17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 26 EKİM 2019 CUMARTESİ Ç... İlhan SELÇUK Bizim başımıza ne geldiyse Ç harfi yüzünden gelmiştir. Ç deyip geçmeyin, eğer Atatürk harf devrimini gerçekleştirmeseydi, Ç alfabeye giremeyecekti. Temelde Gazi Paşa bu belayı Türkiye’nin başına sarmıştır. Şimdi çoluk çocuk daha altı yedi yaşında başlıyor. A... B... C... Ç.... Haydi A’ya, B’ye, C’ye bir diyeceğimiz yok. Ama Ç’yi dikkatlice inceleyin, elinize pertavsızı alıp siyasal polis yöntemiyle C’yi irdeleyin. Ne görüyorsunuz? Ç orağa benzemiyor mu? Çocuklarımıza daha ilkokulda belletilen Ç yüzünden ço’ğu kişi büyüyünce komünist oluyor, sonra da cami duvarlarına orak çekiç çizmeye başlıyor. Ortaokul, lise, üniversite öğrencileri arasında komünistliğin yayılmasına niçin şaşıyorsunuz? Ç ahlaksızlık yolunda bir simgedir. Randevu evlerini işleten kıdemli yöneticilere çaça derler. Batı’dan aldığımız bozucu danslar arasında da ça ça var. Erkeklerle kadınların karşılıklı kıvırarak “ça ça ça” diye tempo tutması, milletimizin maneviyat ve ahlakını bozmaktadır. Ya Mao Ce Tung’a ne dersiniz? Ülkemizdeki Mao’cular gerçi Mao Ce Tung’un Çe’sini Ze diye telaffuz etmektedirler, ama bu gizleme bir deger taşımıyor. Kübalı komünist Ce Guevara modası da Müslüman Türkiye’de almış yürümüştür. Çe gibi sakal bırakıp, askercil parkalarla dolaşan gençler çoğaldıkça çoğalıyor. Hepsinin köküne kibrit suyu ekmeli. Nerede komünistlerin köküne kibrit suyu ekecek iktidar? 2’nci MC de hiçbir şey yapamıyor. Oysa alfabeden Ç’yi kaldırsak ne yitiririz? Böyle bir işlem Batılı dostlarımızı kızdırmaz ki.. Batılı dostlarımız zaten bir türlü Ç diyemezler, dilleri dönmez. Tarımda makineleştiğimiz için orak da geçersiz kalmıştır. Orak yerine artık köylümüz traktör kullanıyor. AAAAAAAAA.. diyecekler. B’ye halkımızın çok ihtiyacı var. Şuna bak be... Allah’tan bul be... Sus be... Kes sesini be... Konuşma be... C’yi de hoş görelim hadi... Sık sık birbirimize “Ceee” yapalım. Ama Ç’yi kökünden kazımak gerek. Ey Türk, titre ve kendine dön! Sizlere sesleniyorum, komünizmle mücadele aslanları, 2’nci MC’nin palamutları, komandolar, yeğenler, biraderler, üçkâğıtçılar, altmışaltıcılar. Ne uyuyorsunuz be? Yoksa hebinize çeçe sineği mi ısırdı? l Aşkın Ayrancıoğlu l Ahmet Aykanat l Murat Sayın CUK Günel ALTINTAŞ 4 Cinsel istismar, taciz, tecavüz, kadın cinayetleri gibi sorunların kökünde ahlâk vardır. Ahlak göz ardı edilerek bu sorunlar çözülemez. Ahlakı konuşmak için ise taşlanmayı göze almak gerekir. 4 AKP’nin “toplanma yeri”nden kastı, herhalde, cezaevleridir. 4 Sokaklar biraz hareketlendiyse, dep rem yüzündendir. 4 Arabada sigara içmenin cezalandırıl ması “bir akıllı”nın kuyuya taş atmasıdır. Bakalım kırk deli çıkarabilecek mi? l Ali Herkül Çelikkol l Cem Güzeloğlu l Ahmet Öztürklevent l Murat Özmenek SURIYE’DE ILK KÜRT DEVLETINI KIM DENEDI? Miyase İLKNUR ABD Başkanı Donald Trump’ın attığı tweet’le ri, yaptığı açıklamaları ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderdiği mektupta yazdıkları nedeniyle akıl sağlığı sorgulanmaya başlandı. Öyle ya, bir saat önce söylediğinin bir saat sonra tersini söyleyen birinin çok da akıllı olduğu söylenemez. ABD’nin Suriye politikası ile birlikte hem kendi bürokratlarının hem de dünya kamuoyunun kafasını çorbaya çevirdi. Zaten Suriye’de yapmaya çalıştığını da daha önce 1947 yılında akıl sağlığı yerinde olmayan biri denemişti. Efendim gelelim öyküye. Sabri Buzan adında 30 yaşlarında bir Suriyeli, Beyrut, Halep ve Şam arasında mekik diplomasisi uygulayarak bir Kürt devleti kurmak ister. Ordusu yok, partisi yok, ama kendisine güveni haddinden fazladır. 1936 yılında Beyrut’a giderek Fransız Fevkalade (o zamanki adı böyle) Yüksek Komiseri Pansot ile görüşerek Suriye toprakları içinde Türkiye sınırında bir Kürt devleti kurmak istediğini, kendisinin de bu devletin ordusunun başına geçeceğini ve böylece Suriye’yi de her türlü saldırıdan koruyacağını söyleyerek destek ister. Sabri Buzan’ın bu fikri herhalde Fransız komiserinin de aklına yatmış olacak ki kendisiyle uzun saatler müzakere etmişler ve Beyrut’taki komiserlik sarayı, Halep’teki komiserlik sarayı ve Şam’daki Beyaz Saray’a ziyaretlerinin ardı arkası kesilmemiş. Fakat bir süre sonra Beyrut’taki Fevkalade Komiser, bu fevkalade nazik konunun aceleye getirilemeyeceğini ve ileri tarihlerde ele alınabileceğini söyleyerek bu tek kişilik müteşebbisi başından savar. Sabri Buzan’ın ise hem pes etmeye hem de beklemeye niyeti yoktur. Beyrut’tan umudunu kesince bu kez de Şam’daki Beyaz Saray’ın kapılarını aşındırır. O sırada Cumhurbaşkanı olan Tacettin El Hüseyni’ye başvurarak Kürt devleti kurma niyetini açıklamış, ama kendisine biçtiği görevi bir üst kademeye taşıyarak bu devletin cumhurbaşkanlığını kabul buyuracağını belirtmiştir. Cumhurbaşkanı El Hüseyni, bu teklifi reddedince bu kez de Başbakan Hüsnü Berazi’nin kapısını çalmıştır. Berazi de Buzan’ı bu hareketten vazgeçme l Burak Ergin Buzan’ın taklitçisi Trump Yayın Tarihi : 07.02.1947 Sayfa : 1 Orijinal Boyut : 17 * 19 cm sini, aksi taktirde kendisini süreceğini söyleyince bir süre bu düşüncesinden vazgeçen Buzan, 1947’de yeniden kolları sıvamış. Cemil Mardam’ın başbakanlık koltuğuna oturması ve Lübnan Başbakanı Riyaz El Sulh’un Şam’a gelmesinden umuda kapılarak Şam’a koşmuş. Lübnan Başbakanı ile Suriye Cumhurbaşkanı görüştüğü sırada Buzan, saraya çıkagelmiş ve görüşme talebi kabul edilmiş. Görüşmede bu kez sadece Suriye’yi değil, Lübnan’ı da yabancı devletlerin saldırılarından korumak için başkomutanlığını kendisinin yapacağı bir ordu kurulmasını teklif etmiş. Cinayet işledi Cumhurbaşkanlığı sarayında artık kendisine ne söz verildiyse Kürtlerden asker ve para toplamak için köy köy dolaşmaya başlamış. Fakat köyün birinde ağalardan biri yardım vermeyi reddedince Buzan, silahını çekerek ağayı vurmuş. Jandarmalar Buzan’ı yakalayarak hapse atmışlar. Ancak bir süre sonra akıl sağlığından şüphe edilince akıl hastanesine yatırılmış. Suriyeli bir gazeteci, ona hastanede rastlayınca durumunu başhekime sormuş. Başhekim, Buzan’ın akıl sağlığının yerinde olmadığını ve cezai ehliyetinin bulunmadığını Halep’te çıkan El Cumhuriyet gazetesi muhabirine bildirmiş. Halep’teki gazeteden de iktibas yapılarak 7 Şubat 1947 günü Cumhuriyet gazetesinde yayımlanmış. Buzan’dan sonra ikinci denemeyi Trump yaptı, ama cezai ehliyetinin olup olmadığı konusunda bir heyet raporu şimdilik bulunmuyor. EDİTÖR: ÖZGÜR ÖZKÜ TASARIM: SERPİL ÜNAY l Cumhur Gazioğlu CİDDİYET GÜLER YÜZLÜDÜR Ali SIRMEN Birçok kez Uğur Mumcu’yu ilk kez tanıyanların şaşırdıklarına tanık olmuşumdur. Söz konusu şaşkınlık, ciddi bir araştırmacı, ciddi bir polemist ve münazaracı olan Uğur’un beklenin aksine asık suratlı olmayıp bilakis sürekli gülen ve güldüren bir kişi olmasından kaynaklanırdı. O ciddi araştırmaları yapan, ateşli, büyük tartışmaları sürdüren adamı insanlar çoğunlukla, asık suratlı dehşet saçan bir savcı gibi hayal ederlerdi, onun yerine böyle güler yüzlü birini görünce şaşırırlardı. Oysa bunda şaşacak bir yan yoktu. Uğur, hem ciddi bir adamdı hem de güler yüzlü. Hatta ciddi olduğu için güler yüzlü ya da güler yüzlü olduğu için ciddi olduğunu söyleyebilirim. Çünkü gülmek, düşündürerek güldürmek ciddidir. Ciddiyet güler yüzlüdür. Bakmayın siz o afur tafurundan geçilmeyen asık suratlılara. Onlar “ağır olursa molla sanılacağını zanneden, abus laubalilerdir. Biz de sizi “Ciddiyet”e davet ederken, tabii ki gülmeye, gülümsemeye çağırıyoruz. Haydi hep beraber biraz ciddiyet! l Kürşat Zaman l Aziz Yavuzdoğan 11 l Metin Peker l Şevket Yalaz l İbrahim Tuncay l Musa Gümüş YÜKSEK YERİLİM HATTI Erdinç UTKU Suriye’de güvenli bölge oluşturuldu. Esad, Trump ve Putin artık güvende! HHH Diploması var mı bilmem. Diplomasi olmadığı kesin! HHH Dudak tiryakiliği de haram mı hocam, içime çekmiyorum da! HHH “Maaşa zam, işine son” diyecek halkımız yakında Cumhurbaşkanına... HHH Takdiri ilahi değil, düpedüz “takdiri İHALE” bu! HHH Ülkede her şey ya herro ya merro... Yönetim şeklimiz: cumHERROyet! HHH Demokrasinin beşiği falan da değil ama sallanıp duruyor Türkiyemiz. HHH “Bir yokmuş, bir yokmuş” diye başlar yoksulun masalı... HHH Memleketi yiyen efendiler, size bir diyet önerim var: CUMHURİYET REJİMİ! GÜNCEL ÇÖP Milli parkları, imara açıp milli inşaat şantiyelerine çevirenleri GÖREMEyenler utansın! HHH Filler tepişirken altta ezilen çimenlerin SOÇİ ne? HHH Dış politikada reziDANS dönemi: Putin’in makamında 360 derece “EsadEsedEsad” dönüş koreografisi revaçta... HHH Alan memnun satan memnun yeni dış politikamız: Yurtta ticaret dünyada ticaret! HHH “Helal sigara” pazarına yatırım yapacak girişimci aranıyor! HAYDARPAŞA Işık KANSU 12 Eylül günleriydi. Cunta “bayrak” harekâtı ile ülkenin başına çöreklenmişti. Cuntanın “harekât planı”nı hazırlayan Haydar Paşa (Haydar Saltık), “Netekim Paşa” Kenan Evren’in genel sekreteriydi. Cezaevleri tıka basa dolmuştu. Gözünün üstünde kaşın var, diyen içeri giriyordu. İşte tam o sırada Haydarpaşa’nın gelini Christine Haydar, bir kurtarıcı gibi gökten düştü. Sarışındı, etliydi, butluydu. Şarkı da söylüyordu, film de çeviriyordu. Haydar Paşa ve arkadaşlarının yedikleri herzelerden çok Haydarpaşa’nın gelininin fotoğrafları, haberleri çıkıyordu gazetelerde. Haydarpaşa’nın gelini, adeta hareketli bir “bayrak” olmuştu. Kimi hınzırlar, gelinli Haydarpaşa üzerinden Haydar Paşa çağrışımı yapma terbiyesizliği yapıyorlardı ki, bunlar tam anlamıyla birer “vatan haini” idiler. Onları ve onlar gibileri, siyasi şubede “haydar” adı verilen sopa bekliyordu. Hani, bugünlerde Haydarpaşa yine gündemde ya, bir eskilere gidelim dedik. Hınzırlık işte... l Cem Koç l Kemal Buluş
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle