17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 25 EKİM 2019 CUMA EDİTÖR: CAFER KURT TASARIM: BAHADIR AKTAŞ HABER Soçi’nin ardından Erdoğan ile Putin arasındaki Soçi mülakatı ve ardından gelen mutabakat, Suriye konusunu, bizim açımızdan bir ölçüde de olsa doğru yola sokmuş görünüyor. Bu yola girilmesi kolay olmadı. Ortadoğu’da, İsrail’in ve de kendi emperyal emellerinin yararına sınırları yeniden çizmeye azimli ABD’nin Esad’ı tasfiye ederek Suriye’yi bölme girişimine, AKP iktidarının Suriye’nin ve öbür komşularının toprak bütünlüklerinin sanki doğrudan Türkiye’nin toprak bütünlüğünü ilgilendirmiyormuşçasına balıklama dalması ve komşuda çıkan yangına körükle koşması üzerine acı sonuçlarını yıllarca artarak çekeceğimiz sorunlarla boğuşmak zorunda kaldık. Hesaplar Esad’ın gitmesi üzerine kurulmuştu. Evdeki hesap çarşıya uymadı. Bölgede haritaları yeniden çizerek, varlığını daha pekiştirmek isteyen ABD, Suriye’de Rusya’nın etkinliğini artırdığını ve bölgede başaktör haline geldiğini gördü. Washington yine de amacına varmak için Suriye’yi parçalamak ve kuzey bölgesinde İsrail ile kendisine çok değerli bir stratejik ortak yaratacak yeni bir oluşumu yaşama geçirmek için harekete geçti. HHH Yeni stratejik ortak olarak seçilen PKK’nin Suriye’deki uzantısı PYD/YPG idi. PYD/YPG Suriye Demokratik Güçleri etiketi altına toplanarak hızla ve yoğun biçimde silahlandırıldı. Amaç, Suriye’nin Türkiye sınırı boyunca uzanan, daha sonra Irak’taki benzeri oluşumla birleştirilecek bir terör koridoru oluşturmaktı. Böyle bir gelişmenin Türkiye açsından bigâne kalınamayacak büyük bir tehdit oluşturacağı açıktı. Ama ABD, Türkiye’nin uyarılarına kulak asmayarak Ankara’yı oyalama yolunu tuttu. Barış Pınarı Harekâtı bu yüzden başladı. Ama bütün dünyanın tepkisiyle ABD’nin yaptırım tehdidi üzerine durduruldu. ABD, harekâtın durdurulması karşılığında PYD/YPG güçlerinin Türkiye sınırının 30 kilometre güneyine çekilmesini taahhüt ediyordu. Türkiye harekâtı durdurduktan sonra, bölgede dizginleri elinde tutan Rusya ile görüştü. Putin ile Erdoğan zaten daha önce İran’ı da aralarına alarak, Soçi’de krize Suriye’nin egemenlik ve toprak bütünlüğüne saygılı bir siyasal çözüm konusunda anlaşmışlardı. Bu defa da, aynı temel üzerinde uzlaştılar. Uzlaşmanın Türkiye’yi en rahatlatıcı yanı, PYDYPG tehdidine karşı bu güçlerden arındırılmış bir güvenli bölge (ama adı bu şekilde anılmıyor, ortak metinde) kurulmasını Rusya’nın da kabul ve taahhüt etmesidir. Ayrıca son Soçi görüşmeleri sırasında Ankara’nın Moskova aracılığıyla Şam ile temas kurmayı kabul ettiği de, Erdoğan’ın görüşme sonrasında basına yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor. HHH Evet Soçi’de doğru yola girilmiştir. Ama bu, ABD’nin PKKPYDYPG tasavvurlarından vazgeçtiği anlamına gelmiyor. Nitekim Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey Türkiye’nin sanıldığı kadar kazançlı çıkmadığını ileri sürdüğü bu süreçte, YPG’nin sanıldığı gibi oyun dışında kalmadığını ısrarla belirtmiştir. Görülüyor ki ABD, Suriye’nin kuzeyindeki PYD koridoru konusunda gizlemediği kararlılığını sürdürecek, elinden geleni ardına koymayacaktır. Öte yandan YPG güçlerinin kılık değiştirerek, Suriye ordusu içinde yer almayacakları konusunda, güvence veren Putin, PYD/YPG’nin PKK uzantısı terör örgütleri olduğu görüşüne ise katılmamaktadır. Bunda da şaşılacak bir yan yoktur. Çünkü Rusya’nın bölge politikasında Kürt kartı, kendi açısından hiçbir vakit vazgeçilemeyecek kadar önemlidir. Zaten bölgedeki Kürt realitesini görmezden gelerek, Ortadoğu’yu doğru okumak da mümkün değildir. Demircan bakan yardımcısı oldu Eski Beyoğlu Belediye Başkanı AKP’li Ahmet Misbah Demircan, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı olarak atandı. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türk Akreditasyon Kurumu’na ilişkin atama kararları Resmi Gazete’de yayımlandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla yayımlanan atama kararlarına göre, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcılığı’na, eski Beyoğlu Belediye Başkanı AKP’li Ahmet Misbah Demircan atandı. Türk Akreditasyon Kurumu Genel Sekreterliği’ne ise Gülden Banu Müderrisoğlu getirildi. Türk Akreditasyon Kurumu Genel Sekreterliği görevine de Sabah gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu’nun eşi Gülden Banu Müderrisoğlu’nun atanması da dikkat çekti. l İç Politika İstanbul’un on yıl sonra içinde bulunacağı (globalleşme) konumu ve durumu düşünüldüğünde, sizin çalışma alanınızda nasıl bir yönelim var? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, mümkünse somut örnek verebilir misiniz? HHH Altmış milyon nüfuslu Türkiye’de on milyon nüfuslu Yunanistan kadar kitap yayımlanıyor; daha doğrusu kitapların basım sayısı Yunanistan kadar: 2 milyon 3 bin. Oysa Türkiye’yle aynı nüfusa sahip İspanya’da kitapların tirajı 20 bin 60 bin arasında. Örneğin, yazınsal değerini bir yana bırakalım, Antonio Gala’nın Türk’e Tutulmak adlı romanı birkaç ayda 600700 bin adet satıldı İspanya’da. İçinde bulunduğumuz topludurum göz önünde tutulacak olursa, bugünkü okur sayısının önümüzdeki on yıl içinde artacağını sanmıyorum. İlkokuldan başlayarak üniversitelerin sonuna kadar çağdaş edebiyatını öğrencilerine öğretmeyen bir ülkede ne okur sayısı yükselir, ne de iyi yazar çıkar. 1980’den sonra okula başlamış kuşakların, önümüzdeki on yıl içinde iyi bir romancı ve öykücü çıkarması olanaksız gibidir. Türkiye’nin ve İstanbul’un koşulları bir yazarın yetişmesi için yeterli değildir. HHH Ülkemiz yazarlarının bir “dünya” Pistanbul (3) sorunları olduğunu sanmıyorum. Elbette bunun birkaç istisnası vardır ve olacaktır. Ülkemiz yazar ve şairleri kendi yeteneksizlikleri ile Türkçenin dar sınırları arasında doğru orantı kurmaktan vazgeçtikleri zaman yazar olmanın “y”sini, şair olmanın “ş”sini öğreneceklerdir. Önümüzdeki on yıl içinde yazarlarımızın dünyayla ilişkilerinde bir iyileşme olacağını sanmıyorum. Mayıs 1993’te Paris ve Fransa’da yaşanan “Les Belles Etrangères” komikliği bunun en son örneği. Türk yazarlarının ve basınının uluslararası ilişkilerin ne olduğunu anlayacak düzeyde olmadıklarının bir başka örneği de, 1991 Mayısı’nda İstanbul’da yapılan “İstanbul Uluslararası Şiir Forumu”, daha bilinen adıyla “Poesium” denemesi. Pek az kimse ve yazar “Poesium”un gerçek anlamını ve önemini kavrayabildi. Bu, gerçekten uluslararası düzey de olan ve uluslararası düzeyde başarı kazanan girişim daha doğarken boğazlandı. “Derin ve marjinal” şair Ece Ayhan ile 1988 yılında Müslüman olmayanlar için Söz gazetesinde “ölüm fermanı” çıkaran ve 1993 yılında Sivas barbarlığını utanmadan alkışlayan İsmet Özel davet edilmedikleri için İstanbul basını ve kendini İstanbullu sayan ve sanan şairler ve yazarlar tarafından katledildi. HHH T.C. devleti kültür politikasını değiştirmedikçe, kültürün önemini kavramadıkça, Milli Eğitim ve Kültür bakanlıkları yeniden örgütlenip çağdaşlaşmadıkça, İstanbul’un kaymağını yiyen “sermaye” kültüre olan borcunu ödemedikçe önümüzdeki on yıl içinde İstanbul’un ve Türkiye’nin kültür yaşamında bir iyileşme olmayacaktır. Ne İstanbul festivali içinde düzenlenen müzik ve sinema etkinlikleri ne de Pavarotti’nin ya da bir popüler şarkıcının konser vermesi bu gerçeği değiştirebilir. Parayı bastırdığınız zaman Pavarotti de Mavarotti de gelir, yalnızca Türkiye’ye değil Budalaistan’a da gelir. Pavarotti’yi davet eden sermaye, Nobel armağanı kazanmış olan bir fizikçiyi davet edip ağırladığı zaman, Micha el Jackson’ı dinlemek için stadyuma koşan genç kitle, gerçek bir şairi dinlemek için stadyumu doldurduğu zaman İstanbul’un uluslararası ilişkilerinde bir sıçrama yapması mümkün olacaktır. Şu gerçeği anlamalıyız: Pavarotti’nin Roma’da, Paris’te ya da Oslo’da konser vermesiyle İstanbul’da konser vermesi aynı şey değildir. İstanbul konseri bir öykünmedir, İstanbul’da Pavarotti’yi dinlemek ise “gibileşme”dir. Yaşar Kemal’in yapıtlarının 3 bin basıldığı, Melih Cevdet Anday’ın şiirlerinin, 2 bin ya da 3 bin satıldığı bir ülkede Pavarotti dinlemeye koşmak, Bolşoy Balesi’nin biletini karaborsadan satın almak inandırıcılıktan uzak bir özentidir. Ve özentinin globalleşen bir dünyada kesinlikle yeri yoktur, tıpkı 1993 İstanbulu’nun bir yerinin olmaması gibi. (Ekim 1993) HHH ÖNEMLİ NOT: Uluslararası anlaşmalar, “Karaman’ın Koyunu”na benzer. Oyunu sonra çıkar. Kurtarıcı Adana Mutabakatı 20 Ekim 1998 günü AnaSolD hükümeti zamanında, Mesut Yılmaz Başbakan iken imzalanmıştı. Mazbut bir mutabak imiş. İnsan maşayı boşuna icat etmedi. Denize düştün, Suriye’ye sarılmak zorundasın! (Sürecek) Ofislere para akacakCumhurbaşkanlığı’na bağlı ofisler için ayrılan bütçede büyük artış oldu iğneli fırça zafer temoçin saray ofislerinin yetkileri belirlendi, bürokraside bir ilk yaşandı ‘Lider’ bürokrat dönemi OZAN ÇEPNİ Yeni hükümet sisteminde Saray’a bağlı ofislerin yetki ve görevlerini belirleyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bu ülkenin anonim şirket gibi yönetilmesini istiyorum” hayaline bir adım daha yaklaştı. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile 2018’de kurulan ve mali özerkliğe sahip Dijital Dönüşüm Ofisi, Finans Ofisi, İnsan Kaynakları Ofisi ve Yatırım Ofisi’nin görev ve yetkileri Resmi Gazete’de yayımlandı. Kararname ile Türk bürokrasisinde ilk defa “lider” kavramı kullanıldı. Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı’na “Kamu Dijital Dönüşüm Lideri” ünvanı verildi. Merkezleri Ankara olarak belirlenen ofisler, gerekli görmesi halinde yurtiçinde ve yurtdışında çalışma büroları açabilecek. Ofislere bağlı daire başlanlığı ile yetkiler de genişletilecek. Ofis başkanları Cumhurbaşkanına karşı sorumlu olacak ve ofis kadroları da Saray belirleyecek. Finans Ofisi’ne beş farklı daire başkanlığı kurularak, Türkiye’nin finans piyasalarını izlemek ve raporlamak, uluslararası fonların Türkiye’ye gelmesini sağlayıcı çalışmalar yapmak, İstanbul Finans Merkezi projesini yürüterek tamamlamak, faizsiz finans konularında üniversiteler ve sivil toplum kuruluşları ile ortak araştırmalar yapmak görevleri verildi. Kararname ile Türk bürokrasisinde ilk defa “lider” kavramı kullanıldı. Dijital Dönüşüm Ofisi Başkanı’da “Kamu Dijital Dönüşüm Lideri” unvanı verildi. Ofis yapısına 8 daire başkanlığı eklenerek, kamunun dijital dönüşümüne öncülük etmek, siber güvenliği artırıcı projeler geliştirmek, milli teknolojilerin yenilikçi çözümler geliştirilmesi için strateji geliştirmek görevleri alt başlıklarıyla belirlendi. Yabancı yatırımcı bilgilendirilecek Altı daire başkanlığı ile şekillendirilecek İnsan Kaynağı Ofisi’nin görevi, Türkiye’nin insan kaynağı envanterini çıkaramak ve ihtiyaç duyulan alanlarda yetenek gelişimi faaliyetlerini yürütmek, özel yeteneklerin keşfini sağlayacak proje üretmek, kamuda kariyer yönetimi, performans yönetimi modellemelerini geliştirmek olarak belirlendi. Ayrıca okulöncesi, ilköğretim, ortaöğretim, yükseköğretim çağındaki aday insan kaynağını, özel sektör, kamu kurum ve kuruluşlarındaki insan kaynağını planlamak görevi ofise verildi. Yatırım Ofisi içinde 5 daire başkanlığı kuruldu. Bu ofis ihtiyaç duyulan yatırımların artırılması, kamuözel sektör işbirliğine yönelik projelerde yer almasının yanında yabancı yatırımcıların bilgilendirilmesinde de görevli olacak. Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi öncesi, “Balıkesir Ekonomi Ödülleri 2015” töreninde yaptığı konuşmada, “Sizler bir işadamı gibi bu ülkenin yönetilmesini istemez misiniz? Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir” ifadelerini kullanmıştı. l ANKARA Resepsiyon, ‘kabul töreni’ oldu 29Ekim Cumhuriyet Bayramı ve 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları kapsamında Cumhurbaşkanlığı’nın vermekle yükümlü olduğu resepsiyonlar “kabul töreni”ne dönüştürüldü. Cumhurbaşkanlığı kararıyla, “Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapı lacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği” değiştirildi. Yönetmelikteki değişiklikle Zafer Bayramı ve Cumhuriyet Bayramı’nda düzenlenen resepsiyonlar, kabul törenine dönüştürüldü. Eski yönetmelikte yer alan, “Cumhuriyet Bayramı resepsiyonu Cumhurbaşkanı tarafından verilir” ifadesi, “Cumhuriyet Bayramı kabul töreni Cumhurbaş kanı tarafından düzenlenir” şeklinde değiştirildi. Başkent dışındaki Cumhuriyet Bayramı törenleri için de resepsiyon yönetmelikten çıkartılarak “Cumhuriyet Bayramı kabul töreni vali tarafından düzenlenir” olarak değiştirildi. Zafer Bayramı resepsiyonu da aynı şekilde kabul törenine dönüştürüldü. l ANKARA/Cumhuriyet 2020 yılı bütçesinde, faaliyet alanları genişletilen Cumhurbaşkanlığı’na bağlı ofisler için kesenin ağzı açıldı. Bütçeye göre sosyal güvenlik kurumlarına Hazine’den gelecek yıl 127.9 milyar lira yardım aktarılacak. Faaliyet alanları genişletilen Cumhurbaşkanlığı’na bağlı ofislere bütçeden yapılacak Hazine yar dımlarında kesenin ağzı açıldı. Bütçe ye göre, ofislere Hazine’den milyonlar ca lira aktarılacak. Dernek ve vakıflara yapılan Hazine yardımları da artırıldı. Sos yal güvenlik kurumlarına ise gelecek yıl Hazine’den 127.9 milyar lira verilecek. mustafa 2020 bütçesinden yardım çakır alacak idare, kurum ve ku ruluşlar ile alacakları yardımların mik tarları belli oldu. Bütçeye göre, 2019 baş langıç ödeneği 150 milyon lira olan Yatı rım Ofisi’ne gelecek yıl 155.5 milyon lira Hazine yardımı yapılacak. Bu yıl başlan gıç ödeneği 70 milyon lira olan, dün yapı lan düzenleme ile başkanına “kamu diji tal dönüşüm lideri” sıfatı da verilen Diji tal Dönüşüm Ofisi’ne gelecek yıl 80.5 mil yon lira Hazine yardımı verilecek. Finans Ofisi’nin başlangıç ödeneği bu yıl 5 mil yon lira olurken, gelecek yıl Hazine’den alacağı yardım 25.2 milyon liraya çıka cak. Bu yıl başlangıç ödeneği 8.5 milyon lira olan İnsan Kaynakları Ofisi’nin ge lecek yıl alacağı Hazine yardımı da bü yük artışla 69 milyon liraya yüksele cek. En fazla Hazine yardımı yine Sos yal Güvenlik Kurumu’na yapılacak. Büt çeye göre sosyal güvenlik kurumlarına Hazine’den gelecek yıl 127.9 milyar li ra yardım aktarılacak. Mahalli idareler de 1.8 milyar lira yardım alacak. Mahal li idarelere sermaye transferleri kapsa mında da 3 milyar lira gidecek. Diyanet’in 409 aracı var Dernek, birlik, kurum, kuruluş, sandık vb. kuruluşlara, “Kâr amacı gütmeyen kuruluşlara yapılan transferler” kapsamında 353.7 milyon lira transfer yapılacak. Türkiye Maarif Vakfı’na 442.7 milyon lira aktarılacak. Yunus Emre Vakfı, 153.3 milyon lira alacak. Siyasi partilere 419.4 milyon lira verilecek. Sosyal destek programı kapsamında da bütçeden 166 milyon lira çıkacak. Bu arada bütçede başka bazı rakamlara da yer verildi. Buna göre Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı, TBMM, bakanlıklar, yüksek yargı organları, komutanlıkların da aralarında bulunduğu genel bütçeli idarelere ait toplam 220 bin 357 lojman ve sosyal tesis var. Cumhurbaşkanlığı’na ait 509 lojman bulunuyor. En fazla lojman ve sosyal tesis ise 58 bin 17 ile Milli Savunma Bakanlığı’na ait. Genel bütçeli idarelere ait toplam araç sayısı ise 103 bin 410. Gelecek yıl 26 araç daha alacak olan Cumhurbaşkanlığı’na ait toplam 375 araç bulunuyor. Diyanet’in 409 aracı var. En fazla araç 51 bin 360 ile Emniyet’te. Genel bütçeli idarelere ait santrala bağlı, müstakil ve cep olmak üzere toplam 424 bin 916 telefon hattı bulunuyor. Faks hat sayısı ise 36 bin 391. Cumhurbaşkanlığı’nın santrala bağlı 4 bin 900, müstakil 51, cep telefonu 326 olmak üzere toplam 5 bin 277 telefon hattı ve 100 faks hattı bulunuyor. En fazla telefon hattı ise 76 bin 197 ile Milli Eğitim Bakanlığı’nda. l ANKARA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle