19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
EKONOMİ [email protected]. TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 114 KASIM 2019 PAZARTESİ Tekerlekler çamura battıEkonomininşuandayaşadığıenönemlisorun,güven.Faizlerdüşsedeekonomicanlanmıyor Prof. Dr. Selva Demiralp: Mevcut durumu tekerlekleri çamura batmış bir araca benzetebiliriz. Aracı tekrar seyir haline getirebilmeniz için önce tekerlekleri çamurdan kurtarmanız lazım. Borç sorunu çözülmeli ŞEHRİBAN KIRAÇ Koç Üniversitesi TÜSİAD Ekonomik Araştırma Forumu (EAF) Direktörü, Yapı Kredi Ekonomik Araştırmalar Kürsüsü Başkanı ve Koç Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, Türkiye ekonomisinin şu anda yaşadığı en önemli sorunun güven olduğuna işaret ederek düşük faizle de artık ekonominin canlanmadığı bir noktaya gelindiğini söyledi. Bundan sonraki süreçte faiz indirimlerinin faydasından çok zararı olacağını anlatan Demiralp, “Yaptığın hayır ürküttüğün kurbağaya değmeli. Ürküttüğünüzle kalıyorsunuz” dedi. Hukuk ve düşünce özgürlüğünün altının çizilerek özellikle son dönemde hasar gören dış algının onarılması gerektiğine dikkat çeken Prof. Dr. Selva Demiralp ile Türkiye ekonomisinin içinden geçtiği süreci konuştuk. Temel sorun güven n Yeni YEP’te belirlenen hedeflerine kadar gerçekçi? Büyüme, işsizlik, enflasyon hedeflerini tutturmak mümkün olabilecek mi? Enflasyonu yüzde 12’den Fed can simidi oldu n Türkiye’de ekonomik kriz sanki sadece dövizin yükselip düşmesine endeksleniyor. Sizce Türkiye ekonomisindeki ana sorunlar neler? Dış borcun ve dolarizasyonun yüksek olduğu ekonomilerde döviz kurundaki değişim üreticisinden küçük tasarruf sahiplerine kadar bütün vatandaşların hayatını doğrudan etkilediği için döviz kuru yakından takip ediliyor. Kur ekonomik riskleri en kısa yoldan gösteren bir barometre işlevi görüyor. Ancak bu durum kurun sakin olması durumunda “her şey yolunda” şeklinde yorumlanırsa bir takım kırılganlıkların gözardı edilmesine sebep olabilir. 2019’da kurun görece sakin bir seyir izlemesi ekonomik dengesizliklerin giderilmesinden kaynaklanmıyor maalesef. Bir taraftan ABD Merkez Bankası Fed’in faiz indirimlerinin can simidi gibi yetiştiğini görüyoruz. Büyümedeki yavaşlamayla azalan cari açık döviz ihtiyacımızı azalttığı için kur sakin seyrediyor. Bu durum bize zaman kazandırıp eksikliklerimizi gidermek için fırsat sağladığı ölçüde olumludur. Ancak eğer bir rehavet yaratır ve mevcut hata ve aksaklıkların devamı için cesaret verirse o zaman olumsuzdur çünkü ileride daha derin kırılganlıklar yaratır. yüzde 8.5’e çekecek ılımlı bir büyüme hedefi belirlerseniz bu hedef bütçe açığını mevcut seviyelerde tutarken cari açı n Türkiye ekonomisi açısında şu anda en büyük riskler olarak neleri görüyorsunuz? En önemli risklerden bir tanesi şu anda bize destek veren ğı da 1.2 seviyelerinde kont global şartların tersine dön rol edebilir. Ancak bu hedef mesi olur. Fed ABD ekono ler büyüme hedefi ile örtüş misinin bir resesyonda oldu müyor. Bir heykel yaptığınızı düşünün. Vücut, kollar, bacaklar birbiri ile uyumlu ama baş ile gövdenin geri kalanı uyuşmuyor. Büyümede yüzde 5 gibi bir artış beklenirken enflasyonun ğuna kanaat getirerek “agresif güvercin” bir genişlemeye giderse o zaman TL ciddi kırılganlıklar yaşayabilir. İçeride ise özel sektör borç sorununun temizlenmesi konusunda yaşanan gecikmeler ekonomik tıkanıklığı devam etti KURTULUŞ ARI 3.5 puan azalarak yüzde 8.5’e düşmesi oldukça zor. Büyümede böylesine ciddi bir momentum yakalanma Prof. Dr. Demiralp, Şehriban Kıraç’ın sorularını yanıtladı Selva Demiralp rerek sistemdeki kırılganlıkları artıracak bir risk olarak karşımıza çıkıyor. sı genişlemeci maliye politikasına önemli bir yük bindirir ki bu durumda bütçe açı Büyüme tahmini zorlaşıyorğının YEP’te ifade edilen yüz de 2.9 seviyesinde kalması da tehlikeye düşer. Yüzde 5’lik bir büyüme artışı cari açığı da körükleyecek ve YEP’te öngörülen yüzde 1.2’lik seviyenin üzerine çıkaracak. Türkiye ekonomisinin şu anda yaşadığı en önemli sorun güvendir. Ağustos 2018 sonrası TL’de yaşanan hızlı değer kaybıyla dış borç yükü önemli şekilde artmış bir özel sektör var. Bu şirketler mevcut borçlarını ödemeden üretim artışına gitmek istemiyorlar. Kur n Bir akademisyen olarak Türkiye ekonomisi ile ilgili öngörü yaparken en çok hangi alanlarda zorlanıyorsunuz? Tarihsel bir süreç içinde baktığımızda oldukça oynak bir büyüme politikası izlediğimizi görüyoruz. Büyümenin böylesine iniş çıkış izlemesi elbette ileriye yönelik hem büyüme hem de diğer makroekonomik değişkenlerin tahminlerini zorlaştırıyor. Bu ise esas olarak pa büyümeyi teşvik edince maalesef elde edilen büyüme ivmesi uzun soluklu olmadı. Bu durum seçim öncesi dönemde uygulanan popülist politikalarla birleşince maalesef talep hızla artarken beraberinde yüksek enflasyon ve kuru getirdi. Bu dönemde para politikası ile maliye politikası arasındaki koordinasyon eksikliği iki tarafın da uyguladığı politikalardan iyi randıman almasına engel oldu. turulmasında Merkez Bankasının istediği aracı kullanması demektir. Fed’in de özellikle son dönemde ciddi şekilde siyasi baskılara maruz kaldığı doğrudur. Ancak yapmış olduğumuz araştırmalar Fed’in bu tür baskılara boyun eğmediğini gösteriyor. Zaten eğer piyasalar Fed’in Trump baskısı ile hareket ettiğine ikna olsalar ABD enflasyon beklentileri hemen yukarı sıçrardı ki böyle bir du ise sakinleşmesine rağmen ra ve maliye politikalarının Enflasyon pahasına bü rum yok. Ağustos 2018 öncesindeki se etkin çalışmamasından, dış yüme patikasının seçilme Bizde ise durum fark viyelere dönmedi. Bankalar borca dayalı kırılgan bir bü si kısa vadede cazip görüle lı. yaptığımız araştırma ise yeni kredi vermeden önce yüme yapımız olmasından se de uzun vadede pişman lar siyasi baskıların Merkez bu şirketlere verdikleri kredi ve sık değişen plan ve poli lık yaratır. Bankası’nın (TCMB) kararla lerin ödenmesini bekliyorlar. tikalardan kaynaklanıyor. n Merkez Bankalarının rı üzerinde etkisi olduğunu Sistemdeki bu tıkanıklık giderilmeden tekrar hızlı büyüme patikasına oturmamız zor görünüyor. Mevcut durumu tekerlekleri çamura batmış bir araca benzetebiliriz. Aracı tekrar seyir haline getirebilmeniz için önce tekerlekleri çamurdan kur n Krize giderken hangi hatalar yapıldı, ekonomi yönetimi neleri öngöremedi? Bol likidite ortamında temin edilen ucuz döviz üretim kapasitesini artıracak yatırımlara kanalize olmaktan ziyade inşaata dayalı siyasi otoriteden bağımsız hareket etmeleri mümkün mü? Merkez Bankası bağımsızlığı bir Merkez bankasının kafasına göre hareket etmesi demek değildir. Hükümet ile ortak olarak belirlenen enflasyon hedefinin tut gösteriyor. Sistematik olarak ideal para politikasından uzaklaşan bir Merkez Bankası ise enflasyon beklentilerini çıpalama yeteneğini kaybediyor. Neticede hedefin 23 katı üzerinde seyreden enflasyon beklentileri ile karşılaşıyorsunuz. tarmanız lazım. Gelgelelim 2019 için beklenen yüzde ‘0’ gibi bir büyümenin arkasında da ciddi bir maliye politika Faiz düşse de canlanma yok sı desteği oldu ğunu düşünürsek aracı çamur Dış algı n Türkiye ekonomisi bu durumdayken Merkez Bankası’nın onarılmalı“dltrhmrscgdndpaoeiVöeüeüaoıuzrpazsynnl”cğs.dteilalüübulüıtBatesrçeiiknenbmykyluıpgankeüideoaeiörünntabnasstrezerıiikpmnlmğiieiıananyliikdkyoaoseteıkşakpdoaurıabadiBllmdlrldafmaeaueıöğuanrymesıpkkrıldnanmintsyçooeradeeieaasKnll.naiikktıtÜrusnzoplasiiekdzatlrolnaıteaanğdalabmalrnstmbiıetvanı2kıdraüninike0klezaakvıyıasçn0ndarubüvysitızl1ırikembimeyırğgasbıriaoşrlşoeliuiiltienğlraelnmılvnulaorırdmkgdemrenealiaieüeallamçesstddsbçssıeaıoıelezalntiimığüttll.nesmadbehulHaıkoıca,raiykelruslealıksellgd?sıökkMkei,bnuiuutztairaemislığeçbkbarğktr.uicneeekionvıhAmrmssetesnüdhsçtizelu.abıaadlilpıKlkssBıenmniüğğtiıuuadymg,şöıi.rannbnaaiüuriSıdkszulnnmteınaiakınecrmsaısueşiınasnvlllaıiaHklmrnüşdıdnidekekıiıbürüğrsbrlBsmrrbvmeşameteiaieuarineerydiyrğaienırefbldiodsmfk,1aetkoaaüırüyiin0yae.einzrlişaşçlızld0çknÇsarüaenii.lnon0iaiüşrnasrasnYdınninnınfarbkdydkaiolatkmradaroırimzkmii.üerrzeezmraribA,dadcsiemdipyianfimdmeiudaauioşldfıfihnei.caaadaaılzindhaurarinlDüiziöizdiuadnyzlşnlçoiızcea.ü?enküoientekkli ce gerçek özgürlüğünün altının çizilerek özellikle son faizle ekonominin can çi değil. Bi dönemde hasar gören dış algının onarılması. landırılamadığı bir nok borcunu ödeyemezken yeni borç almak işini büyütmek istemiyor. Dolayısı ile faiz indiriminin bu dönemde kredileri canlandırma konusunda bir etkisi olmuyor. Ama zararı oluyor mu, evet. Çünkü Merkez Bankası’nın güvenilirliğine, kredibilitesine zarar veriyor. Merkez Bankası olarak enflasyonu düşürmekle sorumlusunuz. Bunun için önce insanları koyduğunuz hedefe inandırmanız lazım. Ancak bir çalışanla işveren maaş pazarlığı yaparken ya da ev sahibi ile kiracı kira sözleşmesine oturduğu zaman Merkez’in enflasyon hedefini ciddiye almıyor, gerçekleşen enflasyona göre fiyat belirliyor. O zaman da hedefe bir türlü inmeyen yapışkan bir enflasyon problemi ile boğuşup duruyorsunuz. rikmiş kı Bu şekilde son yıllarda hızlanan beyin taya geldik. Banka her Önce TCMB’ye güvenilmesi lazım. rtrbysııııaiklnrggaitaübmnonöçıpkkylgaıallköreınklrvahültenaaınzmnülııyamoarg. öyçvüöennöüeenzltğieekdtitlmoeyliimkrsüesltkeilinlnsbeAeedirrikBendziskiöenltaemneatmimktilniılşeleaemksndioailm.eestYreuığ.ianrseBrmirayavltaiteeııüscnvırıi.ilededeterüiimşyüeiynniycaoeğrrz.evıŞedydirrüşaimklnünşeeeürmertsndlakeıeüşerartydndyadoeaoröer,krğ.nteudkÇacnrarkeüdehiynpudüaektiçüneümffdiaklsekieöizüvrykritectnertudeikreetidenyküi Faiz indirimlerinin faydasından çok zararı var. Yaptığın hayır ürküttüğün kurbağaya değmeli. Ürküttüğünüzle kalıyorsunuz. Faiz indirimine devam edilirse hem kredibilite zarar görüyor hem dolarizasyonu artıyor. Sigortalılarda işçi kıyımı Altına hücum Küresel büyüme endişeleri, jeopolitik riskler, Brexit, merkez bankalarının para politikaları ve ticaret müzakerelerine ilişkin haber akışının takip edildiği yılın 9 ayında yatırımcılar güvenli liman arayışına girerken, bu durum altına talebin artmasını beraberinde getirdi. Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) verilerine göre, Türkiye’deki altın mevduatları 2019 OcakEylül döneminde 2018’in aynı sürecine kıyasla yüzde 67.3 artarak 64.5 milyar liraya ulaştı. Artan talebin etkisiyle 2018’in ocakeylül dönemini 231.9 liradan tamamlayan altının gram fiyatı, bu yılın aynı döneminde 267.4 liraya yükseldi. l Ekonomi Servisi Haziran 2019’da sigortalı ücretli çalışan sayısı Haziran 2018’e göre yüzde 1.9’luk azalışla 14 milyon 288 bine geriledi. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) İstihdam İzleme Bülteni’ne göre 4/a sigortalı çalışan sayısı, Haziran 2019’da Haziran 2018’e göre toplamda 283 bin 4/a KOBİ sigortalı çalışan sayısı 428 bin azaldı. Yüzde 1.9 azalış Haziran 2019’da sigortalı ücretli çalışan sayısı Haziran 2018’e göre yüzde 1.9’luk azalışla 14 milyon 288 bine geriledi. Haziran 2019’da Haziran 2018’e göre sigortalı üc retli çalışan sayısı en fazla azalan sektör 451 bin azalışla bina inşaatı sektörü oldu. Sigortalı ücretli çalışan sayısı son bir yılda en fazla azalan il 93 bin azalışla İstanbul oldu. Haziran 2019’da imalat sanayiide sigortalı ücretli çalışan sayısında Haziran 2018’e göre 42 bin kişi azaldı. Haziran 2019’da Türkiye genelinde faaliyet gösteren işyeri sayısı Haziran 2018’e göre yüzde 1.8 (34 bin) azalarak 1 milyon 845 bine indi. l Ekonomi Servisi ‘Canavarların zamanıII’ ve Türkiyetlantik Konseyi, 2016’da yayımla dığı Küresel Riskler 2035 başlık Alı raporunu, Gerileme ya da Röne sans başlıklı bir çalışmayla güncelledi. Okurken, 14 Kasım tarihli yazımda aktardığım “Eski dünya ölüyor, yenisi doğmakta zorlanıyor: Şimdi canavarların zamanıdır” sözleri geldi. ‘Bir tarihsel ritim bitti’ Rapor, 2016 raporunun saptadığı eğilimlerin daha da güçlendiğini vurguladıktan sonra ekliyor: “Soğuk Savaş sonrası düzen bir ‘yeni normal’ yaratamadan çözülmeye devam ediyor.” “1990’ların tek kutuplu dünyası... Artık kesinlikle geride kaldı”. “ABD’nin gerilemesinin kesinleşmesi kaçınılmaz değil ama Çin ile açık bir çatışma riskleri artırır”. “Çin’de sert bir ekonomik kriz patlak verirse bu, dünya çapında bir ekonomik yıkıma, korumacılığa, siyasi istikrarsızlığa yol açar.” Rapor, “bu jeotektonik ve jeostaretjik kaymalar döneminin daha birçok yıl etkisini göstermeye devam edeceğini” düşünüyor. Çünkü “Batı önderliğinde kurulan liberal düzene yol açan tarihsel ritim sona ermiştir.” Rapora göre, “dünya şimdi, ilkim değişikliği, devletler arası çatışmanın geri gelmesi, eşitsizliklerin artmasıyla toplumsal istikrarına sona ermesi gibi muazzam sorunlarla karşı karşıyadır”. Rapor, “bu varoluşsal sınavları aşabilecek siyasi, entelektüel hatta kimilerine göre spiritüal bir Rönesans olmadan insanlığın geleceğe hep birlikte ilerlemesi mümkün olmayacaktır” saptamasıyla bitiyor. Evet, bir dönem bitti, yenisi henüz doğamıyor. Yine de rapor, 2035’e doğru üç senaryo kurguluyor. Seksen sekiz sayfalık raporun içinde Türkiye sözcüğü, küresel ve tarihsel analizin yer aldığı ilk 76 sayfada değil, senaryolar bölümünde yalnızca üç kez, çok kısaca geçiyor. Üç senaryo ve Türkiye Birinci senaryo, bir “yeni normal”, bir tür restorasyon öngörüyor. ABD ile Çin aralarındaki ilişkilerde bir denge oluşuyor. Çin devlet kapitalizmi modelini terk ederek liberal düzenin kurallarını benimsiyor. Küreselleşme, ulusalcılık dalgasını aşarak ilerlemeye devam ediyor. Demokrasi dalgası yeniden yükseliyor, Türkiye’de de liberal demokrasiyi restore eden reformlar başlıyor. Avrupa Birliği yaşamaya ve gelişmeye devam ediyor, Türkiye ile bir “özel ilişki anlaşması” imzalıyor (üyelik artık tümüyle gündemden çıkmış E.Y.). İkinci senaryo, küresel çapta bir kaos öngörüyor. ABD’nin gerilemesi sürüyor, Çin ile arasındaki gerilim tırmanıyor. ABD ile Avrupa arasındaki çatlak büyüyor, gündemdeki konular üzerinde bir işbirliği giderek zorlaşıyor. Bu ortamda, Çin’de patlak veren derin ekonomik kriz tüm dünyada, ama öncelikle gelişmekte olan ülkelerdeki orta sınıfı vuruyor, ekonomik ve siyasi istikrarsızlıkları derinleştiriyor. Orta sınıfın geleceğe ilişkin projeleri çökerken hem ekonomik kriz hem de yeni bir göç dalgası merkez ülkelere ulaşıyor. Büyük güçler arası rekabet daha da sertleşiyor. Bu ortamda, AB, kaynaklara ve piyasalara ulaşma çabasıyla Türkiye ile ilişkilerini geliştiriyor (bölgeler paylaşılırken Türkiye’nin AB’ye bağımlılığı artıyor E.Y.). Üçüncü senaryo: Bu senaryoda, Çin ile ABD arasında ekonomik askeri rekabet devam ediyor. İki ülkenin dış politika uzmanları karşı tarafı düşman olarak tanımlıyor. İki ülke arasında ekonomik bağlar kopmaya başlıyor. ABDAvrupaNATO ve ÇinRusya kampları arasında bir “iki kutuplu dünya oluşuyor”. Rusya ile Çin, bir ortak savunma anlaşması imzalıyorlar. Bu senaryoda, Türkiye’nin hem NATO hem de Rusya için önemi artıyor. Her iki taraf da İstanbul (artık başkent İstanbul olmuş E.Y.) üzerindeki etkilerini artırmak için yarışıyorlar: Türkiye bu iki kamp arasında bir nüfuz alanı çatışmasının (paylaşımının E.Y.) konusu olmuş. Atlantik Konseyi’nin raporunu hazırlayan analistler, Türkiye’yi bir oyun kurucu özne olarak değil, büyük güçler arasına sıkışmış bir paylaşım konusu (nesnesi) olarak görüyor. Bu senaryoların hiçbiri yeni bir “uzun döneme” (tarihsel ritim) açılmıyor; bir Rönesans olasılığı içermiyor. Bu da çok doğal. Rapor, kapitalizmin ufkunun ötesine bakması olanaksız bir aklın ürünü. Öyleyse, “canavarların zamanında” yaşamaya/ölmeye devam edeceğiz. Yeni “tarihsel ritim”, eğer doğarsa, bu canavarlarla savaşanların ellerinde doğacaktır. KISA...KISA... l Suudi Arabistan Sermaye Piyasası Kurumu, milli petrol şirketi Aramco’nun, hisselerinin bir kısmının halka arzı yönündeki talebini onayladı. Hisselerin aralık ayından itibaren işlem görmesi bekleniyor. l Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) eski başkanı Christine Lagarde, Avrupa Merkez Bankası’nın yeni ve ilk kadın başkanı olarak görevine başladı. l Turkcell Genel Müdürü Murat Erkan, “Dijital servis hizmetlerine getirilmesi planlanan yüzde 7.5’lik vergi uygulaması, eşit rekabet ortamı yaratacak” dedi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle