25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 25 EKİM 2019 CUMA gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Suriye’de rota değişikliği AHMET YAVUZ Ahmet Davutoğlu, çok tartışılan Stratejik Derinlik kitabında ilginç bir okyay metaforu kullanır.(1) İktidarın yıllardır sürdürülen Suriye politikasını kavramsallaştırmak arayışına girdiğimde, anılan kitabın ilgili bölümünü yeniden okumak gereği duymuş ve bu metaforun anlamını aşağıdaki şekilde özetlemeye çalışmıştım: (...) Buna göre, yay ne kadar gerilirse ok o kadar ileriye gidecektir. Bu genel doğrunun anlamı şudur: Dayandığımız coğrafya, içinde yaşadığımız coğrafyadan jeokültürel olarak daha büyüktür. AB’ye ulaşacak oku atabilmek için dayandığımız coğrafyaya doğru genleşmeliyiz. Tabii bu genleşme önce kimlik bazında kendisini gösterecektir. Jeokültürel bu avantaj, jeoekonomik ve jeopolitik avantajlara dönüştürülmelidir. Bu kimliğin ilk özelliği İslamdır ve ardından Sünnilik gelir. Ülke içinde yıllardır uygulanan politikalarla birlikte ele alındığında meselenin derinliği ve stratejinin ana durakları belli olmaktadır. Mezhepçilik öne çıktı ve yayılma aracı haline geldi. Davutoğlu ayrıca yüksek özgüvenin önemine vurgu yapmaktadır. İşte bizi Suriye’nin iç işlerine karışmaya iten yaklaşımı bu zihinsel arka planda aramak gerekir.(2) Jeopolitik dönüşüm Yazıya bu girişi yaptım, çünkü yukarıdaki yaklaşım Cumhuriyetin farklı bir rotaya evrileceği anlamına geliyordu. Klasik rotadan sapmaydı. Son 15 günde meydana gelen gelişmeler ise yeniden büyük bir rota değişikliğini işaret ediyor. Üstelik Davutoğlu’nun okunun rotası, AB’den Rusya’ya, yani Batı’dan Kuzey’e dönmüş; genleşme alanı da ilginç bir şekilde Güney’deki Sünni coğrafyasına değil, Şii coğrafyasına dayanmıştır; yani Doğu’ya, İran’a... Yapılması gerekeni zamanında ve doğru olarak belirlemek ve inisiyatif alarak kendiliğinden yapmak; mecburiyet karşısında kalıp yapmaktan daha kolay, daha az maliyetli, daha değerli bir adımdır. Strateji nin de olmazsa olmazıdır. Yakın geçmişin tercih ve zorunlulukları Batı karşıtı gelişmeleri beslemiştir. Farkında olunmadan yeni ve daha farklı bir rotayı işaret ediyor. Rusya ile ilişkilerin niteliği değişmiş, AB üyeliği hedef olmaktan çıkmış, mesela büyük umutlarla kurulan İslam Ordusu kendisine hayat hakkı bulamamıştır. Son Soçi Mutabakatı, Rusya’nın iradesi ve Türkiye’nin ihtiyari olmayan tercihlerinin bileşimi sayesinde, Suriye meselesinin çözümünde önemli bir adıma işaret ediyor. Türkiye’nin Suriye’de ABD ile başlayan maceracı ve akıldışı politikası, biraz da mecburiyetlerin sonucu olarak akılcı bir rotaya kavuşmuş görünüyor. Elbette bir yığın siyasi, sosyal, ekonomik ve askeri bedelle... Bundan sonrası nasıl şekillenir? Tam olarak bilinemez, ama stratejik birkaç çıkarımda bulunmak mümkündür. Barış Pınarı Harekâtı’nın doğurdukları Barış Pınarı Harekâtı, ister ABD ile anlaşmalı, ister ona rağmen yapılmış olsun ve de ulusal onuru incitici tarzda bitirilsin; bazı önemli sonuçlar doğurmuştur. İlk olarak, ABD’nin Suriye harekât alanında eli zayıflamıştır. Mehmet Ali Güller’in deyimiyle kurmak istediği Amerikan Koridoru şimdilik kaydıyla kesintiye uğramıştır. Sınırsız PYD hamiliği, sınırlı ve kısıtlı hale gelmiştir. PYD devletçiği uzunca bir süre gündemde olamayacaktır. İkinci büyük sonuç, Suriye devleti, egemenliğini ülke için de yayma zeminine kavuşmuş ve toprak bütünlüğünü sağlama konusunda büyük bir adım atılmasına yol açmış olmasıdır. Üçüncüsü, Türkiye’nin çeşitli güvenlik kaygıları makul düzeyde karşılık bulsa da, sınır boyunca 440 km. uzunlukta ve 30 km. derinlikte bir güvenli bölge tasarımı sonuçsuz kalmıştır. Türk ordusunun Suriye’deki varlığı, Adana Anlaşması çerçevesinde meşruiyet bulurken, sorunların çözümü için mecbur olduğu Esad ile görüşme zemininin Türkiye’ye diplomatik nezaket içinde sunulması ve kabul görmesi önemli bir sonuçtur. Bu ilişkinin anlamını ve önemini bilemeyen, sorunun çözümünün parçası olamaz. Zira sığınmacıların Suriye’ye gönüllü dönmeleri üzerinde en belirleyici etki, iki ülke arasındaki ilişkinin doğası ve yaratılacak iklim olacaktır. Yine bununla bağlantılı olarak, belki de en hayırlı sonuçlardan biri de, Ankara’nın milli güç kavramının sahiciliğiyle yüzleşmiş olması ve gücünün sınırları içinde hareket etmenin önemini kavramasına yardımcı olmasıdır. Strateji, en yalın haliyle, amaçlarla araçlar arasında dengeyi sağlama sanatıdır. Ülkeyi yönetenlerin bilmesi gereken en temel kural, bu tanımın doğasına uygun hareket etmektir. Yoksa Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak kaçınılmaz olur... Deli sorular Yakın gelecekten orta ve uzun vadeye yanıt bekleyen sorular var ve bunlar gündemi oluşturmaya devam edecek: 1. ABD’nin Suriye’deki varlığı ne olacak? 2. PYD, Kamışlı ve Barış Pı narı Harekâtı alanı dışında kalan yaklaşık 300 km’lik hudut hattından 150 saat içinde çıkacak mı? 3. Suriye’nin anayasal düzeni ne olacak? Üniter mi, öyle veya böyle parçalı bir yapı mı söz konusu olacak? 4. Eğer parçalı bir yapı hayat bulursa orduyu kim kontrol edecek? Merkez mi, parçaların her biri mi? 5. PYD Suriye ordusunun bir parçası haline mi gelecek, yoksa özel bir kimlik mi kazanacak? 6. Türkiye’nin kontrolündeki ÖSO ne olacak? 7. Soçi kararlarının İdlib’e yansıması ne olacak? Sonuç Ayağını yorganına göre uzatmak yetmez, hayallerini de yorganına göre uzatmak gerekir. Özellikle devlet yönetenler için altın kuraldır. Yapılması gerekeni zamanında ve doğru olarak belirlemek ve inisiyatif alarak kendiliğinden yapmak; mecburiyet karşısında kalıp yapmaktan daha kolay, daha az maliyetli, daha değerli bir adımdır. Stratejinin de olmazsa olmazıdır. Gelinen aşama Suriye sorununun çözümünde geçmişe göre daha iyimser olmamızı mümkün kılmaktadır. Ancak Esad yönetimiyle Rusya’nın zorlamasıyla değil, ama ülkenin âli çıkarları için gönüllü olarak bir araya gelinmelidir. Zorla yenilen aş, ya karın ağrıtır ya baş... Üstelik Suriye’deki dostane çözümün Doğu Akdeniz üzerinde yaratacağı etki hafife alınabilir değildir. Ne karın ne de baş ağrısına tahammül kalmadığının farkında olunması dileklerimle... (1) Küre Yayınları, 2001, 6. Baskı, s.561 vd. (2) Ahmet Yavuz, Vesayet Savaşları, Kırmızı Kedi, 2017, 4. Baskı, s. 166 Suriye ile meşgulken... Kamuoyu Suriye ile meşgulken iktidar durmadı, çok ama çok çalıştı... Bakın şu son dönemde neler oldu: 1) İçişleri Bakanlığı’nca, HDP’li Diyarbakır, Mardin ve Van Büyükşehir Belediye Başkanları görevlerinden alındı. Yerlerine valiler kayyım olarak atandı. 2) HDP’li olan Diyarbakır Büyükşehir, Kayapınar ve Kocaköy belediye başkanları tutuklandı. 3) Sadece İstanbul’un değil, Türkiye’nin gözbebeği olan Haydarpaşa ve Sirkeci Gar binalarının alanları, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin şirketleri elenerek Okçular Vakfı’nın bir eski çalışanının şirketine ihale edildi. 4) Elektriğe bir yıl içinde ikinci kez yüzde 14.9 zam geldi. 5) Doğalgaza bir yıl içinde ikinci kez yüzde 14.9 zam geldi. 6) Piyasada iğneden ipliğe, her şeye zam yapıldı. 7) Dijital Hizmet Vergisi, Konaklama Vergisi, Değerli Konut Vergisi adı altında yeni vergiler kondu. 8) Sözde Adalet Reformu kabul edildi; zaten uyulması gereken bazı genel ilkeler tekrarlanırken, avukatlara yeşil pasaport olanağı verildi; tutukluluk süreleri 6 ay, bir yıl ve 1.5 yıl olarak yasalaştırıldı; Hukuk Fakültesi mezunu olmayanlara idari yargıçlık yolu onaylandı. 9) HSK’dan istifalar oldu; yargıda hizipler arası mücadele yargı bağımsızlığını tehdit ediyor. 10) “FETÖ Borsası” denilen rüşvet olaylarında adı geçenler, başka suçlardan mahkum oldu. 11) Cumhuriyet çalışanı Emre İper’in cezası onandı, avukatları Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. 12) Yeni bütçe ile özelleştirmelere devam edileceği belirtildi. 13) Ankara Palas Cumhurbaşkanlığı’na devredildi. 14) Yeni bütçede Diyanet sekiz bakanlığı geride bıraktı, 125 milyon lira derneklere aktarılmak üzere tahsis edildi. 15) Yeni bütçede Cumhurbaşkanı’nın maaşına 6 bin liradan fazla zam yapılarak asgari ücretin 37 misline yükseltildi. 16) ABD’de hüküm giyen Halkbank Genel Müdür Yardımcısı İstanbul Borsası Genel Müdürlüğü’ne atandı, yabancı ortak itiraz etti. 17) Ankara’da 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda 15 Temmuz Kutlaması yapılması talimatı verildi. 18) İstanbul’un son kupon arsalarından yandaşlara verilen Etiler Polis Okulu’ndaki inşaat devam etti. 19) AKP Genel Başkanı ve CB Erdoğan: “Adı Millet İttifakı olan ama milletten nasibini almamış bu ittifakın zayıflaması, parçalanması çok çok önemli” dedi. HHH Elbette daha pek çok şey yapıldı ve söylendi, ama hepsini sıralamaya bu sütundaki yer yetmez. Biliyorsunuz, Anadolu’da “Cambaza bakıtmak (baktırmak)” diye bir söz vardır... Sanıyorum, “Suriye Krizi” iktidara bu bağlamda büyük ölçüde yardımcı oldu! Avrupa Avukatlar Günü187. sayımız bayinizde sizi bekliyor Dünyanın dev s mler İstanbul’da deprem konuştu BATUHAN SARICAN Uygarlık ve teknoloji DOĞAN KUBAN Sosyal yenilikten demokratik yeniliğe MÜFİT AKYOS Tematik konularda 4250 YÖK doktora bursiyeri ORHAN BURSALI Herkes yazmak istiyor! TANOL TÜRKOĞLU Bu yeni 3D yazıcı, üretim teknolojisinde devrim yaratacak! Gri Tsunami geliyor! Ama korkacak bir şey yok! ERDAL MUSOĞLU Bu 15 yiyeceği buzdolabına koymayın! Neden aynı zamanda bilim insanı da olan hekimlere ihtiyacımız var? TÜRKER KILIÇ İlaç şirketleri ve hekimler MUSTAFA ÇETİNER Hint bülbüllerine yeni ritimler öğretildi! Her Cuma beyin besleme günü Günlük bilim portalımız ve abonelik: www.herkesebilimteknoloji.com’da Tel: 0216 449 99 42 Av. Dr. Engin Ünsal Türkiye Barolar Birliği CCBE Temsilcisi CCBE, Avrupa Birliği üyesi ülkelerin barolarını ve hukuk derneklerini temsil eden bir kuruluş. Genelde Avrupa Baroları ve Hukuk Dernekleri Meclisi olarak anılmakta ve bir milyondan fazla avukatı temsil etmektedir. Amacı AB ülkelerinde avukatlık mesleğinin kurallarının belirlenmek ve üye ülkelerin belirlediği kuralların iç hukuk hükmü haline getirilmesini gözetmektir. Türkiye AB ile üyelik müzakerelerini sürdürmekte olduğundan TBB bu kuruluşun toplantılarına söz hakkı olan ama oy hakkı olmayan kuruluş olarak katılmaktadır. Bu toplantılara üç değerli meslektaşımla birlikte katılarak CCBE uygulamalarının TBB tarafından izlenmesi, gözlenmesi ve özümsenmesine yardımcı olmaya çalışıyoruz. CCBE, TBB’yi, Türk barolarını ve avukatlarını önemsediğinden yapmakta olduğu aylık toplantılarından birini 27 Mart 2020 tarihinde Ankara’da yapma kararını almıştır. Avrupa Avukatlar Günü CCBE, 2014 yılında aldığı bir kararla 25 Ekim gününün AB üyesi her ülkede Avukatlar Günü olarak kutlanmasını ve seçtiği bir konunun her ülkede Barolar Birliği tarafından gündeme alınmasını ve düzenleyecekleri bir konferans ile o ülke avukatlarının konuyu tartışmasını ve o konuda yapacakları değerlendirmelerin üye ülkeler tarafından dikkate alınmasını amaçlamaktadır.. Baroların seçilen konularda broşür yayımlamasını, kentlerin sokaklarına konu ile ilgili posterler asarak yurttaşların o konuda bilinçlenmesine ve duyarlı olmasına katkıda bulunulmasını istemektedir. CCBE bu davranışı ile hukukun üstünlüğünü insan hakları ile birlikte AB demokrasisinin temel taşı yapmak istemektedir. Bu yıl için seçilen konu, “Yurttaş Olarak Ceza Hukuku Kapsamında Adli Yardım Hakkı” olarak belirlenmiştir. Bu kapsamda tutuklu ve hükümlü olanlarla gözaltına alınmış olanların avukat iste Avukatlar Günü’nde yargı bağımsızlığı, yargıç güvenliği, siyasetin yargıdan elini çekmesi, yurttaşların hukuk konusunda aydınlatılması, avukatlık mesleğinin demokratik yapının kurulması ve kollanmasında ne kadar önemli olduğu konuşmalarla, broşürlerle, posterlerle, gazete ve televizyonlarla halka anlatılabilir. me hakkı da gündeme getirilecektir. Adli yardımı adalete erişmenin en esaslı yolu olarak kabul etmektedir. Adalete erişmek, adalet istemek insan haklarının en temel noktasıdır ve bu temel hak Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi ile de güvence altına alınmıştır. CCBE, sSosyal statüsü ne olursa olsun insanların adli yardımdan ücretsiz olarak yararlanmasını hukukun üstünlüğünün ve insanlık onurunun en temel ilkesi olarak kabul etmektedir. CCBE’nin 25 Ekim’i Avukatlar Günü olarak seçmesi anlamlıdır, çünkü aynı gün tüm AB üyesi ülkelerde Avrupa Adalet Günü olarak kutlanmakta ve bu yoldan yurttaşlara hukuki hakları anlatılarak yargıya güvenlerinin artmasını sağlamaya çalışmaktadır. CCBE, geçmiş yıllarda Avukatlar Günü’nde çok ilginç konuların tartışılmasını sağlamıştır. Örneğin 2018’de “ Avukatlar Neden Vardır: Hukukun Üstünlüğünü Savunmak Temel Amaçtır”, 2017’de “Dijital değişim Avukat Yurttaş İlişkisini Zenginleştirecektir” 2016’da “Adalete Erişim”, 2015’te “Konuşma ve Düşündüğünü İfade Özgürlüğü” ve 2014’te “AvukatMüvekkil İlişkisinin Gizliliği”. Görüldüğü gibi CCBE’nin seçtiği konuların tümü hukukun üstünlüğünü tüm AB üyesi ülkelerde egemen kılmaya yöneliktir. Ülkemizde Avukatlar Günü Ülkemizde de Avukatlar Günü kutlanmaktadır ve her devrimci girişimde olduğu gibi bu günün kutlanmasında da Atatürk’ün imzası vardır. Atatürk, 5 Nisan 1923 günü Ankara Barosu’nu açarken “Adaleti Türk avukatlarına emanet ediyorum ve bu günü Avukatlar Günü olarak ilan ediyorum” demiştir. Avukatlar Günü gerçekten önemli bir gündür ve bu ülkede hukukun egemen olmasına, hukukun üstünlüğünün sağlanmasına, demokratik hukuk devletinin kurulmasına çok ciddi katkılar sağlayabilir. Barolarımız 5 Nisan Avukatlar Günü’nü kutlarken sadece birer balo düzenlemekle yetinmekte ve hukukun yurttaşlar tarafından özümsenmesine, yöneticilerin hukuk dışı davranışlarına hiç değinilmeden bu çok önemli olabilecek gün maalesef ıskalanmaktadır. Oysa Avukatlar Günü’nde yargı bağımsızlığı, yargıç güvenliği, siyasetin yargıdan elini çekmesi, yurttaşların hukuk konusunda aydınlatılması, avukatlık mesleğinin demokratik yapının kurulması ve kollanmasında ne kadar önemli olduğu konuşmalarla, broşürlerle, posterlerle, gazete ve televizyonlarla halka anlatılabilirdi. Eğer Avukatlar Günü, balo yaparak değil, halka demokrasi ve hukuk anlatılarak kutlansa Türkiye çok daha başka bir ülke olurdu.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle