28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 14 ARALIK 2019 CUMARTESİ EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 9 l Murat Sayın l Musa Gümüş YÜKSEK YERİLİM HATTI Erdinç UTKU KİLİT ÜLKE konumundayız. ANAHTARın başkalarında olduğu!. HHH Omurgasızlık ağrılarının artması, KİMLİK ERİMESİ belirtisi... HHH Ateş olmayan yerden DÜMEN çıkmaz... HHH Kardeş kardeş yaşamak varken kalleş kalleş yaşamak niye? HHH Asgayri ciddi ücret tespit komisyonu! HHH En yaratıcı ve uçuk sanatçılar bizde: ülkeyi muz cumhuriyetine çevirip herkesin ağzını bantladılar... HHH HAVUZ artık yetmiyor, İstanbul’da yeni RANT KANALLARI arıyor çılgın yöneticilerimiz... HHH Piyasalar durgun. Peynir ekmek bile “peynir ekmek gibi” satmıyor... HHH Politikacılar için de EN ÇOK ATANLAR listesi yapılsın! l Demir Yalçın l Muhittin Köroğlu Bu kâbuslar neden Cemil? “Ahalide milli bir zelzele şuuru oluştu” diyordu filmdeki kaymakam. Kerem’in önünde iki seçenek vardı. Filme devam edecekti ya da öylesine bomboş oturacaktı. Hayal edebileceğiniz en yalnız adamdan biraz yalnız Kerem. Filmlerle konuşuyor. Yerli filmlerle. Batılı bir tedrisattan geçmiş olmasına karşın hayli yerli bir adam. On iki yaşındayken sosyal bilgiler öğretmeni, “Sen de büyük istikbal görüyorum” demişti. Şimdi kırk iki yaşında ve anlaşılan o ki Nimet Hanım öngörüleri parlak biri değildi. Ara sıra uğrayıp rahatsızlık veren ilkokul arkadaşı Umur’u saymazsak en yakın arkadaşları Cüneyt Arkın (ya da Komiser Cemil) ve ayyaş pilot Jerry Drake, namı diğer Mister No’ydu. Takdir edersiniz ki böyle bir üçlü, insanı sosyal biri yapmaz. Çok üzgünüz Nimet Hanım. Sezdiğiniz istikbalden Kerem’i hangi uğursuz mihraklar mahrum bıraktılar acaba? Ağzından dizüstü ekrana mısır cipsleri püskürterek “Sayın Kaymakam, bir Reşat Nuri karakteri olsanız da cummings şiiri gibisiniz, çocuksu, şen ve emin, imkânım olsa kalan mısır cipslerimi sizinle paylaşırdım” dedi. Kaymakam’ın Kerem’i duyacak hali yoktu, çünkü başı büyük beladaydı. Şimdi Umur olsaydı, “İyi insanlar her zaman zor durumda kalıyorlar” falan derdi. Onun bu aciz genellemeleri Kerem’in tüylerini diken diken etmiştir hep. Geçenlerde birlikte “TarkanVi Günhan AYDIN kolatalı dondurma bazen bileğinde yav ru köpeğin diş izleri. En amansız ha king Kanı’nı seyrederken canavar ah pishanenin hafıza olduğunu düşünü tapotu görünce canı rakı içmek istemiş, yordu. Üstelik hafıza uydurup uydurup Kerem’i zorla dışarı çıkarmış, hesabı da yazıyordu da galiba. Olduğunu sandı ona ödetmişti. “Gerçekten yazıklar ol ğı kişi olamıyordu insan. “Nereden bi sun Nimet Hanım. Annem liyorsun oğlum, İngiliz bilim adamla bile otuz yıldır sizin fe rımı söylemiş?” demişti Umur. Tek ar rasetinize bel bağlıyor. kadaşı Umur’un tüyler ürpertici yüzey Öğretmenim öyle de selliği bir yana tüm hayatı mikroskobik diyse bir bildiği olabilir bir alanda geçen bir adamın hafızasına miş. Biraz daha bekle uydurmak için epey süre kalıyordu. O yebilirmişiz.” Zaman Umutsuzlar filmdeki Yılmaz Güney gi zaman aklından bunla bi olmak istiyordu, hafıza balerin sev rı geçiyordu. Sonra sa gili gibi çalışıyordu. Dünyaları çok ay ğanak halinde akı rıydı. Hülya Koçyiğit’in elinden kaza yordu zıva ra düşüp tuzla buz olan aile yadigârı bir nadan çık vazoya benzemişti. Acıklı benzetme mış fotoğ ler kadar gülünç. Kendi bünyesinde bir raflar. Belki zelzele şuuru oluşturamıyordu. Yetişti pantolonu ği tabakayı benimseyememiş, kendini nun üzeri oranın âdet, icap ve icatları ile bağdaş ne damla tırmamıştı. O zümrede Kerem’in yok yan çi luğuyla helak olmamıştı. Mümkün olsa halini filmdeki kaymakam bey ile de ğerlendirmek isterdi, çay kurabiye eş liğinde. Annesinin tersine ana listlere itibar etmiyordu. “İzni niz olursa size cummings’den bir şiir okumak isterim efen dim... Bir çay daha içelim mi... Kar yağacak mı der siniz...” Hepsi birbirine ben zeyen yüzlerce gün. Ay nı koltukta aynı perdelerin arkasında tekrar eden aynı replikler. “Bizi katil ninjalardan Türk polisi Murat kurtarabilir...”, “Aşağı lık mecmualar, kötü filmler, pis efsa neler... Şimdi ben sana hakikati nasıl anlatacağım...”, “Bağırmayacaktın An ton! Artık ağzının yerini biliyorum...” ve perdelere en çok sinmiş olan “Bu kâbuslar neden Cemil...” Telefona bir mesaj düş tü. Kaymakam bey ya da Jerry Drake’ten olması nı isterdi ama Umur’du: l Şevket Yalaz “Kardeş şöbiyet aldım. Yoldayım. Gözlerinden öperim.” Damdan zavallı şehrime bakıyorum... Ne de olsa serde 100 yılı deviren bir İstanbulluluk var!.. Çocukluğumun o güzelim 70’li yıllarının İstanbul’unun yerinde ne yazık ki yeller esiyor!.. Ben çocukken bu şehrin 7 tepesi olduğu söylenirdi. Sonrasında öylesine tepe tepe kullanan bir zihniyetin eline geçti ki bugün kaç tepesi var ve bu tepelerin kaçının tepesi atmış halde kimse bilmiyor!.. Zavallı şehrim İstanbul! Dünyada bu kadar tahrip edilen, bu kadar ırzına geçilen, bu kadar yok edilen bir şehir daha yoktur!.. Bu şehir “Seni yenicem İstanbul” diye bu şehre ayak basanların karikatürlerde görülmeye başlamasından sonra adım adım bitmiştir. Zira yanlışların karşısında yer alan karikatür sanatı bize hep doğruyu gösterir. Bir şehre göçle gelenin kafasında o şehirde keyifle, insanca yaşamak yerine o şehri yenmek DAMDAKİ MİZAHÇI Cihan DEMİRCİ Kanal İstanbul! varsa geçmiş olsun!.. Zaten öyle de oldu!.. İstanbul epeyce geçti gitti, göçtü gitti de diyebiliriz ama dilimiz varmıyor, artık karşımızda tanınmaz halde kötü bir dublörü var!.. Özellikle son 25 yılda tamamen soluk alamaz bir hale getirilen, beton mezarlığına gömülen zavallı şehrime şimdi, son ve en öldürücü darbeyi vurmak için epeydir “Kanal İstanbul” diye tutturdular!.. Yok ettikleri bir şehri son seçimde kaybettikleri için daha da öfke içindeler!.. Ülkedeki medyayı bitirip, tüm kanalları “yandaş kanal” yapan bir iktidara belli ki bunca berbat kanal yetmiyor ki, şimdi İstanbul’u ve tüm Trakya’yı, dolayısıyla ülkeyi bitirecek “Kanal İstanbul”un peşinde! Bilim insanları bu projenin İstanbul’u tamamen susuz bırakacağını, şehrin yaşanmaz hale geleceğini, her an su basma tehlikesi yaşanacağını, Trakya’nın kaybedileceğini, en verimli toprakların çoraklaşıp çölleşeceğini söylüyorlar. Tek derdi bu coğrafyayı çölleşmiş bir Arap coğrafyası yapmak olan bir zihniyetin neden “Kanal (!) İstanbul” diye tutturduğunu anlamak zor değil! Eğer yaşamak ve tamamen yok olmak istemiyorsan bu abuk projeye kanma: “Diren İstanbul!..” l Zafer Temoçin l Beşir Geroğlu l Ahmet Öztürklevent CUK’LAR Günel ALTINTAŞ Cukkayı Ahmet götürürse “dolandırıcı”, Mehmet götürürse “kazanmış” deniyor. HHH Okusunlar da ne okurlarsa okusunlar dedik, adamlar okuduktan sonra üflemeye de başladı. HHH Gazeteler, iktidarların sabıka kayıtlarıdır. l Cemalettin Güzeloğlu l İbrahim Tuncay l Oğuz Gürel İnsanoğlu yüzyıllardır savaşır. Bu savaşlarda bazen yüz binlerce asker ölür. Bazen devletler ortak ordular kurup birlikte savaşırlar. Birbirlerine asker hediye ederler! Savaşlarda genellikle iktidar sahiplerinin çocukları ölmez. Onlar, doktordan “askerliğe elverişli değildir” raporu alırlar. Askerlikten yırtarlar! Ve cennet, ağzına kadar gariban “şehit” köylü çocuklarıyla doludur. l Mehmet Selçuk l Cem Koç l Birol Çün
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle