25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 19 EKİM 2019 CUMARTESİ gorus@cumhuriyet.com.tr TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Sakğicmı yeefnaiydpaopsaüğlilzamr?Döogbyynarleööaaögrirsythnnaüitılnlaereteaysırytcepyeiüieemkpnaztponihilsianünnaaprbdğoleğotikeümirpkvındfüiiuuatedkleçrcşiveroazaikloszcnmkerlmutkoiv,aizğjöeeçsliuşedoakerilnayrlep.ev,ıe Prof. Dr. Muhteşem Kaynak Gelişmekte olan ülkelerde son yıllarda ortaya çıkan yenipopülizm de, popülizm gibi belli tarihsel dönemlerde ve belli sosyoekonomik yapılar sonucunda ortaya çıkan bir kavramdır. Örneğin, ithal ikameci sanayileşme dönemlerinde demokrasi yanlısı popülizm ön plana çıkarken, küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan yeniliberalizm (neoliberalizm) koşullarında da parti devleti yönetimini kucaklayan yenipopülizm kavramı gündeme gelmiştir. İthal ikameci sanayileşme ve demokrasi 1929’da meydana gelen “Büyük Bunalım”ı izleyen yıllarda başlayan ve 1950’li yıllarla 1970’li yılların ortalarına kadar süren Türkiye dahil birçok gelişmekte olan ülkede, örneğin, Latin Amerika’da ithal ikameci sanayileşme ve kalkınma hamlelerine girişilmiştir. İthal ikameci sanayileşme ya da kalkınma hamlesi, en azından başlarda iç pazara dayandığından, yurtiçi talebin canlı tutulması ve bunun devam ettirilmesi çok önemlidir. Bu ise maaş ve ücretlerin en az ekonomik büyüme oranı düzeyinde artmasını gerektirir. İşte, böyle bir ekonomik ortamda işçilerin örgütlenmeleri genelde bir engelle karşılaşmadığı gibi, sendikalar etrafında örgütlenmelerine izin bile verilir. Bu bakımdan, ithal ikameci sanayileşme stratejisinin gerçekleştirildiği dönemlerde uygulanan sol eksenli popülizm, memur ve işçilerin yanı sıra diğer düşük gelirli toplumsal kesimlerin de lehinde olan ve görece daha demokrasi yanlısı bir yaklaşımdır. İthal ikameci sanayileşme sürecini gerektiği gibi devam ettiremeyen gelişmekte olan ülkeler, 1970’li yılların sonunda, 1980’lerin başlarında karşılaştıkları ekonomik krizi aşmada Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar tarafından sunulan ihracat eksenli ekonomi reçetelerini uygulamak zorunda kalmışlardır. Bu reçetelerde ise “piyasa köktenciliği” ya da yeniliberalizm (neoliberalizm) kavramlarıyla özdeşleştirilebilecek reform paketleri ön sıraya çıkmıştır. İhracata yönelik sanayileşme ve yenipopülizm Gelişmekte olan ülkelerde, küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan yeniliberalizm kapsamında, serbestleştirme, özelleştirme, deregülasyon ve ihracata yönelik sanayileşme sistemin temel bileşenleri haline gelmiştir. Sonuçta, ürün maliyetlerinin düşürülmesi ve olası tepkilerin önlenmesi bağlamında, işçi ücretleri üzerinde baskı kurulmasına ve bu nedenle sendikal faaliyetlerin askıya alınmasına, kısaca, memur ve işçilerin örgütlenmelerinin engellenmesi anlamında parti dev leti yönetimine doğru adım atılmaya başlanmıştır. Ortaya çıkan 2008 krizi, gelişmekte olan ülkelerde bu sürecin daha da derinleşmesine ve sonuçta yeniliberalizmin tamamlayıcısı olarak yenipopülizmin gündemin ön sıralarına yükselmesine yol açmıştır. Yenipopülizm, “biz” ve “onlar” arasındaki ayrımdan yola çıkar. Burada “biz”, ahlaken yozlaşmış zengin ve seçkin kesimi temsil eden “onlar” tarafından sömürülen saf ve yekpare olan yoksul kitlelerini ifade etmektedir. Yozlaşmış seçkinlere karşı ezilen yoksulların mücadelesinde, güçlü ve karizmatik bir lidere ihtiyaç vardır. Burada lider, “müesses nizam”ın seçkinlerini hedef tahtasına oturtan ve kendisini halkın gerçek temsilcisi, “yerli ve milli” olarak tanımlayan ve diğerlerini gayri meşru, “ülkesine ve milletine yabancı” gören bir parti devleti anlayışını yansıtan kişiliği ifade etmektedir. Yenipopülizm, seçimlerde sayısal çoğunluğu alan partinin ve liderinin, mevcut anayasa ve diğer yasalara uyması gerekirken onları kendisine uyduran ve bu yönde gerekli düzenlemeleri yapmaktan kaçınmayan, örneğin, oluşturduğu kanun hükmünde kararnamelerle ülkeyi yönetmeyi hedefleyen, istediği her şeyi fütursuzca yapabileceğini düşünen ve bu yönde adım atmaktan çekinmeyen dolayısıyla çoğulculuğu değil çoğunlukçuluğu esas alan, sonuçta demokrasinin temel unsurlarını dikkate almayan parti devleti yönetimine yaslanan bir tek adam düzenidir. Yoksul halk adına sürdürülen, küre selleşme ile eklemlenmiş bu düzendeki mücadelede, liderin iradesine sorgusuz sualsiz itaat, “bitaraf olanın bertaraf” olduğu bir durum vardır. İktidarın tek bir kişinin elinde toplandığı ve geri kalanının liderin isteklerine bağlı olduğu otoriter bir ortamda, özerk düşünce platformları ve siyasi tartışma merkezleri olmadığı gibi, yasama, yargılama ve yürütme de tek kişinin elinde toplanmıştır. Bu arada, lider, kendisini sorgusuz sualsiz destekleyenleri bu destekleri karşılığında ayrıcalıklı bir şekilde ayni ve nakdi ya da hizmet olarak nemalandırmaktan kaçınmaz. Lidere destek kesildiğinde nemalandırma da kesilir. İşçi ve memur boyutu Ekonomik anlamda, kemer sıkma ve diğer yeniliberal politikaların destekleyicisi olan parti devleti yönetiminin yenipopülist liderleri, örgütlü işçilerden hoşlanmadığından çalışanların sendikasızlaşmasını ve benzeri bir örgütsel yapı içinde faaliyette bulunmalarını istemez. Eğer işçiler üye olacaklarsa, liderle yakın ilişki içinde olan sendikalara üye olmak zorundadırlar. Gerçekten, gelişmekte olan ülkelerde yeniliberalizm, örgütlü mücadelelere ve yapılara, dolayısıyla sendikalara ve diğer işçi ve memur haklarını savunan kuruluşlara karşıdır. Bu bakımdan, yeniliberal dönemin parti devletinin yenipopülist liderlerinin asıl destekçileri kayıt dışı (enformel) sektörün örgütsüz insanlarıdır. Yenipopülizmin düşük gelirli işçi ve memurların olası toplumsal isyanının önüne geçilmesinde yararlandığı en önemli araç, liderle iyi ilişkiler içinde bulunan kuruluşlardan sağladığı yardımlardır. Bu bağlamda, devlet bünyesinde yer alan merkezi bütçe içindeki resmi yoksul yardımları tırpanlanırken liderle iyi ilişkiler içinde bulunan vakıf ve çeşitli yardım kuruluşlarından sağlanan keyfi yardımlar ön plana çıkar. Bu yardımlar da büyük ölçüde kayıt dışı sektör ve sivil toplum kuruluşları üzerinden gerçekleştirilir ki, popülist siyasi liderin bilhassa örgütsüz kesimler için ekonomik iyileşmenin ve sosyal güvenliğin tek kaynağı olarak görülmesinin yolu da açılmış olsun. Sonuç Sonuç olarak, derin ekonomik krizlerle, örgütsüzlüğün çocuğu olan yenipopülizm, halkın çektiği sıkıntıları çözmek için bir umut olarak ortaya çıkmakla birlikte küreselleşme bağlamında uyguladığı neoliberal politikalar sonucunda demokratik kurumların daha da zayıflamasına, ekonomik, sosyal ve siyasi temsiliyetin yok olmasına, dahası parti devleti yönetiminin yenipopülistlerinin ortaya çıkmasına neden olur. Özetle, yenipopülizm, sol gösterip, sağ vuran ve böylece halkı ters köşeye yatırıp parti devleti yönetimine kucak açan ve nihayetinde faşizme kapı aralayan bir ideolojidir. 92. yılında Nutuk’un önemi Umut Berhan ŞEN Yazar Türkiye Cumhuriyeti tarihini anlatan ilk yazılı belge niteliğindeki Nutuk (Söylev), 92 yaşında. Peki Nutuk’ta anlatılanların yaşı var mı? Aslına bakarsanız, Nutuk, tüm zamanlara ışık tutan bir başucu kitabı olmasının dışında, aynı zamanda döneminin koşulları altında değerlendirilebilecek tarihi bir belgedir. Kuşkusuz dil, düşüncenin somutlaşmış halidir. Düşüncenin oluşmasında, gelişmesinde ve kelimelere aktarımında en önemli araçtır. Dilin sınırları düşüncenin sınırlarıdır. Dolayısıyla, düşüncenin sınırları da dilin sınırlarını oluşturur. Büyük önder Atatürk’ün kaleminden çıkan ve onun söylevi olarak seslendirilen Nutuk’u bu açıdan incelediğimizde metin yapısı ve dil kullanımı bakımından Atatürk’ün söylemini oluşturduğunu görüyoruz. Nutuk’ta Atatürk, tam 10 bin 531 bir cümleyi 3 bin 25 değişik dizim ilişkisi ile oluşturmuş ve metnin temel mantığını, düşünme biçimini, önceliklerini bu cümle yapılarına yansıtmıştır. Dolayısıyla Nutuk’un üslubu, Türk ve dünya tarihindeki diğer siyasal söylemlerden tamamen farklıdır. 36 saat 31 dakika Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ve Cumhuriyet Halk Fırkası genel başkanı olarak fırkanın ikinci büyük kongresinin cereyan ettiği 1520 Ekim 1927 tarihleri arasında toplam 36 saat 31 dakika süreyle okuduğu, daha sonra kitap haline getirilen büyük Nutuk, Cumhuriyet tarihimizin önemli kaynaklarının başında yer alır. 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkıştan itibaren 1926 yılı ortalarına kadar devam eden tarihsel süreci içeren Nutuk’un müsveddeleri 36 x 22 cm. büyüklükte kâğıtlara yazılmış olarak 506 sayfa tutmaktadır. Büyük bölümü Ankara’da hazırlanmış, son kısmı ve tamamının okunarak düzeltilmesi Mustafa Kemal Paşa’nın 1927 Temmuz’u başlarında geldiği İstanbul’da gerçekleştirilmiştir. Kuşkusuz, Nutuk’ta 19201926 arası süreçteki,  Türk toplumunda yaygın devlet anlayışı da en açık şekilde görülür. Devleti kurtarma ve koruma kavgası veren Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah arkadaşları bin bir güçlükle yılmadan mücadele ederken, kamuoyunun yaklaşımı nasıldı, gelişmeleri nasıl değerlendiriyordu sorularının Nutuk’taki karşılığı, hem devrin sosyal anlayışının hem aydınhalk ilişkisinin ipuçlarını vermektedir. Türk ulusu, 20. asrın başlarında henüz, asırların kökleştirdiği dini ve geleneksel bağlarla “ihanetinden haberdar olmadığı padişahhalifeye” bağlı olduğu gibi kendinden önce onun kurtuluşunu düşünmektedir ve onlarsız kurtuluşun derin anlamını kavramak ye “Milletin içinde serbest bir birey olmak kadar dünyada mutluluk var mıdır? Gerçekleri bilen, kalp ve vicdanında manevi ve kutsal hazlardan başka zevk taşımayan insanlar için ne kadar yüksek olursa olsun, maddi makamların hiçbir değeri yoktur.” Gazi Mustafa Kemal, Nutuk, s. 663 teneğinde değildir. Türk ulusunu uzun yıllar savaştan savaşa sürüklemiş, son noktada memleketi düşman istilasına maruz bırakmış yöneticilerin durumundan habersiz, kendisi için iyi olan şeyi göremeyen bir ulusun egemenliği nasıl sağlanacaktı? İşte, büyük Nutuk aynı zamanda, bu temel ve can alıcı sorunun cevabını veren bir siyasal yol haritası niteliğindedir. İnsanüstü çalışma Nutuk, Atatürk’teki çalışma gücünün insan takatını bazen ne kadar aştığını da ortaya koyar. Zira Atatürk, devleti ilgilendiren yüzlerce, binlerce resmi yazışma ve belgeyi eski köşkün üst katındaki küçük çalışma odasında kendisi tasnif etmiş, sınıflandırmış ve düzenlemiştir. Atatürk, Nutuk’unu genellikle hep ayaküstü dolaşarak kâtiplerine yazdırmıştır. Ayrıca, tam bir hafta uykusuz geçen, insanüstü bir çalışma sürecinin ürünüdür Nutuk. Uzun saatler süren yazışmalardan sonra kâtipler yaklaşık sekizon saatlik bir uykuya gittikleri zaman Atatürk süratlice banyo almış, giyinmiş ve akşam davetlilerine o gün yazdıklarını okutmak üzere sofrasına inmiştir. Okuma ve o günkü yazılar üzerine konuşmalar da saatler sürmüştür. Sabaha karşı, yorulanlar uzun bir dinlenme için evlerine dönmüşler, Atatürk ise çok defa kısa bir uykudan sonra bir gün önceki çalışmalarına kaldığı yerden devam etmiştir. Güncel sentez Atatürk, Türk dilinin kendisine sunduğu zengin imkânları, bilgiye ve bilince dayalı bir ustalıkla kullanmıştır. Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk’ün yorumuyla, Türk tarih ve devlet felsefesinin güncel bir sentezidir. Dolaysıyla Nutuk, Atatürk’ü anlamak için temel kaynak olarak değerlendirilmeli, tarih biliminin çeşitli yöntem ve bakış açılarıyla incelenmelidir. Zira, Atatürk Nutuk’ta olanla birlikte olması gerekeni de anlatır. Bu yönüyle geleceği tasarlamaya yönelik bir eserdir. Atatürk, asla gerçeği söyleme kurban etmemiş, nihai amacını en açık şekilde ifade ederek metnini yazdırmıştır. Günümüz Türkiye’sinde Nutuk, halen yönetenlere ve tüm siyasetçilere ders verici niteliğini korumaya devam ediyor. Bugün, oldukça sıkıntılı bir süreçte hayati bir mücadele veren ülkemizin yöneticilerine tavsiye olarak, yine Nutuk’tan bir pasajla yazımı sonlandırıyorum: “Her taarruza karşı, daima, karşı taarruz düşünmek lazımdır. Karşı taarruz ihtimalini düşünmeden ve ona karşı güvenilir tedbir bulmadan hareket edenlerin sonu yenilmek ve bozguna uğramaktır, yok olmaktır.” (Nutuk, s. 435)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle