25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
14 23 OCAK 2019 ÇARŞAMBA EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: İLKNUR FİLİZ Fazıl Say sessizliğini bozdu KÜLTÜR Müzisyen Fazıl Say, 18 Ocak’ta yeni sanat eseri Truva Sonatı’nı Congresium’da sergiledi. Say, daha önce konsere Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı da davet etmişti. Erdoğan’ın konsere katılıp katılmayacağı ise merak konusuydu. Konser günü Erdoğan, en ön sırada Say’ı dinlemek için yerini aldı. Dinletinin ardından da ayakta alkışladığı Say’ı tebrik etti. Bu olay üzerine kimileri konserine Erdoğan’ı davet eden Say’ı eleştirdi, kimileri ise artan kutuplaşmanın bir nebze de olsa dinmesi adına ortaya çıkan tabloyu övdü. ‘Erdoğan da hata yapar, Say da yapar’ Say, tüm bu konuşulanların ardından bugün Instagram hesabından “Yıkan da yaratan da biziz şu sevilesi dünyada” başlıklı bir yazı paylaştı. Say’ın kaleme aldığı yazı şöyle: “Hatırlarsınız, ‘ülkemde yaşayabilmek, sanatımı yapabilmek istiyorum’ diye bir yazı yazmıştım geçen yaz. Bu haykırışım her yerde duyulmuştu. Sayın Erdoğan’ın annemin vefatındaki taziye telefonundaki ses tonunda da sezinledim, bir uzlaşı kapısı aralanmak istiyordu. Sadece Fazıl Say için değil, tüm sanat camiası, hatta toplumun tüm kültürel öğeleri açısından, Erdoğan’ın içine sinmeyen bir şeyler vardı, nitekim pek çok konuşmasında ve sıklıkla ‘Biz kültür ve eğitim konularında maalesef başarılı olamadık’ diyordu, bu bir özeleştiridir. Hayatta hatalar yapılabilir, Erdoğan da yapar, Say da yapar, Ahmet Mehmet de yapar, insanız hata yaparız, hatadan dönmek hatayı düzeltmek ise erdemdir, insani bir durumdur. Fazıl Say da pek çok hata yapmıştır ha yatında, haklı olduğu konularda bile üslup yanlışı yapmıştır, haksız duruma düşmüştür, pek çok da haksızlığa da uğramıştır... Her şey bir yana, umutlarımız olmadan nasıl yaşayacağız? Geleceğe nasıl bakacağız? Bir ülke, kendi yüksek kültürü, halk müziği, sanat musikisi, Batı müzikleri ile yerelden evrensele, muhteşem adımlar atabilecekken, sentezler ile dünyaya katkı sağlayabilecekken, kendi farklılıkları arasında kültürler arası köprüler kurabilecekken, tuhaf bir uçuruma sürüklenmekte ve hepimiz düşeceğiz. Ben bu uzlaşı kapısının aralandığını hissettim, bu ilk buluşmanın Beştepe’de değil, benim konserimde olması gerektiği ni direttim, KHK’den haksız yere mesleğinden edilmiş müzisyen dostlarımın hayatını kurtardık bu süreçte, ayrıca ‘kültür kurulu’ diye bir devlet yapılanmasını yanlış bulduğumu da direttim. Bu süreçte memlekette pek çok güncel tartışmalar da yaşandı, çok zordu. Doğru bulduğum şeyi deniyorum Sonuçta bu ilk adımda; Erdoğan saygı ile konserime geldi, bununla kalmadı, tüm kabinesini ve ABD senatörü misafirini de getirdi. Ülkemizde kültürün sanatın özgür olması, toplumsal uzlaşıların umut ışığı yakması gerekmekte. Ben özgürlükçüyüm. Özgürce yaşayabilmeliyiz. Birbirimizi anlayabilmeli, dostluk eli uzatabilmeliyiz. Bakın; yerelden evrensele, Türkiye’de herkesin medarı iftiharı olabilecek yerlere varabiliriz. Belki de başaramayız, ama en azından ben Türkiye için doğru bulduğum şeyi deniyorum.” l Kültür Servisi ‘Eylül, zor bir yolculuktu’Alternatif tiyatro topluluğu Sıfır Pozitif’in ‘Eylül’ adlı oyunu bugün Tatavla Sahnesi’nde Şu an bir sahneleri bulunmayan ve gezici tiyatro yapan kulüp, Eylül adlı trans bir bireyin hikâyesini anlatan tek kişilik oyunla seyirci karşısına çıkıyor. ECE PİROĞLU Devlet Tiyatroları’nın kadro açmaması, özel tiyatroların da büyük prodüksiyonların tekeline geçmesiyle dar alanda paslaşan yeni mezun tiyatrocular için de iş imkânı bulmanın zorlaştığı bugünlerde, konservatuvar mezunu bir grup genç bir araya gelerek alternatif bir tiyatro topluluğu olan “Sıfır Pozitif Tiyatro Kulübü’nü kurdular. Adını, herkese kan verebilen ama kimseden kan alamayan “0 rh pozitif” kan grubundan alan kulübün yola çıkış amacı, yeni ve özgün metinler ortaya çı karmak ve her kesime ulaşabilmek. Şu an bir sahneleri bulunmayan ve gezici tiyatro yapan kulüp, Eylül adlı trans bir bireyin hikâyesini anlatan tek kişilik oyunla seyirci karşısına çıkıyor. “Eylül” adlı oyun bugün Cihangir Tatavla Sahnesi’nde sahnelenecek. Sıfır Pozitif’in kurucusu ve “Eylül”ü canlandıran oyuncu Uğur Kanbay’la bir araya geldik. n Sıfır Pozitif’in ortaya çıkış hikâyesi nedir? Bazı tiyatrolar bize seçme hakkı veriyorlar, bu güzel bir şey ama benim onu seçme hakkımı kimse sorgulamıyor. Neyde oynayacağım, ne yapacağım kimse bana bu hakkı tanımıyor. Yeni mezunum, gerekirse bir tiyatroda bardak taşıyabilirim ama elektrik faturamı da ödemem lazım. Yeni bir oluşumda bulunmam lazımdı. Mimar Sinan Devlet Konservatuvarı ve İstanbul Devlet Konservatuvarı’ndan bir grup arkadaşımla Sıfır Pozitif’i kurma kararı aldım. ‘Bir şeyleri dert edinmek istedik’ n Adı neden Sıfır Pozitif, bir anlamı var mı? Ben önce tiyatro 46 düşünüyordum, sonra kan grupları ile ilgili bir şeye bakarken 0 rh pozitifin her kan grubuna kan verebilen bir grup olduğunu öğrendim ve bu mantıklı bir isim diye düşündüm. Hepinize verebilecek, anlatabile ‘Sanat yuvası kurmak istiyoruz’ n Sıfır Pozitif’in bundan sonraki hedefleri neler? Sıfır Pozitif’in bir sahnesi olması. Çünkü, çok ciddi kiralar ödüyoruz. Eylül’den beklentilerimiz var, eğer gerçekleşirse, bir mekânı alternatif tiyatro sahnesine dönüştürmek istiyoruz. Yeni oyunlar, konservatuvara hazırlık kursları, çocuklar için bale eğitimi gibi çeşitli dallar bulunan, sanat yuvası haline getirebileceğimiz bir yer kurmak istiyoruz. Tiyatro yaparak, tiyatroyu ayakta tutmak istiyoruz. cek hikâyelerimiz var. Tiyatroyu bazıları, üstün sanat olarak görerek belli kesime yapar. Bazıları ise sadece belediye tiyatrolarına yapar onların da kitlesi farklıdır. Biz, öyle bir şey üretelim ki üniversite mezunu insana da hitap ederken bir ilkokul mezunu insana da hitap etsin. Yeni metinler üretelim, bir şeyleri dert edinelim amacıyla bu yola çıktık. Bir sahnemiz yok şu an gezici olarak yapıyoruz. En büyük amacımız da küçük de olsa bir alternatif sahneye ulaşmak. Şu an sadece ben oynuyorum. Biri bilet kesiyor biri seyirciyi karşılıyor ama ‘AMACIMIZ YENİ YERLİ METİNLER ÜRETMEK...’ n Kuruluş aşamasında bir destek aldınız mı? Arkadaşım 5 bin lira kredi çekti. Onunla oyun yaptım, krediyi ödüyorum hâlâ. Devlet Tiyatrosu’nda bu oyunu koysaydım arkama 300 bin liralık ev de inşa edebilirdim ama insanların açlık sınırında yaşadığı bir ülkede prodüksiyona milyonların harcanması bana pek mantıklı gelmiyor. Tiyatrolar da belli başlı yapımcıların eline geçti artık. 230 liraya oyun biletleri var. Sadece belli bir kesime hitap ediyorlar. Geçen gün oyundan sonra, salon kirasını ödedik ve geriye 15 lira para kaldı. Ekibe borçlanıp çıktım. n Nasıl metinler ortaya koyacaksınız? Önce yabancı metinleri çevirmek istedik ama yeterli bir ekibe sahip değildik bunun için. Bizim mottomuz, yeni yerli metinler üretmek ve oynamak. Klasik metin de oynayacağız ama klasik metni de oturup baştan bugüne uyarlayacağız. Bugünü anlatması lazım. “Yedi Kocalı Hürmüz” mesela, bugün yedi kocalı hürmüzler evinde oturan, kanun çalan, bacadan eve adam sokanlar değil. Bugün onu uyarlasak sahnede tabletler, akıllı telefonlar olur. aslında her biri alanında çok iyi eğitim alan kişiler. n “Eylül”ü yazma süreci nasıldı? “Eylül”, derlediğim hikâyelerden ve okuduğum röportajlardan kurmaca bir hikâye. Yazım sürecinde araştırdıkça kendimden utandığım zamanlar, tokat gibi çarpan gerçekler oldu. Çünkü ben de, trans arkadaşları olan, onlarla oturup çay içen biri değildim. Hatta gördüğüm zamanlarda hızlanırdım. Transların sosyal medyada yaptığı canlı yayınları izliyordum, o dili, ağzı anlamak için. Trans bir kadını oynamak zor, benim için de zor bir yolculuktu. n “Eylül”ü anlatır mısın biraz? “Eylül”, 2015 yılında Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden trans kadın Eylül Cansın’dan esinlenerek bu ismi aldı. Eylül’ün hayatı çok etkilemişti beni ve onun adını kullanmak istedim. “Bu o Eylül mü?” diye soruyorlar bazen ama değil, kurmaca ve derleme bir hikâye bizimkisi. 46’ncı sokak diye bir sokakta geçiyor hikâyeler. O sokakta bir yokuş var yokuşun adı İnfazcı. Eylül, 28 yaşında yaşından çok daha fazlasını görmüş geçirmiş, İstanbul’da yaşam mücadalesi veren bir kadın. 2 saatlik dilimde anlatmaya başlıyor, o anlattıkça eğlence bir sarmala dönüşüyor ve yaşadığı gerçekler bizim de yüzümüze çarpıyor. Bu oyunda orta oyun da var, epik tiyatro da var, trajedi de var. “Eylül”de birilerinin hayatını ajite etmekten ziyade güldürmek, güldürürken de utandırmayı tercih ettik, çünkü ben de yazarken öyle anlar yaşadım. n Her kesime ulaştığınızı düşünüyor musunuz? “Eylül” yavaş yavaş duyuluyor, duyuldukça daha çok gelen oluyor. İnsanlar da hassasiyet gösteriyor bu konulara. Bir de sanıldığı gibi sadece LGBTİ üyeleri gelmiyor, hatta onlar neredeyse hiç gelmiyor. Sanırım tekrar tekrar aynı şeyleri yaşamak istemiyorlar. Her kesimden geleni gördük. Biz, transların hayatı şöyle zor, böyle zor diye bir ajiteyle anlatmıyoruz. Eylül, çok gülünen bir oyun. İnsanların böyle şeyleri çok merak ettiğini de gördük. Soramadığı şeyleri, gelip izleyerek öğrenmek isteyenler var. Oyundan sonra bir genç yazdı, “Ben homofobiktim, oyundan sonra kendime çok kızdım. Onların da âşık olabileceğini, kırılabileceğini hiç düşünmezdim” dedi. B? BDSO’dan Nefesli Çalgılar Konseri Mozart ve Strauss’un serenatlarıyla buluşma... Dağhan Doğu BBDSO yarın akşam düzenlenecek “Nefesli Çalgılar Konseri” ile müzikseverleri Mozart ve Strauss’un serenatlarıyla buluşturacak. Dağhan Doğu’nun yönetiminde sahne alacak orkestra, 18. yüzyılın biçim ve stillerini müziğinde birleştiren ve Aydınlanma Çağı’ndan esinlenen Wolfgang Mozart’ın “Gran Partita” adını taşıyan 10 No’lu serenadını seslendirecek. Orkestra ayrıca Strauss’un yalnızca 17 yaşındayken bestelediği melodik ve lirik eseri “Nefesli Çalgılar için Serenat”ı Bursalı müzikseverlerle buluşturacak. Saat 20.00’de Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilecek konserin biletleri; Sanat Cepte mobil uygulaması, BBDSO resmi web sitesi bursasenfoni.gov. trvebiletiva.com’un yanı sıra Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu BBDSO Müdürlüğü Gişesi ve konser akşamı AKKM Merinos Gişesi’nden satın alınabilir. l Kültür Servisi ‘1984 Büyük Gözaltı’ sahneden soruyor: ‘Özgürlük Nedir?’ Taner Barlas’ın kurguladığı, Rutkay Aziz’in yönettiği ve iki usta tiyatrocunun aynı zamanda da rol aldıkları “1984 (Büyük Gözaltı)” yarın akşam 20.30’da Leyla Gencer Opera ve Sanat Merkezi’nde, 26 Ocak Cumartesi akşamı 20.30’da MOİ Sahne’de, 31 Ocak Perşembe akşamı 20.30’da ise artısahne Mecidiyeköy’de sahnelenecek. “1984 (Büyük Gözaltı)”da Rutkay Aziz, Taner Barlas, Ekin Aksu, Özcan Alpar, Levent Yılmaz, Aytaç Öztuna, Hüseyin Uçurtma ve Hüseyin Demir birlikte rol alıyor. Oyundaki videoda yer alan oyuncular ise Ali Gül, Ezgi Erdilek, Aykut İşpir, Gülşah Kıray Barlas, Bekir Akbaş ve Özgür Can Akbaş. İdso’dan özenli bir dinleti İDSO’nun geçen haftaki konseri, tıka basa dolu, Cemal Reşit Rey Salonu’nda yapıldı. İtalyan şef Alfonso Scarano, Tayland Filarmoni’nin ve Çekoslovakya’daki Severoceska Filarmoni’nin birinci şefi. Daha önce İtalya’daki Toscana Opera Festivali’nin sanat yönetmeni olmuş. Aynı zamanda opera ve bale şefi olan sanatçı, nice yeni bestenin ilk çalınışını yapıyor. İDSO’nun bu yıl böylesi ilginç şefler getirtmesi topluluğa değişik deneyimler sunuyor. Konserin solisti viyola virtüözü Tatjana Masurenko Tacikistan doğumlu. Değerli hocalarla yetişmiş, önemli şeflerle konser vermiş, nice çağdaş besteci onun için viyola yapıtı bestelemiş. Çağ başındaki İngiliz besteci William Walton’ın karamsar ama arada ışıklar sunan Viyola Konçertosu’nu şiirsel bir yorumla ve teknik ustalığıyla sundu. İkinci yarıdaki RimskiKorsakov’un Şehrazad’ını çocukluğumdan beri kim bilir kaçıncı kez dinliyordum ve hâlâ etkilenir miyim, diye düşündüm! Başkemancımız Özgecan Günöz’ün sololarındaki özenli ve şiirsel yorumuyla ilk dakikadan itibaren bir masalın içine girdik. Ses dinamiklerini hiç abartmadan, tertemiz bir icra sundu. Şef Scarano da orkestrayı aynı masalın içinde, uyumlu bir yolculuğa çıkarttı. Müzik kitapları Elimde müzik tarihine ilişkin birçok kitap birikmiş: Kimi doğrudan besteciler antolojisi, kimi müzik sorunlarını içeriyor, kimi tek bir çalgıyı irdeliyor, kimi de başka bir eksende yazılmış, ama satır aralarında rastladığınız müzikçilerin hiç bilmediğiniz özelliklerini anlatıyor. Örneğin, İrini Dimitriadis’in 1950’den Günümüze Eğitim Hayatımızda Rumlar başlıklı kitabı müthiş kapsamlı bir çalışma. 540 sayfa içindeki biyografilerde bir zamanlar yaşamımıza girmiş, kurumlarımızda görev almış nice değerli Rum eğitimciye rastlıyoruz. Yazarın güzel Türkçesiyle hazırladığı kitabın bir özelliği de dipnotları, referansları, ayrıntılı kaynakçası, arkadaki dizini ile bir bilim insanının özenini sergilemesi. Edhem Eldem’in önsözüyle tarihi özellik perçinleniyor. İrini halen Bahçeşehir Üniversitesi’nde matematik profesörü. Yıllarca piyano çalmış, Verda Ün ve Ferdi Ştatzer ile çalışmış. Ben eski bir Arnavutköylü olarak bu kitabın sayfaları arasında müzik dünyasından kimleri bulmadım ki! Örneğin, konservatuvardaki piyano hocası Lukia Çerkezoğlu ve Panayot Abacı gibi uzun yıllar müzik hayatımıza büyük emeği geçmiş kişiler. Abacı, tarihi Orkestra Dergisi’nin yayıncısı, Filarmoni Derneği’nin başkanı ve Cemal Reşit Rey dönemindeki Şehir Orkestrasının viyolacısı. Düzenlediği gitar festivalleri dizisine Rodrigo gibi ünlüleri bile İstanbul’a getirmiş. Ayrıca nice solistimizin ve Hikmet Şimşek’in yurtdışında konserler vermesini sağlamış. Çevirmen olarak birçok Türk yazarın kitabını da Yunanca’ya çevirmişti. Kitapta yıllarca opera korosunda yer alan “muganni” Leonidas Asteris’i de gözüm aradı. Bu arada kitabı adadıklarının arasında en eski piyano hocası Koharik Gazarosyan başta geliyor. Ayizi Yayınevi kapanıyor Ayizi Yayınevi kurucularından Aksu Bora, yayınevinin ekonomik nedenlerden dolayı kapanacağını duyurdu. Dokuz yıl önce Ankara’da kurulan ve şu ana kadar kadınların kaleme aldığı 63 kitabı okurla buluşturan feminist yayınevi, Eda Çakmak’ın kaleme aldığı “Kural Tanımayan Bir Moda Kılavuzu” isimli kitabı yayımlayarak yayın hayatına son verdi. Bianet’e konuşan Bora, “Elimizdeki kitapları da bitirene kadar satışımız devam edecek. Kapanma sürecimiz hazirana kadar uzayabilir. Ancak ondan sonra kesin olarak kapatıyoruz” dedi. Yayınevini ekonomik nedenlerle kapatmak zorunda kaldıklarını belirten Bora, “Matbaa çalışanlarından kâğıt sektörüne kadar herkes ekonomik süreçten etkilendi. Biz de kitap yayımlayamaz hale geldik. Bu koşullar altında yayınevini sürdüremeyeceğimiz için kapatma kararı aldık” ifadelerini kullandı. Kadınları yazma konusunda yüreklendiren, cesaretlendiren bir yerde durduklarını söyleyen Bora, “Yayınevimiz kapansa da kadınlara yine yazmaktan vazgeçmeyin diye sesleniyoruz” şeklinde konuştu. l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle