17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 24 EKİM 2019 PERŞEMBE [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Yontma Taş Devri’nde kadın ve erkeğin yaşamdaki rolleri Dr. Bora Küçükyazıcı Aile Danışmanı & Eğitim Koçu Bir sabah güneş doğuyor, takvime göre sene MÖ 50 bin, yani bundan yaklaşık 52 bin sene öncesi. Yaklaşık 80 kişiden oluşan insan topluluğunda erkekler yola çıkmak için çoktan hazırlandılar bile. Kolay değil, her gün 40 km. kadar yol yürümeleri gerekiyor avlanmak ve kabileye besin olarak et getirebilmek için. Henüz avcıtoplayıcı dönemdeyiz. Tarıma geçiş için henüz 40 bin yıl gibi bir sürenin geçmesi gerekiyor. Kabile kadınları da uyandılar, ağlaşan çocuklar etrafta koşuşturuyor, hepsi acıkmış durumda. Hemen dün toplamış oldukları meyve ve sebze, bitki köklerini aralarında pay ederek kahvaltı tamamlanıyor. Kahvaltıda öncelik yaşlılarda, zira onların kabile için çok büyük bir önemi var: Çocuklara bakmak ve göz kulak olmak! Öyle ya, erkekler avlanmak için ve kadınlar da meyvebitki toplamak için uzaklaştıklarında, saatlerce çocuklarla kabiledeki yaşlılar ilgilenecekler. Kabile çocuklarına ayrım yapılmadan ortak gözetim sağlıyorlar, çocuklar tüm kabileye ait. Yaşlılar, tüm çocuklarla ilgilendikleri için mümkün olduğunca dinç ve sağlıklı olmaları bu yüzden çok değerli. Birazdan kabilenin erkekleri av eti bulmak için tüm gün sürecek yürüyüşe başlayacaklar. Kadınların topladığı meyve ve sebze köklerinden kendi paylarına düşenleri acıktıklarında yemek için yanlarına alarak uzaklaşıyor ve gözden kayboluyorlar. Kolay değil, belki 2 gün boyunca geri dönmeden av eti arayacaklar. Öyle kolay değil beslenme zincirinde proteine ulaşmak. Av için çıkılan her 10 yürüyüşten sadece 1 tanesinde eve et ile dönülüyor. Yani öylesine değerli bir besin kaynağı hayvansal protein. Özellikle B12 vitamini sadece hayvansal gıdalarda bulunuyor, etsüt Kadın ve erkek! Yin ve yang! Birlikte ve tamamlayıcı! Bu yazımda kadın ve erkeğin 50 bin sene önceki Yontma Taş Devri yaşamına göz attık. Yaşamda bir olunca, birlikte hareket edince başarı ve güzelliklere ulaşıyor kadın ve erkek. yumurta gibi. Tarım çağına gelinmesine daha 40 bin yıl var ve besi hayvanları henüz evcilleştirilmediğinden, B12 vitamini için av eti tek kaynak. B12 neden önemli diye araştırınca bugün şu bilgilere ulaşıyoruz: Sadece hayvansal gıdalarda bulunan B12 vitamini canlılar için neden çok değerli? • Hücre DNA sentezinde görev almaktadır. • Protein sentezi oluşumunda görevlidir. • Güçlü bağışıklık sistemi için gereklidir. • Duygu durum düzenlenmesinde merkezi sinir sisteminde görevlidir. • Kısa ve uzun süreli hafızanın verimli çalışmasını sağlar. • Kemik erimesi, osteoporoz önlenmesinde katkı sağlar. • Sinir hücrelerinin onarımında görev yapar. • Eritropoez, yani kan hücrelerinin üretiminde rol alır. • Çinkomagnezyum gibi minerallerin vücudumuzda emilim ve işlevlerini düzenler. • Nörolojik işlevlerin düzgün çalışması için gereklidir. • Büyüme ve gelişmenin doğru ve uygun olması için gereklidir. • Dinç ve enerjik olmak için B12 vitaminine ihtiyacımız vardır. Hayat müşterektir! İnsan vücudu ve özellikle beynimiz için böylesine gerekli olan hayvansal besini sadece erkeklerin avladığı etlerden elde edebiliyordu hikâyesini anlattığımız kabilemiz. Erkeklerin aile yaşamına ve bireylerin akıl ve beden sağlığına katkısı ne kadar da değerli ve önemliymiş, öyle değil mi değerli dostlarım? Hiç de öyle değil! Neden biliyor musunuz? Çünkü “hayat müşterektir!” Bu ne demek şimdi? Hani B12 vitamini olmadan olmazdı, insan beyni ve gelişim için B12 vitamini kaynağı olan av etini sadece erkek bulup getiriyordu? Hem tüm bunları nereden çıkartıyorsunuz? Nasıl biliyoruz 50 bin sene önce Yontma Taş Çağı’ndaki aile yapısı ve görev dağılımını? Prof. Dr. Alice Robert, Birmingham Üniversitesi’nde görevli biyolojik antropolog olarak Tanzanya’daki Hadza kabilesini uzun yıllar araştırdı. Bu kabilenin aile yapısını, görev dağılımını uzun yıllar incelemiş ve yayımladığı bulgulardan şunları biliyoruz: Kabile halen avcıtoplayıcı yaşam geleneğini sürdürüyor ve tarım çağına henüz geçmiş değiller. Yukarıda anlattığım 50 bin sene önceki yaşam koşullarının hiç değişmeden halen devam ettiğini işaret ediyor tüm araştırmalar. Hikâyedeki çok ince bir detayı tekrar hatırlatmak istiyorum ki, erkeklerin sağladığı B12 vitamini çok değerliydi. Yeterli B12 vitamini yani av eti getirmiş olmasalar, kabilenin beden ve akıl sağlığı düzgün şekilde gelişemezdi, çok doğru. Bununla birlikte, kabiledeki kadınların görevini tekrar hatırlatmak istiyorum. Erkekler her gittikleri 10 av girişiminden 9 tanesinde başarısız olarak dönüyorlardı. Bugün Hadza kabilesindeki erkeklerin avlanma başarısı oranı bize bunu ışık tutuyor. Erkeklerin eve av getireceği güne kadar kabilenin beslenme görevi kadınlarda. Kadınlar toplayıcı olarak çevredeki yenilebilen bitki kökleri ve meyveler ile gerekli kalori desteğini kabileye sağlıyorlar. 50 bin sene öncesindeki Yontma Taş Devri’nde erkeklerinin avlanmaya gidecek enerji için kadınların sağladığı besin zincirine ihtiyaçları vardı. Kabiledeki yaşlı kadınlar, en lezzetli ve besin değeri yüksek olan meyve ve bitki köklerinin neler olduğunu ve nasıl bulunacağını kuşaktan kuşağa diğer genç kadınlara aktardıkları için erkekler avlanmaya gidecek gücü bulabiliyorlardı. Kadın ve erkek! Yin ve yang! Birlikte ve tamamlayıcı! Bu yazımda kadın ve erkeğin 50 bin sene önceki Yontma Taş Devri yaşamına göz attık. Yaşamda bir olunca, birlikte hareket edince başarı ve güzelliklere ulaşıyor kadın ve erkek. Bir sonraki makalemde bugünün Türkiye’sinde kadın ve erkeğin aile içi rolleri üzerine bazı araştırmaları paylaşacağım. Suriye’de çözüme doğru mu? Suriye konusunda, Türkiye’nin ABD ve Rusya ile yaptığı anlaşmalar ve bu anlaşmaların maddeleri arasında kaybolanlar için son gelişmeler hakkında kısa bir özet yaptım. Dilerim işe yarar! HHH Suriye sorunu, ABD, Türkiye ve müttefikleri tarafından, yanlışlığı artık iyice kanıtlanmış olan “Ilımlı İslam Stratejisi” ve “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” bağlamında, “Arap Baharı” denilen ama trajediye dönüşen girişimin son hamlesi olarak başlatıldı... Bu müdahale başarısız bir hamle olarak sürerken, “Arap Baharı” “Arap Trajedisi”ne dönüştü, Ilımlı İslam Stratejisinin ve BOP’un yanlışlığı tamamen kanıtlandı. HHH Türkiye’yi yönetenler, Suriye sorununa, ABD’nin kuyruğunda “Kraldan çok kralcı” olarak, “Esad gitsin” diye daldılar... Esad gitmedi; ABD yenildi, Trump Suriye’den çekilme kararı aldı... Sorun ABD açısından, “Esad gitsin”den, “Terörle, yani DEAŞ/IŞİD’le mücadele”ye dönüştü... Sorun Türkiye’yi yanlış politikaya sokanlar açısından ise “Esad gitsin”den, “Sınır güvenliği”, “Terörle, yani PYD/YPG ile mücadele” ve ”Suriyeli mülteciler” sorununa dönüştü. HHH Bu değişmeler sonunda Suriye sorunu, yukarıdaki tanımlarda da belirttiğim gibi, ABD ile Türkiye arasında “Terörist kim?” çatışmasına yol açtı: Türkiye PYD/YPG’yi terörist olarak tanımlarken, ABD onları DEAŞ/IŞİD ve Esad ile mücadelede müttefik olarak kabul ediyordu. HHH Şimdi ABD, kendi iç politikasında önemli tartışma ve çatışmalara yol açan bir biçimde, Trump’ın çok eleştirilen bir kararıyla bölgeden çekiliyor... Onun yerini Rusya alıyor. Türkiye ise ABD ile Rusya arasında gidip gelen politikasında, Rusya ile baş başa kalıyor ve böylece Esad’la işbirliğine mecbur oluyor. Her ne kadar bu durum, Erdoğan/AKP iktidarının Suriye politikasındaki başlangıç noktası bakımından esaslı bir gerilemeye ve tam bir yenilgiye işaret ediyorsa da, gerek TürkiyeSuriye ve TürkiyeRusya ilişkileri açısından gerekse bölge barışı bakımından çözüme doğru olumlu bir gelişme olarak görülebilir. HHH Türkiye’yi Suriye’ye müdahale ettirenler, bu sorundan çıkış için, yavaş yavaş da olsa, nihayet doğru yolu, yöntemi buluyorlar galiba: Suriye ile ne sorun varsa, Suriye Devleti ve onun meşru temsilcisi olan Esad ile müzakere edilerek çözülmek zorundadır. Türkiye’yi Suriye’ye müdahale ettirenler, bu sorundan çıkış için, yavaş yavaş da olsa, nihayet doğru yolu, yöntemi buluyorlar galiba: Suriye ile ne sorun varsa, Suriye Devleti ve onun meşru temsilcisi olan Esad ile müzakere edilerek çözülmek zorundadır. Tarımda hasat sancılı oldu Mehmet Şakir ÖRS Üretici için, tarımsal hasat dönemleri, bir bakıma Anadolu’da düğün bayram günleridir... Karadenizli fındık üreticileri, Karadeniz kıyısında horona durur... Trakya’nın kırsal kesimini adeta bir tablo gibi süsleyen ayçiçeği tarlalarında, yeni bir hasat dönemine ulaşmanın sevinci vardır... Ortalığı Balkan ezgileri, havaları kaplar... İncirin, üzümün, pamuğun diyarı Ege’de üreticiler harmandalıya kalkarlar... Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’in, Yılmaz Güney’in Çukurovası’nda ise “beyaz karanfiller” gibi açar pamuk tarlaları... Ege’den Çukurova’ya onlar aynı zamanda umudun çiçekleridir... Kısacası, üretmenin ve yaratmanın güzelliği kaplar dört bir yanı... Aslında her yıl hasat döneminde, üretim yörelerinde, yukarıda betimlemeye çalıştığımız tablo yaşanmalıdır. Bilincimizden, yüreğimizden bunlar geçmektedir. Ama acaba gerçekte hasat dönemi böyle mi yaşanmaktadır? Bu soruya olumlu yanıt vermek maalesef mümkün değildir. Tıpkı bu yılın hasat döneminde olduğu gibi... Üretici tarımdan uzaklaşıyor 17 yıldır işbaşında bulunan siyasal anlayışın, ekonomi alanındaki tahribatlarından en büyüğü tarımsal alanda yaşanmaktadır. Bir zamanlar kendi kendine yetebilen sayılı ülke arasında yer alan Türkiye, artık neredeyse birçok tarımsal ürünü ithal eder hale gelmiştir. Bu yanlış politikalardan en büyük darbeyi de tarımdan geçimini sağlayan yüz binlerce üretici ailesi görmektedir. İşte bu nedenle, kırsal kesimde, Üretim yörelerinde, çağdaş anlayışta, ürün araştırma geliştirme ArGe birimleri kurulmalıdır. Üreticinin, katma değeri yüksek yeni ürün çeşitlerine yönelmesi sağlanmalıdır. Üretim özendirilmeli, desteklenmeli ve üreticinin işi kolaylaştırılmalıdır. önemli bir nüfus, hızla tarımdan, tarımsal üretimden uzaklaşmaktadır. Hayvancılıkta olduğu gibi tarımsal üretimde de ortalığı ithal ürünler kaplamakta, sonuçta olan üreticimize olmaktadır. Aynen, bu yıl, Trakyalı ayçiçeği üreticilerinin başına gelenler gibi! Hele dünyanın en değerli fındığının yetiştiği Karadeniz yöresinde, fındık fiyatının ve piyasasının uluslararası yabancı kumpanyaların ve onların yerli işbirlikçilerinin elinde olmasına ne demeliyiz, bu gerçeği nasıl yazmalıyız? Ya Çukurova’nın ve Ege’nin bir zamanlar pamuk ambarı olarak bilinen alanlarında, günümüzde gelinen olumsuz durumu nasıl anlatmalıyız? Pamukta ihracatçıyken bugün ithalatçı ülke olunması, her şeyden önce bu yörelerdeki pamuk ekicisini vurmakta ve üreticiyi pamuk üretiminden uzaklaştırmaktadır. yan bir güncel konu da ürünün taze üreticinin deyişiyle “yaş”olarak değerlendirilmesinde karşılaşılan mağduriyetler... Bu piyasanın kuralsızlığı, başıboşluğu, disipline edilmemiş oluşu, üreticiyi mağdur ediyor. Her yıl çok sayıda üretici, bin bir emekle ürettiği ürününü dolandırıcılara kaptırıyor. Üzüm üreticisi, yetkililerden bu işe ilgi ve çözüm bekliyor. “Üzümünü ye, bağını sorma” özdeyişinin artık tersine dönmesini; bağın da bağcının da hakkının, hukukunun korunmasını istiyor. Gediz, Küçük Menderes ve Büyük Menderes yörelerinde, özellikle de bağlarıyla ünlü Alaşehir, Salihli ve Sarıgöl ovalarında yaşanan bir diğer sıkıntı da açılan jeotermal kuyularının çevreye, üretim alanlarına zarar vermesi. Egeli üretici, bu önemli konunun ilgililerce bir an önce irdelenmesini ve önlem alınmasını talep ediyor. Üzümde sözler tutulmadı Ege’nin en verimli ovalarından Gediz yöresi başta olmak üzere geniş bir alanda yetiştirilen çekirdeksiz üzümde de birçok sorun yaşanıyor. İlgili ve yetkililerin, bu hasat döneminde 10 liranın altında kuru üzüm satılmayacağı sözlerine karşın çok sayıda üzümcü, ürününü 10 liranın altında fiyatlarla satmak zorunda kalıyor. Üzümde, en az taban fiyat meselesi kadar önem taşı Kooperatifçiliği ayağa kaldırmak Karadeniz’den Trakya’ya, oradan da Ege’ye, Çukurova’ya ve başka üretim alanlarına uzanan tarımsal kesimde yaşanan sorunların temelinde, plansızlık, programsızlık ve üretime olan duyarsızlık yatıyor. Bir diğer temel sorun da tarım üreticilerinin örgütsüz oluşu... Ülkemizde tarımsal kooperatifçiliğin geçmişi Cumhuriyet öncesi döneme kadar uzan masına karşın son dönemde bu alanda yaşanan olumsuzluklar, tarımda izlenen politikaların yanlışlığını çarpıcı biçimde gözler önüne seriyor. Örneğin üzümde Tariş, fındıkta Fiskobirlik gibi güçlü geleneklere ve uzmanlık birikimine sahip kooperatifçilik kuruluşları varken, alımlar için hiçbir uzmanlığı, altyapısı olmayan ve o yörelerde deposu bile bulunmayan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin (TMO) görevlendirilmesi anlaşılamaz bir durumdur. Sonuçta, bu alımlar göstermelik kalmakta ve üreticinin sorununa çare olmamaktadır. Temel çözüm, kooperatifçilik kuruluşlarına sahip çıkmaktan ve kooperatifçiliği yeniden ayağa kaldırmaktan geçiyor. Tarıma, toprağa ve üreticiye sahip çıkmak Var olan sorunların çözümü için, tarıma bakışı, tarımsal anlayışı tümden değiştirmek gerekiyor. Tarımsal politikalar ve yapılar yeni baştan oluşturulmalıdır. Üretim ve üretici odaklı bir anlayış tarıma egemen olmalıdır. Üretim yörelerinde, çağdaş anlayışta, ürün araştırma geliştirme ArGe birimleri kurulmalıdır. Üreticinin, katma değeri yüksek yeni ürün çeşitlerine yönelmesi sağlanmalıdır. Üretim özendirilmeli, desteklenmeli ve üreticinin işi kolaylaştırılmalıdır. Sözün özü, günümüzde izlenen yanlış tarımsal politikalar, üretimi ve üreticiyi vurmaktadır. Böylesi koşullarda, emekten, üretimden ve demokrasiden yana güçlerin temel görevi tarıma, toprağa, üreticiye ve üreticinin alın terine sahip çıkmaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle