15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 2 Ocak 2019 ÇARŞAMBA [email protected] TASARIM: BAHADIR AKTAŞ OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Ortaoyunu ortadan kaldırılırsa Av. Hüseyin Özbek Türkiye Barolar Birliği Başkan Yardımcısı Mizah, acıyı mutluluğa, yoksulluğu varsıllığa, matemi sevince, hıçkırığı kahkahaya dönüştürme sanatıdır. Mizah yaratıcılık ister, yetenek ister ama yetmez. Cesaret ister. Mizah doğası gereği eleştirel, uyarıcı, iğneleyicidir. Güce, otoriteye, iktidara yönelik eleştiri mizah üslubu ve söylemiyle ifade edildiğinde daha etkili olur. Her milletin mizah anlayışı birbirinden farklıdır. Bu onların kolektif kültür kodlarıyla, milli kimlikleri, psikokültürel özellikleriyle ilgilidir. Otoriteye, güce yönelik yazılı, sözlü, teatral, müzikal mizaha karşı gösterilen hoşgörü o ülkedeki demokratik olgunluğun şaşmaz göstergesi olagelmiştir. Eleştiriye tahammülsüzlük ise otoriter, baskıcı bir tutumun yansıması olarak değerlendirilmiştir. Mizah geleneğimiz Köklü bir mizah geleneğimiz var. Hoca Nasreddin gibi ağlamak, Bayburtlu zihni gibi gülmek, Keloğlan gibi Kaf Dağı’nı Zümrüdüanka’nın kanadında aşmak, İncili Çavuş gibi padişahla kinayeli konuşmak bize özgüdür. Hoca Nasreddin’e mal edilse de o fıkralar Türk milletinin kolektif dehasının,ince Otoriteye, güce yönelik yazılı, sözlü, teatral, müzikal mizaha karşı gösterilen hoşgörü, o ülkedeki demokratik olgunluğun şaşmaz göstergesi olagelmiştir. Eleştiriye tahammülsüzlük ise otoriter, baskıcı bir tutumun yansıması olarak değerlendirilmiştir. Ortaoyunu, bizim mizah anlayışımıza, kültür kodlarımıza hitap ettiği için çok tutulmuştur. Ortaoyunun temelinde yalnızca Karagöz Hacivat yoktur. Nasreddin Hoca, İncili Çavuş, Keloğlan başta olmak üzere Türk halk mizahı vardır. Metin Akpınar mizah anlayışının ortak ürünleridir. Seyirlik köy oyunlarından başlayarak hayal perdesinin Karagöz’ünde, Kel Hasan’ın ortaoyununda, Naşit’in tuluatında mizah vardır. Halkımız mizahı da, mizahçısını da sever, yaşamının ayrılmaz bir parçası olarak içselleştirir. Ortaoyunu için hayal perdesinden yere inmiş, ete kemiğe bürünmüş Karagöz denir. Doğru tanımlamadır. Ortaoyununun iki ana karakteri Kavuklu ile Pişekâr, hayal perdesinin Karagöz’ü ile Hacivat’ı Zeki Alasya dır. Ahalinin çepeçevre halka olup seyredeceği şekilde, ortalık yerde oynandığı için ortaoyunu denilmiştir. Kavuklu, Karagöz gibi kaba saba, argo konuşan başoyuncu, baş komiktir. Kavuklu karakterinin dil ve yüz komikliği oyunculuk yeteneği ile bütünleşince oyunu sürükler götürür. Ortaoyunun karakterleri Pişekâr ise Hacivat Çelebi gibi az biraz mürekkep yalamış, bilgiçlik taslayan, dişi konuşan, ön açan bir kimliği temsil eder. Müjdat Gezen Osmanlı payitahtının demografik zenginliği, kültürel panaroması, ortaoyunundaki diğer karakterleri oluşturur. Oyunun ana konusunun dışında yazılı metni yoktur. Kavuklu Kel Hasan, Kavuklu Hamdi, Abdürrezzak, Pişekâr Küçük İsmail gibi büyük ustalar senaryosuz konudan en az iki saat seyirciyi kırıp geçiren bir oyun çıkarırlar. Kastamonulu, Kayserili, Şarklı, Karadenizli, Trakyalı tipler, Yahudi, Ermeni, Rum, Tuzsuz Deli Bekir, Matiz, Kavuklu Arkası, Kayarto, Zenne, mahalle bekçisi, Çelebi ve diğer karakterler şiveleri ve yöresel giyimleriyle oyunlarını icra ederler. Usta çırak ilişkisi Ortaoyunu, bizim mizah anlayışımıza, kültür kodlarımıza hitap ettiği için çok tutulmuştur. Ortaoyunun temelinde yalnızca Karagöz Hacivat yoktur. Nasreddin Hoca, İncili Çavuş, Keloğlan başta olmak üzere Türk halk mizahı vardır. Seyirci, İstanbul’un sosyokültürel zenginliğini, değişik sınıflardan, farklı sosyal dokulardan insanların renkli yaşamlarını yansıtan aynada aslında kendisini görmektedir. Kendisine gülmekte, kendisiyle yüzleşmektedir. Ortaoyununun ve ortaoyunundan bozma tuluatın son büyük temsilcisi Dümbüllü İsmail’dir. Usta çırak ilişkisiyle yetişmiş, doğuştan gelen yüz avantajını oyunculuk yeteneği ile birleştirince eski ustaları aratmayan bir kavuklu olup çıkmıştır. Yakın geçmişte yitirdiğimiz çırağı Münir Özkul’un tiyatro sahnesinde ve beyaz perdedeki başarısında, ustasından miras ortaoyunu tarzının büyük payı vardır. Ke mal Sunal’ın bu kadar sevilmesinde, kaçıncı kez seyredilen, her karesi ezbere alınmış filmlerinin, ilk kez izleniyormuşçasına keyif vermesinin nedeni mizah geleneğimizden tortular taşımasıdır. Çağdaş Kavuklu Pişekâr diyaloğunun beyazperdeden tekrarıdır. ZekiMetin ikilisi Haldun Taner Usta’nın oyunlarıyla ünlenen Zeki AlasyaMetin Akpınar ikilisinin, halkın gönlünde taht kurup markalaşmalarının nedeni de aynıdır. Haldun Taner’in oyunları, ortaoyunu ve tuluat geleneği ile çağdaş tiyatronun ustaca harmanlanmasından meydana gelir. ZekiMetin ikilisi bu oyunların çağdaş KavukluPişekâr’ları olarak yeni kuşakların tiyatroyu sevmesinde büyük hizmette bulundular. Metin Akpınar, Müjdat Gezen, yetenekleriyle, oyun tarzlarıyla, Kavuklu’ların, Pişekar’ların manevi mirasçıları ve çırakları olarak bize kültür kodlarımıza, geleneksel damak zevkimize uygun oyunlarını temaşa ettiriyorlar. Var olun, sağ olun. Perde ömrünüz uzun olsun. Pusudaki tehlike: Federasyon modeli ÇAĞDAŞ BAYRAKTAR Bazen birbiri ile alakasız gözüken gelişmeler, bir bütünün tamamlayıcı parçalarıdır. Tıpkı birbirine karşı(t) görülen kişi ve oluşumların büyük hedeflerinde beraber yürümeleri gibi... Siyasi iktidar toplumu birçok unsur üzerinden yönlendiriyor. Bazen yapacaklarına hazırlamak, bazen de yapamayacaklarını yapmış gibi algılatmak için. Televizyonlarda yayımlanan diziler de bu “operasyon”a dahil. Fakat diziler üzerinden operasyon, sadece tarih dizileri üzerinden olmayabilir. Son yıllarda birçok kanalda asker dizileri başladı. Bu dizileri dikkatlice gözlemleyenler, farklı motifler üzerinden aynı konuların işlendiğini görür: Kimisinde din kardeşliği kimisinde soydaşlık vurgusu üzerinden Irak ve Suriye’deki Türklere yardım edilmesi gerektiği. Suriye ve Irak’taki Türklerin Türkiye’ye olan yaşamsal ihtiyacı. Türkiye’nin Irak ve Suriye’deki soydaşlarına yardım etmesinden doğal hiçbir şey olamaz. Etmeli de. Hele de o ülkelerdeki gelişmeler ortadayken. Kürt kartının birçok “el”de yaptırım elde ettiği Ortadoğu’da “Türk kartı”nı neden masada olmasın ki? Niyet başkaysa? Geçen hafta bir haber düştü haber sitelerine. Kerkük ve Cerablus’ta yüksekokul kurduğumuza dair. Aynı zaman diliminde Almanya’ya ziyaret gerçekleştiren bir heyetin başında bulunan AKP İstanbul Milletvekili Ravza Kavakçı’nın sözlerini anımsayalım: “Federal sistem hakkında bilgi alışverişinde bulunduk.” Bu açıklamanın, kendisini milliyetçi olarak tanımlayan ama AKP ya da MHP’ye oy veren seçmende bile rahatsızlık yaratması muhtemel. Tam bu aşamada soralım: Nasıl bir gelişme, federasyon modeline karşı olan kesimin önemli bir kısmını federasyon modeline razı eder ve federasyon modeline geçişi “zorunlu” ve “normal” algılatabilir? ? Birçok yabancı makalede karşımıza çıkan bu tablonun ilk üç parçası yukarıdaki sorunun yanıtı. Dördüncü “aşama” ise hedefin gizlenen amacı. Bu çizimin Pentagon danışmanı George Friedman’ın tezlerinden sonra ortaya çıktığını belirtmekte de fayda var. Basında pek fazla yer bulmayan bir gelişmeyi de, federasyon planında önemli yer tutan Barzani’nin AKP ile ilişkisini görmek açısından paylaşalım. Mersin Limanı son yıllarda Barzani’ye adeta tahsis edilmiş durumda. Öyle ki Barzani’ye ait gemilerin işlemlerinin öncelikli yapılması için başka firmalara ait gemiler haftalarca, aylarca bekletiliyor. Bir zamanlar Özal da “bir koyup üç almak” istiyordu. Sonrası malum... AKP, bir koyup üç alabileceğini sanıyorken ya da buna inandırılıyorken Türkiye bir alıp üç verme tehdidi ile karşı karşıya. Saflar netleşirken... Kemalist kurucu felsefe, dini, dili, etnisitesi ne olursa olsun tüm yurttaşları “eşit” gören “yurttaşların eşitliği”ni benimser. Ulusçuluk anlayışının özü budur. Bu anlayışa açıktan karşı olamayanlar da, kültürel kimlikleri siyasi kimliklere dönüştürmek suretiyle yurttaşlık bağını kimliksel parçalara ayıran tezlerini, mantığı felaket olsa da kulağa hoş geldiğinden “eşit yurttaşlık” olarak ifade eder, savunurlar. Siyasal İslamcı anlayışın federasyon meselesi ile uyumu ortada. Ve Federasyon meselesindeki doğal müttefiklerinin HDP olduğu da. Yerel yönetimlere özerklik, yeni anayasa, eşit yurttaşlık diyenlerin federasyon modeline “yetmez ama evet” diyecekleri de aşikâr. Anadolu’da bir deyim vardır: “Ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek.” Oysa Türkiye için federasyon demek, sıtmadan çok daha tehlikeli ve ölümcül. Gizlenen gerçek gündem Tehlike bu kadar kapımızdayken yerel seçim arifesinde desteklemeyi düşündüğünüz ve güvendiğiniz tüm siyasilere partisi ne olursa olsun sorun, “Federasyon modeline karşı mısın, değil misin” diye. Federasyon modeline geçen bir Türkiye Cumhuriyeti, parçalara ayrılır ve yıkılır. Tarih de federasyona doğrudan karşı olmayan herkesi, Türkiye’nin yıkımında yıkıcıların tarafına yazacaktır. Bazen birbiri ile alakasız gözüken gelişmeler, bir bütünün tamamlayıcı parçalarıdır. Tıpkı birbirine karşı(t) görülen kişi ve oluşumların büyük hedeflerinde beraber yürümeleri gibi... Belki de esas tehlike; alakasız görülen parçaların, karşıt gözüken tarafların öncülüğünde birleşmesidir. O birleşmenin sonu bölünme... C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle