16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 13 OCAK 2019 PAZAR TASARIM: SERPİL ÜNAY HABER/Yorum Yeni kuşak türbanlılar... Cumhurbaşkanı’nın yeni danışmanı Mariam Kavakçı henüz yirmi yaşında bile değil ve Instagram’dan paylaştığı pozları insana yeni kuşak türbanlılar konusunda oldukça net bildirimler sunuyor ve bizim de ilgimizi çekmemesi olanaksız. Şimdi şöyle dediğinizi duyabiliyorum, o fotoğraflar özel hayata girer, genç bir kadını sırf fotoğrafları nedeniyle eleştirmemek gerekir. Doğrudur ama ne yazık ki, onu danışman yapan Saray erkânı, bir mekânda içki içtiği için türbanlı hemcinsleri tarafından suç duyurusunda bulunulan genç bir kadın oyuncu için, (Deniz Çakır) “kıyafetine göre insan belirleyecek olsaydık, senin AVM’de değil kerhanede olman gerekirdi’ sözlerini söylemekte hiçbir sakınca görmüyorsa bizim de fotoğraflarında özellikle dili dışarıda danışmanı görünce “ne oluyor?” diye sorma hakkımız vardır. İyi ki danışman olmuş, böylece yeni kuşak türbanlılar hakkında birkaç söz söylememize fırsat tanıyor. Önce şunu söylemek mümkün, türban artık bir dini sembol değil daha çok bir moda enstrümanı. Öğrencilerimden biliyorum, başlarını kapatan gencecik kızlara soruyorum: “Neden?” Kiminin babası istemiş, kimi kendiliğinden başını kapatmış. Ama türbanın nereden geldiğini bilmiyorlar. Kuran’da yazıp yazmadığını bilmiyorlar. Onlara türbanın Sümerlere dayandığını, bu uygarlıkta zengin ailelerin ilk kızlarını fahişelik görevi yapmaları için belli bir süre tapınaklara yollamak zorunda olduğunu anlatıyor, halk karıştırmasın diye de bu kızların başını örtmesinin zorunlu kılındığını söylüyorum. İlk baş örtünme onlarda, ardından Yahudiler de bu geleneği değiştirerek almışlar ve kiliselerde yaşayan rahibelerin bu biçimde örtünmeleri herkes tarafından kabul edilmiş. Bu bilgiyi verdiğim için bana teşekkür edenler bile var. Bugün yaşları 1820 arasındaki gençlere Z Kuşağı deniyor. Özellikle çokuluslu şirketler bu kuşak hakkında sürekli çok ciddi araştırma yapıyorlar çünkü sattıkları malın alıcısı onlar ve onların davranış özelliklerini öğrenmek istiyorlar. Kuşağın en önemli özelliği olarak çabucak sıkılmaları çıkıyor, bir de geçmişi hiç merak etmedikleri. Bu Z Kuşağı içinde başlarını örten genç kızlar da var. Ama onlar da eğlenmek istiyorlar, Instagram’da komik pozlarını yaymak istiyorlar. Öte yandan ülkemizde İmam Hatiplerde de dahil okullarda gerçek bir din eğitimi verilmediğinden, din felsefesi yok sayıldığından şekilcilik alıp başını gidiyor, sonuç hem başını örten hem de çok makyajlı, sivri topuklarıyla yürümekte zorlanan yeni bir model ortaya çıkıyor. Yani dinin önerdiği mütevazı olmak, göze batmamak, merhametli olmak, dayanışma içinde olmak, yani insana ait tüm duygular bu karmaşa içinde hiç tartışılmıyor. Hiç konuşulmuyor. Şimdi bunları geçelim ve daha politik bir yerde duralım. Bizim vergilerimizle yaşayan Saray’da kaç danışman bulunuyor? Gerçekten merak ediyorum. Çünkü Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarına baktığımda gerçekten danışman kadrosunun oldukça vasat olduğu görülüyor. O zaman bir soru geliyor aklıma, başka birileri mi, bizim bilmediğimiz birileri mi ülkeyi yönetiyor? Bütün kurumlar göstermelik birer aksesuvar mı? Nasıl bir oyun oynanıyor ki, biz sürekli figüran kadrosundayız? Bu günlerde sürekli bunu düşünüyorum. Üstten birileri, bilmediğimiz birileri inanılmaz bir gaddarlıkla ülkeyi uçuruma doğru götürüyor. Eğer düşündüğüm gibiyse, Mariam Kavakçı’nın danışman olması hiç de rastlantı değil. Annesi elçi, kız kardeşi de danışman, aileden biri de milletvekili. Nedir Kavakçı ailesinin bu saltanatı. Bu saltanat kimin elinden bahşediliyor. Doğrusu bunu öğrenmek için ne yapmak gerek bilmiyorum. Ama işlerin çığrından çıktığı artık su götürmez bir gerçek! Ve biz seçime gidiyoruz. Nasıl bir potaya geldik ki, bu seçim işi başımıza kaldı. Yerel bir seçim yapıyoruz ama sanki genel bir seçim gibi. Ve ben hâlâ kendi bölgem Kadıköy’de kimin aday olduğunu bilmiyorum. Şaşkın bakıp duruyorum ve Z Kuşağı’nın türbanlı ya da türbansız kızları Instagram’dan tuhaf fotoğraflar paylaşmaya devam ediyorlar. 13 OCAK 2019 SAYI: 34066 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya Yazıişleri Müdürleri Serkan Ozan / Olcay Büyüktaş Akça Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu Görsel Yönetmen Hakan Akarsu Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün l Haber Merkezi: Murat Hantaş l Dış Haberler: Mine Esen l Ekonomi: Şehriban Kıraç l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Fotoğraf: Uğur Demir l Kültür Sanat: Emrah Kolukısa l Düzeltme: Mustafa Çolak Ankara Temsilcisi: Sertaç Eş Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Yayın Kurulu: Alev Coşkun (Başkan), Ali Sirmen (Bşk. Yrd.), Aykut Küçükkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Kemal Işık Kansu, Orhan Bursalı, Mine Kırıkkanat, Miyase İlknur. l Okur Temsilcisi: Cengiz Yıldırım [email protected] l Mali ve İdari İşler Müdürü: Hasan Talay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 06:50 06:33 06:54 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 08:21 13:18 15:42 08:02 13:02 15:30 08:21 13:25 15:57 Akşam 18:04 17:52 18:19 Yatsı 19:29 19:15 19:40 Kurtuluş Savaşı’nda, sadece ordular ve askerler değil, müzik ve müzisyenler de savaşıyordu. Mangal Dağı’na saldıran Yunan askerleri yorgundu. Taarruz hızını yitirip durur gibi olduğunda, General Kondulis’in “aralıksız devam” emri geldi. Yorgun askerleri tekrar ateşe sürebilmek için konyak dağıtıldı. Tümen bandosu ön hatta yanaştırıldı. Gece taarruzu, bandonun Yunan Kralı için bestelenmiş “Kartalın Oğlu” marşı ile başlayacaktı. Ancak Yunan bandosunun karşısında da Kurtuluş Savaşı’na katılabilmek için İstanbul’dan Anadolu’ya geçmiş müzisyenlerden oluşan Kuvayı Milliyeci bir muzika vardı. Canını dişine takmış bu kahramanlar, biri bitip biri başlayan marşlarla yeri göğü inletiyorlardı. İşte bu muzika, çok geçmeden Mustafa Kemal Paşa tarafından Başkumandanlık emrine alındı. 15 Eylül 1921 günü, Ankara Kalemi Mahsus Müdüriyeti Hayati Beyefendi’ye hitaben ve Polatlı’dan gönderilen telgraf, Seryaver Salih tarafından hazırlanmış ve Mustafa imzasını taşıyordu: “Otuzbeşlik bir musikiye bölüğü Başkumandanlık emrine alınmıştır. Şimdi bizimle oraya geleceklerden istasyon civarında mezkur bölükte ikamete mahsus olmak üzere münasib bir binanın ihzarını etdiğim emre arz ederim.” HHH Sakarya Meydan Muharebesi’nden hemen sonra Ankara halkı ve tüm Meclis üyeleri, “muzaffer” Türk askerlerini getiren treni karşılamak için gara akmıştı. “Yük ve yolcu vagonlarından zorlukla yürüyebilen yüzlerce yaralı subay ve er indi. Sargıları kirli ya da kanlıydı. Elbiseleri de öyle. Erlerin çoğunun Teksesli müzik, tek adamlı rejim ayağı çıplaktı. Yüzler sapsarı ya da bembeyazdı. İstasyonu kan ve ter kokusu kapladı. Karşılayıcılar bu kadar çok yaralıyı, hele bu kadar çok yaralı subayı ilk kez görüyorlardı.” İşte bu trenden 35 kişilik musikiyye de yorgun, ama gururla indi. Topraktan rengi solmuş, eski mi eski çalgılarını heybelerinin yanına asmışlardı. Yaralıların trenden tahliyesine yardım ediyorlardı. Cephede şevki arttırmak için, özellikle süngü taarruzuna çıkılırken çalgılarının ve hançerelerinin sesini vargüçleriyle duyurmaya çalışan bu müzisyenler; musiki görevleri bittiğinde hastane çadırlarında sıhhiye olarak çalışmaktaydı.* 1921 yılında Polatlı’da kurulan Başkumandanlık Musikiyyesi’nin akıbetini bilmiyoruz. Belge yok. Ancak Cumhuriyetin ilanından sonra Atatürk’ün Riyaseti Cumhur Musiki Heyeti unvanıyla himayesine aldığı orkestra, Bahriye’ye bağlı II. Ertuğrul Gemisi’nin muzikası olup, bugünkü Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın nüvesini oluşturmuştur. HHH Müzik deyip geçmemeli, sevgili okurlarım. Müzik, “ruhun gıdasıdır” gibi basmakalıp betimlere indirgenemeyecek kadar başat bir kültür katmanıdır. Müziğin teksesli ya da çoksesli oluşu, toplumun düşünme yeteneğinin de sınırlarını çizer ve daha da önemlisi, az gelişmiş mi yoksa çok gelişmiş mi olacağını belirler. Gerek bilim, gerekse kültür birikimini yenilemeyi başaran, buluşlar yapan ve uygarlığı ileri taşıyan halkların çoksesli müzikle yetişen toplumlar olması bir rastlantı değildir. Övündükleri sultanların adlarını bile söyleyip yazmaktan aciz, zır cahil, zevksiz ve ilkel bir güruhtan ibaret günümüz “Osmancıkları”nın kesinlikle algılayamadıkları, zaten anlamaları bile olanaksız bu gerçeği; Osmanlı padişahı II. Mahmut görmüştü. 1826 yılında Mehter’i dağıttı. Yerine, yönetimini Giuseppe Donizetti’ye teslim ettiği Musikai Hümayun’u kurdu. Bu çoksesli ilk orkestra, önceleri İtalyan, sonra Fransız ve en son Alman etkisiyle; Mozart’dan Beethoven’e tüm önemli bestecilerin eserlerini çalar, saray erkânı da zevkle dinlerdi. Osmanlı’nın “Batılılaşma” olarak başlattığı müzikle çoksesli düşünebilen toplum formasyonu; Atatürk sayesinde Cumhuriyetin “Çağdaşlaşma” projesine dönüştü. Bugün Türkiye’yi kuşatan baskı ikliminin ürettiği cehalet ile vahşet; çoksesli müzikten nasibini almadığı için tek ses/tek adam ilkelliğine takılı kalmış ve düşüncesi, vicdanı, öngörüsü gelişmemiş muktedirlerin ufuksuz eseridir. *İtalik yazılı bilgiler, Ersin Antep’in olağanüstü yapıtı “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası/ Çoksesliliğin Belgesel Tarihi” (Elma Yayınevi, 2017) kitabından alıntıdır. Minare çalınacak şey olmaktan çıktı. Artık kılıfa gerek yok.. “halk belleğinin zayıflığıdır”.. Geçen dönemlerde ik Külliye uleması Karaman tidar vekillerinin topluca Hoca, “yolsuzluk hırsızlık yediği “gıyapta oy” haltı değildir” diye fetva verince, da unutuldu gitti. hem çakallar rahatladı, hem de iki arada bir deredeki Yargıtay ile Anayasa Mahke Külliye Samimi bir ifadeyi yeğleyenler veya Reis’ten çekinmeyenler mesi. Kılıf gereksiz. Moda artık, hırsızlık değil yolsuzluk. zekât verir mi? rahatça “sahte oy” diyebilirler. TBMM’de sahte oy Camiden ziyade minare kullananlar, illerinde, patlaması var. Köy camileri bile çifte minareli. ilçelerinde ve köylerinde kullandırmaz mı? Bu Süleymaniye’ye nispet, Çamlıca’da yükselen işin altyapısını hazırlamaz ve hazırlayanlara göz Tayyibiye Camimizin 6 minaresi, Kars’tan bile gö yummaz mı? rünebilsin azmiyle ve cehdiyle inşa edildi. Kılıfsız. HHH Milletin gözüne kuvvet, kesesine bereket, piya “Bellek” dedik.. 11 Aralık 2011 günü bu köşe salara hareket, kılıfsız çalanlara lanet! de feryat figan yazmıştık: Amin! “Kimi iktidar vekilleri, hacda iken TBMM’deki HHH yoklamada ve oylamada da görünüyorlar ve “Makul şüphe” kavramını, bu iktidar akıllara ve yasa çıkartıyorlardı.. Peygamberlerin gösterebile yasalara soktu. (Nedense yatak odasındaki dolar ceği türden bir mucizeydi bu. dolu ayakkabı kutularını, bu kapsama sokmadı.) Naçizane sormuştuk: Teşbihte hata olmaz. “Hacda iken oy kullanıp yasa çıkartmak, acaba Son 10 yılın tüm seçimleri gibi, bu seçimlerde de dünya parlamento tarihinin mi konusu olmalı, YSK, halkın yarısının gözünde “makul şüpheli”. yoksa dinler tarihinin mi?” YSK, yüksek yargı demek. Alçağına güven du İslamın gereği için hacca giden vekiller, par yulmayanın yükseğine duyulur mu? Kabahat onda ticiliğin şartını da giderken boş oy pusulalarına değil fıtratta. kendi adı, soyadı ve seçim bölgelerini yazıp im Ama zaten öyle bir derdi de yok. zalamışlar ve AKP’li vekil arkadaşları da bu oyları Hiçbir makul gerekçe göstermeden parmak bo onlar adına kullanmışlardı. yasını kaldırdı. Bu düpedüz sahtecilik ile yasa çıkartmaktı. (CHP’li Ali Özcan geçen yıl, parmak boyası geri Ancak milletvekilli milletinin böyle bir halt yiye gelsin diye yasa teklifi verdi. İktidar oralı bile olma ceği hiç hesaba katılmadığı için, bu “eylem” için, dı. Foyası çıkacağı korkusundan herhalde.) ne TBMM İçtüzüğü’nde, ne anayasada ne de Daha sonra hiçbir gerekçe göstermeden mü yasalarda hiçbir “yaptırım” yer almıyordu. hürsüz zarfları ve oy pusularını geçerli saydı. Hem “Kanunsuz suç ve ceza olmaz” kuralı gere de oy verme işleri sürerken. (Sürümden kazanılsın ğince, (üstelik Latincesi “nullum crimen nulla diye zahir.) poena sine lege” de zikredilerek) bu gıyabi oy Adına şanına uysun diye her seçimde seçmen sahtekârlığının üstü kapatıldı. sayısından çok daha yüksek sayıda, bazen yüzde HHH 100 daha fazla oy pusulası bastırıp dağıtıyor. Yıllar geçti, Meclis aynı Meclis, iktidar aynı Nedenini ise açıklamıyor. iktidar. Şimdi de kimi vekiller, iddiaya göre, Ama asıl zurnaya zırt dedirttiği nokta seçmen Külliye’nin 1000 muhtara yaptığı “umre” jestine re listeleri. faketen kutsal topraklara gitmeye hazırlanıyormuş. Orhan Bursalı daha önce yazmıştı: “Onlar da imzalı açık oy pusulası bırakıp mı gide 20072011 arası seçmen sayısı 10 milyon cekler” diye sormak anlamsız. artmış. Belki akla ve İslama uygun soru şudur: Gerekçe “adrese dayalı sisteme geçtik”. 40 bin muhtar arasından seçilen 1000 muhtar “Sistemi nereden aldınız?”, “TÜİK’ten aldık”. umreyi hak etmek için ne yaptı? “Bunun kayıtları nerede?”, “6 ay içinde imha İslamda zekâtın şartı, malın 40’ta 1’idir. ettik”. Ama zekât, mümin kullar içindir. Kurumlar için Tamamen şaibe. değildir. Bir devlet kurumu bu kadar mühim şeyleri niçin Erdoğan zekât verebilir. Veriyordur da. Ama 6 ay içinde imha eder ki? Külliye kesesinden zekât caiz değildir. HHH Emrindeki danışmanlara sormasın lütfen.. Konu İktidarın ve muktedirin en büyük güvencesi, yu “itibardan tasarrufa” getirebilirler... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Manisalı, Kadıköy’de sevenleriyle buluştu Tiyatro ve edebiyat dünyasının büyük ustası Hal dun Taner’in 103. yaş gününde açılan Kadıköy Belediyesi Haldun Taner Müze Evi’nde söyleyişiler devam ediyor. “Birey Toplum İlişkisinde Karşıtlıklar ve Uyum” başlığı ile dün gerçekleşen söyleyişinin konuğu bu hafta gazetemiz yazarı Erol Manisalı oldu. Manisalı söyleşide, “Birey toplum ilişkilerinde esas mesele katılımcı demokrasinin kurulmasına bağlıdır. Katılımcı demokrasi yoksa, çıkar grupları kendi çıkarlarını koruyacak şekilde yurttaşlık haklarından toplumsal özgürlüklere kadar geniş bir cephede bunu katılarak yapmazlarsa demokrasi biçimsel olarak çalışır. Böyle bir durumda sadece sandık demokrasisi geçerli olur. Bu da göstermelik bir sonuçtur” diye konuştu. l İSTANBUL/Cumhuriyet Acar kitabını imzaladı Gazetemiz yazarı Özgen Acar, yeni kitabı “Çoban Herkül’ü Yordu” ile birlikte okurlarıyla buluştu. Ankara Cumhuriyet Okurları’nın (CUMOK) düzenlediği etkinlikte gazetemiz yazarı Özgen Acar, yeni çıkan kitabı üzerine okurlarıyla söyleşi düzenledi. Türk Hukuk Kurumu’nda düzenlenen söyleşinin ardından Acar kitabını imzaladı. l ANKARA/Cumhuriyet Okul müdüründen ‘topuklu’ fetvası! Ankara’nın Sincan ilçesinde Akşemsettin İlko kulu müdürünün, kadın öğretmenlere topuklu ayakkabı giyme yasağı getirdiği ortaya çıktı. Okul müdürü önce kadın öğretmenlerin topuklu ayakkabı giymelerinin dinen caiz olmadığını içeren bir metni öğretmenlere verdi. Ardından da resmi yazı ile topuklu ayakkabı giyen öğretmenlere uyarı yazısı yazdı. Müdürün öğretmenlere verdiği ‘Kadınların topuklu ayakkabı giymesi caiz midir’ başlıklı metinde yer alan “Bacak oynatıp ayak çalmasınlar, çapkın yürüyüşlerle nazarı dikkati celbetmesinler, çünkü bu tavır erkekleri tahrik eder” ifadeleri dikkat çekti. Yaşanan olaya tepki gösteren CHP Ankara Milletvekili Gamze Taşcıer, “Bu akıl dışı uygulamayı yapan okul müdürü derhal görevden alınmalıdır” dedi. l ANKARA/Cumhuriyet AÖF kitabında cinsiyetçi ifadeler Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi Sos yal Psikoloji 1. sınıf ders kitabında cinsiyetçi ifadeler içeren soru ve cevaplar olduğu ortaya çıktı. Kadın ve erkek kimliği üzerine ayrımcı ifadelerin vurgulandığı ünitenin sonundaki ‘Kendimizi sınayalım’ kısmında da cinsiyetçi ifadelere yer verildi. Kitaptaki 6. soruda “Aşağıdaki özelliklerden hangisi kadını daha çekici yapar? a. Erkek gibi davranması b. Güçlü görünmesi c. Cinsiyetine uygun rolleri oynaması d. Bağımsızlığına düşkün olması e. Çaresiz gözükmesi” 7. soruda “Aşağıdaki işlerden hangisini yapan kadınlar daha çekicidir? a. Tezgâhtarlık b. Yöneticilik c. Danışmanlık d. Şoförlük e. Pilotluk” denildi. Cevap anahtarında 6. soruda “Cinsiyetine uygun rolleri oynaması” şıkkı, 7. soruda ise “Tezgâhtarlık” şıkkı doğru cevap olarak gösterildi. l İSTANBUL/Cumhuriyet Boğaziçi Üniversitesi 2013 yılı mezun kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. ÖZLEM YILDIZ C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle