14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
10 27 OCAK 2019 PAZAR EDİTÖR: MÜNEVVER OSKAY TASARIM: İLKNUR FİLİZ Sağnak hafta sonu Kar Festivali: 25 yaralı Sorun hayvanlar değil, sizsiniz Medyaya yansıyan haberlere göre, Hayvanları Koruma Yasası’ndaki düzenlemelerin seçim sonrasına ertelenmesi söz konusu. “Erdoğan’ın istediği yasa neden çıkmıyor” diye soruluyor. Onun talimatıyla AKP bu yasa ile ilgili çalışmalara hız vermişti ama yine tıkandı.  Anlaşılan o ki, hayvanlara işkence yapanlara ve öldürenlere hapis cezası verilmesine ilişkin maddede sorun çıkmış. Teklifte dört aydan dört yıla kadar öngörülen hapis cezası, yürürlükteki İnfaz Kanunu açısından tartışma yaratmış. İnsanlara karşı işlenen suçlardan bazılarına hapis cezası uygulanmaması, cezanın ertelenmesi gibi durumlar nedeniyle “uygun bir oran” belirlenemiyormuş... Asıl sorun ne biliyor musunuz? İnsanları ve hayvanları keyfince öldüren katilleri affeden, Mahkemede kravat taktı diye tecavüzcülere iyi hal indirimi uygulayan, Doğuştan gelen bir hak olmasına karşın yaşam hakkı konusunda bile kadın ile erkek, insan ile hayvan arasında ayırım yapan, Hayvanlara zulmeden sapıkları sembolik para cezalarıyla serbest bırakan, Hayvanları sahipli ya da sahipsiz oluşuna göre değerlendirip; canı değil, malı koruyan,  Belediyelerin sistematik şekilde hayvanları katlettiği belgelense de bu suçları görmezden gelen, Hayvana şiddeti suç değil, kabahat olarak gören,  Hayvanlar barınakların soğuk zeminlerinde aç susuz, kendi dışkılarına bulanmış bir halde yaşam savaşı verirken buna müdahale etmeyen, Avcıların tüfekle ormana dalıp para karşılığı sinsice hayvan katletmesine izin veren,  Bunu yaparken aynı anda, “O bir can. O bütün canlar gibi önce Allah’a sonra bizlere emanet...” diye sosyal medyada yaban keçisi fotoğrafı paylaşan, Yunus parkları, hayvanat bahçeleri, su parkları gibi yerlerde ticari çıkar için kullanılan hayvanların sömürülmesine göz yuman, Atlar, faytonlarda ve yük arabalarında işkence ile öldürülürken bu vahşete seyirci kalan,  Petshop vitrinlerindeki kafeslerde uyuşturulup satılığa çıkarılan hayvanların dramını görmeyen, Sokak hayvanlarını hunharca toplayıp “barınak” adı altındaki ölüm kamplarına götüren, Bütün bu konularda yıllardır düzenlenen protestoları, sosyal medyadaki isyanı duymayan... Yetkili bürokratlar ve siyasetçilerdir!  Yapılması gerekenler bellidir. Yıllardır konuşuluyor, tartışılıyor. Her seçim döneminde bu konu oy için gündeme getirilip sonra unutuluyor. Niyet olsa şimdiye kadar 50 kere çıkardı o yasa! Çıkarılsa bile uygulama niyeti var mı ondan da emin değilim. Mevcut yasanın çoğu durumda uygulanmadığını, belediyelerin yasaya aykırı olarak dehşet verici yöntemlerle hayvanları toplayıp yok ettiğini düşününce pek de umutlu olamıyoruz.  Şunu anlayın artık: Hayvanlar insanlara savaş açmadı. İnsanlar gibi silahları, tüfekleri yok. İnsanları ortadan kaldırma hedefleri de yok. Onlar da insanlar gibi kendi istekleri dışında bu dünyaya geldi. Ancak doğal ortamları dışında yaşam savaşı vermeye mahkum bırakıldıklarından aslında gerçek kurbanlar hayvanlar! İnsanların adaleti Bu arada şunu da eklemek isterim. İnsanların adaleti, yasa kapsamında korunması düşünülen hayvanları da sınırlamıştır. Bazı hayvanlar korunur, bazılarının sonu devlet eliyle mezbahada biter. Alınır, satılır, “mal” olarak doğar ve öldürülürler. Onların yaşam hakkı baştan tanınmaz. Bu sömürü düzeni, tüm dünyada toplum desteği ile sürdürülür.  Öldürülmek için yetiştirilen hayvanların hiçbir hakkı korunamayacağı için yasanın adı da gerçeği yansıtmaz. Hayvanları Koruma Yasası değil, Bazı Hayvanları Koruma Yasası olmalıdır adı... Canlar arasında ayrım gözetiyorsanız, Birinin diğerinden daha değerli olduğunu düşünüyorsanız, Bilinç sahibi ve duyarlı bir canlıya ait beden üzerinde hak iddia ediyorsanız... Bilin ki sorun sizdedir.  Rize Çamlıhemşin’deki Ayder Yaylası’nda 12. Kar Festivali, 15 bin kişinin katılımıyla dün başladı. İki gün sürecek festivalin ilk gününde renkli görüntüler ortaya çıkarken diğer yandan şambrel, branda ve naylonlarla kaymaya çalışan 25 kişi de yaralandı. l DHA “Önce sen, sen mutlu olacaksın önce, kendinden emin olacaksın, önce sen kendine saygı duyacaksın ve sana saygı duyulmasını sağlayacaksın. Sana saygı duymayan bir insanla da kalmayacaksın...” mutsuzluktan ölüyorDUM “Bütün yollar çocukluğa dönüyor. Kim olduğumuzun yanıtı. Aile, anne, baba... Sonra çevre işin içine giriyor. Onlar bizi böyle yaptı, tamam, şimdi dönüşmek istediğin insan ol. Planlı ol, idealist ol, tembel olma...” Vedat ArIK n Hayatı değiştirmek kolay mı? Hayat tasarlanabilen bir şeydir. Sanattır. Benim üç saatlik bir eğitimim var bu konuda. Yeni bir yola başlamak istiyorsan köprüyü yakmak zorundasın der Tanrılar Okulu’nda. Yoksa hep geriye dönme umudun olur. Ben bir otelde yöneticiyken istifa ettim. İstanbul’dan da gittim. Baya beyaz yakalıydım. Çok iyi şartlarda çalışıyordum ama mutsuzluktan ölüyordum. İnsanlar deli misin her şeyin var diyorlardı. Aslında hiçbir şeyim yoktu. Nerden baktığınla alakalı. Bir bayramı hatırlıyorum. Herkes bayram harçlığı veriyor. O an, bu para bana babamı getirmez ki diye düşünmüştüm. 11 yaşındaydım... Usul usul sevmekGülşah Elikbank son romanında geçmişin acılarını ilk aşkla buluşturuyor HİLAL KÖSE Gülşah Elikbank’ın son romanı “Âşıklar Gece Ölür”, üç gün önce Doğan Kitap’tan çıktı. Elikbank kitabında, aile ve çocukluk acılarını, geçmişin travmalarıyla yüzleşebilmeyi, ilk aşkı merkeze alarak anlatıyor. Biri rock yıldızı, biri doktor. İki eski sevgili... 14 yıl sonra, bir hastane odasında karşılaşıyor. Hikâye buradan sonra geriye dönüşlerle ilerliyor. Elikbank, kalemi kâğıdı eline aldığında içinden mutsuz son geçirmiş. Karakterlerse buna izin vermemiş. Her şeye karşın kendi yollarında yürümeyi seçmişler. Elikbank, “Kitapta iyi olan ve iyiliğini unutan insanlar var. Çocukluğunun karanlığıyla yüzleşen ve aydınlık tarafını seçen... Aynı özgür irade gibi. İyi bir insan eninde sonunda iyileşir, özünü bulur” diyor. n Bu hikâye nasıl doğdu? Zor bir çocukluğum oldu ama sadece ondan değil. Çocuklarla ve gençlerle çok fazla etkinlik yapıyorum. Sağ olsunlar, çok sıcak bir ilişkimiz var. Hikâyelerini dinliyorum. Ne kadar benzer yaralarımızın olduğunu görüyorum. Ben zaten hep söylüyorum toplumumuzda bir baba problemi var. Babası olan evlerde de olan bir problem bu. Baba varken de yok. Yok olan için daha da zor. Erkekler yara açar n İdealist babayla, zor bir baba karakteri var romanda... İkisi de normal değil aslında. Dünyanın pratikleriyle idealist babanın anlattıkları örtüşmüyor. Öte yandan sadist diyebileceğimiz bir baba var. Kendince çok haklı. Hep de öyledir kötülerin kendince haklı nedenleri vardır. İki farklı baba karakteri, iki çocuğu nasıl farklı insanlara dönüştürür? Aslında benim meselem buydu. Çocuklukta bir yara aldıysanız ömür boyu ne yaparsanız geçmiyor. O boşluk dolmuyor. Babasız büyüdüm10 yaşımdan itibaren. Hiçbir zaman baba şefkatini dolduracak bir duyguya rastlamadım. Kolay bir çocukluğum, ilk gençliğim olmadı. n Seni nasıl dönüştürdü babasız büyümek? Hiçbir zaman dertlerimin içine gömülüp kalmadım. Yaşama tutkun bir insanım. Bu yaşamın hakkını vermek gerektiğini düşünenlerdenim. Çözüm odaklı bir insanım. Olumsuzlukların içinde boğulmayı doğru bulmuyorum. Her şey kötü gidiyor olabilir, annesiz, babasız büyümüş olabilirsiniz ama o acılara sığınmayı doğru bulmuyorum. 18 yaşından sonra hayatımızın sorumluluğu bizde. Biz ne yapıyoruz değiştirmek için? Bu hikâyede de onu söylemeye çalışıyorum. Yaptığın kötülüklerde, merhametsizliklerde çocukluğundaki o yaraya sığınamazsın, bu doğru değil. n Kadınlar yapabiliyor ama erkekler sanki sınıfta kalıyor... Kadınlar zaten her zaman yara sarmak, kapatmak, şifalandırmak için uğraşırlar. Bizim toplumda erkekler, ‘benim her şeyi yapmaya hakkım var, evin reisi benim’ diye düşünü Çocukluktan çıkamadık ki n Hikâye çocuklukta düğümleniyor. Geçmişten kaçılmıyor yani.. Hep dönüp dolaşıp kendi ailelerimize, kaçtığımız yere dönüyoruz. Doğrusunu görmediğinde doğru bir temel atamıyorsun. Sevgi dolu bir aile nasıl olur? Çoğumuzun hiçbir fikri yok. El yordamıyla... Çözemeyince içinde boğulan, bağımlı anne baba ilişkileri yaşayan, 60’ına gelmiş ama hâlâ annesiyle kavgalı olan insanlar var. Ailemizin bizde açtığı yarayı ömür boyu tamir etmekle uğraşıyoruz. Mutsuz bir evde büyüyen bir çocuk bence büyük bir haksızlığa uğruyor. yor. Böyle bir bakış açısından, sevgi sözcükleri ya da merhamet beklemek ütopya. Kadınlar yara sarmaktan, erkekler yara açmaktan yana. Bunu yaparken de üzerinde fazla düşünmüyorlar zaten. Türkiye’de kadın sorunu yok, erkek sorunu var. Kadına yönelik şiddeti de aslında erkeklerin çözmesi lazım. Onların bakış açısında bir hata var. Aklı başında sev n Aşk nedir sence? Aşk bir felsefe. Hayata aşkla bakmak da aşkın kendisi de... Bir insanı kendinden çok sevmek o kadar zor bir şey ki. Bunu yapabilen kendi egosunu kenara koymuş demektir, hele günümüz narsizim çağında iyice zor. n Aşk diye bir şey yoktur tartışmasında safın belli oldu... Kesinlikle var. Hem yaşadığım için biliyorum hem de konuştuğum insanlardan. Anadolu’da çok şehre söyleşiye gidiyorum. Hâlâ gerçek aşkların yaşandığını görüyorum. Metropol biraz insanı kirletiyor bu doğru. Aşk var mı yok mu İstanbul’a bakarak karar vermemek lazım... WhatsApp, sosyal medya her şeyi kolaylaştırdı, aşk o kadar kolay bir şey de n Yüzde 90’ımızda var mı bu yara? Tabii ki. Toplumumuzun ergen bir toplum olmasının nedeni o. Çocukluktan çıkamadık ki. Bu kitabı okuyan bir erkeğin geriye dönüp bakması çok önemli. Birini incittiyseniz aslında yola devam edemiyorsunuz. Ben ah almaya inanırım. Evrenin adaletinden neredeyse eminim. Hiçbir kötülük karşılıksız kalmaz. Hiçbir hesap yarıda kalmıyor. Cennet de cehennem de burada. Birçok insan iç cehennemiyle yaşıyor. Yüzlerine vuruyor. Bazılarının da yüzüne bakıyorsunuz melekler dokunmuş mesela. Enerji veriyor size. Evrene teslim ol... n Kadercilik değil mi bu? Değil. Tevekkül. Şu an çok kötü bir şey yaşıyor olabilirsin ama beş yıl sonra geriye baktığında iyi ki yaşamışım diyeceksin. Çünkü seni bir yere götürüyor o süreç. Sen kendine dair her şeyi doğru yap, dürüst ol, aynada gözlerinin içine baktığında, kendine mutlu bir iyi geceler diyebiliyorsan tamamdır. Sonrasını bırak. Teslim olmak evrene, kim neye inanıyorsa... Bunu ne zaman yapsam bir sonucu oldu. n Ne zamandır yapıyorsun bunu? Birdenbire olmadı. Her şeyin insana başka kapı açmak için yol olacağını düşünüyorum. Güçlüyüm ama çok kırıl gan bir yanım var. Cam gibi parçalanıyorum beklemediğim bir davranış olduğunda. Ve çok keskin kararlarım var. Kimseyi incitmedim bugüne kadar ve bana yapılmasına da tahammülüm yok. ğil. Ahmet İnam’ı çok severim. Aşkı güzel anlatıyor. “Aşk bir hazır olma halidir” diyor. Hormonların yükselmesi değildir aşk. İnsanın duygularını iyi tanımlaması gerekir. Asıl sorun bu. Çoğu insan kendiyle konuştuğunda duygusunu tanımlayamıyor. O an kızgın mı, kırgın mı, coşkulu mu? Bu karmaşanın içinde gerçek bir duyguya rastladığı zaman onu da tanımlayamadığı için berbat ediyor. Bir çok insanın hayatı kaçırılmış trenlerle dolu. Dönüp baktığında hiç gerçek bir şey yaşayamamış... Bir de her şeyi yaşayacağım derken hiçbir şey yaşarsın. Romain Gary, der ya çok kadın hiç kadındır. n Aşk için ne lazım? Zaman ve emek. Adım adım işleyeceğin bir nakış gibi aşk. Gençlik yıllarımda, birdenbire çarpılacaksın sanıyordum ama bu yaşımda hiç de öyle düşünmüyorum. n Kaç yaşındasın? 38. (Gülüyor) n Şimdi ne düşünüyorsun? Sabahattin Âli, “Seni gayet aklı başında seviyorum” der Kürk Mantolu Madonna’da. Hakikaten aklı başında sevmek lazım. Ya da Gülten Akın’ın şu sözü: Seni birdenbire değil usul Elikbank’la onuncu romanı ‘Âşıklar Gece Ölür’ü ve geçmiş travmaları konuştuk. İNSANLARI SEVİYORUM n Yazarlığa nasıl başladın? 8 yaşından beri yazıyorum. İlk romanımı lisede yazdım, bir cinayet romanı. Uğur Mumcu hayranıyım. Mumcu katledildiğinde karar vermiştim iletişim okudum. Araştırmacılığı romanda kullanıyorum. Hayalperesttim. Hiçbir şeye sınırlı bakamadım. Hep sorularım vardı. İnsanların öykülerini merak etmeye başladım. Kötü insan olduğunu düşünmüyorum. Kötülüğe evrilmek diye bir şey var. O evrilmenin nereden geldiğini anlamak benim için önemli. İnsanları çok seviyorum bütün marazi yanlarına rağmen. n Kitapta kahramanımız alkol tedavisi için hastaneye yatıyor ... Antidepresanlar da aynı. Çoğu kişi arkadaş tavsiyesiyle alıyor o ilaçları. Çoğu insan alkolün bir alışkanlığa döndüğünü bile fark edemiyor. Hayatla başa çıkma yöntemleri olarak karşımıza çıkıyor. Şunu anlatmaya çalıştım. Mutluluk içten gelmiyorsa, kendi kendini ayakta tutacak güç senin içinde yoksa, dıştan gelen alkış, poh poh hiçbir işe yaramaz. Alkol de. Bir çok kişi neden alkola ihtiyaç duyduğunu sorgulamıyor. Sorgulasın istedim. usul sevdim... Usul usul sevmek, aşka döndüren şey o. Gençlikte evet fırtınalar esiyor ama dokunduğu yer önemli. Gerçek bir temas varsa, öyküdeki gibi 14 yıl sonra da sizi bulur. Ben her yarım kalan hikâyenin tamamlanması gerektiğini düşünürüm. Belirsizlik hiç hoşlanmadığım şeydir. Her şeyin mutsuz da olsa bir sonu olmalı. Aksi halde hayat boyu sırtınızda bir yük. Acaba sorusu... Aşk iyi gelmeli n Aşk biterse ne olur? Aşkın suçu olmaz ama ihanet suç olur. Aşk bittikten sonra ne yaptığınız önemli. Gençlerde yavaş yavaş dürüstlük oturuyor. Kimse mutsuz olduğu hikâyede kalmamalı. Hayat çok zor. Birbirimizin hayatını kolaylaştırmalıyız. Aşkın iyi gelmesi lazım. n Ya aile? Çok önemsiyorum. Çekirdek aile, doğru kurulursa bütün hayatınızın coşkulu olmasının nedeni olabilir. Tersi kâbus demek. Ben 10 yaşına kadar babamlaydım ama hiç ‘seni seviyorum’ cümlesi duymadım. O yüzden o cümle benim için çok önemli. Birisi bana seni seviyorum derse inanırım ben. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle