14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Dizi TASARIM: İLKNUR FİLİZ 911 OcaK 2019 CUMA ‘Kültür bakkaldanMimarlık Tarihçisi, düşünür Doğan Kuban’la Türkiye ve Dünya üzerine... mal almaya benzemez’ İstanbul’a Doğan Kuban’la aynı pencereden bakmak benzersiz bir lezzetti. Yeni tamamladığım “Doğan Kuban Kitabı”ndan tahmin ettiğim gibi bir evde ağırladı bizi Kuban ailesi. Kitaplarla dostluğunu, sırdaşlığını yaşam biçimi haline getirmiş bilge bekliyordu bizi. Geleceğe dair yeni sorular üreten zihni, zaman zaman beni ve söyleşiye katılan herkesi sınava çekiyordu. “Ben Atatürk demekten pek hoşlanmam, Gazi Mustafa Kemal demeyi tercih ediyorum” dedi Cumhuriyetin kurucusundan söz ederken. Çağın mucizesi, büyük deha olduğunu düşünüyordu Mustafa Kemal’in. İslam coğrafyasında başka örneği olmayan Cumhuriyetimizin bugün içinde bulunduğu açmaza kızgındı. Başkanlık sistemine dair sert eleştirilerde bulundu Kuban. n Osmanlı’dan Cumhuriyetin üzerine kalan sorunlar nelerdi? Hangilerini çözmeyi başardı, hangilerinde başarısız oldu genç Cumhuriyet? İmparatorluktan cumhuriyete geçtiğimiz zaman umutsuz bir boşluğu dolduramazdık. 700 yıllık bir devletten Cumhuriyet sistemine geçmek zor bir süreçti. Cumhuriyetin başarısı, Cumhuriyetin kendisidir. Savaştan çıkmış, hiçbir örgütü olmayan 10 milyon nüfuslu laik Cumhuriyet. Bugün bile İslam ülkelerinde laik bir cumhuriyet yok. Cumhuriyetin başarısı kurulma kararından başlar ve Atatürk’ün 15 yıllık hayatını da iyi düşünürseniz her şeyin bir başlangıcı vardır. Özellikle iki şeyin ağırlıklı olduğunu sanıyorum. İkisi de kültür sorunudur. (Türk ulusu kavramı, Türk dili kavramı) n Eğer bugün azınlıklar göç etmiş olmasaydı ki bunların gönüllü olarak ülkemizden ayrılmadıklarını biliyoruz, nasıl bir uygarlık yaratılmış olurdu? Ermeni, Rum, Yahudi kardeşlerimizin gidişiyle neyi yitirdik? Evvela sayısal olarak şunu düşünmek gerekir ki, bugün sözünü ettiğiniz Türk devleti 80 milyon nüfusludur. Bu, Cumhuriyetin başında 10 milyondu. Kesin sayısal bir değer vermek kolay değil. Kentler, köylü ile dolmadan 1970’ten önce, inşaat alanında Türk olmayanlar kanımca daha fazla idi. İmparatorluk bütün yaşamında üretim açısından Hıristiyan azınlığa dayanmıştır. Şimdi hem teknoloji hem toplumsal yaşam o kadar hızla değişiyor ki, bugün bu oran çok değişmiştir. Yüzyılı düşünerek 21. yüzyılda ne oranda olduğunu bilmiyoruz. Kentli olmak birikimdir n Siz zaman zaman muhafazakârlık tartışmalarıyla ilgili değerlendirme yapıyorsunuz. Şehirlerimizi, tarihimizi hem tanımadığımızı hem de muhafaza edemediğimizi söylüyorsunuz. Acaba kentli olmayı neden başaramadık? Korunması gereken neydi, neyi yitirdik? Bir kültürün birikmesi bakkaldan mal almaya benzemez. Milyonluk toplumların arasına girdiğimiz zaman acaba ne söylemeliydik ne söylememeliydik gibi sorular geçersizdir. Dolayısıyla sorular, içinde bulunulan koşulların idare edilenler tarafından yönlendirmesiyle çözülmeye çalışılır. Oysa bizim 2. Dünya Savaşı’ndan geçerek, Menderes rejimine girmemiz zaten idare edenlerin kafasında modern olarak yeşermeye başlamıştı. Kentli olmak, her kente gelenin kentli olması anlamına gelmez. Kentli olmak, çağdaş uygarlığın ulaştığı kriterleri, bütünüyle olmasa bile biraz anlamış olmak demektir. Buna sokakta yürümek de dahildir, tarih bilmek de dahildir. Korunması gereken bu birikimdir. Maddi kalıntılardan da tek kalan konut alanıydı onu da kolayca ortadan kaldırdık. Çünkü toplumsal koşulların içinde neredeyse ortaçağdan beri devam eden sahip çıkma ve koruma konsepti parasal nedenle köylünün kültüründe yoktu. n Bilimsel üretim konusunda sıkıntılar yaşadık her dönem. Bilimsel düşüncenin oluşmaması, doğru dürüst bağımsız üniversitelerimizin olmayışını neye bağlıyorsunuz? Dünyada eğitim tarihine baktığınız zaman, matematiğin, bilimsel buluşların yavaş yavaş yoğunlaşarak ve öğretimin uygun örgütlenmesiyle, özellikle 17. yüzyıldan sonra gelişmesini görürsünüz. Biz ise 19. yüzyılın sonunda Türkiye’nin üretimden, bilimden, sanattan kopuk hali sürerse “10 yıl sonra köle olacağız” diyen Kuban, inatla “umut” etmenin erdemine vurgu yapıyor. “Geleceksiz olmak demektir umutsuzluk” vurgusunu yapan Kuban: “Kitaplar varsa, müzik çalıyorsa, resimlere bakabiliyorsam mutluyum.” Cumhuriyet islam dünyasında tek devrim n Büyük kültürel yozlaşma yaşamamıza karşın, Cumhuriyetin sağlam temellere dayandığını görüyoruz. Cumhuriyet devrimi sizce ne demektir? Daha evvel de söylediğim gibi, İslam dünyasındaki mevcut tek devrimdir. Sağlam sosyal ve kültürel temellerin radikal cumhuriyet kavramının idare edenler tarafından kabul edilmesidir. n Akılcılıktan, aydınlanmadan ne anlamalıyız? İslam coğrafyasında tek laik ülke olan Türkiye için Mustafa Kemal ne anla ma gelir? Mustafa Kemal’i nasıl tarif edersiniz? Akıl, bütün filozofların tanımına göre insanın sahip olduğu en büyük özelliktir. Aydınlanma tarihi eski bir süreçtir. Fakat bu sürecin Türkiye’ye yansıması Cumhuriyet ile olmuştur. Bunun gerçekleşmesi de Mustafa Kemal gibi bilinçli, okumuş bir dâhi askerin varlığından kaynaklanmaktadır. Mustafa Kemal büyük bir vizyoner ve ileri görüşlü bir devlet adamıydı. Cumhuriyet yerine oturamazsa kargaşadan ve ekonomik olarak kölelikten kurtulamayız. Enver Aysever, Doğan Kuban’la kitaplarla dolu bir odada, baş başa sohbet etti. tek bir üniversiteyi çalıştıramıyorduk. Çünkü eğitim ve öğretim de başından sonuna kadar bir bütündür. Üniversite öğretimi tek başına bir öğretim değildir. Üniversite var olan bilgi yığının üstüne oturan kavrayıcı düşünceler üretir. Sonuçta örgüt yaptığı işle tarif edilebilir. Bugün bizim üniversitelerin hali buna örnektir. Düşünceye arkadaş olmak n Keskin ideolojik tariflerden hoşlanmadığınızı biliyorum. Örgütlü hareket etmeye yatkın bir yapınız da yok. Kendinizi siyasal olarak nasıl tarif edersiniz? Aydın olarak nerede konumlanırsınız? Aydın olarak kendimi bağımsız hissediyorum. Fakat dünya düşünce tarihinde kendime yakın bulduğum pek çok insan var. Bunların da şakirdi olmak zorunda değilsiniz. Benim ne ideolojilere ne de insanlara bağlılığım söz konusudur. Fakat inandığım düşünceyle arkadaş olurum. n Kentler insanların düşünce ve ruhsal dünyasının göstergesiyse eğer, insanımızın düzeyini nasıl yorumlarsınız? Gericilik, çirkinlik, bayağılık içinde kıvranan kentlerimizi kurtarma olanağı var mı? İyi bir yerel yöneticide hangi vasıflar olmalı? Yerinden yönetim hakkında ne düşünüyorsunuz? Bana kalırsa kentler tek bir insanın değil, toplumsal birikimin kültürü düzeyinde şekillenir. İnsanımı zın düzeyi köylülükten çıkmaya uğraşan ve buna model olarak ne alacağını bilmeyen, azgelişmiş bir toplumdur. Burada azgelişmişlik Avrupa’da gördüğümüz felsefe, edebiyat, bilim ve sanat konularında bütünleşen tümel bilgi birikiminin olamamasıdır. Yerel yöneticilerle onların idare ettiği toplum arasında bir fark yoktur. Haberleşmenin bu kadar ilerlediği ve dünyanın her köşesinde insanların evrensel tüketimden etkilendiği bir ortamda bizim halk kadar dünyadan habersiz bir halkın kendine çekidüzen vermesi biraz zor. Aydınların özel bir çabası gerek. ‘Kâhin değilim ama...’ n Bunca kutuplaşmış, neredeyse ayrı ülkenin yurttaşı gibi birbirine uzak insanlardan oluşan bir toplumun ortak geleceği olabileceğine inanıyor musunuz? Bunun etkili olması için politik tartışma yerine ciddi bir akıl alışverişi gerek. Valla ben kâhin değilim. Dünyada toplumların başından o kadar çok şey geçiyor ki. Bunun sonucunun iyi veya kötü olacağını belirtmek benim bilgim içinde pek şekillenmiyor. Bakacak olursanız bu olanaklıdır. Fakat bu olanağın gerçekleşmesi için Türk öğretiminin dünya standartlarında vazife görmesi gerek. Türkiye’de yerinden yönetim kargaşalıktır. Politik tartışmalarımızı sulanarak dinleyenler var. DİNİN geleceği n 2023 Cumhuriyetin yüzüncü yılı. Sizce nasıl geçti bir asır? Önümüzdeki sürede bu gericilik iktidarda kalmaya devam eder mi? Eğer öyleyse Cumhuriyetten söz edilebilir mi? Şu anda bütün dünyanın halkları biraz karışık. Çünkü kapitalizmin endüstriyel gelişimle birlikte olması etrafında kafayı karıştıran bir ortaklaşma var. Dünyada gericilik dediğimiz şey, ortaçağ koşulları içinde ortaya çıktılar ve bugüne kadar devam ettiler. Bence çağdaş yaşamla din arasında bir zorluk yok. Bu zorluğu menfaatlarına sarılmış din adamları ve politikacılar çıkarıyor. Din ya gelişen teknoloji ile anlaşacak ya yeni bir kozmos tanımını yapacaklar ya da haçlı savaşları olacak! kötünün şansı iyiden azdır n Kendi serüveninize bakarsanız, neler söylersiniz? Bu ülkede büyük iz bırakan biri olarak bunca birikimin ardından topluma söyleyecekleriniz nelerdir? Biz çağdaş dünyanın sunduğu bütün düşüncelerin ümitlenmeye başladığı bir devirde yaşadık. Ben kendi yaşamıma baktığım zaman çok fazla rahatsız olmadan 1970’lere kadar geldiğimizi sanıyorum. Bu durumun yolunu yitirmesi Batılı kapitalist sistemin dünyayı kontrol altına almak arzusundan doğar. Fakat cahil bir topluma kapitalizm nasıl anlatılabilir, onu dile getirmeyi henüz beceremedim. Ve dünya tarihine bakarsanız kötünün şansı iyiden azdır. Türkiye’nin de er geç çağdaş düşüncenin düzeyine geleceğine inanıyorum. Yarın: ahmet say VALİLİK İZİN VERDİ Polislere 5.5 yıl sonra soruşturmaAydın Aydoğan HİLAL KÖSE Gezi Parkı’nda yaralılara yardım ederken ayağından gaz fişeğiyle vurulan Aydın Aydoğan’ın şikâyeti üzerine belirlenen 16 polis memuru, olaydan beş buçuk yıl sonra soruşturulacak. Dönemin İstanbul Valisi Vasip Şahin, soruşturma izni vermemişti. İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Birinci İdare Dava Dairesi, valiliğin kararını kaldırarak, dosyanın genel hükümlere göre işlem yapılmak üzere İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesine karar verdi. 16 isim belirlenmişti İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu, 20 Ekim 2015’te valiliğe yazı yazarak, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli 16 polisin ismini vermişti. Listede, gaz tüfeğini kullanan ancak ismi tespit edilemeyen memur da vardı. Savcılık, polisler hakkında “zor kullanma yetkisini aştıkları” gerekçesiyle soruşturma izni istemişti. Valilik, 22 Şubat 2016’da, polislerin görevlerini yerine getirdiklerini belirtmiş, “kusurlu oldukları tespit edilemedi” demişti. O yasa kullanılamaz Bölge İdare Mahkemesi ise memurların yargılanmasını düzenleyen 4483 sayılı yasanın 2. maddesine dikkat çekerek, “Efrada karşı yapılan kötü muamelelere dair suçlara ilişkin açılacak soruşturmalarda, bu kanun hükümlerinin uygulanamayacağı kurala bağlanmıştır” dedi. Kararda şu ifadeler yer aldı: “Memurların görevleri sırasında insanları itip kakması, hakaret etmesi, etkili eylemde bulunması gibi hareketleri sui muamele imaline ilişkin olup, hazırlık soruşturması yapılmasının 4483 sayılı yasa kapsamında idari izne tabi olmadığı anlaşılmıştır.” l İSTANBUL Avrupa Konseyi Kavala için müdahil Avrupa Konseyi, tutuklu iş insanı Osman Kavala’nın AİHM’deki davasına müdahil oldu. Bir yılı aşkın süredir tutuklu bulunan ve iddianamesi henüz hazırlanmayan iş insanı Osman Kavala hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Ankara’dan savunma talep etmişti. Mahkeme, özellikle geçici tutukluluk süresinin yasallığı ve Anayasa Mahkemesi önündeki süreç hakkında bilgi istemişti. DW Türkçe’nin aktardığına göre Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Dunja Mijatovic, AİHM gündemindeki Osman Kavala davasına dün resmen müdahil oldu. Mijatovic, daha önce sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda davaya Kavala’nın lehine müdahil taraf olarak katılacaklarını duyurmuştu. Kavala’nın tutuklu bulunduğu soruşturma kapsamında, İstanbul, Adana, Antalya ve Muğla’da yapılan operasyonda Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Betül Tanbay, Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Turgut Tarhanlı, Anadolu Kültür’ün yönetim kurulu başkanvekili Yiğit Ekmekçi, yönetim kurulu üyesi Ali Hakan Altınay, Anadolu Kültür Genel Koordinatörü Asena Günal, danışmanları Çiğdem Mater ve Meltem Aslan, Bora Sarı, Ayşegül Güzel, Filiz Telek’in de aralarında bulunduğu 13 isim gözaltına alınmıştı. Mahkeme, İstanbul Bilgi Üniversitesi STK Eğitim ve Araştırma Birimi Çalışanı, Diyalog ve Uzmanlaşma Derneği Kurucu Üyesi, Helsinki Yurttaşlar Derneği Üyesi Yiğit Aksakoğlu tutuklanmasına karar vermişti. Gözaltına alınan diğer 12 kişi ise serbest bırakılmıştı. l Haber Merkezi ‘İddialı laflar etmeyin’ Barış bildirisini imzaladığı için yargılanan akademisyenlerden Prof. Dr. Haldun Gülalp, duruşmada “Beraatımı istiyorum, ‘Yaşasın adalet’ diyorum” dedi. Mahkeme Başkanı ise bu sözlere “Çok iddialı şeyler söylemeyin” yanıtını verdi. Gülalp, 1 yıl 3 ay hapse mahkum oldu. Haklarında dava açılan 1128 akademisyenden biri olan Yıldız Teknik Üniversitesi’nden emekli Prof. Dr. Haldun Gülalp, önceki gün İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı. Davada Gülalp hakkında 1 yıl 3 ay hapis cezası verildi, hükmün açıklanması geriye bırakıldı. l Haber Merkezi Destek iptal ettirdi Cumhuriyet Sahnesi’nin sahnelediği Aziz Nesin’in yazdığı Yücel Erten’i yönettiği, “Azizname” oyununun 20 Ocak’taki Sakarya gösterisi, sosyal medya hesabından, sanatçılar Metin Akpınar ve Müjdat Gezen’in gözaltına alınarak mahkemeye çıkarılmasına tepki gösterip, destek mesajı yayımladıkları gerekçesiyle AKP’li Sakarya Belediyesi tarafından iptal edildi. Oyunun iptali ile ilgili açıklama yapan Cumhuriyet Sahnesi, “Özür dilemesi gereken biz olmadığımız halde, özür diliyoruz” dedi.l Haber Merkezi C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle