir şeyler yapmayı düşündüğünü ve kitabının amacının bu olduğunu bilmektedir? Bugün Türkiye'de kaç kişi, “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsü” kitabının, Türkiye'de bulunduğu 26 ay süreyle, her günün olaylarını düzenli bir şekilde büyükelçilikteki kâtibi Agop S. Adnonian’a anlattığını, Ermeni olan kâtibi tarafından da anlatılanların daktilo edildiğinden haberdardır? Kitabın, Büyükelçi tarafından değil, 3 kere Pulitzer Ödülü kazanmış Burton J. Hend rick tarafından daktilo edilen bu notlara ve Büyükelçi Morgenthau’nun ailesine yazdığı bazı mektuplardan istifade edilerek yazıldığı ve kitabın ABD Dışişleri Bakanlığı’nın onayı alındıktan sonra yayımlandığını bilmektedir? Türkiye'de kaç kişi, Amerikalılar için temel dayanak teşkil eden bu kitaba karşı, ABD'li akademisyen Heath Lowry’nin 1990 yılında yazdığı; “Büyükelçi Morgenthau’nun Öyküsünün Perde Arkası” adlı kitabı ile söz konusu kitabın, tarihi gerçeklere dayanan bir eser sanılsın diye gerçek olaylar ve kişiler etrafında kurulmuş “uydurma bir anlatı” olduğunu deliller ve belgeleri ile ortaya koyduğunu bilmektedir? ABD Senato kararında, Hitler’in Almanya’nın Polonya'ya saldırısından önce yaptığı bir konuşmada; 1915'te Ermenilere yapılanların unutulduğunu söylediği de yer almaktadır. Bu iddia hem doğru değildir hem de tarihi gerçeklere de uymamaktadır. Bilinmeyen gerçekler Bugün Türkiye'de kaç kişi, Amerikalı tarih profesörü Justin McCarthy’nin Ekim 2003'te yayımladığı “Kim Başlattı” adlı kitabında; “Nazilerin, Yahudi düşmanlığı konusunda uzun bir gelenekleri var. Avrupa tarihi Yahudilere yapılan saldırılarla doludur. Aynı zamanda, Almanlar Yahudilere karşı şeytani bir edebiyat oluşturmuşlardır. Bu yüzden Hitler ve yandaşları, uzun bir nefret geleneğinden yararlandılar. Yahudilere karşı önyargıları, iktidara gelmek için araç olarak kullandılar. Osmanlı İmparatorluğu'nda buna benzer bir şey görülmüş müdür? Ermeni ayaklanmaları başlamadan önce, onlara karşı Almanların Yahudilere yaptığı türden saldırılar olmuş mudur? Hayır. Osmanlıların popüler edebiyat geleneklerinde Ermenilere karşı herhangi bir şey var mıdır? Hayır. Ermeni milliyetçileri Osmanlılara karşı isyan ettikleri anda bile, başka Ermeniler Osmanlı Devleti'nde yüksek mevkilere gelmişlerdir. Avrupa usulü ırkçı nefret, Osmanlı İmparatorluğu'na yabancıydı” diye yazdığını bilmekte midir? Sadece, kınamakla, reddetmekle ve arşivleri tarihçilere açtık sözleriyle ve geçici toplumsal tepkilerle bir şey elde edilemeyeceğini artık görmemiz lazım. Yapılacak ilk şey ise, 1915 yılında gerçekleşen “Ermeni Tehciri” hakkında doğru ve tarihi belgelere dayanan net bilgiye sahip olunmasıdır. 1915'te neler yaşandığını siz bilmediğiniz sürece, başkalarına anlatabilmeniz, Türkiye aleyhine oluşan algıları değiştirebilmeniz mümkün değildir. Kınama ve reddetmenin ötesinde, soruna uzun vadeli çözüm amacıyla, ilk önce okullarda 1915 olaylarının nasıl ve yeterli seviyede öğretilip öğretilmediği incelenmeli ve gerekli düzenlemeler, değişiklikler hemen yapılmalıdır. Kısa ve orta vadeli çözümler olarak da, ülke içinde ve dışında uluslararası toplantılar düzenlenerek, kitaplar yayımlatılarak, sözde Ermeni soykırımı iddiaları bilimsel olarak çürütülmelidir. Bunun yanında, ABD Kongresi’nde oluşan Türkiye aleyhtarlığının nedenleri ve durumun nasıl düzeltilebileceği üzerinde acilen ve önemle durulmalıdır. Sonsöz: ABD Senatosu, bu konuda, ilk defa almış olduğu bu kararla Amerikan yasama sürecinin güvenilirliğini sarsmıştır. Alınan bu karar, TürkAmerikan ilişkilerinde büyük bir yara açmıştır. ABD Senatosu’nun aldığı bu karar hafife alınmamalıdır. Bu kararı yok hükmünde sayıyoruz demekle, bu karar ortadan kalkmamaktadır. ABD Senatosu’nun kararı, ABD başkanlarının ilerde bu konuya ilişkin yapacağı konuşmalarda bile ellerini bağlayacak niteliktedir. Yapılması gereken, ABD Senatosu’nun aldığı kararda kullanılan dilin ve dayandığı gerekçelerinin yanlış olduğunun bilimsel şekilde ve yüksek bir sesle dünyaya duyurulmasıdır. Bazı Önemli Kaynaklar: 1. Heath Lowry, Büyükelçi Mongenthau’nun Öyküsünün Perde Arkası, İsis Yayımcılık, 1991 2. Justin McCarthy, Kim Başlattı, Ege Üniversitesi, Ekim 2003, 3. İlker Başbuğ, Ermeni Suçlamaları ve Gerçekler, Remzi Kitabevi, 2015 AGŞEIRLÇAERKHLEARKIKINDA CESARETINIZ VAR MI?OKUMAYA PROF. DR. CEM SAY Kongo’da 2019’un ilk 11 ayında çoğu çocuk 5 bin insan kızamıktan öldü. Nüfusu çok daha az olan Samoa’yı bir aydır kasıp kavurmakta olan kızamık salgınında ölü sayısı şimdilik 72. Samoa’da “küçük boy” tabut kalmadı, Yeni Zelanda’dan tabut yollanıyor. Bu ülkelerin ortak özelliği, 21. yüzyılda olmamıza rağmen nüfuslarının yeterli çoğunluğunun aşılanmamış olması. Çoğumuz hayatımızı aşılara ve antibiyotiklere, daha doğrusu, onları icat eden bilim insanlarına borçluyuz. Kızamık aşısı olmasaydı şu anda hayatta olmayacak insanların toplam sayısı yaklaşık 118 milyon olarak hesaplanıyor. Penisilin keşfedilmeseydi her dört sevdiğinizden üçü hayatta olmayacaktı, çünkü ya kendisi, ya ebeveynleri, ya da dedelerinden biri genç yaşta ölmüş olacaktı. İnsanlığa bundan daha çok faydası olmuş, daha çok teşekkür hak eden kim vardır, kestirmek etmek güç. Çağımız bilgi çağı. Bilgi, eşi görülmemiş bir hızla yayılıyor. Ne yazık ki doğru bilgiyi yanlışından ayırma mekanizmaları iletişim hızındaki bu artışla baş edemiyor. Gerçek kalkıp çizmelerini giyene kadar yalan dünyanın çevresinde iki tur atıyor. Nobel ödüllü bir bilim insanı da olsanız, internet’te sesinizi kara cahil bir troller sürüsü kadar duyuramayabilirsiniz. Yeni ortaçağın her ülkeyi etkisi altına alan özelliklerinden biri uzmanlara duyulan nefret ve inançsızlık. Sağlıklı dozda bir kuşkuculuk demokrasi için, eleştirel düşünce için, bilimsel yaklaşım için, gazetecilik için olmazsa olmazdır elbette. Burada yakındığım bilimsel kuşkuculuk değil, cahillik, bilim düşmanlığı ve düz geri zekâlılığın birleşimi. Ay’a hiç gidilmediğine inananları mı ararsınız, Dünya’nın düz olduğunu savunanları mı? Geçen ay Almanya’daydım. Oradaki bilim insanları, Başbakan Merkel’in son zamanlarda resmi törenlerde titreme nöbetleri geçirmesinin sebebinin kendisinin aslında sürüngen ırkından bir uzaylı olması ve bu yaratıkların da Alman milli marşından korkması olduğuna dair bir komplo teorisini ciddi ciddi konuşan bir grup embesilden bahsettiler. Her ülkede var bu tipler. “Allah şifa versin” deyip geç diyeceksiniz, ama konu ne yazık ki o kadar basit değil. Bu insanlar seçimlerde oy kullanıyor sonuçta. Ülkenin gerçeklerden yeterince kopmuş bir kısmının nabzına göre şerbet vererek iktidara gelmek mümkün olabilir. Demokrasinin bir insan grubunu felakete değil selamete götürebileceği inancı, seçmenlerin kararlarını doğru bilgilere dayanarak akıl ve mantık çerçevesinde vereceği varsayımına dayanıyor. O yüzden de çok izlenen yayın organlarına insanları doğru bilgilendirme görevi düşüyor. Büyük tehlike Bu bağlamda gördüğüm lüzum üzerine güncel bilimsel bilgilerin bir özetini geçeyim: Kızamık aşısı ile otizm arasında bir ilişki yok. Hani “vatandaş aşıları araştırsın, öyle karar versin” deniliyor ya? Görevi tam da bu olan bilim insanları zaten araştırmış. Konuyla ilgili en güncel, en kapsamlı makalenin linkini araştırmaya meraklı vatandaşlarımızın ilgisine sunuyorum. Buyurun: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/30831578/ Bu dev araştırmadan çıkan sonuç şu: Kızamık aşısı otizm yapmıyor. Aksi yöndeki savlar bilimsel olarak çoktan çürütülmüş. Aşı olanlarda da olmayanlarda da otizm görülebiliyor. Otizmin aşıyla alakası yok! Aşı olunca yüksek ihtimalle kızamık olmuyor ve yazımın başında sözünü ettiğim ölülerin arasına katılmaktan kurtuluyorsunuz, o kadar. Çocuğunu aşılatmayanlar öncelikle kendi çocuklarını riske atıyorlar. Ama maalesef hepsi bu değil! Çok küçük çocuklar, kanser tedavisi görenler vs. bir grup insan özel sağlık durumları nedeniyle aşı yaptıramıyorlar. Bu insanlar saldırıya açık durumdalar. Aşı karşıtlarının çocukları böyle insanlara taşıdıkları hastalığı geçirip onları da öldürebiliyor. Toplumun belirli bir yüzdesi aşılı olduğunda hastalığın salgına dönüşme ihtimalinin azalacağı hesaplanıyor. Aşı karşıtları bu yüzdeyi düşürüyor. Dahası var: Çok sayıda aşısız vücut birer “mikrop üretim çiftliği” gibi iş görüyor. Bu ortamda insan bedeninin savunma mekanizmalarını daha iyi alt edebilen mikroorganizmalar diğerlerini geride bırakıp öne çıkıyor. Böylelikle hastalığın daha güçlü sürümlerinin evrimleşmesine imkân verilerek aşılanmış insanları da hasta edecek yeni belaların üremesine kapı açılmış oluyor. Kimi ülkeler aşılanmamış çocukları okula kabul etmiyor. Samoa’da ülkeyi felakete sürükleyen aşı karşıtlarından biri tutuklandı. Ülkemizde aşı reddi saçmalığı nedeniyle hastalık vakaları yıldan yıla çoğalıyor. Suriyelilerin de eklenmesiyle salgın riski arttıkça artıyor. Lütfen bu asırda durduk yerde bir de salgın belası çıkarmayalım başımıza. Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir. Gafil ve cahil olmayalım. Böyle aşıların kanunla zorunlu kılınmasını öneriyorum. Yimpaş da kıyak istiyor! A vrupa’daki gurbetçilerden milyarlarca Avro toplayan ve binlerce mağdur yaratan “yeşil sermaye şirketleri” bir bir Yargıtay’da mahkum oluyordu. Devreye AKP iktidarı girdi; eski dostlarını kurtarmak için “özel yasa” çıkardı. AKP’ye oy veren binlerce mağdur Erdoğan’dan veto bekledi, Saray’dan onay geldi. Ve eski adıyla Kombassan Holding yeni adıyla Bera Holding, İttifak Holding gibi Borsa İstanbul’da işlem gören şirketleri kurtaran yasal düzenleme 7 Aralık 2019 tarihinde yürürlüğe girdi.  Bera pardon Kombassan Holding bir gün sonra 8 Aralık’ta Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) aynen şu açıklamayı gönderecekti: “Davaların sona ermesi ile birlikte süreç içerisinde, görülmekte olan davalara ilişkin olarak Holdingimiz tarafından mahkemelere depo edilen 155 milyon Türk Lirası düzeyindeki nakit paranın iade edilmesi ve kanun hükmüne göre bu davalara ilişkin olarak davacılara ödenmesi gereken yargılama giderleri ile maktu vekâlet ücreti nedeniyle 15 milyon TL düzeyinde bir nakit çıkışı ile birlikte holdingimize 140 milyon TL düzeyinde net nakit girişinin olacağı hesaplanmaktadır.” Kombassan diyor ki “yeni düzenlemeyle yaklaşık 3 bin dava sona erecek, net 140 milyon lira şirkete dönecek.” Şimdi sıkı durun... Kombassan’ın müjdesinden (!) 3 gün sonra 11 Aralık’ta yeşil sermaye şirketlerinin en ünlüsü Yimpaş tartışılacak bir adım attı. Yimpaş’ın avukatları Yozgat 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne “bu kanun bize de uygulansın” başvurusu yaptı. Yimpaş dilekçesinde, “davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına” dair karar verilmesi talep ediyordu... Yaşananların ardından mağdur avukatlarından Dr. Acun Papakçı, “Süreci Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacağız” diyor. Papakçı, iktidara “Anayasa Mahkemesi, normal bir davada yedi yılın aşılmasını, adli yargılanma hakkına aykırı görüp tazminata mahkum ediyor. Binlerce davada 10 yılın üstünde yargılama söz konusu. Öncelikle bu davaların hepsinde adil yargılanma hakkının ihlal edilmesi nedeniyle devlet mağdurlara tazminat ödemek zorunda kalacak” uyarısını yapıyor.  Bir dönem yöneticileri AKP’yle birlikte bakan, milletvekili, belediye başkanı olan Yimpaş’ı yönetenler ise şimdilerde eski dostlarının desteğiyle ellerini ovuşturarak kasasına girecek paranın hesabını yapıyor!.. Kanal İstanbul dosyasını açıyoruz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “çılgın proje” olarak tanıttığı Kanal İstanbul yeniden kamuoyunun gündeminde. Günlerdir tartışılan proje nedir, ne değildir? Uzmanlar, halk, siyasiler, iş insanları ve çevreciler ne diyor? Proje hayata geçerse İstanbul’u ne bekliyor? Proje güzergâhındaki alanlarda neler oluyor? Merak edilen bu soruların yanıtlarını aradık. Projeyi enine boyuna masaya yatırdık. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu Cumhuriyet’e konuştu,16 milyon İstanbulluya seslendi. Projeden etkilenecek mahalleleri Prof. Dr. Doğan Kantarcı ile gezdik. Muhtarlarla, bölgede yaşayan insanlarla konuştuk. Hazal Ocak’ın hazırladığı yazı dizisi çarşamba günü Cumhuriyet’te başlıyor... Haftalık sanat etkinlikleri yeniden sayfalarımızda Okuyucularımızdan gelen yoğun istek üzerine bir dönem ara verdiğimiz haftalık sanat etkinlikleri bugünden itibaren yeniden sayfalarımızda yer alacak. Öznur Oğraş Çolak’ın hazırlayacağı “Sanatta Bu Hafta” adlı duyuru köşemizi kültür sanat sayfamızdan takip edebilirsiniz... yeni yılda sevdiklerinize en güzel hediye! ö el tas ımZ c kupal ı ve f e altlığı www.cumhuriyetkitap.com.tr ‘ de! 2020 Masa Takvimi hediye! Satış Noktaları İstanbul Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 Şişli • 0212 343 72 74 Ankara Güvenevler Mah. Güneş Cad. No:8/1 Kavaklıdere • 0312 442 30 50
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle