23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 27 KASIM 2019 ÇARŞAMBA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler 2019’da modern tıbba üzülmemek elde mi? Prof.Dr. Metin Özenci Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji AD (E) Öğretim üyesi Zararlı (!) şeyler söyledikleri için haklarında dava açılan, RTÜK tarafından ceza verilen TV kanalları yanında, uydudan yayın yapan ve kimlerin seyrettiğini bilemediğim, gönlüme göre bir kanal ararken karşıma çıkıveren onlarca TV kanalında çok yararlı (!) ve halkımıza tıp alanındaki güncel mucizeleri (!) aktaran ve elbette yalnızca halkımıza hizmet aşkıyla çalışan (!) iyiliksever insanların varlığı içime su serpiyor. Tıp araştırmacılarının büyük emek ve özveriyle uğraşmaları ve büyük ilaç firmalarının milyarlarca dolar destek vermelerine karşın bir türlü beceremedikleri (!) şeyleri, bu arkadaşlarımız keşfediyor, derhal imal ediyor, ambalajlıyor ve satışa sunuyorlar. Hem de yerli ve milli olarak!... Halbuki beceriksizlerin (ve de müsriflerin) (!) bir ilacı araştırma ve geliştirme süreci, 1 milyar dolar gibi gereksiz (!) harcamalara ve 1215 yıl gibi zaman kaybına (!) yol açıyor. Kolayı varken (!) Önce enayi gibi düşünüp bir fikir doğuracaksın, sonra plan yapıp proje takımı oluşturacaksın, bileşiklerin sentezini yapıp tarayacaksın, zavallı fareler üzerinde erken güvenlik çalışmaları yapacaksın, aday molekülü saptayıp formüllerini geliştireceksin ve geniş güvenlik çalışmaları yapacaksın, benzer moleküllerden çok miktarda aday ilaç sentezleyeceksin, sonra işin yoksa ve paran varsa sağlıklı gönüllü bulup insanda ilk etkileri göreceksin (Faz I), sonuçlar içine sinerse bu kez 100300 hastada etkisini göreceksin (Faz II), eh fena gitmiyorsa bu kez 3 bin10 bin hastada test edeceksin (Faz III), ondan sonra klinik veri analizi yapacaksın, sonuçlar olumluysa ve gücün yetiyorsa ruhsatlandıracaksın, ilacın piyasada satışa sunulduktan sonra da çalışmalar devam edecek (Faz IV). Üstelik, bu yüksek riskli süreçte on binlerce molekülden ancak bir tanesi ilaç olarak kullanıma sunulabilecek. Yaşasınnn!, Faz IV’e başarıyla geçtim diye sevinme!. Bak başına neler gelir de harcadığın onca paraya mı, yoksa harcadığın zamana mı yanarsın? Bir örnek vereyim, kolesterol düşürücü ilaçlar (statinler), küçük molekül farklılıklarıyla ve aynı biyokimyasal yolları izleyerek iş görürler. Şu anda piyasada en çok satılan ve değişik isimlerle (jenerik) sunulan “atorvastatin”in orijinal molekülünü Pfizer firması buldu, ge 1989’te Profesör olmuş, 2015’te emekli olana kadar tam yarım asır yurtiçinde ve yurtdışında “abesle iştigal etmiş” ve bu arkadaşlar gibi “bir baltaya sap olamamış” bir mektepli olarak düştüğüm duruma çok üzülüyorum. liştirdi, üretti ve çok başarılı oldu. Bayer ilaç firması da “cerivastatin”i buldu, geliştirdi, saydığım aşamalardan geçirerek büyük iddialarla 1990 sonlarında piyasaya sürdü. Ne yazık ki Eylül 2001’de ilaç üretici firma tarafından piyasadan çekildi. Neden mi? 52 hastada kas erimesine bağlı akut böbrek yetersizliği ve ölüm görüldü de ondan. Ne uğraşacaksın bunlarla abi!.. Zaten bütün ilaçlar bitkilerden elde edilmiyor mu? Alırsın oradan bir tutam karabaş otu, yanına biraz meşe yaprağı kurusu. Sıcak suda çayını yap, günde şu kadar iç, bak bir şeyin kalıyor mu? Yok yok Bizim firmadan alırsan elbette daha güvenli olur. Aktarlar satar ama tarifesini bizim gibi veremezler. Zaten doktorlar da bunlardan anlamaz. Bu yöntemle üretilmiş büyütücüler”mi ararsınız, “uzatıcılar”mı ararsınız, tıkanmış kalp ve beyin damarlarını “şıp diye” açanlar mı ararsınız hepsi bu TV’lerde. Üstelik hemen arayanlara bir tane fiyatına 3 tane ve kargo parası da şirketten kapıya teslim. İnanmazsanız ilacı kullanıp övgüler düzen tanıklar da canlı yayında. İlaç pazarlayanlarla bitmiyor. Ameliyat pazarlayanlar, adres gösterenler de var. Burun düzeltmek, porselen diş veya implant yaptırmak, yağ aldırmak veya mide küçültmek için bizim merkezimize geleceklere uçak biletleri bizden! Haydi bunlara “özel sektör”ümüzün “girişimci ruhu” diyelim. Peki, modern tıbbın uygulandığı hizmetlerden daha fazla pay aldıklarını duyduğum “devlet destekli ”yeni “eski” uygulamalara ne demeli? Dahice (!) bir buluş yaparak “GETAT = Geneneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları” adını verdikleri ortaçağ yöntemleri için devlet, hatta üniversite hastanelerinde özel poliklinikler kurmuşlar. Buralarda yapılan uygulamalar için, modern tıbbın uygulandığı poliklinik hizmetlerine ödedikleri paranın çok daha fazlasını ödüyorlar. Ne yazık ki Güzel Türkçemizin, yaptığı işi en güzel, en doğru, en kestirme yolla tanımladığı, sürekli atan “atardamar = arter”larımız, kalbimizin arka (sol) karıncığından aldıkları (oksijen başta olmak) üzere tüm “yaşamsal mallar” vücudumuzun en uç noktalarına kadar taşırlar. Dokular ve organlar tarafından alınıp kullanıldıktan sonra kan, bu kez de, adına bayıldığım “toplardamar = vena”larımız tarafından toplanır “yeniden yüklenmek üzere” kalbimizin ön (sağ) karıncığına geri getirilir. Kanımızın kırmızılığını veren, nefesimizle havadan aldığımız oksijeni kendisine bağlayarak doku ve hücrelerimize ulaştıran “hemoglobin” dediğimiz muhteşem yapı, iletici (atar) damar kanına yüksek oksijen doygunluğu nedeniyle “gül kırmızısı” rengini verir. Kullanılmış kanda ise oksijen yoğunluğu azalacağından, geri taşıyıcı (toplar) damar kanı “morumsu” renk alır. Biyokimya, hematoloji, fizyoloji ve fizyopatoloji gibi bilim dallarının bilinmediği veya gelişmediği zamanlarda, anatomik olarak yan yana seyreden 2 damar sisteminden gelen kanların renklerinin aynı olmadığını çıplak gözle gören eski hekimler “yanlış olarak” arter (atardamar) kanına “temizkan”, vena (toplardamar) kanına da “piskan” demişler. İkisi de “tertemizkan”. Yalnızca birinde oksijen doygunluğu yüzde 100, diğerinde yüzde 70. Üzücü manzara Ne yazık ki, 2019 yılında ortaçağ bilgileri sahneye çıkarılıp “piskan alma” (!) ile “sözüm ona tedavi yöntemi “yani çaresizlik dönemlerinin hacamat”ı, GETAT uygulaması adı altında modern tıbba monte edilmeye çalışılıyor. Mikrobiyoloji, farmakoloji ve farmakognozi bilim dallarının henüz ortaya çıkmadığı, mikrop, asepsi, antisepsi kavramlarının bilinmediği, antibiyotiklerin, anestezik maddelerin keşfedilmediği o dönemlerin balta ile bacak amputasyonu yapmak zorunda olan “talihsiz” hekimlerin ellerindeki olanakların ne kadar sınırlı olduğunu düşünebilirsiniz. Tıp biliminin artık moleküler düzeye indirgendiği, bilgi birikiminin neredeyse her gün katlandığı günümüz dünyasında, şişe çekme, sülük vurma, hacamat gibi eskiçağ yöntemlerinin yeni bir keşifmiş gibi piyasaya sürülmeleri, üstelik devlet desteği almaları beni daha çok şaşırtıyor. 1965’te başladığı Tıp Fakültesini 1971’de bitirmiş, 1976’da İç Hastalıkları, 1978’te Kardiyoloji uzmanı, 1981’de Doçent, 1989’te Profesör olmuş, 2015’te emekli olana kadar tam yarım asır yurtiçinde ve yurtdışında “abesle iştigal etmiş” ve bu arkadaşlar gibi “bir baltaya sap olamamış” bir mektepli olarak düştüğüm duruma çok üzülüyorum. Tarım zehirleri Ebru Oğuzhan Yeter Fethiye Yerel Tohum Sorumlusu Tarımda kullanılan, tarım ilaçlarının, ambalajlarının gelişigüzel doğaya atılması en büyük tehlikelerden biridir. Yerel tohum üreticileri için düzenlenen, doğal ilaç yapımı etkinliklerindeki gözlemlerimize göre, üretici ev yapımı ilaç hazırlama konusunda hem tembel, hem de hazırcı davranıyor. Birilerinin doğal ilaçları yapıp kendisine para ile satmasına razı, hatta talepleri de bu yönde. Elbette çalışma ortamları, üretim, ekim, hasat, pazar ve iklim şartlarını da düşünürsek bir çoğu kendi açısından haklı. Ancak yine de doğal ilaç kullanımının önemini, ekonomik olarak kolaylığını düşünürsek bunu yapmak ve uygulamak aslında hiç de zor değil. Bu konularda çok çeşitli reçeteler, kitaplar, bilgiler, uzmanların açıklamaları olsa da köylerde gerçek üreticilerin bu bilgileri ve daha fazlasını bildiğini de görebiliyoruz. Destek şart Ancak üreticilerin uygulama aşamasında mutlaka desteğe ihtiyaçları var. Köylerde tarım ilacı kullanan çiftçiler bunların tarifine, miktarına, kullanım şekline ve toplanma süresine ne yazık ki bilinçsizce kendileri karar veriyor. Oysa tarım ilaçlarının kullanım kılavuzuna göre kullanılması, hem üretici hem de tüketici için önemlidir. Hangi köye giderseniz gidin, mutlaka her bahçede birden çok tarım ilacı kutusuna ya da poşetine rastlarsınız. Kullanılan ilaçların bulaştığı ortamlar, doğal yollarla, yağmurla, rüzgârla, kuşlarla, böceklerle sayısız canlıya ve alabildiğince toprağa zarar vermektedir. Tarlada, bahçede bırakılan bu atıklar, yol boyunca dere kenarlarında, ağaç diplerinde , tarlalarda, ekili alanlarda, bahçelerde kolayca karşımıza çıkıyor. Bu tarım ilaçlarının (ZEHİRLERİN) ambalajları yıkanarak özel olarak toplatılmalı ve imha edilmelidir. İlaç satan firmalar, sonucun ne olduğunu düşünmeden sadece ilacı satmakla, yeterli gelmezse kolayca takviye ilaç vermekle ilgileniyorlar. Bu ilaçları satan firmalar da yakından denetlenmelidir. İlaç firmaları verdikleri ilaçları takip etmeli, hatta boş ambalajları iade ala rak gerektiğinde yeni ilaç vermeli ve mutlaka takibini yapmalıdır. Bilinçli üreticiler elbette var. Kullandığı ilacın tarlada, ağaçta, üründe kalma süresine titizlikle uyan, doğru ölçüde ve şekilde kullananlar da var. Bunun yanında ev yapımı ilaç kullanan, bu konuda birbiriyle fikir alışverişinde bulunan üreticilerin sayısı da her geçen gün artıyor. Özel politika olmalı Bu örnekleri gördükçe güven duyuyoruz, mutlu oluyoruz ancak yeterli değil. Bu bir tarım politikası olmalıdır. Ziraat odaları, ililçe tarım müdürlüklerince denetimler yapmalı en önemlisi de sıklıkla eğitimler vermelidir. Doğada ki tüm canlıların sağlığı düşünülerek hareket edilmelidir. Köylünün kısaca, “zehir” diye tanımladığı çok çeşitli tarım ilaçları yavaş yavaş hepimizi zehirlemekte. Sularımız, ekili alanlarımız, bağımız bahçemiz, hayvanlarımız, denizlerimiz, balıklarımız bu zehirlerle her geçen gün eksilmekte, ölüm saçmaya devam etmektedir. Doğal ilaç yapımları, uygulamaları, kullanımları devletin desteği ile daha ciddi bir şekilde ele alınmalıdır. Küçük üreticiye ücretsiz olarak bunların hem uygulamalı eğitimleri, hem de destek verilmelidir. Yerel tohumları korumak, yaşatmak kadar, yerel tohum üreticilerinin doğal ilaç kullanımları konusunda bilinçli olmaları da önemlidir. Yerel yönetimlerle birlikte yapılacak projeler ve İMECE ile hem üretici hem de tüketici bu konuda da bir araya getirilmelidir. Tarım ilaçlarıyla, ülkemizin bereketli topraklarında, sahip olduğumuz eşsiz endemik yapı, binlerce çeşit yerel tohum, börtü böcek ve yaşama dair ne varsa yok olmaktadır. Zehirsiz üretim yapmak zor değil. Bu toplumsal bir mücadeleye dönüşmelidir. Bu konuda yerel yönetimler başta olmak üzere, odalar, dernekler, tarım müdürlükleri, üniversiteler hem üretici hem de tüketici ile el ele verip, zehirsiz üretimin, sağlıklı yaşamın, sağlıklı toplumun imkânsız olmadığını göstermelidir. 16.00 TL 9.60 TL 28.00 TL 16.80 TL 28.00 TL 16.80 TL 25.00 TL 15.00 TL 32.00 TL 19.20 TL 18.00 TL 10.80 TL 15.00 TL 9.00 TL 10.00 TL 6.00 TL 20.00 TL 12.00 TL Satış Noktaları İstanbul Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 Şişli Ankara Güvenevler Mahallesi Güneş Caddesi Kavaklıdere 0212 343 72 74 0312 442 30 50
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle