21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
4 23 EKİM 2019 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ALPER İZBUL TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN HABER Demografik tampon Suriye’ye dönük askeri harekât sonrasında ABD ile yapılan anlaşma, sınırdaki 120 kilometrelik bölgeyi kapsıyor. Oysa iktidar “güvenli bölge”yi, Fırat’ın doğusunu tamamen kateden sınırdaki 440 kilometrelik alanda inşa etmek istediğini ifade ediyor. Dolayısıyla krizin şimdilik dondurulduğunu, ancak sona ermediğini belirtmek mümkün. Aşamalı bir Suriye gündemi açık ki bizi bekliyor. Bu noktada “güvenli bölge” konusunda iktidar kanadının en fazla dillendirdiği projeler arasında, yaklaşık iki milyon Suriyeli mültecinin bu bölgede inşa edilecek şehirlere yerleştirilmesi de var. Bugün bu projenin hedeflerini ele alalım. Projenin birincil hedefi, güvenlikle ilişkili. Bu vesileyle projenin Suriye sınır hattında PYD öncülüğünde bir “terör koridoru” kuruluşunu önleme ve bu hattı “güvenli bölge”nin aşağısına çekme hedefi taşıdığı belirtiliyor. Bu bir yandan da “kanton” adı verilen yönetim birimlerinin Türkiye sınırından uzaklaştırılması anlamına gelecek. Bununla bağlantılı ikinci hedef, demografik bir tampon oluşturulması. 2 milyona yakın Suriyeli Arap nüfusun Suriye’nin daha güney bölgelerine doğru itilen PYD güçleriyle Türkiye’nin Suriye sınırındaki bölgeler arasına yerleştirilmesi hedefiyle, bir bakıma bağımsız bir Kürt devletinin kurulması ya da özerk bir yapının ortaya çıkması sonucunda bu bölgenin Kürt nüfusun yoğunlaştığı Türkiye sınır bölgeleriyle birleşme yolunda tehditler içermesine karşı tedbir alınmaya çalışıldığı da görülüyor. Bu açıdan, “güvenli bölge” tasarımında Suriyeli Arap mülteci nüfusun bir tür “demografik tampon” gibi değerlendirildiğini söylemek yanlış olmaz. Projenin üçüncü hedefi, küçülmekte olan Türkiye ekonomisini, özellikle inşaat sektörü ve buna bağlı yan sektörleri canlandıracak bir şehir inşa seferberliğidir. İktidarın, özellikle de Erdoğan’ın son zamanlarda çok sık seslendirdiği bu projeye göre, Türkiye bu güvenli bölgeye şehir merkezleri, konutlar, yaşam alanları inşa edecektir. Bu, kamu gücünü arkasına alan inşaat firmalarının yeni bir değerlenme alanı bulmaları, krizlerini bu yolla ertelemeleri adına bir fırsat; iktidarın ise ekonomik krizden çıkışı milliyetçi bir kampanya gündemi ile ilişkilendirmesi adına da bir olanaktır. Projenin dördüncü ayağı ise iç politikayla daha fazla bağlıdır. Özellikle ülkemizde Suriyeli mültecilere karşıtlık hızla artmaktadır. Bu konu neredeyse partiler üstü bir milli mutabakat zeminine dönüşmektedir. İktidarın son yerel seçimlerde oy kaybı yaşamasında bu noktanın da etkili olduğu düşüncesi giderek yayılmaktadır. Böyle bir ortamda sayıları 4 milyona yaklaşan Suriyeli mültecilerin yarısından fazlasını Suriye’de yeniden iskân edecek bir girişim, gerçekleşmese bile, iktidarın “eylemsiz” kaldığı, bu konuda hiçbir şey yapmadığı yönündeki eleştirileri gidermek adına da etkili bir iç politika aracına dönüştürülebilecektir. Zorluklar neler? Ancak bu dördüncü hedefe ulaşılması; birinci ve üçüncü ayağın gerçekleştirilmesini de zorunlu kılıyor. Birinci ayağın gerçekleştirilmesi, yani Fırat’ın doğusunun tamamını katedecek 440 kilometrelik bir güvenli bölge tasarımının yaşama geçirilmesi, hem ABD’nin hem de Rusya’nın ikna edilmesini gerektirir. Ancak bu, her iki kuvvetin de böyle ciddi bir onay karşısında bekleyeceği ciddi tavizlerle bağlı bir süreç olacaktır. Yani kolay değildir. Özellikle Rusya’nın Esad yönetimiyle PYD’yi buluşturan son hamlesi düşünüldüğünde, iktidarın Esad yönetimiyle ilişkilenmesini isteyen Rus basıncı da, belirleyiciliği de artacaktır. Kaldı ki dördüncü ayağın gerçekleştirilmesi, üçüncü ayağa da bağlıdır. Zira bu kadar çok sayıda Suriyeli mülteciyi yıllardır Türkiye içinde kurdukları düzenden koparıp Suriye’ye götürmek için yüz binlerce konut, okul, yaşam alanı, hastane inşa edilmesi gerekmektedir. Ancak Türkiye ekonomisi kötü bir dönemden geçiyor. Bu denli geniş bir kamusal finansmanı sağlayacak bütçe harcaması, içeride krizden etkilenen halkın tepkisini, öfkesini daha da artıracaktır. Bu nedenle iktidarın bu projeye zorunlu olarak bir uluslararası finansman ayağı arayacağı görülmektedir. Bu noktada da akla en fazla gelen Avrupa Birliği’dir. Özellikle AB ile Geri Kabul Anlaşması’nın bu yeni proje kapsamında gözden geçirilmeye çalışılacağı söylenebilir. Ancak AB ile ilişkiler, özellikle Barış Pınarı Harekâtı başladığından beri en kötü seviyede. Öyleyse böyle bir finansman sürecinde, “demografik koz”un devreye sokulacağını, iktidarın sık sık ortaya attığı “kapıları açarız” söylemini daha fazla dillendireceğini tahmin etmek zor değil. Bütün bunlara bakarak, Suriyeli mültecilerin hem Türkiye ile PYD, hem de Türkiye ile AB arasında bir “demografik tampon” olarak kullanılmalarının ya da gündeme getirilmelerinin çok daha fazla söz konusu olacağı bir dönemin kapıda olduğunu ifade edebiliriz. Haliyle iç politika gündeminde de daha fazla duyacağız bu konuları. Davutoğlu’nun İstanbul’daki merkezi mühürlendi Yeni parti hazırlıkları yapan eski Başbakan Ahmet Davutoğlu, İstanbul’daki çalışmalar için Bahçelievler’de Kadir Has AVM’nin bulunduğu binada tuttuğu ofis katı, 15 Ekim’de AKP’li Bahçelievler Belediyesi tarafından kattaki tadilat ve mimari tasarım çalışmalarının izinsiz olduğu gerekçesiyle mühürlendi. Sözcü’nün haberine göre, bu olay üzere binanın kira anlaşması iptal edildi ve yine bina arayışına geçildi. l Haber Merkezi ‘Nasıl hazmettiniz?’CHP lideri Kılıçdaroğlu, Erdoğan’a Trump’ın mektubu konusunda yedi soru yöneltti CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ABD Başkanı Donald Trump’ın yazdığı mektupla ilgili Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a yedi soru yöneltti. Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın vatanını ve bayrağını sevenlerin Cumhurbaşkanı olmadığını söyledi. Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında şunları dile getirdi: Kayyım demokrasiye aykırı: Diyarbakır, Van ve Mardin belediye başkanları koltuklarına oturdular bir süre sonra görevlerinden alındılar. Yerlerine kayyım atandı. Belediye meclisinin yeniden belediye başkanını seçmesine izin vermediler. O zaman bu seçimi niye yaptınız? Bu belediye başkanları savcılıktan iyi hal kâğıdı aldılar. YSK bunlar seçime girebilir diye karar verdi. Bunlar suçlularsa suçüstü yap, yakala. Bu yetmedi, Kayapınar, Kocaköy, Bismil ve Erciş belediye başkanları da açığa alındı. Demokrasiye aykırıdır. Hangi partiden olursa olsun. Daha önce Ankara, Bursa, Balıkesir görevden alındığında da aynı tepkiyi göstermiştik. Erdoğan ezik: Erdoğan’a soru soruyorlar: “ABD’den heyet geldi görüşecek misiniz?” Cevap veriyor: “Ben Trump geldiği zaman konuşurum.” Aynı gün Fahrettin Altun, açıklama yapıyor “Görüşecek” diyor. 180 derece değişiyor. Niye kardeşim? Baştan söylediğin doğruydu. (ABD heyetiyle görüşme fotoğrafını göstererek) Daha acı olanı bu fotoğraf. Cumhurbaşkanlığı Forsu’nun önünde ikisi eşit pozisyonda oturuyor. Bu Erdoğan’ı rahatsız etmeyebilir, ama Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak beni rahatsız ediyor. Mütekabiliyet dediğimiz bir kural vardır. Bir başkan yardımcısı başkanla aynı pozisyonda oturuyor. Erdoğan onu ya CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Trump’ın mektubu üzerinden Erdoğan’a yüklendi. CHP lideri, HDP’li belediyelere kayyım atanmasının ise demokrasiyle bağdaşmadığını vurguladı. Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence ile yaptığı görüşmeye İsmet İnönü’den bir örnekle tepki gösterdi. Kılıçdaroğlu, “İnönü, Lozan toplantısına gider. Bakar ki kendisine küçük koltuk tahsis ederler. İnönü geriye döner. İnönü ‘Aynı koltuktan bulduktan sonra geliriz’ der. Onur, şeref, haysiyetin korunması budur” diye konuştu. nına alıyor, neden? Ezik. Bu beni rahatsız ediyor. ABD’nin elinde hangi kozlar var? (Trump’ın mektubunu okuyarak) Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde böyle bir mektup gelmemiştir. Bizi bu kadar aşağılayan bir mektup gelmemiştir. Bu mektubu nasıl hazmettiler? Hangi kozlar var Amerika’nın elinde ki bunu yalayıp yuttular? Mal varlığı ile ilgili mi? Başka bir şey mi? Trump, “Sorunlarını çözmek için çok uğraştım” diyor. Hangi sorunları çözmek için Trump uğraşır? Açıkça tehdit ediyor. AK Parti’de tık yok. MHP’nin düştüğü hal ortada: 4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de bizim askerin başına çuval geçir diler. Arkadan ters kelepçe yaptılar. Erdoğan’a sordular, “Nota verecek misin?” Erdoğan’ın verdiği cevap: “Ne notası veriyorsun müzik notası mı?” Nota vermediler ama Zarrab için iki nota verdiler. Ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Siz hemen her konuşmasında Türk milletinin onurundan söz edersiniz. MHP’nin düştüğü hali görüyor musunuz? Hangi şeref, hangi onur? Türkiye’nin itibarı yerlerde sürünüyor. Olmadık hakaretler geliyor. Sizin yöneticileriniz bu hakaretleri yapanlara karşı sessiz duruyorlar. Milliyetçilik o değil, milliyetçiliği biz yapıyoruz. Devrimcilikse devrimciliği de biz yapıyoruz. l ANKARA/ Cumhuriyet ‘Ettiğiniz yemini hatırlıyor musunuz’ Trump’ın mektubu ve tehditlerine tepki vermesi gereken kişinin Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil eden kişi olarak Erdoğan olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu, “Bu beyefendi asla Cumhurbaşkanı değil. Benim de Cumhurbaşkanım değil. Vatanını ve bayrağını sevenlerin Cumhurbaşkanı değil. Gider Amerika’ya onu bilmem, mal varlığı orada onu da bilmem. Mal varlığın üzerinden tehdit ediliyorsun. Çıkıp desene ‘Benim mal varlığım açıktır, beş kuruş bulursanız ben hesabını veririm.’ Diyemiyorsun sen bunu” diye seslendi. CHP lideri “Şimdi kendisine tarih huzurunda 7 soru soruyorum” diyerek şu soruları sordu: 1. Hiçbir şekilde diplomatik teamüllere uymayan ve hakaret dolu ifadeler içeren bu mektubu “bu üslup kabul edilemez” diyerek neden iade etmediniz? 2. Okuduğunuzda bu ifadeleri nasıl hazmettiniz? Neden ve hangi korku, endişe ve ruh haliyle bu mektubu kabul ettiniz? 3. Hakaretler içeren mektubu anında iade etmediğiniz gibi, kamuoyundan da gizlediniz. Neden? 4. Bu mektubu Amerikalılar kamuoyuna duyurmasaydı üstünü örtecek, sessiz mi kalacaktınız? 5. Hakaretler içeren mektubun üstünü artık örtemeyeceğinize göre, milletin onurunu nasıl kurtaracak ve bu yakışıksız üsluba Türkiye ve ABD arşivlerine girecek şekilde nasıl cevap vereceksiniz? 6. “Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak” Türkiye Cumhurbaşkanı’nın anayasal görevidir. 82 milyonun huzurunda ettiğiniz yemini hatırlıyor musunuz? 7. Ettiğiniz yeminde bahsi geçen “namus ve şeref” kavramları sizin için neyi ifade etmektedir? Mardin İl Başkanı görevden alındı CHP Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu Başkanlığı’nda toplanan Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Barış Pınarı Harekâtı’na ilişkin partinin tutumunu eleştiren Mardin İl Başkanı Ahmet Duyan’ı görevden aldı. Düzgün haber gazetesinde yer alan bilgiye göre, CHP MYK’de CHP Mardin İl Başkanı avukat Ahmet Duyan’ın Barış Pınarı Harekâtı’nda partisinin tutumunu eleştirmesi masaya yatırıldı. MYK öncesinde Duyan, yazılı basın açıklaması yaparak istifa ettiğini açıkladı. İstifa dilekçesi genel merkeze ulaşmadan MYK, Mardin İl Başkanı Duyan’ı görevden aldı. l İç Politika CHRHAAPPROEMKRYÂUKT:’DE ÖSO’nun durumu nereye varacak? MAHMUT LICALI CHP Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz’ün Suriye harekâtı konusunda hazırladığı politika notunda, Türkiye’nin hâlâ ateş hattında bulunduğu vurgulandı. Raporda, “Suriye Milli Ordusu adı verilen grubun TSK’nin olası çekilmesi karşısında nasıl harekât edeceği belirsizdir” görüşü dile getirildi. CHP’nin önceki günkü Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında Dış Politikadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Ünal Çeviköz, MYK üyelerine Suriye harekâtıyla ilgili dış politika notu sundu. Politika notunda ABD ile yapılan anlaşma kapsamında yaşanan gelişmeler sıralanırken, harekâtla ilgili dünya kamuoyunda dile getirilen görüşlere yer verildi. Politika notunun değerlendirme bölümünde; ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in basın açıklamasında ateşkes vurgusu, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ise operasyonun durmadığı, yalnızca 5 gün ara verildiği vurgusunu yaptığını ifade etti. Türkiye ile ABD’nin anlaşması olumlu olarak yorumlansa da bu durumda AKP’nin bir kazanımının olmadığının ifade edildiği değerlendirme bölümünde şu görüşlere yer verildi: “Türkiye hâlâ ateş hattında bulunmaktadır. Ayrıca Suriye Milli Ordusu adı verilen grubun TSK’nin olası çekilmesi karşısında nasıl hareket edeceği belirsizdir. Bu durumun Türkiye içinde yansıması ne olacaktır, bunlar şu anda belirsizlik içeren çok önemli konulardır.” Politika notunda, her komşu ülkeyle kriz yaşayan Türkiye’nin yalnızlaşmasını aşmasının yolunun Ortadoğu ve AB ülkeleri için “Barışçı bir Türkiye hayali mümkün” deyişiyle bir mekik diplomasisi başlatmak olacağı kaydedildi. l ANKARA İBB Başkanı İmamoğlu, Bakan Turhan’a garların ihalesi konusunda tepki gösterdi: Aslanlar gibi sahip çıkacağız Bakan Turhan’ın TCDD’nin itibarını zedelediğini söyleyen İmamoğlu, “Bugüne kadar işlemlerinizde, yaptığınız işlerde, kazalarda zedelediniz. Daha büyük zedelemeyi, TCDD’nin tarihi iki simgesini, Sirkeci ve Haydarpaşa’yı herhangi birine, bilmediğiniz birine vermeyi tercih ederek, tercih etmeye çalışarak yapıyorsunuz. Bizim de vazifemiz, büyük bir sorumlulukla size engel olmak olacak” dedi. Birleşik Kamuİş Konfederasyonu Başkanı Balık: Garlar İBB’ye devredilsin Birleşik Kamuİş Konfederasyonu Genel Başkanı Mehmet Balık, Haydarpaşa ve Sirkeci Garı ihalelerine tepki gösterdi. Yazılı açıklama yapan Balık, “İhalenin iptal edilerek asli ve kamusal amaçları doğrultusunda kullanılmak koşuluyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredilmesini istiyoruz” dedi. İhalenin “adrese teslim verilmesinin rantın büyüklüğü nü gösterdiğini” ifade eden Balık, “AKP iktidarının, rant düzenini ve yandaşları beslemek amacıyla Haydarpaşa ve çevresini ranta açmak için yapmadığı usulsüzlük kalmadı. AKP iktidarı, ihale veriliş sistemine uymayarak İBB’yi hukuksuz bir şekilde devre dışı bırakmıştır. Bugün tarihi garlar için yaptıklarını yarın başka kamusal alanlarda da deneyecekler” ifadelerini kullandı. l ANKARA ‘Hatasını düzeltecekse görüşürüm’ İmamoğlu, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Turhan’ın ifadelerinin arasında “350 bin TL veren yerine, 100 bin TL veren ortak girişime neden verelim, bu meşru olmaz” sözlerinin anımsatılması üzerine İmamoğlu, “Birincisi siz kapalı zarf usulü bir teklif alıyorsunuz. Bir taraf 100 bin, diğer taraf 300 bin lira vermiş. Bakın, bütün etik ve ahlaki kısımları bir kenara koyalım. Bir kere usulü yakalayın. Siz, bizim men edildiğimizi, bizden duydunuz. Biz, o aldığımız belgeyi alır almaz tepkimizi gösterdik. İş olmuş, bitmiş. Siz bile davet edilmediniz. Biz zaten men edildik. Bakan’ın açıklamalarına baktığınızda o kadar derin soru işaretleri var ki. Yazık etti yani. Şu kadar meselede Bakan bütün kariyerine yazık etti. Çok acı” diye konuştu. Gazetecilerin “Bakanla görüşme talebiniz olacak mı” sorusuna da yanıt veren İmamoğlu, “Ben Sayın Bakan’ı niye arayayım ki? ‘Biz de gireceğiz’ dedik. Arayıp neden giremeyeceğimizi anlatsaydı bakalım. Bu aşamadan sonra hatasını düzeltecekse görüşürüm” ifadelerini kullandı. İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Mehmet Cahit Turhan’ın Haydarpaşa ve Sirkeci garlarının ihalesine yönelik İBB’nin tavrını zorbalık olarak nitelemesine yanıt verdi. İmamoğlu, “Toplumu, tavır ve açıklamaları ile galeyana getiren kendisi; ama İstanbul halkı o kadar sağduyulu ve bilinçli ki, hakkını sonuna kadar nasıl arayacağını iyi bilir. Biz hukuka gidiyoruz, hakkımızı arıyoruz” dedi. İmamoğlu, dün Dünya Ticaret Merkezi’ndeki Otobüs AŞ Genel Müdürlüğü’nde Haydarpaşa ve Sirkeci tren garları ihalesine yönelik açıklama yaptı. İmamoğlu, ihaleye ilişkin beyanlarda bulunan Mehmet Cahit Turhan’a yanıt verdi. İmamoğlu şunları söyledi: “Sayın Bakan’ın yaptığı açıklamayı, ihaleye giren malum şirketin avukatı mı yoksa Türkiye Cumhuriyeti’nin bakanı olarak mı yaptı, ben bir fark göremedim. Bir avukat, bu ihalenin hediye edildiği bu şirketin sahibi olan kişiyi ancak bu kadar savunabilirdi. Sayın Bakan bu açıklamasıyla 16 milyon İstanbullunun değil, bir avuç insanın yanında olmayı tercih etmiştir. Çok acı bir açıklamadır. Neymiş? 4 milyon liralık iş yapma şartı varmış. Burada 254 milyon liralık iş yapmış olan sadece Kültür A.Ş.’den bahsediyoruz. 4 firma konsorsiyumu var, bunların dördü de kamu iştiraki, İBB’ye ait. Sadece bir tanesinin 254 milyon liralık iş tecrübesi var. Siz, iş tecrübesinden bahsediyorsunuz.” Turhan’ın “İBB’nin elinde, bu alanlardan binlerce katı büyüklüğünde yerler varken ihaleye konu alanlarda toplum yararına modern bir kültür sanat alanı kurulacak olması Sayın İmamoğlu’nu neden rahatsız etmektedir” açıklamasını anımsatan İmamoğlu, “Allah Allah! Sayın Bakan, daha ortada proje yok. Bu ihaleyi alan firma size projeyi mi gösterdi” diye sordu. İmamoğlu, “Bu tarihi binalarımıza sonuna kadar, İBB olarak aslanlar gibi sahip çıkacağız. Ve günün birinde çok utanacaksınız. Bu yaptıklarınıza çok utanacaksınız Sayın Bakan” ifadelerini kullandı. l İç Politika
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle