14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 28 Ocak 2019 pazARTESİ [email protected] TASARIM: SERPİL ÜNAY olaylar ve görüşler Krizde besin zehirlenmeleri Prof. Dr. Çağatay Güler/Halk Sağlığı Uzmanı Söylediğimin önemi anlaşılacak mı bilmiyorum ama eski bir sağlık müdürü ve ömrü sahada geçmiş bir halk sağlığı uzmanı olarak uyarmak zorundayım: Besin hileleri akıl almaz boyuta tırmanacak, yiyecek standartları çok düşecek, besin zehirlenmeleri artacaktır. Kimse farkına varmaz ama ekonominin bozulduğu, gelirlerin düştüğü, işsizliğin arttığı dönemlerde yiyecek standartları düşer. Taklit ve katıştırım (tağşiş) eğilimi yükselir yani besin hileleri artar. Bozuk besin maddelerinin piyasaya sürülmesi ve işlenmesi riski yüksektir. Bazıları özellikle denetimden sorumlu olan kimileri “ayran su götürür” diyerek olağanlaştırsalar da kimi taklit ve katıştırımlar çok tehlikeli halk sağlığı sorunları yaratır. Hızlı haber yasağı Sağlık Bakanlığı’nın gıdaların sağlık açısından denetimini Tarın Bakanlığı’na devretmesi çok büyük boşluk yaratmıştır. Hızlı haber yasağı konulma rekorunu elinde tutan toplu gıda zehirlenmelerinin temelinde de bu yatar. Bakanlıkların kuruluş amaçlarına ve temel görevlerine bakarsak Tarım Bakanlığı besin gereksinimini karşılayacak biçimde üretime ağırlık vermeli, insan sağlığı açısından denetimlerini Sağlık Bakanlığı yapmalıdır. En azından tarımsal zehirlere kullanma izni veren, bunların analizini yapan, bulunan maddelerin ya da miktarların sağlığa zararsız olduğunu söy Sağlık Bakanlığı’nın gıdaların sağlık açısından denetimini Tarım Bakanlığı’na devretmesi çok büyük boşluk yaratmıştır. Hızlı haber yasağı konulma rekorunu elinde tutan toplu gıda zehirlenmelerinin temelinde de bu yatar. Ekonomik sıkıntı dönemlerinde özellikle ihalelerde bayat, küflü, bozuk besin öğelerinin sokuşturulma olasılığı artar. Üretime ağırlık verilmeli, insan sağlığı açısından denetimler Sağlık Bakanlığı’nca yapılmalıdır. leyen tek kuruluş Tarım Bakanlığı olmamalıdır. İnsan sağlığı açısından değerlendirmeyi Sağlık Bakanlığı yapmak zorundadır. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun bu uygulamalarla ilgili yetki ve sorumlulukları net biçimde belirlerken çok doğru yapıyordu. Bilgisiz ve sorumsuz değişikliklerle bu yasanın bütünlüğü darmadağın edildi. Sağlık Bakanlığı da neredeyse her şeyden elini çekip tedavi bakanlığı haline geldi. Temel halk sağlığı kitabı hemen hemen dünyanın bütün üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulan John M. Last şu saptamayı yapıyordu: “1994’teki sağlık reformu fiyaskosu ve ABD federal ve eyalet mevzuatında 90’lı yılların son dönemindeki bütçe kısıtlaması daha önceden elde edilmiş olan mütevazi kazanımların sürdürülebileceğini düşündürmemektedir. Dehşet verici eğilim, temel halk sağlığı altyapısının genişlemesini bırakın, sürdürülmesi için gerekli para ve insan kaynakları kısıtlamasıdır. Bu bütçe kısıtlayıcı “reformlar” sürecek olursa; 90’lı yılların başında Midwest, ABD de görülen büyük gıda zehirlenmesi salgınları, daha kötülerinin habercisi olabilir.” Burada vurgulamaya çalıştığımız kum, mermer tozu, talaş, taş, kil, talk, tebeşir, toz, su, mineral yağı katılmasının; antepfıstığı yerine bezelye, yeşile boyanmış yerfıstığı kullanılmasının, mısır şurubundan bal yapılmasının, süte karbonat, yoğurda bitkisel yağ ve jelatin katılmasının çok ötesindedir. Ekonomik sıkıntı dönemlerinde özellikle ihalelerde bayat, küflü, bozuk besin öğelerinin sokuşturulma olasılığı artar. İnsanlar bulabildiğine şükredecek hale gelip niteliğini göz ardı edebilirler. Canlıkıranlar, hormonlar, kemirici dışkı ve idrarı, böcek larvaları konusunda titizlik azalabilir. Hayvanlarda antibiyotik kullanımı ve bunların ete ve süte geçmesine neden olabilir. Bu gibi maddelerin besinlere geçebilen miktarları insanlarda karaciğer, böbrek ve sinir sisteminde yıkıcı etki yapabilmektedir. Albeniyi artıracak boyalar Raf ömrünü artırıcı koruyucu maddeler çok yüksek oranda katılmaktadır. Bunların yüksek miktarları kanseryapar özelliktedir. Albeniyi artıracak kimi boyalar da öyle. Bütün bunlar toplu besin zehirlenmesi olaylarını artırırken kimi etkiler yıllar sonra ortaya çıkacaktır. Yetkililer her konuda sözlerini “dikkatli olunması” diye bitirerek sorumluluklarını yerine getiriyormuş gibi yaptıklarına göre vardır bir hikmeti. Ben de öyle yapacağım: Ekonomik kriz dönemlerinde toplu besin zehirlenmeleri artar, hiç olmazsa ihalelerde, mal teslimlerinde “dikkatli olunması!” ORHAN YÜKSEL (E. öğretim üyesi) Önceleri eve Babıâli’de Sabah gazetesi alınırdı sanırım, sonra Cumhuriyet geldi, bir daha da başka gazete alınmadı. Babam öğlen yemeğinden sonra, bizim çok sevdiğimiz (çok rahattı çünkü) somyasına uzanır, gazeteyi uzatır, “oku” der. Önce öne çıkan güncel haberlerle başlardım okumaya. Başlığa bakar, babamın evet dediği haberi sonuna kadar okurdum. Sonra Nadir Nadi, Burhan Felek, İlhan Selçuk... Bu bazen bir saat sürerdi. Herhalde ortaokul öğrencisi idim. Zaman zaman olayları tartışırdık babamla. Burhan Felek’in “Vatandaş Ahmet Efendi” yazılarını hiç kaçırmazdım. 60’lı yıllar ve İTÜ Lisede yatılı okumuştum, gazete alacak param yoktu. Tatillerde geldiğimde aynı ritüel devam ederdi. Üniversitede her gazete gelirdi öğrenci yurduna. Altmışlı yıllar... “İTÜ bir değirmen” derdi bir arkadaş. Yurtiçi ve yurtdışı güncel olaylar mutlaka izlenir, tartışılırdı. Olaydan haberi olmamak sıkıntı verirdi insana. İktisat dersinde Mimarlık Fakültesi’nden, Makine Fakültesi’nden öğrenciler gelirdi. Hocamızla tartışırdık olayları, iki yüz kişilik sınıfta, üç yüz kişi, belki daha fazla, pek çoğu ayakta öğrenciyle. Cumhuriyet okumaya devam ettim. Ne güzel bir gençlik, ülke ve dünya sorunlarına kafa yoran... O yılların partilerinin teorisyenleri diyebileceğimiz kişileri çağırır, açık basket sahasında ayakta dinlerdik kendilerini. Sorularımızla terletirdik onları. Gezi gençliğinin babaları, dedeleriydik. Ruhi Su sık çağrılırdı. Kimisi ayakta, kimisi yere oturmuş dört yüzü aşkın kişi çıt çıkmadan dinlerdik onu. İTÜ Talebe Birliği’nde çalışan arkadaşlarımız, tak Cumhuriyet okuru Haftanın beş günü gazete almaya ben giderim bakkala. Bizim dönemimiz ülke ve dünya sorunlarına kafa yoran, tartışan bir gençlikti. Cumhuriyet yazarı olmak zor diye söylenir, okuru olmak da bir o kadar zordur. si parasını bile almadığını söylerlerdi Ruhi Su’nun. Biz 68 kuşağıydık. Çalışmaya başladıktan birkaç yıl sonra askere gittim, 12 Mart döneminde. Gazete boşaldı, biz okurlar da ayrıldık. Baskı sayısının on beş binlere düştüğü söylendi. Ne kötüydü, başka gazete de okuyamıyordum. Kimi yazarları sık okumasam da onların varlığını görmek istiyordum. İnsan olmanın simgesiydi pek çoğu, hata yapamazlar, okuru kandıramazlardı. Bilgisiz olmaya hakları yoktu. Bunu sezinlemiş olacaklardı ki zaman zaman anketler yapılırdı bu yolda. Bilmem neden bu sabah aklıma Cumhuriyet gazetesi ile ilgili anılarım geldi. Haftanın beş günü gazete almaya ben giderim bakkala. Kahvaltıdan önce bitiririm okumayı. Bugün önce yazmak istedim. Yazma havasında olmalıyım. Yetmişli yılların ortalarındayız. Sanırım Gümüldür civarında bir tatil beldesine gidiyoruz, pansiyon ya da bir kamu kampına. Otobüsümüz bir benzincide mola verdi. Dışarıda, benzinciyle ilgisi olmayan satıcılar var. Gazete de orada satılıyor. Gazeteci “bozuk yok mu?” dedi, yoktu. Vaktimiz az, karşılıklı bakıştık. “Üzülme” dedi “bozduramazsam, bu gazeteyi de parasız okursun”. Çok şaşırmıştım, dar gelirli bir satıcı, oradan kazanacağı üç kuruşla yaşamını sürdürmeye çalışan, benim Cumhuriyet okumamı daha öne çıkarıyordu... Ankara’dan Bursa’ya gidiyorum, seksenli yıllar olmalı. Otobüse bir vatandaş bindi, doğru benim yanıma geldi, “Bursa’ya mı gidiyorsunuz” diye sordu. Evet sözünü alınca bana çıkardı bir miktar para verdi, “Bursa garajında bir tanıdığıma bunu göndermek istiyorum da” dedi. Şaşırmıştım, “Beni tanıyor musunuz” diye sordum. “Hayır” dedi, “elinizde Cumhuriyet gazetesi var”. Askıya iki ekmek, ya da askıdan bir ekmek yaklaşımının çağdaş versiyonu. Gel de kendini sorgulama... Okur mu? Yazar mı? Ankara havaalanı olmalı. Hangi yıl, bilmiyorum. Gazete bir büfede satılıyor. Gazeteyi alıyorum, elimde gıda maddesi de var. Uçağın kalkmasına da epey var. Büfedeki kişiye soruyorum, bir emanet var mı diye. “Yiyeceği muhafaza edebileceğiniz bir emanetçi yok. Bu dükkânın da böyle bir işlevi yok, ama Cumhuriyet okuruna var” diyor... 2000 sonrası. Bornova’da bir notere gidiyorum, sabah erken. Sırada bekliyoruz. O günlerde sıra numarası sistemi yok. Çalışanlardan boşalan bir hanım beni çağırıyor, çok üzgün bir ifadesi var. İşimi yaparken, ben sormadan anlatmaya başlıyor, “Biliyor musunuz, İlhan Selçuk dahil tüm Cumhuriyet yazarlarını tutuklamışlar” diyor. Henüz gazeteyi almadım, bu bilgi şoke edici. Ama çalışanın bekleyenler arasında beni seçip, üzüntüsünü benimle paylaşmak istemesi de bir o kadar ilginç, okur tipi de mi farklı oluyor acaba? Cumhuriyet yazarı olmak zor diye söylenir, okuru olmak da bir o kadar zordur. Türkiye tarımının özel ürünleri AHMET ÖZGÜNEŞ / Emekli TMO Genel Müdürü Türkiye’nin tarımda iki büyük şansı var: Sahip olduğu sayısız klima ve mikro klima ile çok özel ürünler üretebilmesi ve bu ürünlerin bazıları için bütün dünyada, bazıları için batı, kuzey ve güneyinde hazır pazarlar olması. Bu bağlamda geleneksel olarak fındık, kayısı, incir, sultaniye üzümü sayılabilir. Bu geleneksel ürünlerimize çok sayıda meyve ve sebze eklenebilir; kiraz, elma, armut, kivi, yaş kayısı, şeftali, domates, biber, brokoli vs. gibi. Çok sayıda ürünümüz, uygun toprak ve iklim yapısı olan yerlerde çiftçiye örnek olunduğunda, üretim için gerekli teknik ve finansal yapı kurulduğunda ve gerekli pazarlama çalışmaları yapıldığında dış pazarlarda aranan ürünler haline gelecektir. Tarım ürünlerimizin bir özelliği de katma değerlerinin yüksek olmasıdır. Sanayi ürünlerinden gelen milyarlarca doların önemli bir kısmı hammadde veya yarı mamul maddeye ödenen para olarak dışarı gitmektedir; tarım ürünlerinde ise dış katkının payı küçüktür. Tarım ürünlerimizin ihracatının kısıt lı kalmasının arkasında yatan nedenler var: Kalite kontrolünün olmayışı, pazarlama çalışmasının bireysel çabalara bırakılması, üretimi yapan çiftçimize teknik ve finansal desteğin kısıtlı olması. Örnek olarak en önemli tarımsal ihracat ürünümüz olan fındığı alalım. Fındık ihracatımız pazarlama çalışmalarına değil, doğal olarak oluşan kısıtlı talebe bağlı oluyor. En büyük alıcı FERRO şirketinin fındık üreticisine teknik destek vermeye başlaması önemli bir projedir; ancak fındık üreticimize teknik destek ne derece az olmalı ki bir şirket bu işi üstlenme gereğini duyuyor. Dünya pazarları ve Türk fındığı Fındık Karadeniz dağlarının koruyucusudur, süsüdür ve milyarlarca dolar döviz getiren bir tarım ürünüdür. Dünya pazarlarına Türk fındığı hâkimdir. Bütün bu olumlu gerçekler bizi yanıltmasın. Fındık üretilen alanları kısıtlamaya çalışıyoruz, fındığın bol olduğu yıllarda ürünü satmakta zorlanıyoruz. Fındığı, kalitesi bozulmadan, uzun süre saklayacak depolarımız bile yok. Fiskobirlik ehliyetsiz ellerde gücünü yitir di ve fındık satın alma görevi TMO’ya havale edilmiş durumda. Karşımızdaki gerçek şu: Dünyanın çeşitli bölgelerinde bize rakip olacak şekilde fındık üretilmeye çalışılıyor; rekabet etmek için kalitemizi yüksek tutmak zorundayız. Kaliforniya bademi Fındığın doğal rakibi olan ürünler de var; başta Kaliforniya bademi geliyor ve Amerika, bu ürünle hem fındık pazarlarımıza giriyor hem de fındık üretimimizi azaltmayı teşvik ediyor. Amerikan pazarlama projeleri ile bademe talep artıyor, öyle ki Kaliforniya’da badem dikecek yeni toprak kalmadı. Bütün dünya Amerikan bademini tanıyor ve arıyor. Yeni hedefleri badem fiyatını yüksek tutmak. ABD pazarlamasının ne derece etkin olduğuna çarpıcı bir örnek verelim: Medyada beslenme konusunu işleyen diyetisyen ve doktorlarımızın birçoğu yerli ürünümüz fındığı değil, gıda değeri daha düşük olan bademi tavsiye ediyor. Amerikan tarım ve ticaret ataşelerini kutluyorum. Pazarlama önce müşterilerin nasıl ürünler istediğini anlamakla başlar. Daha sonra talep edilen cins ve kalitede ürün üretmek, verimi artırmak ve devamlı kalite kontrolü yapmak gerekir. Fındık gibi depolanabilir sanayi ürünlerinde fiyat istikrarı önemlidir; çok yıllarda uygun şartlarda depolamak, az yıllarda bu ürünü piyasaya çıkarmak gerekiyor. Son olarak da ürününüzü bütün potansiyel müşterilere tanıtmak ve benimsetmek için yoğun bir tanıtma kampanyası yürütmelisiniz, özellikle Rusya, Çin, Japonya gibi yeni ve büyük pazarlarda. (1965 yılında İsviçre Leman Gölü kıyısında bira içerken mini etekli güzel bir kız geldi ve herkese Marlboro sigara ikram etti. O güne kadar Türk tütünü içen Avrupa bugün Amerikan sigarası içiyor.) Giderek zenginleşen ve fındık gibi pahalı ürünlere talebi artan dünyamızda başarılı bir pazarlama projesi yürütürsek üretebildiğimiz bütün fındığı, daha yüksek fiyatlarla satarız. Türkiye çok sayıda değerli ürün ile büyük bir tarım ihracatçısı olma potansiyeline sahiptir. Andığımız pazarlama çalışmalarını bireysel ihracatçılara bırakamayız; bu onların para ve bilgi gücünü aşar. Günümüz tarımı ve pazarlaması yüksek teknolojidir, bilgi işidir ve görev devletindir. Cumhuriyet’in kültür ve sanat dünyası... Haberlerimizle Türkiye’nin gündemini belirlemeye, dizi yazılarımızla, söyleşi ve röportajlarımızla okurumuza farklı pencereler açmaya çalışıyoruz. Her gün çalışma arkadaşlarımızla “Daha iyisini nasıl yapabiliriz” sorusunu masaya yatırıyoruz. Cumhuriyet siyasi fikir gazetesi. Ama sayfalarımızın yaşamın her alanında en iyisi olmasını istiyoruz. Sporda, kültürsanatta, çevrede ve eğitimde... Kültür ve sanat dünyası insanı besleyen, hayata tutunduran en önemli sayfalarımızdan birisi... Şubat ayıyla birlikte Cumhuriyet’te KültürSanat Kurulu’nu yaşama geçireceğiz. Dünyaca ünlü şairimiz, gazetemiz yazarı Ataol Behramoğlu’nun başkanlığını yapacağı ve benim de içinde yer alacağım bu kurul, kültürsanat sayfalarımızın, her hafta perşembe günleri ücretsiz olarak verdiğimiz Kitap ekimiz ile yeni kitaplarla yeniden hayata geçireceğimiz Cumhuriyet Kitap Kulübü’nün (CKK) daha dolu, daha hareketli olması için çalışacak... Kitap Dergi’den söz açmışken, okurumuzla birkaç gün sonra yaşanacak “nöbet değişimini” paylaşmak istiyorum. Değerli Ağabeyimiz Turhan Günay’ın ocak ayının ilk günlerinde ilettiği “gazeteden ayrılma isteği” yönetimimizce saygıyla karşılandı. Günay, çok uzun yıllar Kitap Dergi’nin yükünü çekti, yayın yönetmenliğini üstlendi. Kitap Dergimiz 1 Şubat’tan itibaren edebiyat dünyamızın saygın isimlerinden Turgay Fişekçi’nin yayın yönetmenliğinde okurlarımıza “merhaba” diyecek. Her hafta perşembe günleri müptelası olduğunuz Kitap Dergi’yi önümüzdeki süreçte yeniliklerle birlikte elinizden yine düşüremeyeceksiniz. Turhan Günay’a bugüne kadar verdiği emeklerden dolayı teşekkürlerimizi sunarken; Turgay Fişekçi’ye “İnsan Üzerine Sorular Yanıtlar, Turgay Fişekçi2001” şiiriyle Cumhuriyet ailesine “hoş geldin” diyoruz: İnsan ne zaman insandır? En güçsüz yanlarını gizleyemediğinde. İki insan arasında diyalog ne zaman kurulur? Bir insan en güçsüz yanlarını sergile yip, öteki de onu anladığında. Bir insan ne zaman sevmeye başlar? Karşısındaki de onu sevmeye başlayınca. Sevgi ne zaman biter? Hiçbir zaman. Peki insan ne zaman biter? Artık sevmediğinde. Cumhuriyet’ten haberler Cumhuriyet’te yetişen üç değerli meslektaşımla ilgili bize güç katacak güzel haberleri okurlarımıza duyurmak istiyorum. Kısa bir süre önce İzmir Büromuz eski binasına taşındı. Yeniden İzmir Büromuzu ayağa kaldıracağız. Arkadaşımız Hakan Dirik bu süreçte İzmir’den özel haberlere ve röportajlara imza attı. Ege Bölgesi’nin dinamiklerini bilen Dirik, artık künyemizde İzmir Temsilcimiz olarak yer alacak. Aylardır okurumuzun karşısına “Hafta Sonu” dolu dolu bir gazeteyle çıkıyoruz. Bu süreçte yazıişleriyle hafta sonu sayfalarının koordinasyonunu genç meslektaşım Hilal Köse yürüttü. Aylardır okunası röportajlara imza atan, AB Araştırmacı Gazetecilik Ödülü sahibi Hilal Köse, Hafta Sonu sayfalarımızın sorumluluğunu üstlenecek. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden yılın başarılı gazetecisi ödüllü muhabirimiz Ali Açar bir süredir İstanbul’da İç Politika servisini hayata geçirmek için çalışmalarını yürütüyordu. 31 Mart yerel seçimleri öncesi İstanbul’daki siyasi havayı okurlarımıza yansıtmaya çalışan İç Politika Servis Şefi, genç meslektaşım Ali Açar ve ekibi başarılı haberleri, röportajları okurla buluşturdu. Arkadaşlarımızın daha da başarılı haberlere, röportajlara imza atacaklarına olan inancım tam... İYİ KALPLER ARANIYOR NEDEN SİZ OLMAYASINIZ? İnsanlık düşmanı ilan edilen kalp damar hastalıklarına karşı farkındalık yaratma çalışmalarını aralıksız sürdüren. “İyi Kalpli Ol”un diyor... TÜRK KALP VAKFI www.tkv.org.tr turkkalpvakfi turkkalpvakfi iyikalpliol C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle