19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 18 KASIM 2019 PAZARTESİ [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Şehir hastaneleri kamulaştırılmalı Zekiye Bacaksız Genel Sağlıkİş Genel Başkanı TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda kabul edilen Sağlık Bakanlığı’nın 2020 yılı bütçesi, ülkemizde sağlığa verilmeyen değeri gözler önüne sererken, halk sağlığı düzeyimizi önemli ölçüde olumsuz olarak etkileyeceği de görülmektedir. Bütçede sağlığa ayrılan pay yüzde 5.2’dir. Bu oran OECD ülkeleri içinde ortalama yüzde 9’lar düzeyindedir. Sağlığa ayrılan bütçedeki artış oranı, döviz ve enflasyon artışları ile birlikte düşünüldüğünde niteliksel bir artış olmadığı da açıktır. Büyük eşitsizlik Dünya Sağlık Örgütü’nün “Sağlık 2020” raporunda sağlık temel bir sosyal kaynak ve servet olarak tanımlanırken, bunun için en başta sağlıkta eşitsizliklerle sistematik bir biçimde mücadele edilmesi ve devletlerin sağlık bütçelerinde sağlığın iyileştirilmesi ve hastalıkların önlenmesine yönelik ayrılacak payın artırılmasına işaret edilmektedir. Bu nedenle eşitsizliklerle mücadeleyi esas almayan büt Eşitsizliklerle mücadeleyi esas almayan bütçelerin ve sağlık harcamalarının halkın gerçek sağlık gereksinimlerini karşılaması mümkün değildir. çelerin ve sağlık harcamalarının halkın gerçek sağlık gereksinimlerini karşılaması mümkün değildir. Sağlık sorunları ve gereksinimleri bu eşitsizliğin üzerinde yükselmektedir ve bunu gözetmeyen hiçbir harcama modelinin başarı üretme şansı yoktur. Sağlık Bakanlığı, sağlıkta dönüşüm modelinin uzantısı olarak sağlık hizmetlerinin yürütülmesine dair bir dizi uygulama gündeme getirmiş, kendi yapısını bu uygulamalara yönelik olarak düzenlemeye çalışmış ve nitekim yanlış oldukları açığa çıkınca sil baştan israfı ile halkın sağlığını hiçe saymıştır. Gerçekçi model Şehir hastanelerine yönelik olarak bilimsel tüm çalışmalar, dünyadaki gelişmeler ve Genel Sağlıkİş’in yaptığı tüm uyarılar göz ardı edilmiş ve yasaları bile hiçe sayan bir vurdumduymazlıkla hareket edilmiştir. Gelinen noktada, ülke insanı mızın 25 yıllık geleceğini ipotek altına alan ve ne işe yarayacağı giderek karmaşıklaşan şehir hastanelerindeki kamu özel işbirliği modeli Sağlık Bakanı’nın bizzat kendi açıklaması ile terk edilmiştir. Bundan sonra yapılacak hastanelerin yapımının genel bütçeden karşılanması öngörülmüştür. “Şehir hastaneleri kamu özel işbirliğiyle yapılmak zorunda değil” diye açıklama yapan Sağlık Bakanı, “Bugünkü tercihimiz bu hastanelerin yapımını genel bütçeden yapabilir olduğumuz. Artık edindiğimiz tecrübeyle bunu daha rahat yapabiliriz diye düşünüyoruz” ifadelerini kullanmıştır. “Sizin bütçenizde bunu yapabilirliğiniz mümkünse niye bir finans modelini devreye sokmak isteyesiniz. Sonuçta bu finans modelinin bir yükü yok mu?” diye konuşan Sağlık Bakanı, “Şehir hastanelerini devlet yapsaydı bütçeden daha az para çıkacaktı” itirafında da bulunmuştur. Adeta muhalefet partisi mensubu gibi konuşan Sağlık Bakanı, şehir hastanelerinde yaşanan sorunları da kabul etmiştir. Ancak Sağlık Bakanı’nın tüm uyarılarımıza rağmen “edindiği tecrübe”, ülkemizin geleceğine mal olmuştur. Şirketler ve onları finanse eden yabancı kreditörlerin söz sahibi olduğu şehir hastaneleri modeli ile ulusumuzun geleceği ipotek altına alınmıştır. Akıllara durgunluk verici Kendi sağlık sisteminin çökmesine neden olan ve uygulamasından vazgeçtiği şehir hastaneleri modeli için İngiltere’nin Türkiye’ye öncü olması, kredi sağlaması ise akıllara durgunluk vermektedir. “Ticari sır” diyerek sözleşmeleri TBMM’den bile gizlenen şehir hastaneleri için sadece kamu özel işbirliği modelinden vazgeçmek çözüm değildir. Hizmete açılan 10 şehir hastanesi ve projeleri devam eden şehir hastaneleri ivedilikle Sağlık Bakanlığı’na devredilmelidir. Sosyal devletin gereği olarak, halkın sağlık hizmetlerine ücretsiz ve kolay ulaşması sağlanmalıdır. Şehir hastaneleri için yapılan milyarlarca liralık israfın ve peşkeşin hesabı verilmelidir. 1 milyonluk dava!.. Kamuoyunun yakından tanıdığı iş insanı Mehmet Cengiz gazetemize 1 milyon TL’lik manevi tazminat davası açtı. Bu parayı, gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Cumhuriyet Vakfı Başkanı Alev Coşkun ile muhabirimiz Hazal Ocak’tan talep ediyor!.. Tarih: 6 Ekim 2019... Cumhuriyet’teki haberin başlığı: “Boğaz manzaralı lüks müştemilat.” Haberden bir gün sonra Mehmet Cengiz’in avukatı Ahmet Mutlu 7 Ekim 2019 tarihinde İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi Hâkimliği’ne dilekçe veriyor. “Basın yayın yoluyla yapılan haksız fiil” iddiasıyla Alev Coşkun ve Hazal Ocak hakkında 1 milyon TL’lik manevi tazminat davası açılması talep ediliyor. Gerekçesi ise şu:  “Bu tarz haberler Mehmet Cengiz’in kredibilite ve itibarı açısından telafisi ol mayan zararlar doğuruyormuş...”  İş insanı Mehmet Cengiz’in Türk milletinin “itibarını” nasıl zedelediğini kamuoyu yakından biliyor. Yeniden bu köşede anımsatmaya gerek yok!..  Mehmet Cengiz’in başvurusu kabul edildi, Alev Coşkun ve Hazal Ocak, yargıç karşısına çıkacak. Mahkeme, ilgili Emniyet müdürlüklerine yazdığı yazıda Coşkun ile Ocak’ın “ekonomik” durumunun araştırılması ve ilgili belgelerin mahkemeye gönderilmesini istedi. İstanbul Anadolu 14. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davanın ilk duruşması 8 Ocak 2020’de görülecek.  Böylesi davalarla çok karşılaştık, yargılandık. Bilinmelidir ki Cumhuriyet muhabirleri özel haberleriyle, yazarları yorumlarıyla kamuoyundan gizlenen gerçekleri ortaya çıkarmaya devam edecek... Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi’nin 246’ncı kuruluş yıldönümü ALİ SADİ ÜNSAL Emekli Tümamiral Tarih: 28 Ağustos 1974. Yer: İstanbul Heybeliada’daki Deniz Lisesi. 1314 yaşlarında iki yüze yakın çocuk, üzerimize ömrümüzde ilk kez bembeyaz üniformalarımızı giymiş durumda okulun orta bahçesinde sessizce bekliyoruz. Çevremizde gördüğümüz her şeye merakla bakıyoruz. Aklımız geride bıraktığımız ailemiz ve sevdiklerimizde. Bir subayın yüksek sesle verdiği “Dikkat!” komutu ile irkiliyoruz ama ne yapacağımızı da bilmiyoruz. Verilen komutun ardından bembeyaz üniformalarını giymiş genç bahriyelilerin önüne daha sonra okul komutanımız olduğunu öğreneceğimiz Güverte Kurmay Albay Mustafa Erkan geliyor ve bize hitap etmeye başlıyor. Mesleğimizin önemini ve değerini anlattığı konuşmasının sonuna doğru ifadeleri sertleşiyor. Belli ki kimi yaşananlara kızmış ve bizleri uyarmak istiyor. Heyecandan olsa gerek kızdığı konuyu tam olarak kavrayamıyorum ama konuşmayı dikkatle dinliyorum. O akşam günlüğüme komutanımızın şu sözlerini kaydetmişim: “Onlara dedim ki! Madem o kadar büyüktünüz, nedir bu küçüklüğünüz! Madem bu kadar küçüktünüz, neydi o büyüklüğünüz!” Deneme eylemleri Üç yıl sonra Deniz Lisesi’nden mezun olduğumuzda komutanımız bizleri Deniz Harp Okulu’na uğurlarken konuşmasında şu ifadelere yer veriyordu: “(...) Eğitim ve öğretimde yeteri kadar çalışmamak tutuculuktur. Mertçe bir yarışmanın temposuna ayak uydurmak ilericiliktir. Komutan sorumluluğunun büyüklüğü küçüklüğü yoktur. Bu bakımdan emrinizdeki personeli size bağlı olarak yönetmek için kalpleriniz insan sevgisi ile dolu olsun. Tarih bu sevgiyi taşıyan komutanların başarıları ile doludur. (...) Denizciliğinizin tüm uğraşlarında o tertemiz mesleğimize, dolayısıyla yurdumuza gücenmeden, kırılmadan, bitmez enerjinizle faydalı olmaya çalışınız. Başarılar ve mutluluklar sizlerle olsun.” Deniz Harp Okulu’nda kanun karşısında da artık “asker kişi”ydik. 4 yıl fırtına hızında ve zorluklarla dolu olarak geçti. Okul komutanlarımız Tuğamiral Aydın Aksan ve Tuğamiral Mustafa Turunçoğlu liderliğinde donanmada verilecek görevleri en iyi şekilde yerine getirmek için eğitildik. 1981 yılında “De niz Teğmen” rütbesiyle donanmaya katıldık. Fakat Deniz Harp Okulu’nun son yılında, onlarca yıl sonra adı FETÖ olarak bilinecek terör örgütünün “deneme eylemleri”ne maruz kaldık. Okul yönetimine gönderilen dört sayfalık bir ihbar mektubu ile sarsıldık. Bu mektup kısmen de olsa hedefine ulaştı, okulu dereceyle bitirecek bir arkadaşımız çok sevdiği mesleğine veda etmek zorunda kaldı, bazı arkadaşlarımız ise hak etmedikleri sıkıntılar yaşadılar. Bu ihbar mektubunu yazan “vatansever(!) Deniz Harp Okulu öğrencisi” otuz yıl sonra “vatansever(!) Türk(!) subayı” olarak ve yabani ot misali her yerde karşımıza çıkacaktı. Tasfiye ve dönüşüm Bu örgütün 2000 yılına kadar tespit edilenleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nden ihraç edilseler de, ne yazık ki tespit edilemeyenler ve 2000 yılı sonrası ülkemizin içerisinde bulunduğu siyasi, sosyal ve ekonomik iklimin olağanüstü etkisiyle kitleler halinde sızan ve yerleştirilen elemanlar 15 Temmuz kalkışması sürecini ülkemize yaşattılar. Bu süreçte vatanına ve Atatürk Cumhuriyetinin değerlerine gönülden bağlı, çalışkan ve iyi eğitimli iki binin üzerinde denizci (amiral, subay, astsubay, askeri öğrenci, uzman) “hukuka(!) uydurulmuş paket senaryolarla” tasfiye edilmiş, yerlerine FETÖ’nün elemanları yerleştirilmiştir. Örgütün TSK, siyaset, basın, iş dünyası, bürokrasi içerisindeki elemanları yaralı aslanın başındaki akbabalar gibi 15 Temmuz’u beklemişler, o gün aslanın parçalanacak kıvama geldiğini zannedip yaklaştıklarında ise bir pençe ile alaşağı edilmişlerdir. Bazıları utanç dolu bir şekilde, mahiyetindekileri de yüzüstü bırakarak tel örgü lerin ve duvarların üzerinden atlayarak kaçmış, kaçamayanlar da başları önlerine eğik halde tutuklanmışlardır. 18 Kasım geleneği Bu görüntüleri ne zaman izlesem Deniz Lisesi’ndeki ilk günümüzde değerli komutanımızın, “Onlara dedim ki! Madem o kadar büyüktünüz, nedir bu küçüklüğünüz! Madem bu kadar küçüktünüz, neydi o büyüklüğünüz!” sözlerini anımsarım. Bugün, Deniz Harp Okulu’nun web sitesinde yazılı görevine baktığınızda ilk olarak “şeref, sadakat ve sorumluluk” kavramları ile birlikte “kendisini Türk Deniz Kuvvetleri’ne hizmete adamış muvazzaf deniz subayı yetiştirmek” ifadesini görürsünüz. Sitede “değerlerimiz” başlığı altında ise on sekiz değer sıralanıyor. Bu on sekiz değer arasında “dürüst, çalışkan, adil, özverili olmak, üstün fedakârlık niteliğine ve doğru karar verme yeteneği ile üstün cesarete sahip olmak” da vardır. 1773 yılında kurulan Deniz Harp Okulu’nda, bu değerlerin ışığında geleneksel olarak her yıl “18 Kasım” günü kutlama törenleri yapılır. Bu törende yüzlerce yıllık geleneğin ışığı altında emekli ve muvazzaf subaylar bir araya gelirler ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yarattığı “Cumhuriyet donanmasına” sağladıkları katkının gururunu ve mutluluğunu paylaşırlar. Bu mutluluk içimizdeki hainlere rağmen ve bu hainlerden arındıkça taçlanarak yaşanmaya devam edecektir. 15 Temmuz kalkışması sonrası Deniz Harp Okulu normal işlevine büyük ölçüde dönmüştür. Deniz Lisesi ise ne yazık ki kapatılmıştır. Deniz Lisesi ülkemizin tarihi değerleri arasında yer alan bir kurumdur. Bu konuda değerli komutanımız emekli Oramiral Özden Örnek’in “Deniz Harp Okulu’nun ve Lisesi’nin tarihçelerini okuyunuz. Ülkemizin 1773 yılında dünya haritasında ne kadar büyük bir yer kapladığı ve nüfusunun ne kadar çok olduğu göz önüne alınırsa, bu büyük ülkedeki dünyevi işlerle uğraşan ilk ve tek okulun kapatılmasındaki hatanın büyüklüğü o zaman daha iyi anlaşılacaktır.” sözlerini dikkate almalıyız. Değerlerimizi yıkmamalı aksine korumalıyız. Atatürk rotası Bugün dünyanın gözü her zamankinden daha çok Türkiye ve özellikle “Mavi Vatan”ımız üzerindedir. Söz konusu “Mavi Vatan”ımız olunca da dikkatler Cumhuriyet donanması üzerinde yoğunlaşmaktadır. Arzumuz, bu dönemi anlatacak tarih sayfalarında “tarihin tekerrür ettiğinin” yer almamasıdır. Bu konuda muvazzaf ve emekli denizcilerin dünya ve ülkemiz kamuoyunu aydınlatmaya yönelik çabaları milletimizce takdirle karşılanmaktadır. Bir deniz kuvvetinin gücü, sahip olduğu yetişmiş personeli, örf ve âdetlerine bağlılığı ile ölçülür. Geleneklerimize göre, 18 Kasım (yani bugün) biz emekli subayların genç bahriyelilere örnek olacağı, değerlerimizi hatırlatacağı, örf ve âdetlerimizi aktaracağı gündür. Mustafa Kemal Atatürk’ün oluşturduğu “Cumhuriyet donanması nizamı” sonsuza kadar “Mavi Vatan”a yönelik tehditleri yok edecek, dünya denizlerinde şanlı bayrağımızı dalgalandıracaktır. Bu nizamın rehberleri değerli öğretmenlerimizi, komutanlarımızı, büyüklerimizi saygı ve minnetle anıyoruz. Bizler, Deniz Harp Okulu’nun değerlerine yürekten bağlı kaldık ve kalmaya da devam edeceğiz. Deniz Harp Okulu ve Deniz Lisesi’nin 246’ncı kuruluş yıldönümü kutlu olsun. İpek Özbey Cumhuriyet’te... Söyleşileriyle gün dem yaratan İpek Özbey Cumhuriyet’te. Özbey, 2 Aralık’ta ilk söy leşisiyle Cum huriyet okur larıyla buluşa cak. Caroline Koç, eşi Mustafa Koç’un ölümünün ardından İpek Özbey ilk kez ona ko nuştu, “Mustafa, hayattan daha büyüktü” dedi. Es ki MİT Müsteşarı Sön mez Köksal, yıllar süren suskunluğunu Özbey’e bozmuştu. Meral Akşe ner, İYİ Parti’yi kurar kur maz ilk İpek Özbey’e ko nuştu, partisinin yol hari tasını açıkladı: “Bize ge len gömleğini çıkarma sın...” Ekrem İmamoğlu, partisinin İstanbul ada yı olacağı sinyalini Ke mal Kılıçdaroğlu’nun Özbey’e verdiği röportaj da aldı. İmamoğlu, “Sin yal sizin röportajınız da çakıldı, mesajı alma mak mümkün değildi” de di ve aday olmadan bir gün önce yine ilk röportajı verdi. Adnan Hoca operasyonu başlar başlamaz eski İçişleri Bakanı Sadettin Tantan’ın Özbey’e yaptığı açıklamalar gündemi sarstı: “Ellerindeki takip cihazları poliste bile yoktu...” Adnan Oktar’ın elinden kurtulan Beril Koncagül’ün 9 yıllık esaretini anlattığı röportaj yine en çok konuşulanlar arasında yerini aldı. Türk sinemasının yaşayan en büyük aktörlerinden Kadir İnanır, ölüm tehlikesi atlattıktan sonra ilk röportajını verdi, “İnsan hakları aktivisti olarak hatırlanmak istiyorum” dedi. Adalet Bakanı, yargı reformunun tüm detaylarını yine ilk kez Özbey’e açıkladı. İpek Özbey’e “Cumhuriyet ailesine hoş geldin” diyor, ilk söyleşisini okurlarımız gibi ben de sabırsızlıkla bekliyorum... Kültür sanat sayfalarımız Yazgülü Aldoğan’a emanet Kültür sanat sayfaları yardımcılığını üstlenecek Öznur Oğ Cumhuriyet’in ol raş Çolak, muha mazsa olmazı... birlerimiz Orhun At Her gün iki say mış ve Ayça Han, fayla okurlarımı kültür sanat sayfa za sesleniyoruz. larımızda okurları Bugün Kültür Sa mızla buluşan ya nat Servisimiz zarlarımızla bu alan de görev değişi da da en iyisi olmak mi var. Kültür Sa için çalışacağız. nat Servisimiz bir Görevi Aldoğan’a yıl önce Cumhu teslim eden Em riyet ailesine ka Yazgülü Aldoğan rah Kolukısa Cum tılan yazarımız huriyet Pazar dergi Yazgülü Aldoğan’a ema miz için söyleşilerine, gaze net. Aldoğan’ın şefliğin temiz için haberlerine devam de Cumhuriyet’in sayfala edecek. Aynı zamanda dijital rının kültür dünyamıza yeni dünyadaki sesimiz olan in bir soluk getireceğine olan ternet sitemiz ile Cumhuriyet inancım tam. Aldoğan’ın TV’ye destek verecek... 24 Kasım armağanı: Öğretmen şiirleri kitapçığı 24Kasım Öğretmenler Günü’nde öğretmenlerimize, çocuklarımıza “Öğretmen Şiirleri Seçkisi” kitapçığı armağan edeceğiz. Sabahattin Ali, Melih Cevdet An day, Talip Apaydın, Ataol Behramoğlu, Cengiz Bektaş, Salih Bolat, Abdülkadir Budak, Ali Cengizkan, Rıfat Ilgaz, Özdemir İnce, Ceyhun Atuf Kansu, Behçet Necatigil, Ahmet Özer, Çiğ dem Sezer, Oğuz Tansel, Ferruh Tunç ve Metin Turan’ın şiirlerinden oluşan kitapçık bu pazar gazetenizle birlikte. Bu pazar gazetenizi bayinizden ayırtmayı unut mayın. Uğur Mumcu’nun dediği gibi: “Her gün bir ekmek bir Cumhuriyet...” 
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle